(Bu yazıya ait okunma rakamları 14 Şubat 2011 tarihinden sonrasına aittir.)
AKsi-isTİKAMET’in Cazkolik çatısı altında yola çıkış manifestosunun en hatırı sayılır ifade kümeciği “bilinçli bir alternatif güzergah oluşturma gayreti” olarak özetlenince, eleğimize takılacak çalışmaları belirlerken bu kıstası ön planda tutmak da birincil bir görev haline geliyor. Bu kulak keskinliğini elbetteki piyasaya sürülen tüm çalışmalara hakkaniyetli bir şekilde dağıtmak oldukça güç. O yüzden de öncelikli amacımız en güncel olanı vermektense çizmeye çalıştığımız çerçeveye uygun düşen çalışmaları ön plana çıkarmak olduğu için, zaman zaman geriye dönüşlerle derdimize deva olmuş albümlere de bu sayfalarda yer verme çabasında olacağız.
Yeni yazımıza konuk edeceğimiz çalışma bu açıdan 2009 yılının ortalarında piyasaya verilmiş bir albüm olmasına rağmen, adete bu köşenin mihenk taşlarını belirleyen kurgusal yapının etkileyici bir izdüşümü niteliğinde. O yüzden geç kalmış olsak da söz konusu albümden bahsi açarak payeyi verelim ve albümün hakettiği şekilde bu satırlarda kalemimiz el verdiğince bir anlatıcı / aktarıcı olalım isteriz. Değerlendirme gayretine girişeceğimiz çalışmamızın bir diğer dikkat çekici özelliği, en azından AKsi-isTİKAMET köşesi için, ilk defa bir Türk müzisyenin albümüne odaklanıyor olması. Daha fazla uatmadan mercek altındaki albümün Oğuz Büyükberber’in 2009 yılında AK Müzik etiketiyle piyasaya sunduğu çalışması “Ara” olduğunu belirtelim.
Tahmin ediyorum ki, Cazkolik takipçileri bu ismi ziyadesiyle yakından tanıyor ve biliyor. Halihazırda “Ara” albümü ilk yayınlandığında da Cazkolik satırlarında kendine yer bulmuş bir çalışma. Bu nedenle yazının içerik ağırlığı biraz daha parçalara ilişkin yorumlara kayacak olsa da, Türk cazının bu önemli isminden en azından hatırlatıcı mahiyette birkaç cümleyle dahi olsa bahsetmek kalemimizin ve boynumuzun borcu olsa gerek.
Büyükberber 1994 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi İç Tasarım Bölümü’nden mezun olduktan sonra 2000’li yıllarda uzunca bir süreyi Hollanda’da geçirerek, Amsterdam Konservatuarı’nda basklarnet eğitimine devam etmiş bir müzisyenimiz. 90’ların başından bu yana müzik üreten bir isim olarak 30’un üzerinde eserde adı geçen Büyükberber’in, sadece kendi adıyla yayımladığı çalışmaları da var (Ada Müzik etiketiyle yayımlanan "Velvele" ve "Canlı" gibi). Katıldığı özel projeleri, festivalleri listeye şimdilik dahil etmiyoruz. Nasıl olur diyerek detayını okumak isteyenleri etraflica hazırlanmış bir okuma seansı için Büyükberber’in sitesine davet ediyoruz (http://www.oguzbuyukberber.net/Site_1/music.html). Aynı zamanda görsel sanatlarla da uğraşan üstadın videolarına da göz atmakta fayda var (http://vimeo.com/channels/obbvisualart). Kişisel favorim uĞURth3 b ve 1000 isimli çalışmalar.
Oğuz Büyükberber’in her satırında önemli işlere imzasını attığı çalışmalar ve projeler arasında bazılarını anımsatmakta yarar var. Hatta bunu geniş bir perspektif dahilinde bir şekilde farklı rollerle de olsa içinde yeraldığı çalışmalar olarak açımlarsak profilin etkileyiciliğini daha net kavramak mümkün. Örneğin Laço Tayfa’nın Bergama Gaydası çalışmasında ünlü isim Butch Morris’in yardımcısı rolünde. Craig Harris’i Barbaros Erköse ile, Brooklyn Funk Essentials’ı Laço Tayfa’yla biraraya getiren projelerde koordinator rolünde. Festival ayağını saymakla bitmez ama birkaç anımsatma: 1993 yılında 4. Efes Pilsen Blues Festivali’nde, 1996’da 1. ODTU Jazz Festivali’nde, 1996’da 6. Akbank Caz Festivali’nde, 1997’de İstanbul Müzik Günleri’nde, 1998’de Parliament Superband Jazz Festivali’nde (ve elbetteki çoğunda ilerleyen yıllarda tekrardan farklı projelerle) yeralmış Büyükberber. Bu uzun listede bizim biraz daha fazla gözümüze çarpanlar arasında ise 2009 yılında Porto Klarnet Festivali, 2006 yılında Londra Caz Festivali ve 2004 yılında Berlin’deki Club Transmediale Festivali ile North Sea Jazz Festivali var. Bir de zamanında ziyadesiyle etkisinde kaldığımız ctrl_alt_del projesinin DVD olarak piyasaya çıkan versiyonunda “Ara” albümünde de yanında yeralan Robert Van Heumen ile birlikte ortak ürettikleri bir parça da var Büyükberber’in diyerek biraz da albümden bahsedelim.
