Cazkolik olarak iki yıl önce başlattığımız "Yılın En İyi Albümleri" dosyamızın bu yıl üçüncüsünü yayınlıyoruz. Dosyamızın özelliği caz yazarları, eleştirmenler ve radyo programcıları tarafından Cazkolik için özel hazırlanmış olması. Öncelikle, emeği geçen ustalarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyoruz, onların titizliği sayesinde her yıl yurtdışındaki Best of`ları kıskanmaktan kurtulduk. Onların caz sevgisi olmasaydı bu dosya yayınlanamaz ve bu yeni gelenek oluşmaya başlamazdı. "Yılın En İyi Albümleri" dosyasının ülkemizde yayınlanmış en yetkin değerlendirme ve başvuru kaynağı olmasını özellikle istiyoruz ve her yıl kapsamının daha da genişlemesi arzusundayız ve bunu yazarlarımızın katkısı, sizlerin ilgisi sayesinde başardığımıza inanıyoruz.
Tıpkı geçen yıl dediğimiz gibi, `yerli cazda değil ama yurtdışında 2015 bereketli bir yıldı` ve yine geçen yılın cümlesiyle sözümüzü tamamlayalım, `evet, albümler az satıyor ama müzik de durmuyor, hayat devam ediyor, sanatçıların sözü var ve albümler yine de ardı ardına yayınlanıyor.`
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com
Değerli yazar ve programcı dostlarımıza yukardaki soruyu sorduk ve yerli & yabancı listelerinde kendilerini tümüyle serbest bıraktık. Yani, bu listelerin adını "Top 10" olarak belirledik ama içini doldurmak tercihlere kaldı. Listesini 10 albümden az ya da daha çok belirleyen de var, sadece yabancı ya da yerli albümlere dönük bir liste tercih eden de, cazın sadece kendi uzmanı / ilgisi olduğu alanla sınırlayan da var, seçimlerine kısa notlar ekleyen de... Zaten, aşağıda okuyacağınız listeleri bu kadar zengin ve çeşitli yapan da bu oldu zaten. Ve elbette yılın değerlendirmesi açısından ortaya bir çok okurumuza ipucu olacak, yeni keşifler yaratacak seçkiler çıktığına inanıyoruz.
(Not: Dilerseniz, sıralamalarda (*) işareti gördüğünüz albümü tıklayarak Cazkolik Shop`tan satın alabilirsiniz.)
(Not: Liste sıralı değildir)
Kalabalıkta yalnız biri Barıştık Mı lakaplı Barış Demirel. Müziği de öyle. Ana teması hüzün; koyu renklerinde gizemli parıltılar, karamsarlığında umut var.
Örneğine çok rastlamadığımız çalışmalardan. Ekseriya bir eşlik çalgısı olarak görülen ve kullanılan trombonun -demokrat bir- lider konumunda bulunması bile, tek başına bu kayıtları ziyadesiyle kıymetli kılıyor.
Burak’ın düsturu çaldığı müziğe kendini katmak, melodiyi doğaçlayarak çalmanın açtığı armonik yoldan ilerlemek, dokunaklı müzikal cümleler kurmak. İddiasız görüntüsünün altındaki mütevazı bir iddia var bu albümde.
Lefkoşalı besteci, eğitmen ve basçı Cahit Kutrafalı “electric bass player” diye tarif edilen ekolden, ama güç ve gövde gösterisi yapanlardan değil. Dinleyeni bencilliğiyle yormayan, pişman etmeyen bir müzisyen. Sadece bası değil, tüm çalgıları kolektif olarak ikram eden. İlk albümü bunun kanıtı.
Köklerini, cazı ve dünya görüşünü asgari müşterekte buluşturan, ancak türlerin karakterini ve kalitesini ihmal etmeyen albümler için çok iyi bir örnek.
Elif beş yıl sonra çıkan ikinci albümü için hayranı olduğu müzisyenlerin kapısını çalmış, böylece hedefi 12’den vurmak konusunda işi emniyete almış. Elif’in şarkıları vasıtasıyla bizi davet ettiği dünyanın ana içgüdüsü, koşulları ağırlaşan bir hayatta olgunlaşan bir kadının, içindeki çocuğun masumiyetini korumaya çalışması.
Konularını iyi anlatan, dinleyeni dünyasına tek solukta içeri alan, yetmişli ve seksenli yılların fusion kokulu atmosferiyle çıktığı gün yılın en iyi albümlerinden biri olacağını peşinen hissettirmişti “Low Profile”.
Albüm George Duke’ü ve özellikle bir dönemin Herbie Hancock’ını çağrıştırıyor. Genel olarak rahat dinleniyor ve Genco’nun disko-funk-dans ve elektronik müziğe tutkusunu sarih bir biçimde sergiliyor.
“Bilinmez”, Sarp’ın müzikal kariyerinde bir devrin geride kaldığına, olgunluk ve ustalık döneminin resmi olarak başladığına işaret ediyor.
