Ravi Coltrane 54 yıl önceki "Cosmic Music" isimli aileden yadigâr müzikal malzemeyi ziyaret etmeye karar verdiğinde büyük bir risk almıştı.
Her ne kadar bu müzikal malzeme ailenin tapulu malı olsa da, o görkemli estetiği caz tarihinin seçkin eserler rafından indirme kararı açık bir riskti ama, genetik kodları ona ne yapması gerektiğini söylemiş olmalı ki çıkan sonuç cazın ruhuna da tarihine de uygun oldu. Coltrane'in aldığı riskin daha büyüğü ise, bu müzikal malzemeyi, kendisi hariç üç genç müzisyene emanet etmesi oldu. Onun bu kararı bence, Coltrane'in kariyerine hem iyi bir süpervizör vasfı, hem genç müzisyenlerden yeni 'power trio' yaratma becerisini dahil etmiş oldu.
Dün akşam izlediğimiz konser ile albümün orijinal müziklerini dinlediğimizde Coltrane'in kendi versiyonunu ürettiğini görüyoruz. Müzikal dilin alt yapısı korunmuş olsa da Coltrane v.2022 versiyonunda daha 'powerful' bir groove tercih etmiş ve orijinalindeki etnik/perküsiflerin çoğundan (ihtimal ki fazlasıyla retro olduğu için) vazgeçmişti.
Buradan paralel bir konuya değinmek istiyorum. Avrupalı cazcıların güzel fikirleri var ama Amerikalı cazcılar sahnede hâlâ daha iyiler.
Uzun zamandır Avrupa'dan çıkan caz fikirlerini ABD'ye göre daha etkileyici buluyorum ama iş sahne üstünde triolu, quartetli, ensembl çalıma gelince orda durup iki kere düşünmek lazım. Sahne üstü canlı icrada Amerikalıların bir kez daha acımasız bir stili olduğunu dün Ravi Coltrane Quartet konserinde bir kez daha test ettik. Yukarda 'powerful' kelimesini biraz da bu sebeple kullandım.
Ravi Coltrane Türkiye'ye epey gelip gitti ama hatırladığım o konserlerin hepsinde projenin 'bir parçası'ydı. Dün akşam ise proje kendi fikirleriydi. Sahnedeki quartet ve trio'dan o sorumluydu ve bundan haz aldığını gördüm. Aldığı hazda sonuna kadar haklıydı.
Festival programında ilan edilen kadroda sadece basçı Lonnie Plaxico yerine Rashaan Carter vardı. Piyano ve rhodes'da genç müzisyen Gadi Lehavi ile davulda daha genç müzisyen Elé Salif Howell vardı. Her üçü de harika müzisyendi, hatta, Coltrane'in kenara çekilip üçlünün trio çalmaya başladığı anlar müthiş ataktı. Üçlüyü ayırması zor ama özellikle davulcu Elé Howell caz davulunun genç nesli adına mükemmel bir seçimdi. Daha önce ne adını duydum, ne dinlediğimi hatırlıyorum, Christian Scott'ın davulcusuymuş bu genç 'drum genius'. Ekim sonuna kadar iki günde bir bu dörtlü çalmaya devam edecek. Kasımda yeniden Scott'lı grubuna geri dönecekmiş. Scott'ın müziğinde nasıl çalıyor bilmiyorum, bakmak lazım, fakat Coltrane'in müziğinde tam bir genç Elvin Jones gibiydi sahnede. Elvin'in güçlü ritmik sürüşünün milenyum versiyonu olan bu genç davulcuyu hemen kenara not ettim.
İzleyenler de bana katılacaktır sanırım, dün gece 32. Akbank Caz Festivali'nin en güzel konserini izledik, hatta, sadece festivalin değil, şahsen son aylarda izlediğim en iyi konserdi. Bu akşam Oded Tzur nasıl olacak onun hakkını kenara ayırıyorum fakat dün akşamki konser Akbank Caz Festival programı niye böyle konserlerle dolu olmalı sorusunun cevabını da veriyordu.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 09 Ekim 2022, Pazar
Caz efsanesi Abdullah İbrahim bu yıl 32. Akbank Caz Festivali'nin onur konuğuydu. Festivalin verdiği böyle bir resmi sıfat yok, ben öyle diyorum, umarım herkes bana katılır.
