Her cazseverin içinde bir caz müzisyeni yatar. Bu her zaman belli bir kişi olmayabilir, çoğu zaman bir imge, zihnimizdeki bir resimdir. Kalbimizdeki caz tutkusunu ateşleyen Herman Leonard`ın caz klüplerinden emsalsiz portreleri gibi... Hangimiz Art Blakey`nin çalarken kendinden geçen bir fotoğrafındaki ya da Dexter Gordon`ın tenorunu üflerken bir yandan sigarasını elinden bırakmaması gibi imgelerin kahramanı olmayı hayal etmemişizdir... Bir çoğumuza göre bu fotoğraflar artık uzak anılar, bir daha yaşanması mümkün olmayacak olabilir. Kuşkusuz, bir yanıyla gerçeklik payı var ama hakikaten öyle mi? Bundan bir kaç yıl önce Kanadalı ünlü bir caz yazarı "cazseverler sürekli nostaljiyle yaşamak zorunda mı" diye sormuştu? Şimdi bir soru da biz soralım... Geçmişin kahramanlarına sevgimizi bir yandan gösterirken bir yandan kendi caz kahramanlarımızı yaratamaz mıyız?
Sorduğumuz soruya kendi cevabımızı verelim. Bugünün sıradışı caz müzisyeni -bizce- mükemmel tekniğe, bilgiye, sürate, yaratıcılığa, karizmaya sahip olduğu kadar bunun daha da ötesinde müziğinde dinleyeni başetmekte zorlandığı anlamlar kümesiyle başbaşa bırakan, zorlayan, şaşırtan, dinlerken akla Kierkegaard`dan Sartre`a, Francis Bacon`a kadar sayısız önemli yaratıcı isme resmi geçit yaptıran, bildiği bütün aforizmalarla dinlediğini izah ettirmeye çalışan biri olmalıdır. Biz, eğer -tıpkı önceki günkü gibi- bir konserde böylesi bir çok duyguyu peşpeşe yaşayabiliyorsak kendi caz kahramanlarımızdan birini dinlemişiz demektir.
Akbank Sanat Caz Günleri`nde Tord Gustavsen Quartet`i dinlerken daha ilk parçadan itibaren zihnimizden atamadığımız tek şey Gustavsen`in müzik yazmaktaki muazzam gücü oldu. Böylesi adamların düşündüğünü ve hissettiğini sahnede izah etmedeki icra gücünü burada konu etmek kabalık olacağına göre müziğindeki tetikleyici duygusal gücü düşünmek ve konuşmak en doğrusu olmalı. Gustavsen (ve elbette dörtlünün diğer isimleri saksafonda Tore Brunborg, basta Mats Eilertsen, davulda Jarle Vespestad) bize müzikal anlamlardan oluşan cümlelerin mukayese edilebilirliğin daha ötesinde şeyler olabileceğini de ispat etmiş oldular. Kimi müzisyen -örneğin Michel Petrucciani- bu ispatı varoluşsal duygularla gerçekleştirir, DNA`sındaki o element her ne ise başka kimsede yoktur, kimi içine kapanarak anlatır, kimi ise bambaşka izahlarla...
Sözün sonunda mutlaka teşekkür etmemiz gereken Akbank Sanat`tan Caz Günleri konserlerini düzenleyen dostlarımızdır, bilsinler ki emekleri müzikal karşılığını fazlasıyla verdi. Sahnedeki gurubun hayran eden müziği kadar bu müziği tutkuyla dinleyen aynı etkileyicilikteki dinleyici de özel gecenin paydaşıydı. Bu yazıyı okuyan cazseverlerin de Caz Günleri`nin diğer konserlerini kaçırmamalarını hararetle tavsiye ediyoruz.
Cazkolik.com / 12 Aralık 2013, Perşembe
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.