Modern caz kulvarında seyreden bu özgün ve akustik albümde yer yer sofistike yapısına rağmen, hayatı hoşgörü içinde yaşayan, insanlık hallerini yokuşa sürmeyen, kalpleri kırmayan dökmeyen sakin -ama bir o kadar da coşkulu ve yoğun- bir içerik var.
Bu ikili konser albümünü edinmek için çok neden var, canlı canlı iyi bir gitarlı caz üçlüsü dinlemek bunlardan sadece biri.
74 yıldır yaşadığı tüm sevinç, üzüntü ve gönül yaralarının bilançosunu çıkarıyor Andy Bey. Olup olabilecek en minimalist sonik atmosferde hizmet vererek, kariyerinin en güzel albümlerinden birini ikram ediyor bize.
Süper üçlünün süper solocuyla kusursuz işbirliğinin organik ürünü. Her iki taraf da konuya son derece uçları açık fikirlerle yaklaşmış. Albümü benzersiz kılan bir özellik bu.
Sanırsınız ki bu albüm beş saat sürmüyor, sadece beş dakikada bitiyor ya da günlerce sürüyor. Sıra dışı bir karakterin ibret verici hikâyesi ya da salya akıtan bir koleksiyon parçası.
Parlak şarkıcı üçüncü albümü “For One To Love” ile sanatındaki yeni boyutları sergiliyor; hem de samimiyetiyle. Kimseyi canlandırmıyor, başka hayatları oynamıyor, başka acıları pazarlamıyor. Tek senaryosu kendi hayatı ve hikâyeleri.
Sanki sadece çalmıyor bu adamlar, yaşadığı yerleri, mekânları geçmişte kalmış güzel anıları tasvir ediyor. İfade gücü yüksek bir sahne.
Müzik dünyasında Paul McCartney yorumlarının haddi hesabı yok, ama bu parlak gitarcının elinden çıkan yorumlar gerçekten kalburüstü. Malzeme zaten hazine; hem caz ve pop müzik hayranlarına hitap ediyor.
Adı gibi geçmişin tüm birikimi imbikten geçirilmiş geleceğe aktarılmış. Scofield diskografisine eklenen son klasik.
Kenny Wheeler’ın ölümünden dokuz ay önce kaydedilen bu albüm, son derece samimi ve lirik bir oturumun çıktıları olarak görünüyor. Ayrıca bir veda kelamı olarak da farklı bir anlamı var.
Samimi ve rahat. İki çalgıdaşın egosuz ve kompleksiz sohbeti. İnşallah bir gün bizim coğrafyada da örneklerine rastlarız!
Bu albümün birkaç sıra dışı özelliği var. İlki gitarcı Ryan Ferreira’nın olağan bir refakat yerine kırılgan dokular üreterek katılmış olması.
(Not: Liste sıralı değildir)
(Not: Liste sıralı değildir)
2015 hızlı geçti ve kanımca caz kulvarında üretken bir yıl oldu. Ortaya çıkartılan albümlerin kaliteleri birbirleri ile yarışırken bazıları ön sırada yılı tamamladı. Bu yıl inovasyon ön planda olup caz müzisyenleri bunu benimseyerek üretkenliklerini görücüye çıkarttı. Basmakalıplıktan arınmış, eskiyi benimseyip bunu yeni bir geleceğe taşımayı sahiplenen misyonerler çıktı karşımıza. Caz tanımını zorlayan, meydan okuyan çalışmalar da biz müzikseverleri heyecanlandırırken aynı zamanda da düşündürdü. Bu yıl deneysellik ve klasik temalar birbirleri ile hem vuruştu hem de el ele tutuştu. Her yıl olduğu gibi ayrı bir ihtimam ile hazırladığım yılın en iyi caz albümleri listemi keyifle siz müzikseverlere sunuyorum. Listem uzun ama haddimi bilerek on beş albüm ile sınırladım. Bu çalışmaları dinlerken aidiyet hissettim. Bütünleşip derinleştiğim bu çalışmaları ayrıca bir playlist olarak spotify’da da paylaşıma açtım, ilgilenenlere duyurulur. Her zaman dediğim gibi caz müziği en yaratıcı, dizginlenemeyen ve geleceğin ta kendisi olan bir tarz. Bu tarzın içinde on planda yer alan albümler ise kıpır kıpır yüreğimizi hoplatacak nitelikte. Her müzik ruhuna öncelikle barış, saygı dolu bir yeni yıl dilerim. Müziksiz kalmamanız dileklerimle...