Abdullah İbrahim gibileri normal bir müzisyen olarak göremeyiz. Onlar sahneye çıktığında 90 yıla yaklaşan bir geçmişin ağırlığıyla ayakta durur, selam verir, belki birkaç söz söyler, belki İbrahim gibi hiç birşey söylemez, ağır ağır piyanoya oturur ve çalmaya başlar.
Abdullah İbrahim'in sonbahar bolerosu bir nehir romanın son cümleleri gibiydi
İbrahim'i AKM tiyatro salonu sahnesinde izlerken aklım on yıl önceye gitti. Sonny Rollins'in İş Sanat konseri onu sahnede izleyeceğimiz son konser oldu. Muhtemelen, İbrahim'in konseri de öyle olacak.
Büyük sanatçı geçen sene bir solo albüm yayınladı; Solotude.
42 dakikalık albümün en etkileyici müziği Blue Bolero'dur. İbrahim konsere başlayınca sıralı çalmaya başladı. Albümü herhalde üç-dört kez dinlemişimdir ama diğer parçalar Blue Bolero gibi akılda kalıcı değil, ama, Blue Bolero başka.
O yüzden, kulağım hep o iki cümlelik melodiyi aradı ve çok geçmeden o bir tutam nota İbrahim'in yaşlı parmaklarından salona yayıldı.
Solotude albümü İbrahim'in kariyerinin de son albümlerinden biri olacak muhtemel. Bir kaç kavram o akşam konserde kesişti. Mevsim sonbahardı, İbrahim de hayatının sonbaharındaydı ve Blue Bolero'yu çalıyordu. Orkestra şefi John Daversa boleroyu latin müziklerin en derinliklisi olarak tarif eder. Cümleler iyice seyreltilmiştir, çalımı ve anlatımı kendine has bir derinliğe sahiptir.
İbrahim'in hayatı üç kitaplık bir nehir roman gibi akıp gitti. Yaşamının canlı tanığı değilim ama hayatının sonbaharının güzel gecelerinden birine tanık olma şansını yakaladık. Akbank Caz Festivalleri tarihinin en özel konserlerinden biri değildi belki ama derinlikli bolero cümleleri gibi oldukça anlamlı bir konserdi.
Ve, tıpkı albümdeki gibi Blue Bolero'yu son bir kez daha çaldı, ayağa kalktı, tüm salon da ayağa kalkmıştı, büyük ihtimalle bir daha izleyemeyeceğimiz büyük müzisyeni saygıyla alkışladık ama bolero benim kalbimde çalmaya devam ediyor.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 08 Ekim 2022, Cumartesi
Yıllardır Hamburg’da yaşayan, bestelerinde İzmir ve İstanbul‘a özlemini müziğiyle dile getiren piyanist ve besteci Eda And 32. Akbank Caz Festivali kapsamında Akbank Sanat’ta verdiği solo konserinde iki albümünden parçalar seslendirdi. And'ın sakin ve yumuşak piyano tuşesine sesini de ekleyerek duygularını paylaştı. Hissettiği özlemi de, neşeyi de hissedebiliyorduk.
Daha önce And ile kaydettiğim Radyo Cazkolik'teki "Jazz, Müzik ve Kadın" programımda içindeki muzip çocuğu serbest bıraktığını ve çokça da isyanının olduğunu düşündüğümü söylediğimde And da benim düşüncemi desteklemişti. Eda And’ın bestelerindeki derinlik ve anlatım ifadesinin yanında sağlam duruşunun babasının genlerinden geçtiği kesin.
Eda And konserde Akbank Caz Festivali'ne özel ilk kez seslendirdiği iki yeni bestesine yer verdi. Bu bestelerin ilki "Aşk Suçları", diğeri de iki klasik besteci "Debussy/Chopin Impro". Konserde ilk kez dinlediğimiz bu iki parçayla biz de bu ilki yaşamış olduk ve kendimizi özel hissettik. Konserin kapanış parçası ise çocukluğumda çok sık izlediğim neşeli ve sevimli çizgi film "Flintstones" Çakmaktaş'ların müziğiyle oldu.
Konser sonrası kuliste hasret gidersek de bu kadarcık bir görüşme yetmedi, devamını benim Hamburg‘ta onun konserini izlemekle tamamlayacağım.
