Müzik dünyasında -caz dahil- çeşitlilik artarken gerçekten yeni şeyler duymak giderek azalıyor. Bu kanaat yeni sayılmaz, yıllardır artan ısrarla farklı kalemler tarafından dile getirilen bir düşünce.
Steve Coleman, M-Base yıllarından itibaren, grubun içinden gelip geçen çok sayıda önemli müzisyenin varlığıyla sound olarak 'groove searching' çabasını dinletmişti bize. Ama hep albümlerden dinlediğimiz 'groove' tecrübesinin nasıl işlediğine dün akşam tanık olmak biz caz dinleyicileri için tarifsiz bir tecrübe oldu.
Coleman dün akşam iki kişilik ritm grubuyla sahnedeydi. Bas gitarda Rich Brown, davulda Sean Rickman.
Alto saksofonuyla kısa melodik bir rif'in tonunu azaltıp yükseltmek gibi dramatik iniş çıkışlara ihtiyaç duymadan ısrarlı şekilde çalmaya başlayan Coleman, başlangıç çizgisindeki doğaçlama örgüyü bas gitar ve davulun yan yollardan katılımıyla parça boyunca adeta bir caz duvarına dönüştürüyordu.
Bir caz trio'su ancak bu kadar işlevsel olabilir?
Coleman'ın altosu diğer iki enstrümanı davet ettiği an 'beat' ve 'bass' parçaya basit ritmik örgüyle dahil olmuyor. Klasik caz triolarından bence en önemli farkı bu. 'Swing'den 'groove'a salınım modalitesi caz estetiğinin omurgası olagelmiştir, 'free jazz' ile başlayan dönemden itibaren bir çok müzisyen ticarileşen bu estetik eksene alternatif geliştirmek için yıllardır yeni şeyler deniyor. Bu eksenin en yaratıcı halkalarından biri olan Steve Coleman'ın yaklaşımı 1970'lerin sonu ama bilhassa '80'lerden itibaren ticari alıcısı sınırlı fakat caz tarihinin itibarını yörüngesine oturtan bir derviş gibi çalıştı.
Steve Coleman, kurguladığı 'groove' eksenini modüler biçimde kullanabiliyordu. Dün akşam trio konseri bu bakımdan kısıtlı bir örnek belki ama başka canlı performansları ve stüdyo kayıtları önümüzde duruyor. Bas ve davul ikilisinin üzerine, dün sahnede olsaydı eğer, Miles Okazaki tarzı bir gitar mesela, Coleman imzalı bu 'groove' duvarını çehresini değiştirirdi.
Elektrik basçı Rich Brown soğukkanlı bir katil
Coleman'ın 'groove' yoğunluğunu kontrol altında tutmasının görünmeyen müsebbibi elektrik basçı Rich Brown idi. Karşımızda sakin oturan, vücudu zerre kıpırdamayan Brown envai çeşit elektrik bas stilini görmezden gelen soğukkanlı bir katil gibiydi. Coleman'ın sık çalıştığı bir diğer basçı Anthony Tidd'i de bu bakımdan meraklısına önermek isterim.
Üçlünün eksantrik davulcusu Sean Rickman
Konserde en az Steve Coleman kadar merak ettiğim ikinci isimdi davulcu Sean Rickman. Bitirim görünüşlü davulcu alışıldık vuruşlarla adeta dalga geçen enteresan bir adam. Sık değişkenli ritmik aralıklarını takip etmesi bir dinleyici için zor, oyun değiştiren tarzı Coleman'ın dalga boyunu kontrast vuruşlarıyla en fazla zorlayan enstrüman oldu.
Farklı coğrafyalardan neşet eden farklı caz dillerinin üzerinde daha varoluşsal bir sorunla ilgilenen Steve Coleman, Afro Funk'tan ana akım caza gelenek çizgisinin dalga boylarını müziğine endişe etmeden katabiliyor. Bu bakımdan, kimse Coleman'ın müziğinin eğlenceden yoksun olduğunu iddia etmesin. Coleman'ın gevşek altosu parça içinde melodik/armonik dalgalanmaları takip ederken bas/davulun sebep olduğu senkoplu patlamalar quartet, quintet veya daha büyük formlara dönüşebilirdi.
Konser sonunda tek bildiğim şey olarak şu fikir belirdi ve aradan saatler geçtikten sonra hâlâ değişmedi; Steve Coleman'ın müziği şüphesiz davetkâr bir müzik. Mesafeli, soğuk, abartılı ve ukala değil. Bir şekilde cazın geçmişiyle organik bağ kuruyor ama değişmesi gereken şeylerin de farkında ve müziğinde bunlara yer olmadığını tartışmadan ispatlıyor.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 18 Kasım 2023, Cumartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.