“Red & Black Light” (Kırmızı ve Siyah Işık) günümüzde yaşayan bir kadına atfedilmiş. Tüm niyeti barış içerisinde geçecek bir gelecek. Her kadın sağlam bir ailenin çekirdeğini oluşturur, her ne kadar ataerkil topluluk diye hava atılsa bile işin özü anaerkil bir topluluk olunduğu. Kadın aileyi bağlar, bir arada tutar, yönetir, hesaplar, tartar ve işler. Bunu ister ön planda isterse (ağırlıkta) kapalı kapılar ardında yapar. İbrahim Maalouf’ta hayatındaki kadınların rolünü alıp hissiyatlarıyla birlikte harmanlayarak müzikleştirmiş. Fazla detay vermeden aslında en tepeden başlıyor ve kadınlara olan hayranlığını müziği ile bizlere taşıyor. Gündelik hayatta cebelleşen o kadar sorunun altında bir erkeğe kıyasla çok daha etkilenmeden ve sağlam çıkan kadınlar(ımız). Labirentler içerisinde geçen dolambaçlı, felek ile sık sık karşılaşılan hayatlarda dimdik duran kadınlara olan bir ağıt, bir teşekkür. Gerekli olanı hiçbir zaman kaybetmediği hissiyatını yaşatan kadınlardan ilham alan trompetçi bunu en iyi bildiği şekilde notalara dökmüş.
“Kalthoum” yedi aranjmandan oluşuyor. Ümmi Gülsüm’ün “Alf Leila wa Leila” yani “Binbir Geceler” adlı parçasının yedi farklı yorumu. Ümmi Gülsüm’ün en meşhur bestelerinden biri olan bu eser İbrahim Maalouf tarafından bir albüm süresi kadar irdelenip çeşitlendirilmiş. Zenginliği ve farklı yaklaşımları her dakikasında hissediliyor. İbrahim Maalouf adeta trompeti ile Ümmi Gülsüm’ün sesini dolduruyor ve gözleri kapalı bizlere okuyor da okuyor. Esneklikten beslenen ekip, zaman zaman John Coltrane, Ornette Coleman ve hatta John Zorn’un grubu Masada’dan ilham ve yön alıyor.
Herbie Hancock bir röportajında Tigran’ın artık “onun hocası” olduğunu söylemesi oldukça önemli bir gerçek. Böyle bir durumda dik oturup doğru yazmak lazım. Ermeni asıllı Amerikalı Tigran Hamasyan 2015’e altıncı stüdyo çalışması olan Mockroot ile damga vurdu. Folklorik Ermeni parçalarını yeniden yorumlayan 27 yaşındaki piyanist kendi köklerine uzanarak bizlere bir palet sunuyor. Caz temalı folklorik-rock açılımları var olan ilhamlardan da beslenerek sorumlu bir oluşum olarak karşımıza çıkıyor. Derinlemesine bir kültürel etkileşim.
“Bullhorn” azimli orijinal parçalardan oluşuyor. Otuzaltı yaşında olan bu genç sanatçı yeni üretimi ile olgunluk sinyalleri veriyor. Babası basçı Pekka Pohloja’nın yanında yetişip caz tozu yutan Verneri bu albümünde heyecan unsurunu besliyor. Tutku ile birleştirilen ritimler, lirik altyapı ile sarmalanarak algı değeri yüksek birer eser olarak müzikseverlere sunuluyor. Sanatçının olgunluğu hemen ilk parça ‘Another Day’de kendisini gösteriyor. Miles havasında parçaya girişi, dinleyici ile hemen empati kuruyor ve üflenen nefes tüylerinizi diken diken edebilecek özellikte. Sade ama dokunaklı melodiler cazibe dozajını besliyor. Sabır ile işlenen ritimler albüm boyunca kuvvetli bir karakter olarak müziğin yapısını oluşturuyor. Müzik esnasında oluşturulan aralıklar doğaçlama havası verirken aslında sağlam bir plan ve kurgu var karşımızda. ‘Girls of Costa Rica’ çınlayan zil temposuyla müziğe dram katıyor adeta Whiplash film müziğinde yer almış bir eser gibi. Elbette Miles’ın ’Filles de Kilimanjaro’ parçasına da gönderme de bulunuyor. Yanlış anlaşılması Pohjola hiçbir şekilde Miles kopyası değil. Öte yandan bir furya haline dönüşen Nordik Caz Moda’sından da mümkün olduğu kadar uzak duruyor. Albümü adıyla taçlandıran ‘Bullhorn’ trompetçinin takdire şayan yelpazesini, erişkinliğini ve enstrümanına kusursuz bir şekilde hâkimiyetini kanıtlayan bir parça. Kesinlikle tüm albümün özetini ve felsefesini kulaklarınıza seriyor. Belli ki çok fazla kaynaktan besleniyor ama bunun içerisinde kendi stili ise hakkıyla sıyrılıyor.
