Uzun yıllar boyunca caz müziğini radyoda dinleyerek seven, tanıyan ve öğrenen cazseverler için caz radyoculuğu bugün ne durumda?

Uzun yıllar boyunca caz müziğini radyoda dinleyerek seven, tanıyan ve öğrenen cazseverler için caz radyoculuğu bugün ne durumda?

Dinlediğiniz müzik TRT Çoksesli Müzikler Arşivi`nce Ulus Müzik tarafından yayınlanan seride yer alan Tuna Ötenel TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası Yıldızları albümünden aldığımız ve Johnny Green bestesi Body And Soul`u Tuna Ötenel`in düzenlemesiyle dinlediğimiz çalışmasıdır.


Sevgili dostlar, Türkiye de caz müziğine dair her yıl giderek artan sayıda konser, festival, etkinlik düzenleniyor, önceki yıllara göre daha çok sayıda albüm yayınlanıyor. Yani işin hangi yanından bakarsanız bakın cazseverleri sevindirici gelişmeler oluyor ama olmayan bir şey var, o da tüm bu olan bitenin üzerine konuşmak, tartışmak... Peki bu olan biten ne anlama geliyor? Artıyor dediğimiz şeylerin içindeki nicelik ve nitelik çıpası nerede duruyor? Fazla mı iyimseriz yoksa az bile mi söylüyoruz? Konserler artıyor peki ama caz dinleyicisi artıyor mu? Sorulacak bir dolu soru, verilen pek çok cevap var. Radyo programcısı ve caz yazarı Levent Öget Açık Radyo`da hazırlayıp sunduğu Dünyanın Cazı programında geçen İstanbul Caz Festivali`nin hemen ardından tüm bu soruların konuşulduğu, cazın her kesiminden bir çok önemli ismin katıldığı programlar yaptı ama ardından bir güzel çalışma daha yaptı, tüm bu programlar o anda konuşulup gitmiş olmasın diyerek programlardaki konuşmaları, tartışmaları Cazkolik okurları için yeniden düzenleyerek "2012`de Caz Açılımları" adı altında seriye dönüştürdü. Birazdan okumaya başlayacağınız serinin beşinci oturumudur. Bu özel ve yoğun çalışmayı gerçekleştirdiği için sevgili Levent Öget`e çok teşekkür ediyoruz.

Cazkolik.com / 01 Ocak 2013, Salı

 


 

2012`de Caz Açılımları`nın önceki bölümlerine alttaki linklerden erişebilirsiniz.

1. Bölümü okumak için lütfen bu satıra tıklayın!

2. Bölümü okumak için lütfen bu satıra tıklayın!

 

 

3. Bölümü okumak için lütfen bu satıra tıklayın!

4. Bölümü okumak için lütfen bu satıra tıklayın!


Katılımcılar:

Ali SÖNMEZ, Sevin OKYAY, Feridun ERTAŞKAN, İmer DEMİRER, Şenova ÜLKER, Kerem GÖRSEV, Neşet RUACAN, Ayşegül YEŞİLNİL, Nezih YEŞİLNİL, Ozan MUSLUOĞLU, Şenay LAMBAOĞLU, Aytek ŞERMET, Volkan BURÇ, Mert AYBEK, Leyla UZMAN, Didem GENÇTÜRK, Mahir ILGAZ, Görgün TANER, Hüseyin BAŞKADEM, Necati TÜFENK, Eyüp İBLAĞ, Dr. Özgür UÇKAN, Emre KAHRAMAN, Sevil ESEN, Elif Gönenç CAMCIGIL, Erhan ONGUN, Hülya TUNÇAĞ, Levent ÖGET.

Katılımcı Uzmanlık Grupları:

Caz eleştirmeni, caz yazarı, caz radyo program yapımcısı, caz festivali danışma kurulu üyesi, caz internet portalı yöneticisi, caz piyanisti, caz şarkıcısı, caz trompetçisi, caz basçısı, caz gitaristi, caz bestecisi, caz orkestrası yöneticisi, caz kulüp sahibi ve işletmecisi, caz festivali yönetmeni, kültür sanat vakfı genel müdürü, radyo yayın koordinatörü, radyo çok sesli müzik bölümü yöneticisi, internet caz radyosu yöneticisi, caz konser organizatörü, bilgi ekonomisti, sanat felsefecisi, cazsever, caz dinleyicisi, radyo dinleyicisi.

Yayınlanacak Bölümler:

1. Bölüm: Eleştirmenler ve Yapımcılar: Ali Sönmez, Sevin Okyay, Feridun Ertaşkan
2. Bölüm: Müzisyenler (1); Neşet Ruacan, Kerem Görsev, Ayşegül Yeşilnil, Nezih Yeşilnil, Ozan Musluoğlu, Şenay Lambaoğlu
3. Bölüm: Müzisyenler (2); Şenova Ülker, İmer Demirer
4. Bölüm: Caz Klüpleri; Aytek Şermet, Volkan Burç, Mert Aybek
5. Bölüm: Yayın Koordinatörleri; Leyla Uzman, Didem Gençtürk, Mahir Ilgaz
6. Bölüm: Festival Yönetmenleri; Görgün Taner, Hüseyin Başkadem
7. Bölüm: Konser Organizatörleri; Eyüp İblağ, Necati Tüfenk
8. Bölüm: Bilgi Ekonomisi - Sanat Felsefesi; Özgür Uçkan
9. Bölüm: Cazseverler (1); Sevil Esen, Emre Kahraman
10. Bölüm: Cazseverler (2); Elif Gönenç Camcıgil, Erhan Ongun
11. Bölüm: Eleştirmen, Yapımcı, Yazar; Hülya Tunçağ


 

(5. Bölüm Katılımcıları: Yayın koordinatörleri ve radyoların çok sesli müzik bölüm yöneticisi; Leyla Uzman (TRT Radyo 3), Mahir Ilgaz ve Didem Gençtürk (Açık Radyo), Levent Öget)


Cazı radyodan dinleyerek büyüyen bizler için

caz radyoculuğu bugün ne durumda?


