Polonya`nın dünyaca ünlü caz şarkıcısı Anna Maria Jopek 10 ekim akşamı Zorlu PSM konserinden önce arkadaşımız Leyla-Diana ile konuştu. Üç kuşak müzisyen ailenin kızı Jopek New York`da başladığı müzik eğitimini Varşova`da tamamladı. İlk albümü "Ale Jestem" ile altın plak alma başarısını gösteren güzel sanatçı Polonya`nın saygı Frederic ödülünü de aynı dönem kazandı. İkinçi çalışması "Szeptem" ile 2001 yılında çifte platin plak ödülü kazanan sanatçı 2002 yılında caz gitarın kült ismi Pat Metheny ile Jopek`in dünyaca üne kavuşmasını sağlayan "Upojenie" albümünü kaydetti. Pat Metheny albümdeki şarkıların bir kısmını sanatçı için besteledi. Geçen seneye kadar yedi albüm yayınlayan Jopek geçen yıl Küba`nın büyük piyanisti Gonzalo Rubalcaba ile "Minione" albümünü yayınladı ama esas haber daha yeni Branford Marsalis ile "Ulotne" albümünü yayınlaması oldu.
Leyla Diana
Leyla-Diana Gücük: Cazkolik olarak röportaj yapma inceligini gösterdiğiniz için teşekkür ederim. İstanbul izleyicisi heyecanla sizi bekliyor. Sondan başa gidecek olursak; İstanbul konserinizde izleyiciler hangi projenizi dinleyecek?
Anna Maria Jopek: Biz her zaman Polonya müziğinden çalıyoruz ve dünya caz müziğine de katkıda bulunduğumu düşünüyorum. Polonya melodilerinin eşsiz bir güzelliği var. Melankoli ve derinliği sanata nadir bir özgünlük katıyor. Chopin, Karlowicz, Szymanowski ya da Lütoslawski bunları biliyordu. Bunda şaşılacak bir şey yok – virtüöz grubum ve ben, bu anlamda doğaçlamayla flört etmeyi deniyoruz. Bunları farklı yerlerde ve gezegenin geri kalan yerlerinde paylaşmak harika. Türk izleyicilerine de elimden gelenin en iyisini vermeye çalışacağım... Dolayısıyla, halk müziğimizden, Polonya müziğinden ve klasiklerden etkilenilmiş bir program olacak.
Leyla-Diana Gücük: Bir çok ünlü müzisyenle birlikte çalışmalarınızın olduğunu biliyoruz. En son, ünlü Küba`lı caz piyanisti Gonzalo Rubalcaba ile 2017 yılında çıkartmış olduğunuz "Minione" albümü var. Biraz bu albüm hakkında bir iki cümle söyleyecek olsanız….
Anna Maria Jopek: "Minione" benim için çok özel. Gonzalo Rubalcaba`yı zamanımızın en büyük sanatçılarından biri olarak görüyorum. Kimse piyanodan böyle bir renk paleti getirmiyor. Bana göre onun canlı, duyarlı ve düşünceli bir çalış biçimi var. Bu fikir otuzlu yılların eski Polonya tangolarına çok yakındı ve onları incelemek için iyi bir fikirdi. Bildiğimiz gibi tangolar Arjantin’dendir ama İkinci Dünya Savaşı’ndan önce şarkı söylemek ve dans etmek için bütün Avrupa’da popülerdi. Polonya’da gerçek tango olmasa da Slav yorumu ile beş yüze yakın muhteşem tango yazılmıştır. Çok özgün bir yaratıcılık bu. Bu eski şarkıların, şehvetli bir güzelliği ve onları özel kılan bir değeri var. Onları modern bir yorum için başlangıç noktası almak harika. Biz onca yılın zarafetini, tutkusunu kültürlerin ortak bir noktasında bulmaya çalışıyorduk. Bu Polonyalı ve Yahudi temaları, Kübalı usta çalarken ben de Slavca söylüyorum. Biz bir müzik dünyası yarattık ve bu yolculukta çok hareketli bir şey vardı. Ama bu benim son çalışmam değil. Biz tüm zamanların saksofon ustası Brandford Marsalis ile "Ulotne" (Elusive) adlı bir albüm çıkardık. Branford’un arzusu ‘Polonya dilinde’ çalmaktı. Ben de en sevdiğim halk temalarının yanı sıra bir kaç klasikle kendi yazdıklarımı seçtim. Biz de kendimize özel yumuşak ve nostaljik bir şey yarattık ve `müzikteki Slav ruhu‘ dedik. "Ulotne" yakalanması, bulunması zor, nadide anlamlarına geliyor. Bu müziğin belli bir inceliği vardı ve bu haliyle (Gonzalo’nun albümünün yanı sıra) iki-üç gün içinde klasik ve caz albümü olarak gerçek zamanlı (hücum kayıt) kaydedildi. Her bir doğaçlama, kendi içinde bir tür.