Albümün açılışı ardı ardına gelen iki solo basklarnet parçasıyla yapılıyor. “açış” ve “kenarlar”. Her iki parça da cümle alemce zor bir enstrüman olarak tanımlanmış basklarnetin maharetle geniş bir skala üzerinde çizdiği renkli kompozisyonlarla derinlikli bir altyapıyı içimize işliyor. Özellikle “açış”ta parmak dokunuşlarının çıkardığı seslerin uyandırdığı samimiyet ve yakınlık, tınılarla beraber çıktığınız egzantrik bir yolculukta size eşlik ediyor. Büyükberber enstrümanıyla birkaç dakikalık kısa bir sürede neler yapabileceğini sergilerken, farklı ses renklerinden bezediği parçalar, bir yandan basklarnetin sesini kulaklarımıza daha bir aşina kılarken bir yandan da ara pasajlarda hüzünlü dokunuşlarla gönül tellerimizi titretmeyi beceriyor.
“açış” başlangıçta hızlı bir tonda akarken ikinci bölüme doğru dinginleşerek sahneyi “kenarlar”a bırakıyor. Bu defa daha değişken bir kurguyla karşılıyor Büyükberber bizi. Arayışın ilk soru işaretlerini ikinci parçayla birlikte hissetmeye başlıyoruz. Adeta basklarnet birşeyleri sorguluyor ve ardı ardına gelen sekanslarla orta yoldan çıkmaya başlıyor. Parçanın ortaları gerçekten ekstra bir kulak kabartmayı hakeder nitelikte zengin bir içeriğe sahip. Sesler arasındaki geçişler ve sanatçının hakimiyet alanında yeşeren bir doğaçlama, bizi biraz daha albümün içine çekmeye başarıyor; sonraki parçalar için de daha bir dikkatli olmamız gerektiğini net bir şekilde hissettiriyor. Velhasıl “kenarlar”ın bu derinlikli ve değişken yapısıyla oldukça etkileyici bir parça olduğunun altını çizelim ve devam edelim.
Bir sonraki parçayla birlikte albümün bu satırlara konu olmasına bir şekilde vesile olan canlı elektronikler de ciddi ciddi rol kapmaya başlıyor. “….. altında” isimli parçada Oğuz Büyükberber basklarnetin yanısıra elektronik ses dünyasının da derinliklerine doğru etkileyici bir keşif gezisine çıkarıyor bizleri. Adeta su altından gelen bir ses öbeği ile açılan parça dört dakikalık süre boyunca basklarnetle nefessiz bir yarışa girişiyor. Gergin ve haşin bir atmosfer yaratan elektronik kurgunun arka planına deneysel dokunuşlarla farklı bir katman ekleyen basklarnet, bu parça ile birlikte albümde adeta bambaşka bir sayfa “ara”lıyor. Basklarnetin acılı haykırışları ile bütünleşen elektroniklerden gelen kozmik sesler gerçek anlamda bir öte dünyanın perdesini de “ara”lamayı başarıyor. Tek kelimeyle anlat derseniz nefes kesici der bir kelime daha çalarız sözlükten…
Dördüncü parça albümde ilk defa Büyükberber dışında bir ismin de katkısının olduğu “duo”. Büyükberber klarnet ve canlı elektroniklerde başroldeyken, Creative Sources etiketinden çıkardığı çalışmalarına aşina olduğumuz Robert Van Heumen de yine canlı elektroniklerde kendisine eşlik ediyor. Bir test odası ortamı yaratılan çalışmada klarnet fazla ön plana çıkmadan kendine bir figüran rolü alırken, canlı elektronikler sert tonlarla kulaklarımızı bir kademe daha zorluyor. Bu defa daha metalik, daha köşeli ve rahatsız edici bir ses kümesi çıkıyor karşımıza. Klarnet ara ara ön plana çıkmak için birkaç adım atsa da elektronikler yavaş yavaş ele geçirmeye başladıkları başrol oyunculuğunu hemen teslim etmemekte direniyor.
“içine su dolmuş” parçasında yine sadece Büyükberber’i görüyoruz. Canlı elektronikler ve basklarnet. Bu defa her iki taraf da biraz daha sakinleşmiş, kendi aralarında bir denge yakalamaya çalışıyor gibi. Karşılıklı uzayıp giden bu başat koşturmacada özellikle basklarnet kendi ağırlığını hissettirmeye çalışsa da elektronikler de hiç aşağı kalmıyor. Parça ortalarında bir hiddetlenme, göğüs kabartma halleri var ki gerçekten çok etkileyici. Son sözü basklarnet söylüyor ve elektronikler rücu ediyor.