Yurtdışındaki başarısıyla hepimizi gurulandıran sevgili Eda’ya başarılar ve dünya festivallerinde müziğinin sık sık yankılanmasını dilerim.
Leyla Diana Gücük
Cazkolik.com / 05 Ekim 2022, Çarşamba
(Soldan sağa) Leyla Diana Gücük, Eda And ve Nazlı Toprak
32. Akbank Caz Festivali dün akşam festivalin özel gecesine imza attı. Biz Türk cazseverleri için özel bir isim olan sevgili Muvaffak 'Maffy' Falay'ı anma gecesi hem duygulu, hem neşeli anlara sahne oldu.
Caz festivallerinin görevleri arasında caz mirasına sahip çıkmak da vardır. Akbank Caz Festivali geçmişte bunu yaptı, şimdi de yapıyor, eminim gelecekte de yapacak. Bu yıl festival programında dün akşam ve 4 Ekim akşamı olmak üzere iki özel anmaya yer verildi. Dün akşamki anma geçen Şubat 92 yaşında kaybettiğimiz Maffy'yi hayatının son yıllarında bizzat Stockhlm'deki evinde aylarca onunla yaşayarak gözleyen ve belgesele dönüştüren Deniz Yüksel Abalıoğlu'nun ödüllü "Maffy's Jazz" belgesel filmi ekseninde film gösterimi ve gösterimin ardından Maffy'nin Türkiye'de birlikte en sık çaldığı müzisyenlerin konseri ve gecenin organizasyonunda başrol oynayan Hakan Atala ile Mehmet Rauf Tüfekçi'nin konuşmaları ve konukların katkılarıyla gece unutulmaz bir hatıraya dönüştü.
İlk alkış Deniz Yüksel Abalıoğlu'na
Deniz Yüksel Maffy ile İzmir'de tanıştığını söylüyor. Ardından gelişen dostluğun nişânesi çektiği belgesel olmuş. Belgesel Maffy'nin yaşlılığının son dönemine odaklanıyor. Aktif trompet hayatından uzaklaşmış, Stockolm'deki tek odalı evinde tek başına caz hatıralarıyla yaşayan bir müzisyenin hayatı etkileyici bir anlatıma dönüşmüş. Ben özellikle belgeselden bir karenin hâlâ etkisindeyim. Bir gece restoranda çaldıktan sonra enstrümanlarıyla gecenin karanlığında kaybolan Maffy ve Elvan Aracı'nın arkadan göründükleri sahne. Sadece o an için dahi ayrı bir yazı kaleme alınabilir, benim açımdan o denli etkileyiciydi.
(Soldan sağa) Hakan Atala, Can Çankaya, Engin Recepoğulları, Kağan Yıldız, Ferit Odman, Osman İkiz ve Mehmet Rauf Tüfekçi
Gecenin özel konuklarından Osman İkiz'in Maffy sürprizi
Belgeselde de görünen Osman İkiz Maffy'in Stockholmden uzun yıllardır arkadaşı. Osman Bey ile belgeseli izledikten sonra tanıştım. Orhan Tekelioğlu ve Osman bey üçümüz konuşurken davulcu Mehmet İkiz'in babası olduğunu öğrendim. 12 Eylül darbesiyle ülkeden ayrılmak zorunda kalanlardan biri olan Osman İkiz hayatını Stockholm'de devam ettiriyor. Bu sohbetten bir güzel haber de Maffy hakkında kaleme aldığı otobiyografik kitabın yakında yayınlanacak olması. Uzun yıllara dayanan dostluklar, Maffy'nin 1960 yılından beri İsveç'teki hayatının bilinmeyen yanlarına ve Maffy'nin kaydettiği "Sevda" albümüne dair ayrıntılar kitabı şimdiden en merak ettiğim kitaplar arasına soktu. Eminim yakında çıktı haberini Cazkolik'ten paylaşırız.
Arda Cabaoğlu ile Maffy'nin vefalı dostluğu
Gecenin diğer önemli konuğu da Arda Cabaoğlu idi. Arda Cabaoğlu Maffy'nin hastalık ve hastane dönemleri dahil hayatının son gününe kadar yanında olan isimlerin başında gelen bir müzisyen. Arda Cabaoğlu trompetçi, zaten Maffy ile tanışmasının sebebi trompet. Cabaoğlu klasik müzik trompetçisi olsa da esas alanı çağdaş müzikler ve Maffy onun için bir efsane. Bu sayede gelişen dostluk vefaya dönüşmüş ve yaşlılığın zor günlerinde hastanede ve tedavisinde hep yanında olmuş.