Levent ÖGET: Sevgili  katılımcılar `2012`de Caz Açılımları` adıyla sürdürdüğümüz seriye 5. toplantımızla devam ediyoruz. Caz yazarları, caz müzik program yapımcıları, caz eleştirmenleri, caz müzisyenleri ve caz kulüplerinin işletmecileriyle bir araya geldiğimiz geçen toplantılarda pek çok konuyu değerlendirip derinlemesine bir açılıma uğratacak yaklaşımla ve her grubun kendi alanındaki bilgileri konuşarak ilerletmeye çalıştık. Serinin bu bölümünde ise günümüz bu çağdaş kent müziğinin belki de en yaşam bulan alanlarından olan ve belki de caz kulüplerinden de öte bir konumda olan radyo ve televizyon yayıncılığındaki yerine bir bakmak istiyoruz. Televizyon açısından durum malum, benim bildiğim kadarıyla caz müziğinin bizim televizyonlarımızda yeri hemen hemen hiç yok! Ancak radyoda bu biraz daha farklı bir konumda diye düşünüyorum. Hepimizin bildiği gibi pek çoğumuzun özellikle de bir dönem bu müzikle ilk kez tanışmaya başladığı bir yer olan TRT Radyo 3 yayınlarındaki caz programlarıdır. Özel radyoculuğun başladığı geçtiğimiz yıllar içinde kimi kanalların zaman zaman yer verdiği, ancak yine geçen zaman içinde de pek çoğunun uzaklaşmış olduğu caz yayınlarına bugün için en çok devam edenlerden iki kanalın (TRT – Açık Radyo) yönetim kademelerinde emek vermiş değerli koordinatör ve yayın yönetmenleriyle birlikteyiz bu toplantımızda. TRT Radyo 3 de yirmi yıl boyunca Çok Sesli Müzik Bölümü’nü yönetmiş ve artık bu görevi devrederek emekli olmuş Sayın Leyla Uzman bu toplantının üç katılımcısından biri. Diğer iki katılımcı ise Açık Radyo’dan, şimdiki ve bir önceki yayın koordinatörleri olan Sayın Didem Gençtürk ve Sayın Mahir Ilgaz ile toplantımızı gerçekleştireceğiz. Hoş geldiniz.

Leyla UZMAN, Didem GENÇTÜRK, Mahir ILGAZ: Hoş bulduk.

Levent ÖGET: Değerli konuklar sizler de çok iyi biliyorsunuz ki İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti konumundaki - özelliğindeki döneminin etkileriyle de birleşerek son yıllarda giderek artan bir caz trafiği içinde. Pek çok caz etkinliği organizasyonun ve yanı sıra buna dair bir ilginin varlığından da söz edilmekle birlikte sınırlı sayıda caz müziği yayınlayan radyo kanalı ve hemen hemen yok denecek kadar az sayıda televizyon yayını ve biraz da yazılı medya ilgisi bulunuyor. Aslında radyo dışında diğerlerine rahatlıkla yok diyebiliriz diye düşünüyorum. Sosyal medya ise tam olarak kendi işini kendi görüyor durumunda. Hâl böyle olduğuna göre bu sınırlı sayıdaki caz yayınlarının olduğu radyolarda yayınlar nasıl belirleniyor, biz bunu konuşarak başlayabiliriz toplantımıza? Dünyanın her bir farklı köşesinde olmak üzere hatırı sayılır sayıdaki kitleleri kendine çekebilmeyi başaran bir müzik türü olan caz müziği neden yayınlar içinde yeterince yer bulamıyor? Kuşak programları olsun ya da programlar genel yayın yönetmenliği olsun aynı tarz bir sorumluluk içinde farklı süreçler geçirmiş ya da geçirmekte olan sayın konuklarımız arasında ilk sözü en tecrübeli konumda olan Leyla Uzman’a vermek istiyorum. Evet, daha başka sorular da sorabiliriz ya da konuya buradan da giriş yapabiliriz. Sayın Uzman sizin 20 yıl boyunca görev yaptığınız ÇSM’nin (TRT – Radyo 3 Çok Sesli Müzik Bölümü) içinde olduğu, bir tür okul niteliğindeki TRT Radyo 3 pek çoğumuzun geçmişinde müzik dağarcığımıza iz yapmış bir yayıncılık gösterdi. Klasik müziğin, caz müziğinin ve diğer türlerin yer bulduğu TRT Radyo 3 yayınlarının programları yönetiminde siz yıllarca emek verdiniz. Biliyorum ki bu programların yönetimlerinden, bu müzik kuşaklarının yerleştirilmesine kadar farklı çalışmalar yaptınız. Ayrıca bir kaç dönem biz birlikte de çalıştık. Ben aslında sizinle bu toplantıda bir arada olmaktan büyük bir heyecan duyuyorum. Sevgili Mahir’le de bir dönem çalıştık, Sevgili Didem şimdi aynı konumda. Onlar da Açık Radyo’nun yayınlarını düzenliyorlar. Mahir şu sıralar biraz uzaklaştı yönetimden ancak yine de bir programcı olarak radyoculuğunu sürdürüyor bir yandan. Bütün bu durumlardan dolayı bu toplantı için bir bakıma birbirini iyi anlayabilecek bir grup oluşturmuş olduk. Tüm bu konuları konuşmak benim için çok keyifli. Bu yüzden lütfen konuyu açabilmem için bana da yardımcı olun. Çünkü sanıyorum ki bu konunun ne yöne gitmesi gerektiği çok az soruluyor, çok az düşünülüyor. Bu toplantılar serisindeki amacım caz müziğini farklı gruplarla gündeme getirip bu çerçevede sorulabilecek sorularla da konuları-sorunları konuşulabilecek hale getirmek oldu. Önceki toplantılarımızda caz müzisyenleri bu durumdan oldukça hoşlandılar. “Keşke daha çok konuşulsa” dendi. Bir önceki grubumuz olan caz mekân sahipleri de hoşlandılar. Onlar da biraz kendi sorunlarından söz ettiler. Haliyle dışarıda herkesin kendine ait düşünceleri ya da soruları olabilir ancak kanımca bu toplantılar ile bu konuları işlemeye çalışmak çok daha iyi oluyor. Dediğim gibi herkes bazı düşünceler geliştiriyor olsa da, bunu karşılıklı sohbet ortamında değerlendirmek ve bunu ilgili çevrelerin de düşüncelerine katabilmek için sıraladığımız bu gruplarla bütün bunlardan söz ediyoruz. Doğaldır ki bizim bu konuları henüz düşünmeye bile başlamadığımız zamanlarda Sayın Uzman ve diğer bu alanda emek vermiş çalışanlar radyo yayıncılığı içinde caz müziğinin yaşaması için pek çok şey yapmış olduğu ortada. Ne diyorsunuz, düşüncelerinizi biraz bize aktarabilir misiniz?

Leyla UZMAN: Evet tabii, caz müziği bütün dünyanın çok severek dinlediği bir müzik türü, bu dinleme sadece salon ve kulüplerde değil, aynı zamanda müzik yayını yapan yayın kurumlarında da gerçekleşiyor. TRT kurum olarak müzik programları, caz programları gibi hazır üretilmiş malzemeden yayınlarının yanı sıra bir de TRT Caz Orkestrası kurarak ayrıca hem müzisyenleri bünyesinde toplayarak hem de üreterek çok uzun yıllar boyunca bu yayınlara katkıda bulunmaya çalıştı. Meselâ bu orkestra 1982 yılında kuruldu.