Vula Viel’in müziği sükunetten yola çıkarak, ilerledikçe yanına eklediği ritimler ile gelişen bir yapıya sahip. İnce bir ritmik yol, ortalarda melodik kilo alıp, sonlara doğru geniş bir müzik akıntısına dönüşüyor. Yerel cenaze ritimlerinden, evlilik, sosyal içerikli melodilere kadar uzanan bir oluşum var karşımızda. Zaten Afrika serpiştirilmiş müziklerin pek çoğunda yer alan bu benzer konular Vula Veil’in müziğinde de utangaç değil. Bu genç ekip bir farklı kapı açtıkları aşikar, yoğun caz ve dünya müziği kulvarında bir çeltik attıkları şüphesiz. Eğer bunu sorumlu bir şekilde sürdürebilirlerse farklı bir algı ile kalıcı olabilirler. Umuyorum kendilerini popülist akıma kaptırıp o girdabın içerisine sokulmazlar zira çok yazık olur. Ben ama iyimserim ziya iyi iyidir…
Sadece caz dünyasının konuştuğu bir albüm yok karşımızda. Neredeyse her tarz için bu albüm içinde söylenecek bir kelam var. Flying Lotus’un Brainfeeder müzik firmasından yayınlanan The Epic aslında özgün bir caz çalışması. John Coltrane’den Miles Davis’e, Weather Report’tan Claude Debussy’ye uzanan geniş bir müzik evreni. Cidden adı gibi epik bir çalışma, yaklaşık 174 dakikalık bir müzik şöleni. Elbette albüm kendi içerisinde bazı eleştirmenlerin dediği gibi defalık içermiyor ama bence bu yılın en somut ve gerçekçi sağlam çalışmalarından biri. Los Angeles müzik camiasında gelecek vaat eden 10 değerli müzisyenin bir araya gelmesiyle oluşan The Epic, gerçek bir meydan okuma. Özellikle coşkun ve kusursuz sololar insanın içini gıcıklıyor. Nefis siyahi caz müziği 1960’lardan çıkıp 2015’e uzanıyor…
Sınırları zorlayan caz müzisyenleri her zaman ayrı bir yere sahip olmuştur. Burada The Bad Plus üçlüsü ve saksafoncu Joshua Redman çıtayı yükseltiyor. Bilmediğimiz bir harmanlama ve eşleme ile bizleri yoğun kompozisyonlar içerisinde yaratıcılık sularına sürüklüyor. Meydan okurcasına atışmalar içerisinde doğan doğal bir ahenk. Çok kuvvetli bir yapıya oturtturulan bu albüm kulaklarımızın pasını silip atıyor.
Serbest cazın iki efsane ismi 2015’de bu albümde ikinci defa bir araya geldi. Aralarındaki kusursuz uyumu bir daha biz caz severlerle paylaşıyor. Fazla uğraşmadan rahat ritimler doğallık içerisinde birbirine geçmiş durumda. Kasıntıdan, zorlamadan ve dayatmadan uzak akıcı bir serbest caz kulaklarınıza süzülüyor. Bateri ve piyano uzun zamandır bu kadar özgür flört etmedi. Her iki müzisyen yine kendi yorumlarıyla bizlere caz tarihinden önemli kesitler sunuyor.
Trompetçi Roy Campbell 2014’ün başında hayata gözlerini yumduğunda iki akranı bir albüm ile onu anmaya karar verdi. O zaman ortaya ne çıkacağına pek emin olmamakla birlikte heyecanla beklemeye koyulduk. Çok fazla albüm çalışmaları olmasına rağmen ne hikmet ise ilk defa bir albümde bir araya gelen Oliver Lake ve William Foster “To Roy” isimli üretimi piyasaya sürdü. Alto saksafon ve bas ikilisi yeni bir evlilik elbette değil ama buradaki eşleşme yüksek oktavdan. Pek çok benzerinin birkaç gömlek üstünde. Yukarıdan aşağıya bakıyor ama üstünlük taslamıyor. El uzatıyor ve caz severleri kendi mertebesine çekiyor. Adeta bir elektronik müzik albümü dinliyor gibi hissedebilirsiniz ancak hissettiğiniz üzüntü, heyecan, akıllılık ve inovasyon dudak uçurtacak boyutta.
Efsanevi bateristler arasında gösterilen Stephen McCraven’ın oğlu Makaya McCraven Hip Hop bulaştırılmış caz ritimleri ile In The Moment’ı bizlere sundu. Oldukça ritmik veya tekrar tınılardan oluşan çalışma bu yılın tek kelimeyle özgün doğaçlamanın en keyifli örneklerinden biri. Post Bebop dönemine sokulan parçalar kendiliğinden melodik veya ritmik habbe etrafında oluşturulmuş. Arka planda bir bar sahnesinden alınan ses kayıtları dahi albüme bir bütünlük katıyor. Post caz tarzının en heyecan verici örneklerinden biri.