Anmalar hüzünlüdür ama Maffy neşeli bir insandı
Gecenin en neşeli anları piyanoda Can Çankaya, tenor saksofonda Engin Recepoğulları, kontrbasta Kağan Yıldız ve davulda Ferit Odman'ın sohbetli, anılı, cazlı konseriydi. Hem Maffy'nin sevdiği ve onunla sık çaldıkları müzikleri seslendirdiler, hem Maffy ile dostluklarından kalan gülümseten hatıraları anlattılar. Zaten muzip, naif ve eğlenceli bir insan olan Maffy'nin geçmişite de, son günlerinde de müzisyenlerle çevrili hayatı anekdotlarla daha da eğlenceli ve hatıralı oldu. Bu harika dörtlü konsere Maffy'nin konserlerinde ilk çaldığı Hank's Tune ile başladı sevdiği müziklerle, anılarla son buldu.
Bir cazsever olarak teşekkür
Ben de, dün gece orada olan bir cazsever olarak Akbank Caz Festivali'ne, sevgili Derya Bigalı'ya, Gözde Sivişoğlu'na, Hakan Atala ve Mehmet Rauf Tüfekçi'ye, Can Çankaya, Engin Recepoğulları, Kağan Yıldız ve Ferit Odman'a, geceye anlam katan herkese teşekkür ediyorum. Festival kadar anlamlı ve vefalı bir anma oldu.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 02 Ekim 2022, Pazar
Bu yıl 32. Akbank Caz Festivali'ne Beyoğlu Akbank Sanat konserleriyle başladım. İzlediğim ikinci konser Portekiz cazının tanınmış piyanist ve bestecisi Júlio Resende dörtlüsü oldu.
Aylar önce Resende'nin "Fado Jazz" albümünü dinlediğim için neyle karşılaşacağımı tahmin ediyordum ama konser beklediğimden daha güzel, coşkulu ve heyecan verici çıktı. Bunda, bizim onları İstanbul'da ilk defa dinlememiz kadar, onların da İstanbul'a ilk defa gelmesi ve sahnedeki sözlerine de yansıyan 'İstanbul büyüsü' konserde etkili oldu sanıyorum. Akbank Sanat'ı dolduran iştahlı dinleyicinin heyecanını da hesaba katmak gerek.
Küçük ülkenin büyük müziği cazla iyi anlaşıyor
Portekiz'in dünyaya yaydığı Fado sıcak ve içten bir müzik. Özellikle geçmişten bugüne kadın sesleriyle bizim gibi oraya uzak bir coğrafyada bile 1970'lerden bu yana ilgili bir dinleyici grubu yarattı. Salazar diktatörlüğü sırası Amália Rodrigues gibi az sayıda yıldızın dünyaya yaydığı ve ağırlıklı acıya yönelik sözlerin peşinden çok sayıda yeni kadın sesin sürdürdüğü Fado, Júlio Resende'nin piyanosuyla caz ağırlıklı yeni ve çağdaş bir sese dönüştü. Resende, İspanyol caz piyanisti ve besteci Chano Dominguez'in Flamenko için yaptığının benzerini Fado için yapıyor. Her iki sanatçının Flamenko ve Fado ile caz sentezi etkileyici ve 'sıcak' sonuçlar doğuruyor. Buna ayrıca, Júlio Resende'yi ilk kez izlemenin yarattığı merak da eklenince dün akşamki gibi güzel bir konser anılardaki yerini alıyor.
Portekiz gitarı büyüsü
Mandolin ailesinden Portekiz gitarı sesiyle herkesi aşık edecek sempatiye sahip. Genç sanatçı Bruno Chaveiro bu enstrümanı iyi çalıyor ama dün akşamki konserin iki lokomotif yıldızı Júlio Resende ve davulcu Alexandre Frazão oldu. Özellikle Frazão'nun ekstra araç gereçle süslediği perküsif renklendirme, müziği daha dinamik, daha sevimli hale getirdi. Frazão'nun ateşli soloları dinleyiciyi tetikledi.
