Arkadaşımız Cenk Akyol, geçtiğimiz günlerde Babylon?da bir konser veren Incognito?dan Bluey ile söyleşti...

Arkadaşımız Cenk Akyol, geçtiğimiz günlerde Babylon?da bir konser veren Incognito?dan Bluey ile söyleşti...

Cenk Akyol: Mr. Maunick, lütfen size sorularımı kronolojik olarak sormama izin verin. 1970’lerin sonlarında, Incognito öncesinde "Light of the World" vardı. Siz ve Paul "Tub" Williams grubun kurucularıydınız. "Light of the World" için pre-Incognito diyebilir miyiz? "Light of the World"ün bu ilk çıkış albümünde çok genç bir şarkıcı olarak Sade’nin bazı şarkılarda yer aldığını da hatırlıyorum.

Bluey: Evet, Paul "Tubbs" Williams ile birlikte kurduk Incognito’yu. "Light of the World"de birlikteydik, Incognito öncesiydi. “Light of the World" ile Sade’nin ilişkisine gelirsek, biliyorsunuz, Sade o zamanlar Amerika’da çok ünlü bir top modeldi. Sade ile albümün ilişkisi grubun ilk albümünün yalnızca Amerika da yayınlanan versiyonun kapağında görünmesinden ibarettir.

Cenk Akyol: Sanırım bu sıradaki sizin için tipik bir soru olacaktır. 1981 tarihli "Jazz Funk" ile 1991 tarihli "Inside Life" arasında bir on yıl var. Sizin seksenlerde Maxi Priest gibi isimlerle müzik üretimi işinde olduğunuzu da biliyorum, sanırım bir yanınızla müziğin ’business’ tarafında kalmayı bilinçli olarak tercih ettiniz! Seksenlerde neler yaptığınızı anlatır mısınız, güçlü bir Incognito için malzeme mi topladınız?

Bluey: İkinci Incognito albümünü yaptık ama albümde çalıştığımız müzisyenlerin bir kısmı daha çok fusion ve caz rock kayıtlarında yer almışlardı, bundan dolayı albümü Warriors gibi bir ismin maskesi ardında yayınladık. Gerçek kimliğini gizleyen savaşçılar olarak konserlerde Avrupa’da küçük mekanları turlayıp durduk. Bir jazz funk grubu olarak müziğimizdeki kimliğimizi, referanslarımızı güçlendirmek istedim, öyle ki gelecekte grubun yönüyle bir daha oynamamalıydık.

Cenk Akyol: Ardından doksanların başında Acid Jazz patladı. Siz ve Gilles Peterson olayın tam da ortasındaydınız. Özellikle doksanların başları Acid Jazz için altın günlerdi. Ronnie Laws cover’ın "Always There" muhteşem bir başarı kazandı, David Morales’in remix’i de öyle. Dünyanın tümünde olduğu gibi Türkiye de de Incognito, Brooklyn Funk Essentials ve Jamiroquai çok popüler isimlerdi.. Bize Acid Jazz’ın altın dönemini anlatır mısınız?

Bluey: O dönem ile ilgili en iyi şey, Acid Jazz’ın yalnızca müzisyene ait olmadığı gerçeğidir. Eşit olarak müzisyenler ve klüp organizatörlerine, ek olarak da DJ’lerin, dansçıların, moda tasarımcılarının da var olduğudur. Gerçek şu ki, başarı varsa Gilles Peterson’ın sahip olduğu vizyonu David Morales’in remixlerine Jocelyn Brown’ın da sesini katarak Incognito için aktarmış olmasıdır. İtalya ve Asya’nın çeşitli kısımlarında bu hareket halen çok canlı.