2015’in kesinlikle en keyifli çalışmalarından birisine imza attı Yuri Honing. Melodik, Klasik caz unsurları taşıyan yaratıcı ve kuvvetli. Solo unsurlardan uzak tam bir takım çalışması. Müzikle birlikte yüreğe hitap eden bir ritim işlemesi, sakin ve huzurlu. Bazen olması gerektiği gibi dediğimiz caz anımsaması dominant.
New Yorklu trompetçi Kirk Knuffke’nin 2015 açılımı diğer üretimleri arasında sıyrılacak özellikle sahip. Akıllı yapılandırılmış melodiler basçı Mark Helias ve baterist Bill Goodwin ile keyifli bir doğaçlama çalışmasına imza atmış. Altmışlardan kalmış soul caz havasında olan bu albüm sakin yapısı örtüşen doğaçlama özelliği ile dikkatimizi bu yıl fazlasıyla çekti.
Bu Belçika merkezli dörtlü genç, enerjik ve yaratıcı formülleriyle Drifter’ı taşıdı huzurumuza. Caz konusunda son zamanlarda oldukça etkin olan Edition müzik firmasından çıkan albüm dokuz parçadan oluşuyor. Bunlarda sekiz tanesi orijinal beste iken bir tanesi Sting yorumu (King of Pain). Finlandiyalı piyanist Alexi Tuomarila’nın ritimsel açılımı albüme ayrı bir yön ve hava katıyor. Başı çeken piyanist zaman zaman saksafoncu ile cesurca çarpışıyor. Ortaya çıkan müzik ise hissedilebilir düpedüz samimiyet içeriyor.
Yakından tanıdığımız İsrailli piyanist yaklaşık on yıl önce caz sahnesine girdi ancak Blue Note’dan çıkan bu ilk albümü tamamıyla yeni bir başlangıç havasında. Nefes kesen piyano tekniği ile kendinden fazlasıyla söz ettiren Yaron Herman bu çalışmasında bize Björk’ten Scriabin’e kadar uzanan geniş bir yelpaze sunuyor. Albümün en büyük özelliği ise solo veya trio olmaması. Genellikle Blue Note gibi prestijli firmadan ilk albüm çıkarttan bir müzisyen ya kendini göstermek için solo yada biraz çekimser ise trio olarak karşımıza çıkar. Yaron ise yanına aldığı İsrailli müzik yoldaşı baterist Ziv Ravitz ile kusursuz bir ahenk ile bizleri kucaklıyor.
Tuba, caz müziğinde pek fazla aşina olmadığımız bir enstrüman. Edition müzik firmasından 2015’in başında çıkan Slow Eastbound Train adlı albüm özellikle Tuba’nın ses sentezinden dolayı hemen dinleyenlere farklılığını duyuruyor. Vurmalı ve yaylılar ile keyifli bir uyum sağlayan Tuba karşımıza klasik müzik havasında bir caz şöleni sunuyor. Zaman zaman Jan Garbarek tadında folk ritimlere de sokulan üçlü geniş müzik paleti ile hem dinlemesi kolay hem de derin.
Çok çeşitli müzik türlerini etkili melodilerle biraraya getiren Kanadalı basçı Bret Higgins`in albümü bu yıl listemde bir numara...
İngiliz yeni kuşak cazının bu iki grubu, yeni albümlerinde önceki albümlerinin de üstüne çıkıp stillerini iyice belirginleştirdiler…
Yılın belki de üstünde en çok yazılıp çizilen albümü ve gerçekten adı gibi epik bir albüm…
Besteci ve orkestra şefi Maria Schneider`in sekiz yıl aradan sonra yayınladığı yeni albümü nakış gibi işlenen kompozisyonlarla Amerikan kırsalının renklerini müziğe aktarmış...
John Zorn`un Book Of Angels serisinden çıkan 24. albümde Klezmerson, Zorn bestelerini Meksika ve Latin sounduyla birleştirip tadına doyulmaz bir bileşim yarattı...
Caz, klezmer, reggea, minimalizm, math rock ve noise gibi türler heavy metal riffleriyle birleşirse ne olur? Yanıtı bu albümde…
Ünlü İtalyan orkestra yönetmeni Claudio Abbado`nun basçı oğlundan son derece etkileyici bir ilk albüm…
Progressive rock müziğinin usta davulcularından Gavin Harrison, bu yıl yayınlanan albümü "Cheating The Polygraph" ile caz sularında başarılı bir gezinti yapmış…
John Zorn öyle üretken bir sanatçı ki her yıl bu liste için, yayınladığı albümler içinden en iyilerini seçmek zorunda kalıyorum. Yukarıdaki albümleri stil olarak birbirinden tamamen farklı ve her biri bir başyapıt niteliğinde albümler oldukları için seçtim…
02 Elif Çağlar Muslu; "Misfit" (NuDC Records)
03 Tuba; "Insight"
04 Mehmet İkiz; "Zoetic Sessions" (Stockholm Records)
05 Ece öksu, Neşet Ruacan, Volkan Hürsever; "Slow Hot Wind"
06 Feyza; "I Wish I Knew"
07 Sarp Maden; "Bilinmez" (Kalan Müzik)
08 Ozan Musluoğlu; "My Best Friends Are Vocalists" (Sony Müzik)
09 Burak Kaya; "İklim Değişikliği"
10 Ercüment Orkut; "Low Profile"
11 Güldiyar Tanrıdağlı; "Rachmaninov Project" (*)
12 Ayşe Deniz Gökçin; "Nirvana Project" (*)
(*) Kategori dışı albümler belki ama yer vermeyi istedim çünkü ikisini de çok beğendim.