Levent ÖGET: Hatta ilk adı yanılmıyorsam TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrası’ydı değil mi?

Leyla UZMAN: Evet o şekildeydi.

Levent ÖGET: Galiba Süheyl Denizci’nin kuruculuğu ve girişimciliği vardı?

Leyla UZMAN: Bu projenin gerçekleştirilmesi için ondan yardım istendi. Çünkü müzisyenleri en iyi tanıyan oydu ve ayrıca kendisinin bir şeflik formasyonu vardı. Son derece titiz çalışan biriydi ve bu orkestranın kurucusu oydu. İdarenin katkıları olsa da onun çabalarıyla kurulmuş oldu. Bütün yayın kurumlarının senfoni orkestrası, koro, big-band yapısında müzik toplulukları vardır. TRT bu orkestrayı kurarak bence Türkiye’deki caz müziğine büyük bir katkıda bulunmuştur. Bu orkestra sürekli kayıtlar yaparak, konserler vererek çok uzun yıllar boyunca görevini gerçekleştirdi.

Levent ÖGET: Peki Leyla Hanım şöyle bakabilir miyiz? Ben bir caz dinleyicisi olarak bu soruyu soracak olursam; Bir kurumun (TRT) arkasında olduğu bir caz orkestrası kuruluyor. Üstelik de bir devlet kurumu var. Bu çok güzel tabii, aslında müzisyenler de kendi çabalarıyla bir araya gelerek daha küçük ya da daha büyük olmak üzere bir orkestra kurabilirler ve bunu mesela ‘caz arenası’nda diyelim kendi yolculuklarını sürdürebilirler. Ancak asıl olarak bir kurumun, özellikle de bir devlet kurumunun bir orkestra(sı)nın arkasında olmasının sebebi nedir? Amaç bu müziğin yaygınlaştırılması mıdır? Bu müzikten beklentiler, topluma verebileceği mesajlar ne ola ki böyle bir orkestranın kurulması üzerinde düşünülüyordu? Elbette ben bu soruların içersindeki bir yığın yanıtlara da sahibim ama bunu biraz belki de açmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Öyle ya bir orkestra kuruluyor ve arkasında ise TRT gibi bir orkestra var ve bu orkestradan beklentiler var. Ne olabilir; yeni müzikler çalmak mı, caz müziği ile ilgili bilinenleri çalması ve bunları topluma sevdirmesi gibi düşünceler mi bunlar? Bu nasıl belirleniyor? Meselâ ben bu orkestranın kurulması aşamasındaki çalışmaların nasıl yapıldığını dair bazı yazıları okuduğumda gerçekten çok uzun ve titiz bir çalışmanın gerçekleştirilmiş olduğunu gördüm.


Leyla Uzman: "TRT Avrupa yayın Birliği üyesi

olarak kurduğu karma orkestrayla konserler

düzenliyor ve yayınlanmasını organize ediyor..."


Leyla UZMAN: Evet öyleydi.

Levent ÖGET: Bu çalışma içinde, orkestranın yapısının nasıl belirleneceğinden tutun da halka ne tip müzikler dinletilebileceğine kadar çok uzun soluklu ve dediğim gibi titiz bir çalışma gerçekleştirilmiş. Haliyle bunun arkasındaki düşüncelerin de özel bir konumu olması gerekiyor diye düşünüyorum. Yani nereye götürülmek istendi de bu proje bugün caz orkestrası halen var ancak bu arada çok da iyi gitmiyor.

Leyla UZMAN: Son söylediğinize minicik bir ek yapmalıyım. Devlet kurumu olduğu için müzisyenler de devlet memuru sayılıyordu. Belli bir yaşa gelince de emekli oluyorlardı. Fakat yerine yenileri alınmadı. Alınmadığı için de kadro giderek küçüldü, şimdi yanılmıyorsam duyduğum kadarıyla ancak bir trio ya da quartet olarak çalabiliyor olmaları lazım. Tam orkestra kadrosundan yani bildiğimiz o bir big-band yapısındaki bir orkestra kadrosundan çıkabilecek kayıtlar maalesef şu an için yapılamıyormuş. Sorunuzun önceki bölümüne de bir yanıt vereyim. Bildiğiniz gibi TRT (EBU) Avrupa Yayın Birliği üyesidir.

Levent ÖGET: Tamam bu konuya da şimdi değinelim ve az önceki sormuş olduğum konuları bununla ilerletelim. Siz toplantımız öncesinde bana (EBU) Avrupa Yayın Birliği’nden bahsetmiştiniz. Fark ettim ki bir caz dinleyicisi olarak benim de haberdar olmadığım bir konu var ortada. Bir yayın birliğinin ortaya çıkardığı bu orkestranın yepyeni bir oluşumla Türkiye’ye de gelerek konserler veriyor olması da bana ilginç geldi. Geçen toplantımızda trompetçi İmer Demirer ve Şenova Ülker ile de bunun benzeri konuları konuştuk. İstanbul Caz Festivali bünyesinde Marcus Miller’ında geçen yaz gerçekleştirdiği Türk müzisyenlerle ortak projesi öncesinde haftalar evvelinden kimler ile çalışacağını belirleyip, burada bir stüdyo kiralayarak daha sonra da hem kendi çabaları hem de İstanbul Kültür Sanat Vakfı`nın katkılarıyla bunu nasıl hayata geçirdiğinin detaylarını onlardan o toplantımız sırasında dinlemiştik. Uluslararası önemli bir caz figürü olan Miller’ın ve vakfın bu projesindeki gibi (EBU) Avrupa Yayın Birliği’nin de burada bir başka oluşumu hazırlayarak konserler vermeye değer vermesi ve bunun için uzun uzun çalışmalar yapmasının arkasındaki detayları da sizden dinleyebilir miyiz?

Leyla UZMAN: Şöyle anlatayım; Avrupa Yayın Birliği (EBU) her yıl farklı bir ülkede bir karma orkestra kurularak konser vermesi ve bu konserin naklen (canlı) yayınlanmasını organize ediyor. Her yıl bir ülke de buna ev sahipliği yapıyor. Bu da yapılan toplantılarla birkaç yıl öncesinden belirleniyor. Örneğin üç yıl gibi bir süre diyelim ki Türkiye’den İstanbul seçiliyor, sonrasında da ev sahibi ülke çalışmalarına başlıyor. Önce kendi ülkesinden hangi müzisyenler, hangi sanatçılar olacak onları düşünüyor ve birliğe bağlı olan diğer ülkelerle de yazışarak bir orkestra kuruyor.

Levent ÖGET: Karma bir orkestra gibi mi?

Leyla UZMAN: Evet karma bir orkestra bu. Her ülkeden müzisyenler davet ediliyor bu oluşuma.

Levent ÖGET: Çok güzel bir proje aslında bu.

