Tord Gustavsen ve arkadaşlarıyla konser sonrası bir İstanbul gecesi

Tord Gustavsen ve arkadaşlarıyla konser sonrası bir İstanbul gecesi

10 Aralık gecesi hayatımda özel bir yere sahip. Tord Gustavsen`le geçtiğimiz Ocak ayında konuştuğumuzda bana 21 Haziran`da (geçen yaz) Akbant Sanat konserinin müjdesini vermişti. Gezi olayları sırası konserler birer birer iptal edilirken o yine de bana İstanbul konseriyle ilgili pozitif olduğunu, son dakikaya kadar iptal etmek istemediğini söylemişti ama malesef konser güvenlik nedeniyle ertelenmek zorunda kalınmıştı. Geçen hafta, 10 Aralık akşamı gerçekleşen konser öncesi bile şu an Türkiye`de durum nasıl diye merakla sormuştu bana.

 

Şahsen, benim konser hakkında genel gözlemim alışılageldik, sakin ve adeta müzik ritüeli şeklinde geçen performanslarını daha da ileri taşıyarak dinamik bir konsere imza attıkları yönündeydi. Ben dahil seyircinin büyük bölümü ayakta alkışlayarak sanatçıların performanslarını taçlandırdılar. Daha önce Jacob Young ile İstanbul`u ziyaret eden Mats Eilertsen`le konser öncesi yaptığımız sohbette İstanbul`da bir gün geçireceklerini, bu tatil gününde Sultanahmet, Ayasofya`yı gezmek ve bir de Hamam görmek istediğinden bahsetmişti, ben de ona birkaçını tavsiye ettim ve konser sonrası buluşmak üzere Akbank Sanat`ın yolunu tuttuk.

 

Biste çaldıkları Changing Places albümünden "Melted Matter"ı ayakta alkışladıktan sonra kuliste buluştuk. Eşyalarını Taksim`de kaldıkları otele bıraktıktan sonra nazik akşam yemeği davetlerinde kendilerine eşlik etme şansına eriştim. Yemekte özellikle Türk mutfağını tercih ettiler, onlar için hayli yeni olan kültürün lezzetlerini tadmak istediler. Sohbetimiz Türkçe ile kendi dillerinin farklılıklarından açıldı. Türkiye`nin sosyal, siyasal ve sanatsal hayatına dair ilginç tespitleri ve bize yönelik farkındalıkları beni doğrusu şaşırttı. Bir örnek vermek gerekirse; Fazıl Say`ın Tayyip Erdoğan ile Twitter üzerinden yaşadığı tartışma, dünyada değer gören bir sanatçıya kendi hükümetinin saygı göstermemesinden duydukları rahatsızlıktan sözettiler. Bu toprakların mirası olan müziklere ait yoğun merak ve ilgi duydukları belliydi. Sûfî müziğinin Doğu ile Batı arasında köprü oluşturabilen bir değeri olduğuna inanıyorlardı.

 

Yemek sonrası Türkiye`yi ziyaret eden herkesin merak ettiği milli içkimiz rakıdan tadmak istediler. Masada hayli yoğun ve keyifli bir sohbet ortamı vardı, sohbete bir yandan Türk müziğinin eşlik etmesini rica ettiler. Türk sanat müziğine ait olan ud, klarnet, kanun, ney, darbuka, davul gibi birçok enstrümandan hayli keyif aldıkları belliydi, hatta bir ara Müzeyyen Senar söylerken Mats Eilertsen bana çalan müziği ve Senar`ı sordu ve özellikle not aldı.

 

 

Tord Gustavsen ve müzisyen dostları konser sonrası yemekte

 

Tord Gustavsen`e yaşadığı Oslo`nun havasındaki müziği nasıl kokladığını, hissettiğini sordum. Ona göre Oslo müzikler arası sınırların aşıldığı açık fikirli bir şehir. Kendisi, klasik müzik alt yapılı çalışmalar yapıyor olsa da Oslo da ekektronik müzik, güncel klasik, rock gibi birçok türün harmanlandığını gözlemliyor. Bu sayede her birey kendi dilini ve lehçesini oluştururken dinleyicinin inandığı "yeni yaratımlar gerçekleşiyor" denen illüzyonunun aksine her müzisyenin varolanı kendi diliyle aktardığı, etkilenmelerin kendi özgün dilini oluşturduğu özgür bir müzikal dünyaya kavuşulabiliyordu. Konu konuyu açarken Oslo`daki efsanevi Rainbow Studio`da kaydedilen ve Ocak ayı içinde ECM`den çıkacak yeni albümleri hakkında şu ana kadar yaptıkları en iyi iş olarak bahsediyordu, Eilertsen`e göre albüm kayıtları artık emekliliğe doğru ilerleyen ses mühendisi Jan Erik Kongshaug`un titizliği ve kaliteli ekipman kullanmasıyla dinleyicilerin beklentilerini yüksek tutmaları gereken bir albüm olarak hayata geçirilmiş. Gustavsen`in albümlerini gözden geçirdiğimizde temel üçlü (bas, davul, piyano) Tore Brunborg`un saksafonu ile desteklenmiş dörtlüye dönüşmüş. Kristin Asbjørnsen`in vokal eşliğiyle oluşturulan ekibe son dönem birlikte çalıştıkları Solveig Slettahjell`in vokali ve bir diğer projede Tore Brunborg ile duo çalışmalarını görüyoruz. Yeni albümde, -İstanbul konserinde de zaman zaman hissettiğimiz üzere- trio formatına dönüşün sinyalini veriyorlar ve albümün dinleyiciyi fazla bekletmeden çok yakında piyasada olacağını müjdeliyorlardı.

 

Önceki hafta birlikte konser verdiği Solveig Slettahjell`den konu açılmışken geçen ay Salon konserinde Türk dinleyicisiyle ilk kez tanışan In The Country`den tanıdığımız Morten Qvenild`le Slettahjell`in ikili projelerine övgü dolu sözler söyleyen Tord Gustavsen, Qvenild`in kendine özgü tekniğiyle çok içten bir icrası olduğunu ve ona hayran olduğunu ekledi.

 

Gecenin sonunda onlara yşattıkları unutulmaz konser, harika yemek ve sohbetten dolayı teşekkür ederken onlarsa çaldıkları parçaların önceden bir şarkı listesi olarak hazırlanmadığını, dinleyicinin enerjisine ve parçalara olan tepkilerine karar verdiklerini, bu sebeple eğer biz dinleyiciler olarak performansı beğendiysek en büyük alkışın bize ait olduğunu söyleyerek teşekkürlerini paylaşıp ve yakın bir tarihte tekrar burada olacaklarının müjdesini verdiler.

 

Son olarak, Akbank Sanat Caz Günleri`nde 18 Aralık Çarşamba akşamı (yani yazının yayına girdiği bugün) Danimarkalı caz divası Cæcilie Norby ve İsveçli kontrabas virtüözü Lars Danielsson`un Akbant Sanat sahnesine konuk olacağını önemle hatırlatmak isterim.

 

Burak Sülünbaz

 

Cazkolik.com / 18 Aralık 2013, Çarşamba

 

Müzisyenler yemek sonrası rakı içerken.

 

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Burak Sülünbaz

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.