Best of 2015 / Yabancı:
(Not: Liste sıralı değildir)
"Autumn in New York" ve "Nommo" albümleriyle birçok müzisyenin ulaşamadığı seviyeye ulaşan Odman kaliteli ekipman seçimi, birlikte çalıştığı çok özel müzisyenlerle Amerika’da gerçekleştirdiği kayıtla Cleveland’lı Tadd Dameron’u anmış. Yıl sonuna yetişti ve en üst sıraya yerleşti. Tebrikler...
SteepleChase firmasında yerini sağlamlaştıran Bedikyan zaman zaman cazın anavatanı ve yuvası Amerika’ya performanslar vermek için gerçekleştirdiği seyahatler sırasında çok güzel fikirlerle dolduruyor zihnini. Kayıt kalitesi, bestelerdeki yaratıcılıklar ve kalburüstü müzisyenlerin üst düzey performanslarının katkılarıyla keyif veren bir albüm ortaya çıkmış. Koleksiyonunuzda yer alması gerektiğine inanıyorum.
Kıbrıslı basçı Cahit Kutrafalı ilk albümünde farklı coğrafyalardan müzisyenleri bir araya getirmiş. İçinde barındırdığı müziklerin bir derlemesini yapmayı amaçlamış. Dinleyicinin kulaklarında ise zamandan bağımsız bir müzik olarak hem dünü hem yarını yansıtan, mekandan bağımsız olarak hem Amerikan sesleri hem yerel ezgilerin barındırdığı bir müzik kendine yer buluyor.
Türkiye’de yapılan caz söz konusu olduğunda akla pek gelen bir enstrüman değil trombon. Bulut Gülen canlı performanslarda Şenova Ülker, Engin Recepoğulları, Ozan Musluoğlu ve Ferit Odman’ la kurduğu sağlam müzikal bağı "Su" albümünde dinleyicinin kolayca ulaşabileceği bir müzikle belgeliyor. İyi bir proje.
Doğru zamanlamalarla takım oyununu hissedeceğiniz, maceracı, enerjik ve melodik bir müzikal yapıyla kurgulanmış bir albüm.
Önce piyanist dostlarıyla başladığı serisine şimdi vokalist dostlarıyla devam eden Ozan Musluoğlu Türkiye’de caz adına söz söylemiş, enstrüman üflemiş, pena sallamış birçok değerli müzisyeni albümünde bir araya getirerek bir anlamda elini taşın altına koymuş ve Türkiye’ de cazı belgeselleştiren Batu Akyol’un gözünden hazırlanmış bir DVD eklentisiyle dinleyici karşısına çıkıyor. Her türden müzikseverin beğenisini toplayacak bir albüm.
Albüm Kıbrıslı basçı Oytun Ersan’ın albümün isminden de anlayacağımız gibi doğu batı sentezini kurmaya amaçlayan albümlerden. Caz fusion türüne dahil edebileceğimiz albümde muhteşem tromboncu Wycliffe Gordon, trompette Rex Richardson’ın yanında birçok üst düzey Türk müzisyen emek vermiş. Bilenler Oytun Ersan’ı zaten takip ediyor. Bilmeyenler bu ismi bir kenara not alsın lütfen yakın zamanda ismini sıklıkla duyacağız.
Tolgahan Çoğulu’nun tasarımını geliştirdiği mikrotonal gitarın muktedirlik noktalarını algılayabileceğimiz başarılı bir albüm. Perdesiz gitar ve mikrotonal gitarın birlikteliğiyle "çoksesli makamsal müzik" alanında özgün örneklerin yer aldığı albümde Türk, Kürt, Ermeni ve Gürcü halk ezgilerinin yanısıra, Erik Satie, Frederik Chopin, Charlie Haden gibi klasik ve caz bestecilerinin eserleri de bulunuyor.
İsveç’te yaşayan ve dünyanın birçok ülkesinde farklı türlerden müzisyenlerle gerçekleştirdiği müzisyenlerle müzikal kumbarasını dolduran Türk davulcu Mehmet İkiz elektronik müzikle iç içe geçiştirdiği müziğiyle eşsiz benzersiz bir müzik deneyimi vaadediyor. Farklı birşeyler dinlemek isterseniz bu albüm listenizin üst sıralarında yer almalı.