Leyla UZMAN: Haklısınız… çok güzel… ayrıca bu konserde çalınması için eserler sipariş ediliyor. Yani sadece bu konserde çalınmak üzere değişik bestecilerden eserler isteniyor. Burada yapılmış olan konserde mesela Emin Fındıkoğlu’nun, Ali Perret’nin, Aydın Esen’in besteleri vardı. Ayrıca bu orkestra üyelerinden de yine Emin Fındıkoğlu, Aydın Özarı’nın ve Neşet Ruacan’ın besteleri de vardı. Şu anda aklıma gelenler bunlar, atlamış olduklarım kusura bakmasınlar. Eserlerin istenmesinin ardından hangi ülkede yapılacak ise konser tarihinden bir hafta kadar önce topluluk bir araya geliyor. Provaların ardından konser yayın gününde doğrudan doğruya Avrupa Yayın Birliği’ne gönderiliyor ve oradan da bu yayın birliğine bağlı olan tüm üyelerin ülkelerin radyolarında da yayınlanmış oluyor.

Levent ÖGET: Evet, siz gerçekleşmiş bir etkinlik olarak harika bir çalışmayı özetlemiş oldunuz. Bir yayın kurumu caz müziği adına büyük bir karma orkestrayı belirliyor ve önemli bir organizasyonla da Avrupa ölçeğinde de olsa dünyanın her yerinden müzisyenleri bir araya getiriyor. Ardından uzun soluklu bir yazışmayla da, besteciler, müzikler derken ortaya büyük bir trafik çıkıyor.

Leyla UZMAN: Evet aynen öyle iki yıl boyunca süren hazırlıklar bunlar.

Mahir ILGAZ: Konserler her yıl gerçekleştiriliyor değil mi?

Leyla UZMAN: Evet farklı bir ülkede olmak üzere her yıl.

Mahir ILGAZ: Devamlı bir organizasyon sürecinden bahsediyoruz aslında, bu çok ciddi bir iş.


Leyla Uzman: "TRT, kurduğu orkestranın

konserlerinde seslendirmek için bestecilere eser

sipariş ederek cazın farklı unsurlarını aynı

organizasyonda buluşturuyor...


Levent ÖGET: Sonra da sözü edildiği gibi yayınlanan bunun gibi projelere ne kadar da büyük ihtiyaç var. Aslında bu yayıncılığın bazı müzik türleri için ne kadar önemli bir katkıda bulunulabileceğinin de bir örneği olmuş. Hem de sizin yönetici olduğunuz bir dönemde gerçekleşmiş bir çalışma olmuş.

Leyla UZMAN: Evet bu benim şansımdı belki de? Benim yönetici olduğum bir döneme rastladı. Bu arada gurur duyarak söylemeliyim; Bizim orkestranın üyeleri de diğer ülkelerde kurulmuş orkestralara da davet edildi. Hem ismen davet edildiler hem de TRT ile yazışmalar içinde diyelim ki trombon için bir üyenin bizden gönderilmesini ilettikleri dönemler oldu. Biz de bu istekleri yerine getirdik.

Levent ÖGET: Böylelikle de bu organizasyonların konserleri gerçekleşmiş oldu. Evet, şimdi bu konuyu Açık Radyo’nun bir önceki yöneticilerine de Mahir Ilgaz’dan başlamak üzere soralım. Sevgili Mahir senin yayın koordinatörlüğün sırasında bu ya da buna benzer bir organizasyon, etkinlik gerçekleşti mi? Açık Radyo özel bir radyo olarak bu tip projelere yayıncılık açısından nasıl bakıyor?

Mahir ILGAZ: Öncelikle tanımları bir daha belirlememiz gerekiyor. Açık Radyo RTÜK ve yasaya göre bunun altyapısına uygun olarak Türkiye’de bir şirket olarak faaliyetini sürdürüyor. Ancak kâr amacı gütmeyen bir şirket olarak bir kere bunu söylememiz gerekiyor. Her şeyden önce özel bir radyo derken Açık Radyo kendisini bir topluluk radyosu olarak tanımlıyor.

Levent ÖGET: O zaman TRT’ye de bu anlamda en yakın radyo olarak tanımlanabilir diyebilir miyiz?

Mahir ILGAZ: Aslında evet öyle denilebilir. En azından kâğıt üzerinde TRT’de ulusal düzeyde o sınırlar içerisindeki en geniş anlamdaki topluluk radyosu olarak ve tabii kamu yararı ilkesi de eklenerek böyle bir benzerlikten kaçınılmaz olarak var olduğundan söz edilebilir. Konuştuğumuz etkinlik çerçevesinde ise iki radyo arasında şöyle bir fark var. Ben şimdi bu projeyi dinlediğimde bir kere hayranlık duydum. Açıkçası hissettiğim duygular buydu. İnanması güç gerçekten, şimdi duymuş olmasam her yıl yapılan konserler olarak inanmakta güçlük çekerdim.

Levent ÖGET: 2003 yılında gerçekleşmiş sanırım, öyle değil mi Leyla Hanım?

Leyla UZMAN: Evet öyle.

Mahir ILGAZ: Başlandığından bu yana her yıl bu kadar sayıdaki Avrupa ülkesini ve müzisyenleri bir araya getirmek kolay olmasa gerek. Saat gibi işleyen bir süreçte devam eden bir organizasyona hayranlık duymamak mümkün değil. Oysa Açık Radyo’nun böyle bir imkânı yok.

Didem GENÇTÜRK: Maalesef yok!

Mahir ILGAZ: Evet üstelik bu boyutta bir proje yapacak bir imkânı yok. Ancak bunu hayranlık düzeyinde izlemek ve dışarıdan böyle bir şeyin takipçisi olmak benim Açık Radyo’da ki çalışmalarım sırasında oldu ve şimdi de oluyor, bizden de önce daha eski dönemde Jak Kohen’in (Açık Radyo’nun önceki yayın koordinatörü) döneminde de bu böyleydi.

Didem GENÇTÜRK: Eğer yanılmıyorsam takipçi olarak ‘Müzik Şenliği’ zamanında 1998 – 1999 yıllarında iki müzik şenliği döneminde ‘caz atölyeleri’ de yapıldı. Harbiye Askeri Müze’de gerçekleşen ve Açık Radyo’nun da içinde yer aldığı bu müzik şenliklerinde elden geldiğince çeşitli atölye programları, konserler ve bütün müzik türlerine yer verilmeye çalışıldığı buna benzer etkinlikler yapıldı. Ben tabii o zamanlar Açık Radyo’da değildim ama basılı kitapçıklardan gördüğüm kadarıyla ancak böyle bir şey yapılabildi.