Leyla-Diana Gücük: 1997 yılında çıkarttığınız ilk albüm ‘Ale jestem’ ile altın plak aldınız. Ardından gelen neredeyse tüm albümlerinizin dinlenme ve satış rekorları kırmasını ve ödüller alması hakkında neler söylemek istersiniz?
Anna Maria Jopek: Bunların hepsi dürüstlük. Tutkun için ne yapıyorsan, insanlık ve yaşam için bu gezegene ihtiyacın olacak. Bu adil bir oyun, başka bir şey değil. Asla alaycı olmadım ve bir şeyleri hesaplamıyorum. Bunların hepsi, evime gelen ciddi müzik tutkusuyla alakalı. Ben, babam ve büyükannemden sonra ailemizde şarkı söyleyen üçüncü jenerasyonum. Dünyaya başka ne verebilirim ki? Onların benim bu müziği devam ettirebileceğimi biliyor olmalıydılar ki ben de bu bilinçle onların yanılmadıklarını ve müziğe olan bağımlılığımı göstererek onları onurlandırmakla sorumluyum.
Leyla-Diana Gücük: Polonyalı bir sanatçı olarak, kendi dilinizden yaşadığınız coğrafyadan ve de halk şarkıları / şiirlerinden etkilendiğinizi biliyoruz ve cazın özgürlüğü içerisinde de çok farklı yorumlar ortaya çıkıyor. Bu bağlamda, cazı kullanmak isteğiniz nasıl oldu ve caz sizin için ne ifade ediyor? (Özgürlügün haricinde)
Anna Maria Jopek: Bahsettiğim gibi, Polonya’nın coğrafyasında armonileri, şiirleri ve ritimleri ile başka kültürlerle iletişim içinde olmak, çalışmalarımda doğaçlama için harika bir başlangıç noktasıdır. Bir kez dinledikten anlıyorsunuz ki, sonra kelimelerle ne kadar tarifsiz olduğunu ve kelimelerden çok daha fazlasıyla uğraştığımızı. Müzik, dünyamızdan daha iyi bir dünyadır. Yeryüzü cenneti.
Leyla-Diana Gücük: Birlikte çalışmaya karar verdiğiniz sanatçıları neye göre belirliyorsunuz? Mesela Pet Metheny ile yollarınız nasıl kesişti?
Anna Maria Jopek: Bazı insanlar vardır ki, çalışmaları meditasyon gibi, tefekkür gibi ve ‘bol’luk gibidir. Benim düşünceme göre, onlar gezegenimizin ruhunu değiştiriyorlar ve dünyadaki "enerji dönüştürücüleri" gibiler. İnsanlığın büyük fikirlerini gerçekleştiriyorlar. Tıpkı antik Yunanda Platon’un "Gerçek", "Güzel", ve "İyi" kavramları gibi. Pat benim her zaman mükemmel sanatçımdı. Onu seçmeme şaşmamak gerek! Herkes yapardı. Ama beni hâlâ şaşırtan şey, yıllar evvel kaydettiğimiz "Upojene" kaydı için neden beni seçtiği? Nasıl bir güveni vardı ki benimle çalışmak istedi?
Leyla-Diana Gücük: Ben sorumu özellikle caz müzisyenleri yönünde sormak istiyorum. Branford Marselis, Leszek Mozdzer, Thomasz Stanko, Gonzalo Rubalcaba için sormak istiyorum. Hangi özelliklerinden dolayı bir araya gelmenin iyi sonuçlar çıkarttığını düşünüyorsunuz? Ya da neydi bu isimlerin ortak yanları?
Anna Maria Jopek: Onlar onlardır. Kendi seslerini konuşuyorlar. Güçlü, eşsiz, dürüst. Kendine güvenmelisin. İlk başta yalnız olabilirsiniz… İnsanlar her zaman yeni ve farklı bir şeyi denemekten korkar ama sadece başlangıçta. Başkaları kendi gerçeğinizi, gücünüzü, özverinizi keşfettiklerinde asla yalnız olmazsınız. Müzik diyalog sanatıdır. Her zaman adil ve dürüst olun ve inanmaya devam edin, o zaman işe yarıyor!
İstanbul`u seviyorum
Leyla-Diana Gücük: İstanbul’a daha önce geldiniz. Bu şehir size neyi çağrıştırıyor? Sevdiğiniz bir şehir miydi? Cazip gelen ya da gelmeyen neyi var?
Anna Maria Jopek: İstanbul`u seviyorum… Yüzyılları, çağları anlıyor ve medeniyetimin nereden geldiğine geri dönerek bakabiliyorum. Türkiye`nin maneviyatını, Türkçe`nin müziği bu kadar güzel dinlemesini seviyorum. Müzikalitenizi, ritminizi, simsiyah gözlerinizin derinliğini, siyah çayları, parlak ışığı ve büyük ibadethanelerin çatılarını ve evet... boğazdaki köprüleri seviyorum. Başka hiçbir yer burası gibi değil.
Leyla-Diana Gücük
Cazkolik.com / 10 Ekim 2018, Çarşamba
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.