Sevgili müzik dostlarım,
Ünlü Fransız müzik adamı ve tanınmış Bach yorumcusu Jacques Loussier 24 Haziran 2009 günü İstanbul Arkeoloji Müzesi bahçesinde Türk müzikseverlerle buluşacak.
Loussier tüm dünyada Bach’ın müziklerini jazz diliyle yorumlayan en tanınmış sanatçı olarak kabul ediliyor ve tam elli yıldan beri bunu sürdürüyor.
Loussier’in Bach yolculuğu Paris Konservatuarı’nda öğrenci iken ders aralarında arkadaşlarını eğlendirmek için Bach’ın eserlerini caz doğaçlamaları olarak çalması ile başladı. Decca şirketi bir tesadüf bu yorumları keşfetti ve ona bir albüm yaptırdı. "Play Bach 1" albümü ile genç piyanistin yaşamında yeni bir sayfa açılmıştı. Önce klasik müzik öğrenimini bıraktı ve dönemin Charles Aznavour gibi ünlü şarkıcılarına eşlik etmeye başladı, ama gün geldi bu yolu da terk edip gönlünün götürdüğü yere gitti.
Jacques Loussier’in ünlü Play Bach Triosu böylece kuruldu, aradan geçen 50 yıl boyunca kendi çizdiği bir yoldan soluk almadan ilerledi, büyük Bach’ın eserleri onun caz diliyle yarattığı yepyeni yorumlarla albümler ve sayısız konserler olarak dünyanın dört bir yanına aktı yayıldı.
Bu yayılmadan ben de nasibimi aldım, yıllarca ve klasik müzik dünyasındaki hocalarım ve görüşlerine değer verdiğim onca insanın tepkisine rağmen LoussierBach’ın eserlerinin orijinallerine de onun açtığı kapıdan geçerek vardım ve Bach tutkum daha da derinleşti.
1972 yılında Almanya seyahatimden dönerken kendime ayırdığım son bir 100 Alman Markı param vardı. Onunla bende çalına çalına eskimiş Play Bach albümlerinin ilk beş albümünü yeniden alınca anladım ki ben iflah olmayacağım, nitekim olmadım da.
Loussier usta ile ilk olarak 1998 yılında İstanbul’daki konserinde tanıştım, o anı 20 yıl beklenen bir tanışma adı altında Jazz dergisine yazdım. O gün kendisine ilk albümümü imzalattım, şu an şahsi mal varlığım içindeki en değerli mal da bu eski albüm, kim bilir belki onu mezarıma da götürebilirim.
2002 yılında şimdi konser vereceği yerde bir kere daha onunla konuştuğumda söylediği şeyleri kendi yaşantım için Frenk deyimiyle ”benchmark” yaptım:
"Ben Bach’ın müziğini yirminci yüzyıl ruhu içinde çalmak isteyen bir yorumcuyum. Bach’ın müziği içinde kendiliğinden doğal olarak mevcut olan swing’i günümüzün anlayışı ile yeniden yorumluyorum."
"Ben kendimi ne caz ne de klasik müzik piyanisti olarak görüyorum. Yıllar önce kendime farklı bir yön çizmek üzere yola çıktım ve bu amacıma da ulaştığımı düşünüyorum. İstisna değilim ama kendi yarattığım sahada tekim. Bu yüzden de hiç kimseyi kendime bir rakip olarak görmüyorum ve istediğime ulaşabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Şimdi görüyorum ki günümüzdeki genç müzisyenler benim yaptığıma benzer yolları deniyorlar. Hem caz da hem de klasikte birbirine ve diğer müziklere yaklaşma çabası var ve bunu memnuniyetle izliyorum."
"Elli yıl sonra geldiğim nokta şu. Caz, müziğe yeni ve kişisel bir yorum getirebilmektir."
Ben de iş hayatımda kimseye benzememeye çalıştım, yaptığım her şeye kişisel bir yorum getirmeye çalıştım, şimdi de yeni mesleğim olan "koç"luğa böyle bir yorum getirmeye çalışıyorum.
Loussier zaman içerisinde Bach’ın dışında da bazı klasik müzik bestecilerinin eserlerini caz olarak yorumlamaya başladı, kimi hayranları bunu Bach ruhuna bir ihanet olarak yorumlasalar bile o farklı düşünüyordu, aynı buluşmamızda bana bunu şöyle açıklamıştı:
"Bach’ın eserlerini farklı yorumlamaya başlamam gibi başka müzisyenlerin eserlerini yorumlamam da benim müzikal birikimimin doğal bir uzantısıdır.
Yıllar sonra ilk olarak Vivaldi çalarak yeni bir bestecinin eserlerini yorumlamaya başladım. Bu yaklaşım benim yıllardan beri sürdürdüğüm Bach çalışmalarımın içinden çıktı. Eski devirlerde müzik bugünkünden çok daha serbestti. Birçok müzisyen birbirinin bestesini kendi müziklerinde kullanırdı. Zaten Bach’ın kendisi de Vivaldi’nin müziklerini kullanmıştır. Vivaldiden sonra Debussy, Ravel, Satie, Handel, Beethoven ve Chopin’in eserlerini yorumladım.
Başka bestecilerin eserlerini çaldıktan sonra yüreğime en yakın besteci olan Bach’ın müziğine dönerek trio stilime yepyeni yorum düşünceleri kattığımı sanıyorum. Yani bir başka deyişle Bach dışında gerçekleştirdiğim projelerim bana Bach müziğine yaklaşımımda yeni bir derinlik ve düşünce birikimi sağladı."
Geçtiğimiz günlerde Jacques Loussier Play Bach’ın 50. yılı anısına geçmiş kayıtlarından derlenmiş bir albüm çıkarttı. Kapak notları onun bir cümlesiyle sonlanıyordu:
"Artık yüzüncü yıla doğru bakabiliriz, önümüzde sadece elli yıl daha kaldı."
Ama benim Allah ile kontratım yok, eğer İstanbul’daki konsere gidebilirsem Jacques ustayı yeniden göreceğim ve ona kalan tüm albümlerimi imzalatacağım, kefenin cebi yoktur ama belki beni yıllardan beri tutkuyla dinlediğim albümlerim ile birlikte gömerler.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Loussier’den ne öğrendiğime gelince:
Yıllar bedeni yaşlandırırken ruhu gençleştirebiliyor, yeter ki gönlünüzden tutku ve sevgi eksik olmasın.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Tunçel Gülsoy
tuncelgulsoy@gmail.com
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.