Ama şüphesiz sahnedeki müziğin mimarı Júlio Resende. Fadoyla cazın kaynaşmasındaki mükemmel kimya, Resende'nin iki dile de ne kadar hakim olduğunu açık gösteriyor. Özellikle solo piyano pasajlarında müzikal rengin Fadodan caza kaymasına ve kıvraklığına bayıldım. Bayıldığım bir diğer detay da Resende'nin ara ara hissettirdiği tango piyanosu tadıydı. Cazın türleri nasıl sahiplendiğine dair güzel bir örnek oldu dün akşamki konser. Fado'nun buruk duygusuyla cazın kapsayıcılığı içiçe geçiyordu. Canlı dinlemek gibi olmasa da "Fado Jazz" albümünü dinleyerek benzer etkiyi siz de hissedersiniz eminim.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 30 Eylül 2022, Cuma
Pandemisiz bir festivale nihayet kavuştuk, aman eksikliğini hissetmeyelim. Metrodan çıkınca yüzüme çarpan lodos sıcağı ve kaotik Taksim dahi güzel geldi. Akbank Sanat İstiklal Caddesi'nin caz durağıdır, yine öyle olmasına seviniyorum.
Dün akşam 32. Akbank Caz Festivali kapsamında gencecik bir saksofon sanatçısı dinledik; Emma Ravicz. Hakkında 'Bu konsere dikkat!' diye yazmıştım, merak ettiğim bir sanatçıydı. Tabi şunu farkettim, stüdyo kaydı dinlemekle canlı dinlemek çok ama çok farklı. Emma Ravicz henüz çok genç, 19-20 yaşlarında, talebeliği hâlâ devam ediyor. Uluslararası sahne tecrübesi yok, kendisi de söyledi, Londra ve ülke dışı ilk konseri İstanbul'a kısmetmiş. Heyecanı gayet normal ve oldukça naif bir sanatçı. Tenor, soprano saksofon ve flüt çalıyor (dün flüt çalmadı).
Şimdi biraz daha keskin yazmak zorundayım.
Eğer Emma Ravicz dünkü konsere arkasındaki ekip olmadan kendi gibi genç sanatçılarla çıksaydı 'bu maç bitmezdi'. Dürüst olmam gerekirse Ravicz henüz (bu kısmı önemli) uluslararası bir caz festivali için yeterli tecrübe ve yetkinliğe sahip değil. Konser boyu aklımdan birkaç kez 'Emma Ravicz'in önünde en az beş yıl var' cümlesi geçti. Beş yılda uluslararası platformlarda konserler verirse karşımıza başka bir sanatçı çıkacaktır, ama henüz erken.
Kadroyu kim kurduysa arkaya çok sağlam iki müzisyen dahil etmiş; Pronesis'in piyanisti Ivo Neame ve Londra caz sahnesinin önde gelen davulcularından Asaf Sirkis. Bir uluslararası caz festivali bu seviyede müzisyenlerle dolu olmalı. Emma Ravicz konserinin artıları-eksilerine baktığımızda bu bariz durumu başa not etmem gerek.
Emma Ravicz ilk albümü "Voodoo"yu bu yıl çıkardı. Albüme adını veren parçayı albümde sevdim, dün de çaldı. Bence Ravicz'in besteleri -şimdilik- icrasından kesinlikle daha iyi, icra da tecrübe ve pratikle kazanılacaktır ama nefes artikülasyonunda açık sorunları olsa da iyi çalışılmış bazı sololarını özenle ayırıyorum.
Dünkü konserin en iyi bölümleri piyano-bas-davul trio hali idi, Ravicz sık sık sahneyi üçlüye bıraktı o kısımlarda Ivo Neame hünerlerini sergilerken Sirkis'in davuluyla sıkı duoya dönüyordu. Gerçekten iyiydiler. Bu anlarda Ravicz de zaten hayranı olduğunu söylediği bu ustaları bizimle izliyordu.
Yazının başlığı malum Mevlana'nın deyişi. Meramını açıklamaya gerek bırakmıyor. Bu deyişi genç sanatçı Ravicz için kullanmak istedim ama sona 'inşallah'ı ekledim zira henüz sürecin başında. Bence iki aşamalı deneyim süreci onu bekliyor, icra yetkinliğini uluslararası seviyeye çıkarmalı ve sahne tecrübesi artmalı.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 28 Eylül 2022, Çarşamba
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.