Mahir ILGAZ: Şunu da eklemeliyiz; her sene yine radyo şenliklerinde burada bu ufak stüdyolarda belki son derece emprovize bir şekilde bir araya gelen caz müzisyenlerinin (gülümseyerek) neredeyse big-band düzeyine de yaklaşan kalabalıktaki canlı performansları gerçekleşti.

Didem GENÇTÜRK: Hali hazırda da burada-Açık Radyo’da bunlar sürüyor. Hatta Levent senin programlarında da, Dünyanın Cazı’nda da işte konuk caz müzisyenlerini biliyorsun ki ağırlamaya devam ediyoruz. Ayrıca şimdi hatırlıyorum, caz da çalınan birkaç parti şeklinde etkinlikler de yapıldı. Ancak Mahir’in de belirttiği gibi bizim gücümüzün yettiği alan çok kısıtlı.


Açık Radyo bir `Topluluk Radyosu`dur...


Levent ÖGET: Peki olanı-olmayanı konusu dışında, radyoların caz müziğine yer vermesi ve yaşam alanı olarak radyo-caz ile buluşması başlı başına bir olay. Kim ne derse desin bir anlamda denilebilir ki caz aslında radyoda yaşıyor. Günümüzde artık imkânların çoğaldığı bir dönemdeyiz. Telif hakları açısından olmasa da internet son derece baskın ve bize pek çok konuyu da aydınlatmak için inanılmaz imkânlar sağlayabiliyor. Yine de şu konuya radyo dinleyicilerinin dikkatini çekmek gerektiğine inanıyorum. Radyo içinde bulunduğumuz dönemde aynı zamanda teknolojik olarak da bir dönüşüm içinde. Karasal yayın da denilen radyoculuk basit bir anlatımla ve bildiğimiz şekliyle bir anten aracılığıyla radyo sinyalleriyle birlikte yansıtılması dönemi geride kalıyor. İnternet yayıncılığının özellikle de internet radyolarının yakın zaman içinde bu konuda öne geçmeye başlayabileceğini görebiliriz. Bu konuda oldukça fazla bir çaba olduğunu görebiliyorum. Hatta hem diğer ülkelerde olduğu gibi hem de bizim devlet kurumumuz olan TRT’nin de bu rüzgârdan payını alacak bir dizi uygulamayı geçen dönemde hayata geçirdiğini biliyoruz. En azından ben önceki dönemlerinde TRT’nin bir dış yapımcısı olarak bunu biliyorum. TRT kamu yararına gerçekleşmekte olan ve bütün Anadolu’ya yaygın olarak yayın yapabildiği antenlerini 100`den 20`lere kadar düşürdü. Ve bu bir ara mecliste soru önergesi verilecek düzeyde bazı tartışmalara neden oldu. Pek çok bölgeye bu antenler aracılığıyla yayınların ulaştırılmaktan vazgeçildiği de biliniyor. Ulaşan bölgelere de caz ve klasik müzikler yerine, ‘halkın isteği’ doğrultusunda olduğu söylenerek ve ‘onlardan gelen isteklerin doğrultusundaki müzikler yayınlanıyor’ bahaneleri ile bu yapılmaya başlandı. Caz ve klasik müzik öteden beri dinlendiği halde bir anlamda ‘ötekileştirilmeye’ başlandı ve dinlenmiyormuş gibi gösterilmeye çalışıldı. Yapılan istatistikler dinlenmiyor gerekçelerine karşın milyonlarca dinleyicisi olduğunu da gösteriyordu. Tam da böyle bir dönemde oldu bunlar. Yani iletişim teknolojilerinin böylesine geliştiği bir zamanda, özellikle internet radyosuna ya da bu müzik ile ilgili yayınlara daha rahat ulaşılabilip bunun da bir kazanım olduğunu değerlendirmek yerine, tersine bir uygulama ile konser mekânları bile olmayan kimi yerler için radyonun bir nimet ve tek kaynak olma özelliği devlet eliyle engellenmiş yok edilmiş oldu. Bu kısıtlamaların bu dönemki kültür politikalarındaki zaten özellikle tersten esen rüzgârlarını eklesek bile şu biliniyor ki asıl yapılması gereken ve önemli olan bu tip yayınların yaygınlaştırılmasıdır. Bu bilinçli ve pozitif çabayla yapılacak yaygınlaştırmayla yeni nesillere de bu tür müziklerin caz, klasik ve diğer türlerin en azından eşitlikçi politikalarla daha önceki dönemlerde yapıldığı gibi yeniden ulaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Her tür müziği açık ve eşit durulacak mesafeler içinde dinlenme özgürlüğü kararının dinleyiciye bırakılması gerekiyor. Bir kişinin bile dinlemesini sağlasa dahi reklam bile barındırmadan tıpkı önceki dönemlerde yapıldığı gibi bir anlayış ve yayıncılıkla Radyo 3 yayınlarının aynı yaygınlıkta sürdürülmesi gerekir. İnsanların bu müzikle tanışmaları ve o müzikleri kendi dünyalarına katabilecekleri bir gelişime imkân sağlanacak açıklıkta olunmasının gerektiğini düşünüyorum. İnternet üzerinde pek çok yayının olduğunu biliyor olmamıza karşın Açık Radyo ve TRT gibi karasal yayın yapan kanalların bir süre daha kalması hatta sayılarının artması da gerekiyor. Nitelik de azalmamalı. Bu konunun TRT’de en iyi uygulandığı yıllardan bu yana ‘yapımcılık’ anlayışıyla radyo programlarının hazırlandığı şekliyle sürdürülmeli. Kendi içinde müzik prodüktörlüğü sınavlarını yeniden başlatmalı ve bu karşılanamıyorsa dış yapımcılarla önceki kaliteli yayın hedeflerinden vazgeçilmemelidir. Her müziği rastgelelik içinde ardı ardına sıralayan doğru dürüst bir bilgi aktarım çabası olmayan yayınlar yerine, radyoculuğa ‘müzik kutusu’ biçiminde bakılmayan nitelikli ‘yapımcı’ içerikli programları olan yayıncılık sürdürülmeli. Sayın Leyla Uzman’dan tecrübeli bir yayıncı olarak belki öğrenebiliriz; geleneksel karasal yayınların uzun zaman sürdüğü ve sizin de yönetiminizdeki bu yayınların müzik türlerine göre dağılımı nasıl gerçekleşiyordu? Özellikle kuşaklar içindeki ve programların yerleştirildikleri zaman dilimlerine göre caz ve klasik müziğin ya da diğer türlerin oranlarını belirlerken yayınların biçimlenmesinde bakış açınızı hangi kriterlere göre belirliyordunuz? Genel anlamda da olsa hangi yaklaşımlar önemliydi? Bu konularda bize bir şeyler söyleyebilir misiniz? Ne de olsa sizin emek verdiğiniz yirmi yıldan söz ediyoruz.

