Kenny Barron yüzünden bütün gece Bud Powell dinlemek

Kenny Barron yüzünden bütün gece Bud Powell dinlemek

Büyük müzisyenleri sahnede izlemenin / dinlemenin güzel yanlarından biri arkalarındaki büyük mirasın izdüşümlerini, kişisel yansımalarını, zaman zaman sahneden yaptıkları göndermeleri ve kimbilir daha pek çok şeyi birer puzzle gibi yerli yerine oturtma, ipuçlarının peşine düşme oyununun peşinde koşmaktır. En azından benim için öyle, zaten öyle olmasaydı konserden döner dönmez çok sevdiğim Bud Powell’ları tekrar arka arkaya dinlemek için yanıp tutuşmazdım. Öyle olmasaydı Barron sahnede Eubie Blake’in 1930 tarihli ünlü bestesi “Memories of You” solo çalarken sanki tedirgin, sanki aslında çok da tarzı değilmişcesine çıkardığı ‘küçük’ seslerin Bud Powell’ın bazen vahşi çığlıklara dönüşebilen efsanevi ‘hırıltıları’ yanında nasıl zarif ‘mırıldanmalar’ olduğunu nasıl ayırdedebilirsiniz ki!

 

Konserin başına dönüyorum, zaten geç kalmışız. Salona sessizce girdiğimizde Barron piyanonun başında ayakta ve konuşuyordu, söylediklerinin sadece son iki kelimesini duyabildim, Tommy Flanagan demişti, muhtemelen girmeden önce ondan bir parça çalmıştı ama Flanagan’a olan hayranlığını iyi biliyorum. Zaten tarzları itibariyle örneğin yukarda adı geçen Powell’dansa Flanagan ile Barron çok daha yakın duygusal akrabadırlar. Birlikte çaldıkları 6 Kasım 1978 tarihli New York kaydı “Together” albümünü dinlediniz mi? Mutlaka dinleyin... Flanagan’ı sağ hoparlörden, Barron’ı soldan duyarsınız. Albüm, ikili caz piyanosunun şaheserlerindendir... “If I Should Lose You”, “Stella by Starlight”... ya en sondaki “The Way You Look Tonight”... İyisi mi siz bu albümü mutlaka alıp dinleyin.

 

Size belki tuhaf gelecek ama eskiden beri bembeyaz saksofon çalan bir müzisyene baştan hep kuşkuyla yaklaşmışımdır, Down Beat dergisinde aylarca bir ilan görmüştüm, bembeyaz, pırıl pırıl saksofonu, fit ve olanca cool görünümüyle şimdi ismini hatırlamadığım bir müzisyen, güneşin altında parıldayan saksofonuyla hayli etkileyici görünüyordu, kabul tuhaftı ve bu aşırı titiz görüntü fazlaca kurguydu, zaten merak edip albümü dinleyince feci bir şeyle karşı karşıya gelmiştim.

 

Biliyorum, size tuhaf gelebilecek bir takıntı bu ama yıllar önce bunu bozan ilk isim de akşam Barron’ın yanında izlediğim David Sanchez olmuştu. Üstüne üstlük onun saksofonu beyaz değil gümüş renkli, hatta yukarda anlattığım görünümle Sanchez’in hiç bir ilgisi de yok ama esas olan bir şey var, Grammy ödüllü Porto Riko’lu bu latin müzisyen benzersiz bir yetenek, sahnede Barron ile olan saygılı ilişkisi hayranlık vericiydi. İlk albümünü 1994 yılında yayınlayan Sanchez 1998 yılında Branford Marsalis’in desteğiyle çıkardığı “Obsession” albümüyle ilk Grammy adaylığını kazanmıştı. 2007 yılında yayınladığı son albümü “Cultural Survival”dan bu yana galiba bir çalışması yok ama sahnede müthiş. Konserin başlarındaki “New Samba”da akıntıya kapılıp gidecekmişsiniz duygusu veren swing latin çalışındaki lezzet ya da “My Funny Valentine”daki balad duygusu... kabul etmek gerekir ki tonu bu kadar güzel birine rastlamak kolay olmuyor. Dün dinlediklerimiz Sanchez’in Barron ile çaldıkları şeylerdi oysa kendi albümlerindeki müziği konserin en sonunda çaldıkları ‘şey’e çok daha yakın müzikler.

 

Barron’ın rhythm section ekibinden davulcu Johnathan Blake ülkemizde fazla tanınan bir isim değil (aslına bakılırsa David Sanchez’de öyle!) ama bir davulcu da görmeye pek alışık olmadığımız hayli şişman gövdenin altında pırıl pırıl bir insan yatan bu harika davulcu Grammy adaylığı olan, besteciliğiyle ön planda bir müzisyen ve Barron’dan Randy Brecker’a bir çok isimle sahne almış bir davulcu. Konserdeki iki solosu da müthişti, zaten caz davulcusuna oldum olası çok yakın olan bizler alkışımızı ve sevgimizi bu harika insanlardan hiç eksik etmeyiz. Doğrusu iyi de ederiz... Bir New York yurttaşı olan Japon basçı Kiyoshi Kitagawa ise Barron’ın gözde basçısı. Konser öncesi Cazkolik’e yayınlanan yazıyı okuduysanız orada Kitagawa’nın adı geçiyordu. Oradan gelen bir tanışıklığımız var, şimdi sahnede de gördük, yanlış hatırlamıyorsam iki yerde soloya çıktı ve özellikle birindeki kontrbas melodisi nefisti... Gerçekten nefisti.

 

Ben bunları yazmaya çalışırken bir yandan da Bud Powell hâlâ çalmaya devam ediyor. Sıra “Salt Peanut”a geldi, Powell’ın ’hırıltıları’ artık iyice ürkütmeye başladı. Dün ayrıca caz tarihinin en ayrıksı piyanistlerinden Powell’ın Barron’ın da özel isimlerinden olduğunu öğrendik.

 

İstanbul, trafik işkencesi yüzünden bir yere gitmemek için insana binbir bahaneler uydurtuyorsa da böyle harika konserlerden geriye kalan uzun yıllar hatırladığımız duygular oluyor. Hep söylediğim gibi, dünyada iyi bir caz müziğinden daha güzel pek az şey var, bunların neler olduğu ise elbette sizin kendi sıralamanızla ilgili.

 

Feridun Ertaşkan

 

Cazkolik.com / 31 Ekim 2010, Pazar

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

YORUMLAR

  • Seda Dunbay
    31 Ekim 2010 Pazar 06:17

    Müthiş bir konserdi....İnsanı farklı bir atmosfere doğru götüren cinsten...Böyle büyük ustaları dinleyip de caza aşık olmamak mümkün mü?....

    Bu Yoruma Cevap Yazın »

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.