Cenk Akyol: Ben gerçekten Incognito albümlerinde çalışmış olan müzisyenleri büyüleyici bulmuşumdur. Bunların önde geleni ise ise hayranlık verici Richard Bailey’dir. İngilterenin halen en büyük davulcusudur o. Jeff Beck’in yetmişli yılların ortalarındaki döneminden de bilirim onu, Gonzalez’den, bir diğer büyük müzisyen Robert Ahwry ile elbette Bobby Tench de oradaydı. MySpace’in de (ki bu arada MySpace te müzik sevginizi ifade etme şekline bayıldığımı itiraf edeyim) tüm bu insanlarla birlikte yaşadın, senin için ne şans!!! Kredi bilgilerinde ayrıca Mel Gaynor (Simple Minds), Gavin Harrison (Porcupine Tree)’de var, bize müzisyen dostlarından, kayıtlardaki yaşadıklarınızdan söz eder misiniz biraz?

Bluey: Dünyanın çeşitli yörelerinden gelen 1500’den fazla müzisyen Incognito’nun sound’una katkıda bulunmuştur. Richard Bailey’i ben yeni daha kendim yetme iken keşfetmiştim, Gonzales ismiyle bilinen Londra’lı bir gruptaydı. Tabii, onu grubuma almadan önce 20 yıl kadar beklemem ve bu arada tüm ödemelerimi de yoluna koymak zorundaydım. Yine 1980’e dönersek, "Jazz Funk"ı kaydederken Richard gruba katılması için yaptığım önerimi reddetmişti, ben de Londra’da yaşayan Afrikalı müzisyenlerden genç ve yetenekli biriyle bağlantıya geçtim, gencin adı Geoff Dunn idi ve sonradan Van Morrison’ın davulcusu olacaktı. Bu bağlantı sayesinde ilk albümümüzde Hugh Masakela’nın nefesli bölümünü idare etmeyi başarmıştım.

Doğrusu bahsetmek için çok müzisyen var ama seni daha çok davulcuların ilgilendirdiğini tahmin ediyorum, davulcular içinde Mel Gaynor (Simple Minds), Gavin Harrison (Porcupine Tree), Geoff Dunn (Van Morrison) Incognito ile birlikte olmuştur. Tabii Incognito olarak Tony Mason (Ronnie Jordan & Matt Bianco), Ian Thomas (Paul McCartney, Sting, Eric Clapton, Elton John) ve daha güncel olarak davulcu Pete Ray Biggin (Chaka Khan, Amy Winahouse)’la da çalışmaktan büyük zevk aldık. Prodüktör olarak ben ayrıca Buddy Williams Marcus Miller ile çalışırken Steve Gadd ile George Benson’ın bir kaydında da çalıştım.

Cenk Akyol: "Stranger Than Fiction in Life" albümünüzde Jack Kerouac’a bir çeşit övgü var, "On the road" parçası... Edebiyatla ilgili misiniz? Edebiyat esin kaynaklarından biri midir?

Bluey: Kerouac’ın "On the Road"u bana hayatımdaki en güçlü etkilerden birini yapmıştı, romandaki karakterlerle yolculuk ile o dönemin beat şiirine bağlanmıştım. Aşağıdaki kitaplarda da beni etkileyecek şeyler bulmuşumdur,
Ben Okri "The Famished Road", Ray Shell "Iced", JD Salinger "Catcher in the Rye", Hermann Hesse "Siddhartha".

Cenk Akyol: Son soru olarak, Türk müziği ile ilgili bir tecrüben oldu mu? Enstrümanlarla veya Türk müzisyenlerle birlikte bir şeyler?

Bluey: Türk müziği çok zengin, Arap etkisine sahip olan şeyleri severim. İbrahim Tatlıses’in müziğini dinlemiştim, Türkiye’de sevdiğim arkadaşlarım var; Işın Karaca ve kardeşi Akın Türk müziğine gözlerimi açmamı sağladılar. İlerde bir Türk müzisyeniyle birlikte bir şeyler yapmayı planlıyorum.

Barış içinde olun, sevgiler, Bluey.

Cenk Akyol: Çok teşekkür ederiz.

Cazkolik.com / 16 Şubat 2010, Salı

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

YORUMLAR

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.