Leyla UZMAN: Yayın kalıbı hazırlanırken öncelikle hangi türün hangi saatte yayınlanması daha yerinde olur düşüncesi hâkimdi. Yani sabah saatlerinde örneğin saat yediye ağır bir caz programı koyarsanız haliyle pek dinleyicisi olamaz gibi geliyor bana. TRT Radyo 3 de her gün saat 16:00 da ve 23:00 de birer caz kuşağı vardı. Bunların herhalde caz için uygun olduğunu düşünmüş olmalıyız. Çünkü bu kararlar alınırken toplantıları Ankara’da genel müdürlükte yapılırdı. Bütün radyolardan gelecek olan yöneticiler de radyo dairesi başkanlığında bir arada oturur ve tartışılırdı. Ona göre de bu programlar yayın saatlerine göre yerleştirilirdi. TRT kurumunun önceleri çok sayıda prodüktörü var iken daha sonraları özellikle müzik prodüktörlerinden aramızdan ayrılanlarının yerlerine yenileri, kadrolu olanları gelmediği bu konuyu yürütmek için son yıllarda dışarıdan müzik prodüktörleri alınmaya başlanmıştı.


Levent Öget: "Radyoculuk teknolojik olarak

dönüşüm içinde..."


Levent ÖGET: TRT için artık önceden beri yapılan prodüktörlük sınavı da açılmıyor sanırım?

Leyla UZMAN: Evet, açılmıyor. Açılıyorsa da söz programları için açılıyordur. Tam bilemiyorum. Bu dış yapımcılar belirlenirken özellikle konusunu iyi bilen ve iyi sunanlardan seçilirdi. Bu kişilere öncelik verilirdi. Zaten bu her yıl program önerileri verilerek yapılırdı. Onların arasında da bir eleme yapılırdı. Bu da programlara belli saatlerde belli kuşaklara yerleştirilirdi.

Levent ÖGET: Açık Radyo’da da böyle mi yürüyor?

Didem GENÇTÜRK, Mahir ILGAZ: Evet aynen böyle yürüyor.

Didem GENÇTÜRK: İki yayın dönemimiz var bizim. Biri Kasım ayında başlıyor Mayısta bitiyor, diğeri ise Mayısta başlayıp Kasım ayında bitiyor. Bu iki yayın dönemimiz öncesinde bize de program başvuruları geliyor ve bunların üzerinden de bu konuyu gerçekleştiriyoruz. Gelen programları var olan sözel ve müzik programı kuşaklarına göre değerlendiriyoruz.

Levent ÖGET: Peki Didem herhangi bir ölçümü var mı bu konunun? Yani biz şu kadar caz müziğine yer veriyoruz çünkü şu kadar dinleyicisi var diye bir geri dönüşü var mı?

Didem GENÇTÜRK: Caz kuşakları var.

Mahir ILGAZ: Leyla Hanım’ın da bahsettiği gibi bizde de aynı tip caz kuşakları var. Bizimki dört değil de beşte ve caza yönelik bu kuşaklar bir de 12`de var. Ayrıca hafta sonu birbirini takip eden birkaç caz programımız var. Akşamları da 22:00 – 23:00 arasında caz ve caz ağırlıklı programlarımız var. Ama caz kuşağı olarak özellikle işte senin de yapımcılarından biri olduğun Dünyanın Cazı ve 12`deki kuşak sabit olarak duruyor. İlke gereği de onların yerine başka bir müzik programı konulmuyor.

Levent ÖGET: Zaten bu programların bazıları sponsorlu oldukları için mi böyle?

Mahir ILGAZ: Olsa da olmasa da böyle.

Didem GENÇTÜRK: Yani genel olarak ve ilke gereği böyle.

Levent ÖGET: Pek dinleyici alışkanlıkları açısından mı böyle?


Mahir Ilgaz: "Açık Radyo`da günde iki kuşak caz

programı yayınlanıyor..."


Mahir ILGAZ: Hem dinleyici alışkanlıkları açısından hem de Açık Radyo’nun burada daha önce de konuşulduğu gibi ‘her türlü müziğe açık olması’ ilkesi gereği de böyle. Ayrıca az önce senin de bahsettiğin gibi benim de çok önemli bulduğum radyonun ‘bilgi veren’ ‘tanıtıcı’ rolü var. Hem teknoloji hem de radyonun bu anlamdaki alt yapısı değişebilir olsa da radyoculuğun bu karasal yayın dediğimiz özelliği FM üzerinden de yapılabilir, internet üzerinden de yapılabilir sonuçta. Ama yayıncılık anlayışı daha farklı bir şey, bilgi verme ve tanıtma amacı da tanıyor. Dolayısıyla da o amaca uygun olarak o söz ettiğimiz kuşaklar sabit olarak duruyor.

Didem GENÇTÜRK: Diğer kuşaklar da fazla değişmiyor. Örneğin klasik müzik kuşağımız da öyle, hafta içi özellikle de daha yoğunluklu olarak hafta sonu olanları değişmeyenlerden. Bir program değiştiğinde, yer açıldığında yine mutlaka bir başka klasik müzik programı bu kuşağın içine yerleştiriliyor.

Levent ÖGET: Evet yayıncılık açısından ve caz üzerinden geliştirmeye çalıştığımız bu sohbetimizde bu çerçevede şuna da değinelim; Seçeneklerin her mecrada böylesine arttığı bir dönemde, hızlanan bir hayatın içinde artık bir radyo programını haftalık alışkanlıklara göre yakalayarak dinlemek çok zor. Her gün devam eden bir program ise nispeten daha kolay yakalanabilir diye düşünüyorum. Özellikle de sevdiğiniz bir program da olursa ertesi gün onu yakalayabilmek için çaba göstermenize değiyor. İşte buradan çıkışla da az önce konuştuğumuz bütün bu kuşaklar ve yerleştirilmeye çalışılan uzun solukla dinleyici alışkanlıklarına göre değerlendirilen program saatleri içinde TRT gibi ulusal bir kanalda her bölgeye yayın yapan daha istikrarlı olması gereken bir kanalda yine geçen dönem değişik bir uygulama yapıldı. Caz programcılığının duayeni sayılan isimlerin de olduğu gece caz kuşağı yapımcılarının bu birikimlerinden vazgeçildi. Buna ben de birkaç programımla içinde olduğum için gayet yakından tanık oldum. Caz dinleyicisinin de her zaman çok iyi yaklaştığı ve Sayın Leyla Uzman’ında söylediği gibi dış yapımcılar ile konularında iyi olanların öncelikli olarak yer aldığı bu kuşaktan bu uygulamayla vazgeçilmesi caz müziğinin ülke genelinde daha çok dinlenebilmesini de engellemiş oldu. Belki de daha farklı bir kuşağa geçilecektir, tabii her yeni yönetimin yayıncılık anlayışı da değişebiliyor. Aslında değişmeli mi tartışılır! Yıllarca programlarına emek vermiş ve birikimleri tartışılmaz olan bu değerli yapımcıların katıldığı bu caz kuşağına son verildi. Ya da içi biraz boşaltılarak bir anlamda değersizleştirildi diye düşünüyorum. Öyle ki içlerinde ‘yılın en iyi radyo programı’ ve ‘yaşam boyu başarı ödülü’ kazanan isimler de var. Leyla Hanım peki sizin döneminizde bu caz ve klasik müzik ya da diğer türlerin oranlarına hazırlandığınız bir çalışmanız oldu mu? Caz müziği gece daha çok mu dinleniyor gerçekten böyle olmadığını sanıyorum ancak radyo dinleyicisi belki bu saatlerde daha çok zaman bulabiliyordur? Ne dersiniz?


