23 ekim akşamı 28. Akbank Caz Festivali`nde izleyeceğimiz genç tenor saksofoncu Nubya Garcia bugün hayli zor bir sürecin üstesinden gelmiş, kendini ispatlamış görünüyor ama yola çıktığında işinin ne kadar zor olduğunun farkında mıydı acaba?
Yarışa en geriden başlamak
Günümüzde şarkı söylemeden sadece enstrümanıyla kendine alan açmaya çalışan, üstelik, seçtiği enstrüman cazda inanılmaz rekabetçi bir alan olan tenor saksofon olsun… Eşi dostu `Kızım, sen delirdin mi? Piyano seç, flüt seç, gitar falan başka bir enstrüman seç` dememişler midir?
Bulduğum her fırsatta İngiliz (Londra) caz sahnesinin nasıl etkileyici bir dönem geçirdiğini yazıyorum. Bu dönemin önemli aktörleri göçmen ailelerin çocukları. Sayı, kalite ve yaratıcılık bakımından mükemmel bir nesil yakalandı. Göçmen ailelerin İngiltere`de dünyaya gelmiş ikinci, üçüncü nesil çocukları İngiliz cazını yeni bir seviyeye taşıyor. Ortada çok fazla dağınık parça varken Gilles Peterson gibi zeki adamlar da böyle bir neslin parlamasına fırsat sağlıyor.
Cazda yeni bir diyaspora
Geçenlerde bir yazar son dönem Londra caz sahnesini anlamak için SoundCloud gibi dijital platformlarda bakınıp durmayın, o çocukların kendi klüpleri, kendi alanları var, oralara sızın, onları oralarda dinleyin diyordu. İçlerinde, başta Nubya Garcia olmak üzere (ki Garcia mesela renkli kültürü, pubları, klüpleriyle tanınan Camden doğumludur), Ezra Collective, Kamaal Williams, Shabaka Hutchings, Ashley Henry, Jazmin Lacey, Moses Boyd, Yazz Ahmed gibi bir dolu genç sanatçı var. Aynı yazar, yeni nesil bu müzisyenlerin ürettiği ortamı ve müziği altmışların Pharoah Sanders, Sun Ra büyüklerin yarattığı diyasporaya benzetiyor (bu benzetme Nubya için ayrıca isabetli zira onun müziğinin `spiritual` bir yanı olduğu kesin). Bu müzik, aklınızdaki klasik caz değil, ilgisi yok, âlâkası yok, yeni, etkileşimli, sözü olan, zeki bir müzik bu.
Dışarlıklı çocuklar
Kendilerini önce en zor alanda, yani Londra`da ispatlayan `dışarlıklı` çocuklar artık büyük denizlerin oyuncusu olmaya başladı. Önce Avrupa, sonra dünyanın kalanı. Çoğu artık festival festival dolaşıyor. Jazz Re:freshed, Nyasha Records gibi müzik firmalarından çıkan albümler firmaların yaklaşımıyla da örtüşerek bir nevi Motown, Blue Note soundu üretiyor.
Bu müzisyenleri çoğu zaman caz kategorisine sokan bizleriz, yani, yazan-çizen takımı. Onlara sorsanız, kendilerine caz müzisyeni bile demiyor, içimden gelen müziği yapıyorum diyorlar. Nubya Garcia mesela verdiği bir demeçte "pop rolleri belirledi ama benim için her konser farklı" diyordu. Henüz yirmili yaşlarını süren bu yeni nesil için caz Ronnie Scott`s`ta ağır ağır içkini yudumlayarak dinlediğin müzik değil (gerçi orda da çalmışlığı var!). Ayakta, kaos içinde dans ettiğin, caz klübünden çok rock, hatta punk mekânlarını andıran yerlerde çalınan bir müzik. Bu yüzden, ringin karşı köşesinde, Los Angeles`daki kimi klüplerde yapılan müzikleri, Kamasi Washington, Christian Scott, Miles Mosley, Derrick Hodge gibi isimlerin müziklerini kendilerine daha yakın buluyorlar, zira, benzer enerjinin içinde soluyorlar. Nitekim, en son Camden`daki Jazz Cafe`de Garcia ile Christian Scott aynı sahneyi paylaşmıştı.
Amerika planları devrede
Nubya Garcia`nın Amerika ile ilgili planları da devreye girmiş durumda. Kendisi birşey yapmak istemese dahi büyük kıtadan davetler olduğu belli. Yakınlarda "When We Are" ismini verdiği EP`sini yayınlayan genç sanatçı Los Angeles ile ilgili fikirlerini anlatmasa da saklamıyor. Türkiye`de popülaritesi çok yüksek Coahella festivali ilgisini çekiyor mesela, belki orada çalmıştır. Soul divası Beyoncé`nin konserinde saksofonuyla yer alacağı konuşuluyordu ama galiba vize almamış. Tipik bir caz müzisyeni değil derken bakış açısına dair kastetmeye çalıştığım bu ve benzeri şeyler. Ama çaldığı caz.
"La La Land" nefreti
Caz sevgisinin ailesinden geldiğini söylüyor sanatçı. Abisi 13 yaşında on a Herbie Hancock`ın "Maiden Voyage" ile Miles Davis`in "Kind of Blue" albümlerini almış. Annem bana sürekli müzikle ilgili kitap alır, konsere götürürdü diye devam ediyor. Okulunu 2016`da bitirmiş, o zamandan beri ders vermek dahil birçok iş yapmayı sürdürüyor. Öğrencilerinden birinin cazla ilgilenmesini sağlamaya çalışırken sevdiği bir şey söylemesini istemiş, cevap "La Land Land`i çok sevdim". Garcia halbuki bu filmden nefret etmiş. "Böyle müzikaller yapamam, benim müziğim değil, balkondan havuza atlayan takım elbiseli biri mi? ve cazın kurtarıcısı beyaz bir erkek!!!"
Peki ya "Whiplash"?
"Ondan da nefret ettim! Caz dünyasına dair son derece yanlış bir tasvir". Filmin yönetmeni Damien Chazelle`in JazzFM tarafından ödüllendirilmesini ise ironik buluyor.
Dünya Caz Günü?
Kendini yakın hissetmediği bir diğer konu Dünya Caz Günü. "Evet, özünde iyi bir fikir ama sanki tıpkı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü gibi değil mi? Peki ya yılın geri kalanında ne var?" Yine de ödüllere aday olmanın iyi bir şey olduğunda hemfikir. Geçen yıl "Breakthrough Artist" dalında aday olmuş, gerçi kazanan değil ama beni ileriye götürdüğü için minnettarım diyor.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 21 Eylül 2018, Cuma
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.