Yerli caz albümlerini sıralarken sanırım tüm müzik yazarı dostlarımız Elif Çağlar’ı listesine ekleyecektir. Hayallerinin peşinden koşmak için müzikseverleri (hayranlarını) kendisine yardım etmeleri için davet etmişti Elif Çağlar ve onların finansal destekleriyle doğdu bu proje. Albümünü kendi jenarasyonlarının rol model isimleri Aaron Parks, Harish Raghavan ve Eric Harland’ın eşlikleriyle kaydetmiş. Eğlenceli, güzel kurgulanmış, bu yılın ilgi çeken albümlerinden biriydi "Misfit".
Yaşadığımız yüzyılın en üst düzey piyanistlerinden birinin canlı solo kayıtlarından oluşan böyle gelişkin bir seçkiyi takipçileriyle paylaşması çok hoşuma gitti ve her müzikseverin arşivinde yer alması gereken bir seçki.
Blue Note Grammy`li piyanist Robert Glasper basçı Vicente Archer ve davulcu Damion Reid’le muhteşem bir akustik albüme imza atmışlar. Glasper’ı önceki projelerinden tanıyan cazseverler bu albüme de kulak vermeli. Bana göre Glasper’ı tanımayanlar içinse güzel bir tanışma albümü olabilir.
Village Vanguard’ın tarih kokan duvarları Christian Sands, Christian McBride ve Ulysses Owens Jr.‘ı oldukça motive etmiş olmalı. Karmaşık yoğunluğu ve berrak melodik gelişimiyle, teknik ustalıklar ve cazın tüm alt türlerine dozunda dokunuşlarıyla klas bir albüm.
Muhteşem tuşesiyle safkan bir caz albümü kaydetmiş Orrin Evans. Maceracı, dinamik ve dolu dolu. Evans’ın müzikal gelişim sürecinde bir köşe taşı kabul bu albüm.
Downbeat seçkisinde ortalığın tozunu dumanı attıran Vijay Iyer ECM etiketiyle yayınladığı yeni albümünde mütemâdi tekrarlar kimi yerde drum’n bass etkisi yaratıyor, kimi yerde ise biçimciliğe tepki olarak çıkan minimalist etkilerin `duygusal sterilliği` vurgulayan entelektüel karmaşıklığı diğer biçimleri ortadan kaldırma amacı güdüyor. Kimliği ve kişiliği belli yapısıyla (kişisel bir görüş olarak) yılın en iyi albümlerinden biri haline getiriyor. Alıştığımız türden “old school” caz değil belki ama modern bir sanat eseri olarak her müzikseverin arşivinde bulunmayı hakediyor.
Benim gibi bir müziksever için Iiro Rantala’nın yayınladığı bir albümü liste dışında bırakmak mümkün değil. Hele bu albüm efsanevi John Lennon’ın barış mesajını yaymayı amaçladığı müzikal dile öykünüyorsa ve bunu Rantala’nın sihirli parmaklarından akan notalarla kulaklarımıza ulaştırıyorsa kaçırmamamız gereken bir esere dönüşüyor.
Kompozisyonlarıyla yaşayan en değerli müzik insanlarından biri Maria Schneider orkestrasıyla sekiz yıllık aradan sonra hayata geçirdiği The Thompson Fields’da kitap gibi kapakçıyla sunduğu albümünde “güzel” kelimesinin tam karşılığına ulaşmış.
Parlak tonları, akıl sır ermez soloları, dengeli besteleriyle hayalci müzisyenlerde olması gereken tüm namütenahi yeteneklere sahip Chris Potter biz müzikseverleri eşsiz düşler ülkesine davet ediyor. Imaginary Cities yalnızca bu yılın değil ECM tarihinin en iyi albümleri olmaya da aday belkide.
11 yaşında bir piyano dahisi var karşımızıda. Joey Alexander için geleceğin en yaratıcı müzisyenlerinden biri olacak diye kehanette bulunmak için erken mi bilmiyorum ama bu yaşta bir genç adamın Larry Granidier ve Ulysses Owens Jr.’la stüdyoya girip kendine hayran bıraktığı bu albümü dinlemek çok keyif verici. Öğretilmiş bilgiyi tekrarlamıyor Alexander piyanosu başında diğer müzisyenlerin yaptığı tüm müziği dinliyor ve karşılık veriyor üstüne üstlük doğaçlamalar yapıyor. Mucizelere inanın!
Finli trompetçi Verneri Pohjola, genç yaşta yaşama veda eden büyük müzisyen Pekka Pohjola’nın izinde ACT sonrası yeni yuvası Edition Records’ta başarılı bir albüme imza atmış. Kendine özgü trompet tonunda ve belirgin birkaç noktada Miles Davis’e öykündüğü seslerle geniş bir melodi skalasına ulaştığı Bullhorn’da Avrupa’ da icra edilen pek çok caz müziklere kıyasla çok daha yaratıcı ve usta işi icralara imza atmış. Başarılı bir Finli müzisyenler yaratımı ve güzel bir Dave Stepleton prodüksiyonu.