Levent Öget: "Caza yıllarca emek vermiş, ödüller

kazanmış deneyimli yapımcıların programları bir

anda yayından kaldırılarak emekleri

değersizleştirildi..."


Leyla UZMAN: TRT Radyo 3 yalnızca müzik yayını yapan bir kanaldır. Burada klasik müzik, caz müziği ve hafif müzik olacak biçimde belli oranlara dikkat ediliyordu. Benim dönemimde böyleydi. Örnek olsun diye söylersek (gerçek olmayan sayılarla) ortalama olarak diyelim ki klasik müziğe yüzde kırk, caz müziğine yüzde otuz ve hafif müziğe yüzde otuz gibi değerlerle yer verirdik. Zaman zaman da hafif müziğe daha fazla yer verebilirdik. Bunu saatlere yerleştirirken de bu oranlara önem veriyorduk. Yani bu oranların aşılmaması gerekiyordu.

Levent ÖGET: Yani anladığım kadarıyla titiz bir çalışma vardı bu yayıncılık anlayışının ardında ve hem yapımcıların birikimlerine önem veriyordunuz hem de bunların dinleyicilerden geriye dönüşlerini de varsayıyordunuz. Haliyle radyo dinleyicisi de kendi radyosuna galiba daha fazla sahip çıkıyordu?

Leyla UZMAN: Tabii mutlaka daha kolay ve rahat dinleniyordu. Özellikle Radyo 3 şu anda galiba teknik bir takım zorluklar yüzünden de maalesef Türkiye’nin birçok yerinde dinlenemiyor.

Levent ÖGET: Sanırım, bu yeni politikalar doğrultusunda böyle oldu?

Leyla UZMAN: Herhalde bir nedeni vardır, ben bilemiyorum.

Levent ÖGET: Açık Radyo ise en sahiplenilen radyolardan biri, işte destek programları olsun diğer destek konuları olsun bu biliniyor. Sevgili Didem sen bize söyleyebilir misin, caz dinleyicisi Açık Radyo’nun caz yayınlarından memnun mu?

Didem GENÇTÜRK: Caz dinleyicisi bence memnun. Açık Radyo dinleyicisi genel olarak şikâyetleriyle, tepkileriyle bunu hemen belli eder zaten. Hem çok fazla destek görüyoruz hem de sağ olsunlar bize çok fazla sahip çıkılıyor. Caz müziği programları ister kuşak olsun ister dinleyiciler açısından çok seviliyor ve çok dinleniyor, bunu biliyoruz. Öğle saatlerindeki program önceleri tek bir program iken sonra bunu beşe çıkardık. Şimdi hem yakın çevremden olsun hem genel olarak biliyorum ki bu caz ve cazımsı programların olduğu öğle saatlerindeki kuşak çok seviliyor. Bunu hem takip edebiliyoruz hem de gözlemleyebiliyoruz. Dünyanın Cazı’nın olduğu kuşak ise senin de aralarında olduğun beş farklı yapımcının hazırladığı çok değerli bir kaynak program haline geliyor.

Levent ÖGET: Peki daha önceki dönemler açısından bir değerlendirme olması için şimdi Sevgili Mahir’e de soralım; yalnızca Dünyanın Cazı açısından değil, diğer caz kuşaklarının da bu radyoyu sahiplenme konusu ve radyo yayıncılığı ya da caz ile ilişkisi açılarından senin sorumlu olduğun dönemde radyo dinleyicisinden geri dönüşler alabildin mi?


Didem Gençtürk: "Açık Radyo dinleyicisi

şikayetleriyle tepkisini hemen gösteren bir

dinleyicidir..."


Mahir ILGAZ: Aldık tabii. Caz kuşaklarındaki programcıların biri ya da bazıları senin de iyi bildiğin gibi bir kısmı gönüllülük esasıyla program yaptıkları için zaman zaman radyo yayıncığına zaman ayıramadıkları bir sürece düştüklerinde programlarına ara verebiliyorlar. Haliyle bu gibi durumlarda programlar da değişiyor. Akabinde dinleyicinin bunu hemen sorguladığını rahatlıkla görebiliyoruz. Yalnızca o kuşağın orada olup olmadığını değil tek bir programın dahi değişimini bile Açık Radyo dinleyicisi sorguluyor. Ben de bunu son derece pozitif olarak değerlendiriyordum. Çünkü yayınla ilgili her türlü geri dönüş hoş bir şey. Dolayısıyla şunu biliyoruz ki; bütün o kuşaklar orada sadece şeklen yayın akışında öylece dursun diye konulmuş değil, dinleyenleri de var.

Levent ÖGET: Peki bir başka daha önce konuştuğumuz konu olarak artık burada gerçekten çok fazla konser ve etkinlik gerçekleşmeye başladı. Öncelikle İstanbul’da gerçekleşen bu konserlerin bazında sormak istiyorum, acaba bu konuya siz yayıncılar nasıl bakıyorsunuz? Geçen toplantılarımızdan birinde Ozan Musluoğlu’nun söylediğini yineleyeceğim. Burası New York’a döndü, artık konserlere yetişemiyoruz, çok fazla etkinlik var diyordu… Kimi etkinliklerin çakıştığından söz etti, ‘Ramazan’da Caz’dan tutun da pek çok etkinlik var. Neredeyse artık her konuya göre caz etkinlikleri yapılıyor. Yani siz bu görüntüye göre bakacak olursanız eğer bu görünen kadar çok izleyici ya da dinleyicisi olduğunu düşünüyor musunuz?

Mahir ILGAZ: Ben şöyle düşünüyorum; Kendi kişisel görüşüm, tahminim olarak alın yalnız söyleyeceğimi, çünkü elimde sayılar yok. İzleyici kitlesi çok da büyük olmayabilir. Ancak var olan dinleyicisi caz müziğine çok bağlı. Dolayısıyla etkinlik sayısı artsa bile bu büyük olmayan kitle bana takip ediyor gibi geliyor.

