Caz Portresi: 20. yüzyılın en önemli davulcularından biriydi

Caz Portresi: 20. yüzyılın en önemli davulcularından biriydi

"Gerçek şu ki, Tony herhangi bir 'drum machine'den daha iyi tempo tutabilirdi ancak Avrupa'ya göç etmesiyle dans müziğinin artan mekanizasyonu çakıştı"... Tony Allen'ın bestelerinde bir süre müzikal olarak beraber çalıştıkları Michael Veal istikrarlı Afro-Beat davulcusunun sürekli gelişen müziğiyle ilgili böyle söylüyor.

 

Fela Anikulapo-Kuti 1970'lerin başında Afro-Beat'i icat ettiğinde, Batı Afrika cemiyet hayatı James Brown tarzı funk ile harmanlayarak müziği bir sonraki aşamaya taşımaya çalışan bir dizi sosyete (highlife) tarzı caz grubunu öne çıkarmıştı. Fela parlak bir besteci olduğu için o dönemki müzikal kalabalığın önüne geçebilmişti, aynı zamanda güçlü bir gizli silahı vardı, geçen hafta Paris'te 80 yaşında ölen parlak davulcu Tony Allen. Allen, Victor Olaiya, Adeola Akinsanya, Eddie Okonta gibi isimlerin o dönemki topluluklarına aynı zamanda Max Roach, Philly Joe Jones, Elvin Jones ve diğer Amerikan caz davulcularından aldığı ilhamı ekledi. Bu karışım Fela'nın müziğinde önemli fark yarattı. Dönemin diğer toplulukları (geçtiğimiz haftalarda Covid 19'dan ölen) Manu Dibango'nun "Soul Makossa" ile karakterize edilen Amerikan funkbeats üzerine Afrika yapılarını aşılarken Allen müziğini daha ritmik ve daha karmaşık hale getirerek bir sonraki seviyeye taşıyabileceğini farketti. Caz davulunun karmaşıklığını Afrika davulunun karmaşıklığıyla birleştirdi ve bu birleşimi Fela'nın müziğinde Afro-Funk denkleminin Afrika tarafından daha ikna edici bir zemin oluşturması amacıyla kullandı. Süreçte, Fela'nın giderek militan müzik diline evrilen profilini güçlendirecek ritmik bir dil olan Afro-Beat davul stilini icat etti. 1979 yılında, yıllarca az para verdiği için şikâyet ettiği Fela'dan ayrıldığında ikilinin birlikte yarattığı Afro-Beat 20. yüzyılda yaratılan en dinamik dans müziği stillerinden biri olarak dünyanın sonik haritasında yerini almıştı.

 

Tony Allen'ın Fela'dan ayrıldıktan sonraki ilk kaydı "No Discrimination" oldu. Parça funk'tan gelen tüm seslere açık bir çalışmaydı. Tamam, müziği dans pistine doğru çekmişti ama her zaman bir mesajı vardı. Bir sonraki çalışması 1984 yılında yayınlanan NEPA oldu. Never Expect Power Always kelimelerinin baş harflerinden oluşan NEPA sonradan World Music adını Fela Kuti, King Sunny Ade, Salif Keita ve Youssou N'Dour gibi Afrikalı müzisyenlerin dinleyici kitlelerinin dünya çapında artmaya başladığı dönemde kaydedilmişti. Allen bu kaydında da ayrımcılık yapmama anlayışını sürdürdü, son teknolojiyi kullanmakta mahirdi ve kullandığı ritmlerin klüp sahnelerinde önemli etkisi oldu.

 

 