Soruşturmaya katılırken, mecburi bir “kayıt” düşmek zorundayım: “Dinleyebildiğim kadarıyla...”
Ve bir ilave, maalesef ülkemizde belli plak şirketlerinin kayıtlarına ulaşmak epey güç, ki bunlar arasında benim özellikle takip ettiğim kulvarda çok değerli çalışmalara imza atan “label”lar var: Intakt, Clean Feed, No Business, Ayler, Leo, Pi Recordings, Jazzwerkstatt, Not Two Records, Relative Pitch, Aum Fidelity, Palmetto… ve liste Avrupa’yla birlikte New York “downtown” ve Chicago’nun belli başlı plak şirketlerini de yanına katarak uzayıp gidiyor. Ülkemizde daha çok ECM, ACT, Universal gibi şirketlerin albümlerine ulaşılıyor. Bu büyük bir kısıt. Buna rağmen, yine de internet yardımıyla vb. dinleyebildiğimiz kadarıyla, 2015 yılının albümleri arasında dikkatimizi çeken 10 tanesine işaret edebiliriz sanırım. Şöyle:
Matana Roberts "Coin Coin Chapters" serisinin üçüncüsünü 2015’te açtı: “River Run Thee”. Serinin tüm albümleri gibi muhteşem. Müziğin “tarihi/toplumsal anlatıcılık” yönüne de özellikle vurgu yapıyor. Roberts’in, seri dışında solo saksofon albümü “Always” de yılın sürprizleri arasındaydı.
Bir diğer kadın saksofoncu Laubrock’ın Anti House projesi, gitarda Mary Halvorson, piyanoda Kris Davis, basta John Hebert, klarinette Oscar Noriega ve davulda Tom Rainey’den oluşan kadrosuyla 2015’te bize “Roulette of the Craddle”ı hediye etti. Ne hediye ama!
Daha önce adını duymadığımız genç bir yetenek çıktı, Coltrane, Sanders ve Ayler’in yolundan gelen bestelerle, “African-American mirası” denince akla gelen soul, blues vb unsurları harmanlayarak 3 saati aşkın “The Epic”i yarattı. Eleştirmenler şaşırdı! Dinleyin, siz de şaşırın bence...
Özgür doğaçlamanın engin dünyasına bizim ülkemizden katılan Konstrukt, yanına bu tarzın dev isimlerini alarak kayıtlar yapmaya devam etti. Joe McPhee’yle birlikte Omlott etiketiyle yayınladıkları "If You Have Time”, kanımca 2015’in favorilerinden.
Alto saksofoncu Tim Berne’ün “yılanın yağını çıkardığı” Snakeoil projesi, ECM etiketiyle çıkardığı albümleri üçledi: “You’ve Been Watching Me”. Projede davulda Ches Smith yer alıyor. Ve benden size bir tüyo: Ches Smith’in yer aldığı hiçbir proje ve albüm kaçmaz!
Chicago’nun AACM akımından gelen çok değerli büyüğümüz Henry Threadgill’in, yanına “gençler”i katarak oluşturduğu “Zooid” projesi de 2015’te üçüncü albümünü çıkardı. Aklımıza Andrew Hill’in son dönem albümlerini getiriyor. Yine öncekiler gibi kaçırılmayacak bir albüm: “In for a Penny in for a Pound”.
Norveç cazı son yıllarda “sakin sesleri” yahut “füzyon grupları” yanında, “sert ünlüleri” ve “özgür doğaçlamacıları” ile de dikkat çekiyor. Havard Wiik, Fredrik Ljungkvist, Magnus Broo, Ingebrigt Haker Flaten ve gruba yeni katılan Hans Huloekmo’lu Atomic kadrosu, “Lucidity” albümüyle 2015’in kanımca en iyileri arasında.
Biraz daha “ana akım” dolaylarına bakacak olursak, bu sonbahar ülkemizi de ziyaret eden Dave Douglas’ın “Brazen Heart” albümü de “CD player”ımızda sürekli dönüp duruyor. Her sabah, albümün son şarkısı “Wake up Claire” ile uyanmaya ne dersiniz?
İki “contemporary mainstream” albümü daha önererek 2015 listemizi tamamlayalım. Birincisi piyanist Fred Hersch’ün “Solo” albümü. Hersch, 2013 ve 2014’teki “Village Vanguard” serisini, trio ve solo albümlerle tamamladıktan sonra, bu kez yine solo ve yine olağanüstü.
Ve ikincisi; piyano triosuz liste mi olur? Olmaz tabii ki. O vakit, Vijay Iyer ve “Break Stuff” bu eksiği fazlasıyla giderecektir.
Cazkolik.com / 11 Aralık 2015, Cuma
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.