Levent ÖGET: Gerçekten öyle mi, ne açıdan bağlı acaba? Daha geçen toplantımızdaki caz kulüp ve caz mekânları yöneticileri; “nerede o açık havayı dolduran dinleyiciler” diyorlardı. “o bağlı dinleyicilerin bırakın onlarcasını çok daha azı da bizim caz kulüplerimize gelse biz hayatta kalmaya devam edeceğiz” diyerek yakınıyorlardı. Diğer yandan hem onlardan hem müzisyenlerden gelen şu eleştiriler de var; İstanbul’da caz kulübünün olmadığı ya da gerçek anlamdaki caz kulübünün bir elin parmaklarını geçemeyeceği, caz kültürünün yalnızca festivalden – festivale ya da etkinlikten – etkinliğe devam ettiği ileri sürülüyor. Hatta Türkiye’de yaşayan caz müzisyenlerinin yaşamsal varlıklarını sürdüremeyecek zorluklar içinde olduğu, festivallerde yalnızca dışarıdan gelen kimi tanınmış müzisyenlerin yer bulabildiği söyleniyor. Bu konuda ayrımcılık yapıldığı ve festivallerde bu bir avuç müzisyene konser hakkı verilmediği, hep aynı isimler çerçevesinde konserlerin sürdüğü suçlamalar ya da bunun gibi düşünceler var.

Mahir ILGAZ: Evet böyle eleştiriler var. Bu konuda dediğim gibi çok da derin bir bilgim yok. Ancak eleştirilerin bir kısmı hele özellikle de müzisyenlerden de geliyorsa mutlaka doğrudur. Ciddiye de alınmalıdır. Ama öte yandan bu sorunların büyük bir kısmı da sözünü ettiğimiz bu kitlenin çok da büyük olmamasından kaynaklanıyor olabilir. Ama haklısın senin de dediğin gibi etkinliklerin bu sayıda olması ve devam ediyor olmasını başka türlü açıklamak da zor. Var olan dinleyici bu etkinlikleri iyi kötü bir şekilde takip ediyor.

Levent ÖGET: Leyla Hanım siz caz müziğine neredeyse ‘pozitif ayrımcılık’ denilebilecek ölçüde tabii sizin dönemlerinizde olmak üzere belirgin payeler vermişsiniz. Yayınlarda yer açmışsınız ve Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar da ulaştırmışsınız. Yeni dinleyiciler yaratmışsınız ama görünen gerçek o kadar da çok izleyicisinin olmadığı yönünde en azından bazı mecralar için bunu söyleyebiliyoruz. Hem müzisyenler memnun değil, hem de üstelik bazı dışarıdan gelen müzisyenler de memnun değil, kimi zaman boş salonlara çalıyorlar onlar da. . . Bir yandan da yayıncılık içinde yerini bulmaya devam ediyor. Az da olsa birkaç radyo kanalı içinde sürüyor, giderek azaldığı da söylenebilir belki ama sanırım kemikleşmiş de bir izleyicisi var. Ne diyorsunuz, TRT Radyo 3 yine eski günlerine dönebilir mi? Yine bu Avrupa Yayın Birliği organizasyonları, konserleri hayata geçmeye devam eder mi?

Leyla UZMAN: Radyo 3 döner mi bilemiyorum, TRT’nin genelinde düşünmek gerek bunu, çünkü bu TRT’nin yönetimine bağlı bir konu.


Gelecekte caz programları açısından yenilikçi

fikirlere ihtiyaç var...


Levent ÖGET: Biraz öyle galiba? Didem peki sen ne diyorsun Açık Radyo açısından gelecekte caz programları açısından bir yenilikçi fikir ya da başka bir şey var mı düşüncelerinizde? Ben bir programcıyım, merak ediyorum haliyle yayın yönetimi neler düşünüyor bu konuda diye?

Mahir ILGAZ: Yenilikçi düşünceler bence genelde yapımcılardan gelir.

Levent ÖGET: Biz prodüktörler olarak bütün birikimimizi bu yapımlarda aktarıyoruz zaten. Ama sizler yayın yönetmenleri olarak neler düşünüyorsunuz?

Mahir ILGAZ: Ben artık yönetimden uzaklaştım ama uygulaması radyodan fikirler ise yapımcılardan geliyor genelde.

Didem GENÇTÜRK: Evet genelde öyle, programcılardan geliyor yeni fikirler. Ancak bizim her zaman söylediğimiz gibi, Açık Radyo var olduğu sürece ‘kainatın tüm seslerine açık’ olmaya devam edecektir. Caz da bunlardan biri ve bence bunu caz kuşaklarında sürdürecektir de.

Levent ÖGET: Bu konunun bizim tüm toplantılarımız için belirlediğimiz ve eşit sürede tuttuğumuz zaman içinde yayıncılık çerçevesinde de pek çok kola ayrılacağı ve daha uzun sürelerde değerlendirilmesi gerekeceği açık. Ancak şimdilik diyerek burada bitirelim. TRT Radyo 3 den ve Açık Radyo’dan önceki ve şimdiki yayın koordinatörleri ile bir araya gelerek olabildiğince değerlendirmeye çalıştığımız bu konuları gelecek toplantımızda ise bu bölümdeki değerli yayın yönetmenlerinin ardından caz festival yönetmenleriyle de değerlendireceğiz. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’ndan, İstanbul Caz Festivali’nden ve Afyon Caz Festivali’nden ve Akbank Caz Festivali’nden en üst düzeydeki katılımcılar ile devam edeceğiz. Tüm katılımcılara teşekkürlerimizle bir sonraki 2012’de Caz Açılımları toplantımızda buluşmayı diliyoruz.


Gelecek oturumda yer alacak isimler: Festival Yöneticileri; Görgün Taner (İKSV), Hüseyin Başkadem (Afyon Caz Festivali).


Levent Öget
leventoget@hotmail.com

Cazkolik.com / 01 Ocak 2013, Salı

 

 

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Levent Öget

  • Instagram
  • Email

YORUMLAR

  • Füsun Doğu
    15 Mayıs 2022 Cuma 06:07

    Sayın Öget, "Dünyanın cazı" proramının açılış müziğinin adını öğrenebilir miyım??Çok teşekkürler..Saygılarımla.Füsun Doğu

    Bu Yoruma Cevap Yazın »
  • Levent Öget
    14 Temmuz 2022 Perşembe 12:20

    Sayın Füsun Doğu Biraz geciktim kusura bakmayın.. istediğiniz bilgiyi gönderiyorum. İlginize teşekkürlerimizle... İstediğiniz parça iki ayrı albümde yer alıyor. Tony Scott Tony Scott 1967 (albüm) Brother, Can You Spare A Dime? (parça) _________________________________ Homage to Lord Krishna (diğer albüm) Levent Öget

    Bu Yoruma Cevap Yazın »

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.