Gerçek şu ki, Tony herhangi bir 'drum machine'den daha iyi tempo tutabilirdi ancak Avrupa'ya göç etmesiyle dans müziğinin artan mekanizasyonu çakıştı. Bu durum, 1980'lerin sonu ve 1990'larda, 'real time' davul parçalarını elektronik davullarla değiştiren modaya uygun üreticilerin taleplerini yerine getirmek zorunda kaldığı için onu moralsiz bırakan türlü mücadeleler yarattı. Ancak kariyeri, 1997'de Fela’nın ölümünden sonra yavaş yavaş canlanmaya başladı. Menajeri Eric Trosset ile ortaklaşa olarak, hayatının sonuna kadar kariyerin ivmesi yukarı yönlü devam etti. Fela ile kaydettiği müziği çalmanın vereceği rahatlığı reddederek, Afro-Beat'ı çeşitli stil ve geleneklerle kaynaştırarak çeşitli sanatçılarla işbirliği yapmayı tercih etti. Mesela Hugh Masekela, Manu Dibango, Ebo Taylor ve Ray Lema gibi diğer Afrikalı sanatçılarla, Jeff Mills, Carl Craig, Moritz von Oswald ve Doctor L (Liam Farrell) gibi elektronik ikonlarla, Jimi Tenor, Ernest Ranglin, Courtney Pine gibi caz müzisyenleriyle, Michael 'Clip' Payne, Gary 'Bone' Copper ve Amp Fiddler gibi Funkadelik isimler ve dünya çapında çok sayıda rapçi ve vokalistle çalıştı. Tüm bu işbirlikleri içinde Damon Albarn ile yaptığı çalışma ona ana akım müzik sektöründe en geniş tanınırlığı getirdi. The Good, the Bad & the Queen, Gorillaz gibi projeler ve Rocket Juice And The Moon çalışmasında The Red Hot Chili Peppers'dan Albarn ve Flea ile süper yıldız işbirliği yaptı.

 

Tony ile otobiyografisi üzerinde çalışmaya başladıktan sonra "Tony Allen: Master Drummer Of Afrobeat" kitabı yayınlandı. Tam da Black Voices ve Home Cooking gibi Afro-Beat albümleri olarak adlandırdığı bir dönemin ortasındaydık. Fela’ın büyük müzik grubu bağlamında çaldığını duymaya alışkın olan bu sounda alışmam biraz zaman aldı ama onunla Avrupa'yı dolaşırken, bazen de grubunda soprano saksofon çalarken, Tony'nin Avrupa'daki yeni hayatının müziği olan bu müzikle epey uğraştım. Müziği dans kulüpleri ve dünya çapında Afrobeat akımı arasında gelişiyordu. Amsterdam mlüplerinde, caz festivallerinde ve çeşitli Afro-Beat projelerde baş köşede kendine yer buldu.

 

Tony'nin Paris'te dev teknoloji şirketlerinden oluşan yüksek kulelerle dolu Courbevoie banliyösündeki apartman dairesinde epey vakit geçirdim. Binaların yüksekliğini sınırlayan katı imar düzenlemeleriyle tarihi karakterini korumaya gayret eden bir şehrin ufkuna karşı kurulmuş bir semt olan Courbevoie, şüphesiz bilim kurgu versiyonu gibi Paris ufkuna karşı öne çıkarken Tony'nin kariyerinin yeni evresi olan Afro dub sesi için anlamlı duruyordu.

 

Kayıt projelerinin yanı sıra, Tony, son yirmi yılını, duruma göre boyut değiştiren ancak genellikle bir quintet ya da sextet'e ölçeklendirilmiş bir toplulukla dünya çapında performanslar sergiledi. Davuluyla grubun groove'nu yönlendirirken ara ara sesiyle de eşlik ederdi. Batı Afrika müziğinin yoğun çoklu ritimleri kültürel bir tercihi yansıtır, ancak aynı zamanda grup kurucularının hiyerarşik sosyal düzenini de yansıtır. Bir quintet ile minimalist Afro-Beat çalmak, Tony'nin sadece para kazanmak istemediğini, müzisyenlerine adil davranmak istediğini de yansıttı. Rody Cereyon ve Cesar Anot (bas), Claude Dibongue (gitar), Fixi (trompet), Nicholas Giraud ve Yann Jankielewicz (saksofonlar) ve Jean-Phi Dary (klavyeler) gibi grubun çekirdek müzisyenleri hayatının sonuna kadar onunla beraber çalarak sanatçıya sadık kaldılar. Londra'daki Royal Albert Hall ve Barbican Center, New York'ta Lincoln Center ve Carnegie Hall ve Berlin'de House of World Cultures gibi büyük mekânlarda ve küçük prestijli klüplerde çalarak grubunu dünyanın dört bir yanında dolaştırdı.

 

Çoğu Afrikalı müzisyenin kariyerinin aksine Allen'ın hayatının son çeyrek yüzyılında sürekli başarı vardı. Tony, 2. Dünya Savaşı sonrasının en önemli davulcularından biri olma payesini hak etmiştir. Ama aynı zamanda vizyonu açık ve esnek, kalbi yeni keşiflere düzenli olarak açık bir sanatçıydı.

 

Yazı: Michael Veal

Fotoğraf: Bernard Benant

 

(Bu yazının orijinali Mayıs 2020 tarihinde The Wire dergisinde yayınlanmıştır)

 

Cazkolik.com / 08 Mayıs 2020, Cuma

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.