Yılbaşı heyecanı yeni geçmiş. Soğuk bir ocak gecesi, buz gibi bir perşembe. Emsalsiz İstanbul siluetinin eşlik ettiği şehir hatları vapuru ağır ağır Karaköy’e yanaşıyor. Yağmur kamçı gibi. Tam sevdiğim tarz. Humphrey Bogart gibi yakaları iyice kaldırıyoruz. Yıllar sonra ilk kez bir sigara yaksam diyorum. Sahilde restoranlar boş. Rakı balık masaları müşteri bekliyor. Galata Köprüsü eski günlerini özlüyor sanki. Ara sokaktan kıvrılıp hızla alt geçide giriyoruz. Karaköy meydanının karşı tarafına geçince yağmur iyice bastırıyor. Başını biraz çevirdin mi, işte, meydan, hep o güzelim meydan. Gündüz telaşından eser kalmamış, geceye yayılan renklerin titreşimleri muhteşem. Selanik Pasajı’nı geçince hareketlilik artıyor. Bazı binalar eskiye göre çok daha bakımlı. Yüksek Kaldırım’ı Bankalar Caddesi’ne bağlayan köşede ışıl ışıl bir bina dikkati çekiyor, hemen altında, sokağın girişinde, camda, önce titrek görünen yaklaştıkça parlayan, yağmurun iyice romantikleştirdiği bir neon parlıyor, JAZZ yazıyor, neonlu caz yazılarını oldum olası severim. Herhalde, bir caz klübüne en yakışan şeylerden olsa gerek. Bir de, içerinin dışardan görünmesini, müziğin, sohbetin, masaların, kahkahaların, çınçınların dışarı yansımasını hep davetkâr bulmuşumdur.
Bir cazsever olarak, şahsen, Karaköy meydanını caza hep yakın buldum. Bu meydanın bir yerinde, mümkünse eski bir binanın bir köşesinde canlı caz çalınmasını sürekli hayal ettim. Daha önce başka tecrübelerde oldu doğrusu ama Social Jazz’Bar’ın tüm bu tecrübelerden daha fazla şansı ve imkânı var. Özellikle konumu tek kelimeyle muhteşem. Her masa meydanı görüyor, biraz ilerde Haliç-Eminönü silüetleri belli belirsiz titreşiyor. Küçüldükçe sempatisi artan, tuğla duvarın sıcaklığı insanı ısıtan türden. Yuvarlak masalar, sempatik lambalar, sahne perdesi, bir caz klübünde olması gereken ne varsa hepsi dekoru tamamlıyor.
Fotoğraf: Sedal Antay
Eşler, dostlar, sohbetler, sohbetler... Derken, sahnede İzzet Öz beliriyor. Kimbilir kaç nesle müziği sevdiren yılların müzik insanı. Sesindeki sempati hiç eksilmemiş. Kısa ve neşeli bir takdimin ardından Social Jazz’Bar fikrinin sahipleri ve kendileri de iyi birer cazsever olan Sevil Günsal ve Korkut Bayraktar’ı davet ediyor. Social Jazz’Bar’a dair amaçları ve hedefleri cazseverleri ümitlendiriyor. Haftanın en az üç günü açık olacak ama hangi üç gün? Burası önemli. Genellikle perşembe-cumartesi olur, tersine, Social Jazz’Bar salı-perşembe arası canlı caz dinletecek. Konser dışında canlı caz seçeceğinin sınırlı olduğu bu şehri-i İstanbul’da böylesi bir alternatif bana mantıklı geliyor. Şahsen beni mutlu eden bir başka konu da basçı Ozan Musluoğlu’nun müzikal direktör olması. Programı Ozan hazırlayacak, iyi caz dinleneceği garanti demenin açık ve güvenilir şekli Ozan’ın adı.
İlk gece özel, sahnede gitar ustası Önder Focan var. Basta Ozan, davulda genç Burak Cihangirli. Caz standartları birbirini kovalıyor ama adını bilmediğim bir Balkan blues varki ilk kez dinlediğim, gerçekten güzel ve duygulu bir parça, Focan da doğrusu bu parçayı bir başka çalıyor. Sonra, konuklar bir bir geliyor sahneye, piyanoya Uraz Kıvaner, davula Kerem Yüce geçiyor, mikrofonda İpek Dinç Yüce’nin sesi. Ardından Erdem Özkan ve Ebru Selvikavak’tan caz şarkıları. Karaköy artık gözüme daha mutlu, daha güzel görünüyor.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 05 Ocak 2019, Cumartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.