“duo 2-I” ve “duo 2-II” de ise Büyükberber’e Tobias Klein (basklarnet ve canlı elektronikler) eşlik ediyor. Özellikle ilk bölümde elektronikler biraz daha bastırılmış bir şekilde arka plana gömülmüşken, ilerleyen dakikalarda klarnetin dürtüklemesiyle ortam tekrar kızışıyor. Bu bölümdeki kurgularda rahat takip edilebilir melodilerden ziyade minik / doğaçlama ses kümecikleri var. İkinci bölümde tempo daha yüksek, daha kesik ve süratli atışmalar var. Bir adım ötesi kaos olacakken tam sınırda durulan bir nokta. Sanatçının doğaçlamada kendini kaybetmemesi, enstrümana hakimiyetin getirdiği içgörüyle baştan zaten rotasını belirlemiş olması diye açımlanabilecek bir nokta bu.
“indim” albümün sonlarına yaklaşırken canlı elektroniklerin de yeraldığı bu uzunca bölümün son parçası olma özelliği taşıyor. Basklarnet ve elektroniklerin elele dinleyene kılavuzluk ettiği bu birkaç dakikalık süreçte Büyükberber yine bize farklı bir ses yelpazesinin muhteşem çeşitliliğini sunuyor.
Sonraki iki parça “kağıt kesici eşliğinde” ve “teğet” görece sakin bir ortamda bizi finale doğru yaklaştıran adımları atıyor. Bu parçalarda klarnet ve basklarnette yine Büyükberber solo çalıyor. Özellikle “kağıt kesici eşliğinde” yaratmayı başardığı değişik atmosfer ve albümün genelindeki çizgiden farklı bir skalada yeralan omurgasıyla elimizdeki çalışmanın değerini biraz daha artıran olumlu bir katkı yapıyor.
Kapanış 16 dakikalık oldukça uzun bir parçayla geliyor. “le dechirement des petales”. Bu parçada Büyükberber’e basklarnet ve canlı elektroniklerde Tolga Tüzün eşlik ediyor. İtiraf etmeliyim ki bu uzunca parça albümün genelinde olduğu gibi yüksek seviyeden bir alkışı hakediyor. Her anında alışılmadık bir renge bürünen albümün adeta bir özeti niteliğinde olan parçada daha steril bir ortam karşılıyor bizi. Karşılıkla atışmalarla yükselen ateşli bir ortamdan ziyade bir kapalılık hissi ile adım adım gelişiyor parça. Bu bölümlerde enstrümana olan hakimiyete had safhada yakından şahitlik ediyoruz.
Virtüözite, yaratıcılık, cesaret, deneysellik, sorgulama. Kısacası bir çalışmayı farklılaştırabilecek her türlü malzemenin maharetle karıştırıldığı / arandığı ve enfes lezzetler sunan bir albüm “Ara”. Büyükberber’in sıklıkla belirttiği gibi bir arayış albümü olan çalışma gerçekten birçok keşfi içinde barındırıyor. Özgün bir dille ortaya çıkarılan albümü bir janra dahil etmek zor olsa da elektroakustik bir çalışma olarak tanımlamak hatalı olmayacaktır.
Büyükberber’in bu çalışması farklı bakışlar, yorumlar, algılamalar arasındaki ikili dünyanın ters yüz edilip sanatçının kendi perspektifinden süzülmüş bir halini özetliyor. Doğaçlama da var, beste de var, solo da var duo da var, hem akustik hem elektronik. Birçok iki kutuplu geniş düzlemin içiçe geçirildiği, yakınlaştırıldığı, her iki tarafı da çözümleyici bir üçüncü okuma dilinin yaratılmaya çalışıldığı etkileyici bir albüm “Ara”.
Son sözleri Büyükberber’in albüme ilişkin röportajlarındaki (sanatçının web sitesinden bu yazıları okumak mümkün) birkaç ifadesine bırakalım: “Beni bugüne kadar etkilemiş olan birçok müziğin farkında olarak geliştirilmiş özgün bir anlatım dili kullanarak icra edilmiş, çoğunluğu solo klarnet müziğinden oluşan elektroakustik bir müzik”. “Arayış sonucu ulaştım Ara’ya... Bu isim farklı kavramlar arasında gidip gelmeye, arada bağlantı kurmayı işaret ediyor. Ülkeler, kültürler, diller, görüntüyle sesler, Türk Müziği’nden klasiğe farklı ses evrenleri, akustikle elektronik, doğaçlamayla kompozisyon arasında gidip geliyor. Arada olmak benim tercihim değil, ancak merakımı çeken, aşık olduğum sesler, renkler kavramlar, beni bu noktaya getirdi. Kimilerinin eklektik dediği bu noktada olmaktan şikayetçi değilim. Başa gelen çekilir. Ancak arada kalmak, Araf’ta olmak ya da tereddüt hali gibi değerlendirilmemeli. Farklı ögelerin olumlu yönlerini bir araya getiren bir tercih, bir arayış.”
Okan Aydın
okanokan@yahoo.com
fasitdaire.blogspot.com
twitter.com/fasitdaire
Cazkolik.com / 16 Mart 2010, Cuma
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.