31. İstanbul Caz Festival Günlüğü: Bize bu konserlerle gelin!
Üsküdar'dan kalkan şehir hatları vapuru manzaralı Boğaz gezisinden sonra Galata Köprüsü'nün altından geçince başka bir dünyaya girdim. Elini uzatsan tutacağın yakınlıkta iki yakanın bir bu iskelesine, bir karşı iskelesine nakış işler gibi yanaşa yanaşa zamanın geçtiğini anlamadığım Haliç seyahati Hasköy'de son buldu. Benzer yolculuğu üç-dört sene önce yine İstanbul Caz Festivali konseri için yapmıştım ve konser kadar bu vapur yolculuğu da geceyi unutulmaz kılmıştı.
Hasköy iskelesi yanında, Rahmi Koç Sanayi Müzesi'nde sergilenenler geçmişin parçası. Konser alanına girince sağ tarafa tekneler yığılmış, az önce kıyıya çekilmiş gibi deniz kokuyorlar, kimi balıkçı teknesi, kimi eski İstanbul mavnası, atmosfer caz gibi yoğun bir müzik için ideal ve zaten ilk konsere kısmen geç kaldığım için saksofonun, davulun, kontrbasın sesi mavnalara çarpıp üstüme yığılıyor. Cazın bu ortamla eşleşmesinden memnunum.
Kaan Çelen Trio (Fotoğraf: Salih Üstündağ)
Hava kararıp ışıklar çoğalınca Hollywood Bowl sahnesini andıran yarım daire dekor belirginleşti. Kim akıl etmişse iyi etmiş!
Macarların ünlü Modern Art Orchestra'sı aslında daha kalabalık, tam bir big band ama bu akşam sahnede septet olarak izleyeceğiz. Dört nefesli, piyano, bas, davul. Grubun müziğini heyecanla bekliyorum, hem ilk kez canlı dinleyeceğim, hem müziklerini, bestelerini, icralarını merak ediyorum.
Modern Art Orchestra (Fotoğraf: Salih Üstündağ)
Modern Art Orchestra ulusal karakteri güçlü ama çağdaş cazın gereklerini iyi bilen bir topluluk
Topluluğun kurucusu trompetçi, besteci ve şef Kornél Fekete-Kovács daha ilk cümleden Bela Bartok, Zoltan Kodaly, Ligeti gibi bestecilerin mirasından, Macar folk geleneğinden bahsederek şifreleri vermeye başladı ama sahnedeki müzik bundan daha öte! Thelonious Monk'vari bir 'groove', zaman zaman swing'e kaçabilen lezzetli salınım var. Adlarını telaffuz etmekte zorlandığım topluluk üyeleri birer enstrüman canavarı. Sahneye, orkestra disiplini içinde değil de 'casual' giysilerle çıksalar da müziklerindeki disiplin hayranlık uyandırıyor. 'Funky' bir grup gibi değil big band disiplini içinde çalan yedi kişiler.
Modern Art Orchestra şu üç şeyi iyi yapıyordu;
Bir: Müzikal karakterleri Macar klasik geleğinden folk geçmişine uzanan ama çağdaş caz dilinin hepsinin üstünde baskın olduğu tartışmasız bir caz icra ediyorlar.
İki-A: Bu orkestra yedi kişiyle büyüledikten sonra keşke 'tam takım' izleseymişiz dedirtiyor. Kolektif icra bakımından birbirlerini iyi tanıyorlar.
İki-B: Modern Art Orchestra, bir zamanların big bandleri gibi güçlü bir solist karakterin peşinde dekor yapmıyor, kolektif icrada mükemmel ama soloya çıktıklarında enstrüman karakterleri resmen ışıldıyor. Kontrbasçı bir buçuk defa soloya çıktı mesela ama beni şimdi bu adamın kayıtları nelermiş diye peşinde koşturuyor, diğerlerini saymıyorum bile. Piyanistinden, 'rhythm section'a, dört nefeslinin her biri mükemmel solist icracılar. Hele o piyanistin tatlı 'groove'lu çalışı unutulmaz.
Üç: Modern Art Orchestra kurucusu Kornél Fekete-Kovács ile müsemma bir topluluk olsa da hem Kovács ve hem diğer üyelerin hepsi iyi birer besteci. Repertuvar üç dilimden oluşuyordu; Bartok/Kodaly/Ligeti aranjmanları [ama caza başarıyla aktarılmışlar], repertuvarda sayıca daha az olmak kaydıyla folk temalar üzerine caz varyasyonları ve başta Kovács olmak üzere piyanist, saksofoncu, altocu ve tromboncunun besteleri.
Konserin sonlarına doğru Kovács'ın uzun anlatma ihtiyacı hissettiği, Hindistan'da iken katıldığı Yoğa seanslarından edindiği deneyimi anlatan bestesi Macaristan'dan Hindistan'a bestesiyle karmaşık bir coğrafi kültürel denklemin içinden başarıyla çıkmış, [tabi bu başarıyı iyi icracılara borçluyuz], bir 'spiritual' tecrübe.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 05 Temmuz 2024, Cuma
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.