Beyin karıştırıcı maestro Frank Zappa'nın komik ve fütüristik albümü; "Jazz from Hell"

Beyin karıştırıcı maestro Frank Zappa'nın komik ve fütüristik albümü; "Jazz from Hell"

 

Bir rock yıldızının bedenine hapsolmuş besteci Frank Zappa'nın elastik yapay seslerden oluşan konçertosu

 

 

Yazan: Sam Goldner

 

Frank Zappa'nın, Londra Senfoni Orkestrası'nın bile klasik besteci olma hayallerini gerçekleştirmesine yardımcı olamayacağı fikrine vardığı an yüzündeki dehşeti bir düşünün. Bütün bir filarmoni orkestrası emrinde iken, 1983 yılı başında yapılan üç günlük kayıt tam bir karmaşaya dönmüştü. Orkestra üyeleri Zappa'nın çalışmalarına şüpheyle yaklaşıyordu, kayıtların süresi kısalmıştı, ortaya çıkan "London Symphony Orchestra Vol. I ve II" isimli albümler grubun hatalarını düzeltmek için çok zahmetli bir uğraşıya ihtiyaç duyuyordu. Yıllarca uçuk rock müzisyenlerini kendi yüksek müzikal hırslarını gerçekleştirmeye ikna etmek için çalıştıktan sonra, klasik müziğin dünyanın en büyük şakası olduğu ortaya çıkmıştı.

 

Londra Senfoni Orkestrası ile çalışmak çoğu rock müzisyeni için lüzumsuz bir zenginlik gibi görünse de, Zappa için bu mantıklı bir adımdı. Güney Kaliforniya banliyölerinde büyürken, 14 yaşında nota yazmaya başlamış, Edgard Varèse ve Igor Stravinsky plâklarına kafayı takmış, anlayıp anlamadıklarını test etmek için okuldan sonra arkadaşlarını bunları dinlemeye zorlamıştı. Özellikle Varèse, hem Fransız bestecinin yeni elektroniklere sınırsızca açıklığı hem de müziği oluşturan şeyin doğasını sorgulamak için ritimlerini yapısöküme uğratmasıyla genç Zappa'yı büyülemişti. Zappa'nın başarmak istediği şey komik ve fütüristik her şeyi müziğinde barındırmaktı.

 

Elbette hevesli genç bir müzisyen için arkadaşının garajında bir rock grubu kurmak, bir oda orkestrası kurmaktan daha kolaydır. Ancak Zappa, Mothers of Invention (Zappa'nın 1964 yılında kurduğu rock grubu) ile birlikte 60'lar ve 70'lerde Los Angeles yeraltı sahnesinin basamaklarını tırmanırken, grubunu bir orkestra şefi gibi yönetme alışkanlığından asla kurtulamadı. Parıldayan marimbalar ve nefesli çalgılarla dolu albümleri, sürekli olarak dikiş yerlerinden sökülüyormuş gibi görünen stüdyo sihirbazlığı gösterileriydi. İster 1969 tarihli "Uncle Meat" gibi gerçeküstü yapıtlarda kaset kolajlarını bir araya getirsin, ister 1970 tarihli "Burnt Weeny Sandwich"in süslü rock senfonileriyle progresif grupların pabucunu dama atsın, ister "Hot Rats"te caz füzyonunu büyük grup düzenlemeleriyle karıştırsın, asla tek bir kutuya sığmaz iken sürekli olarak yeni ve popüler sesleri bir araya getirmenin yollarını arayıp buluyordu.

 

Zappa'nın müziklerini geride bırakabilecek tek şey, Amerikan kültürünün ikiyüzlülüğüydü ve klasik Kaliforniyalı tarzıyla, Zappa her zaman kendi kişisel ifade ihtiyacının gemiyi yönlendirmesine izin veriyordu. "Apostrophe" ve "Over-Nite Sensation" gibi albümleri büyük ticari başarı kazanmış olsa da, çocuksu mizah anlayışı herkese göre değildi ve esprileri genellikle eksantrik ve tatsız bulunuyordu. Şarkılarını, dönemin seri üretim kültürüne karşı duruş sergilemek ve şirket onaylı isyanın paketlenip beyni yıkanmış kitlelere satılması olarak gördüklerini haykırmak amacıyla kullandı. Bir çatlak gibi görünse de, hippilere, Los Angeles sahnelerine ve sahte olduğunu düşündüğü herkese tükürdüğü duygu dolu bir gitar solosu vardı ki, özgür ruhunu inkâr etmek gerçekten imkansızdı.

 

Ancak 80'lere gelindiğinde Zappa imajını büyük ölçüde temizlemiş ve takım elbise giyerek PMRC (Parents Music Resource Center)'daki sansür şahinlerine karşı savaşa girmiş ve "Crossfire"da Ronald Reagan'ı eleştirdiği gece yarısı programlarını garantiye almıştı. Röportajlarındaki belâgati onu müzikte muhafazakarlığa karşı güvenilir bir savunucuya dönüştürse de, sanatsal olarak kendini bir yol ayrımında bulmuştu. Sert banliyö eleştirisi "Valley Girl" şok edici şekilde ünlü bir radyo hiti olduktan (ve ironik bir şekilde tam da eleştirdiği stereotipin popülerleşmesine yardımcı olduktan sonra), Zappa, ününün sonsuza dek sadece bir yenilik gösterisi olarak kalmaması için gerçek bir besteci olarak kimliğini sağlamlaştırmak istercesine, klasik müziğe her zamankinden daha derinlemesine dalarak karşılık verdi. Ve böylece, Londra Senfoni Orkestrası fiyaskosu yaşandı, ardından gelen iki albüm Zappa'nın yüksek standartlarına pek uymadı. Daha küçük topluluk performanslarında şansı daha yaver gitmiş ancak ticari olarak pek tanınmayan Zappa'nın bestecilik umutları her zamankinden de sönükleşmişti, ta ki eline bir Synclavier (bir tür dijital sentezleyici) geçene kadar.

 

İlk MIDI kompozisyon araçlarından biri olan Synclavier, kullanıcıların sesleri örneklemesine, dijital olarak oluşturmasına ve kompozisyonlarını bilgisayar arayüzü aracılığıyla sonsuz şekilde düzenlemesine olanak tanıyan stüdyo sentezi bakımından önemli bir atılımdı. Hantal ve pahalı bir ekipmandı gerçi, çoğunlukla üst düzey stüdyolar kullanırdı ancak yine de günümüzün DAW (Digital Audio Workstation)'larının yolunu açtı. Bir zamanlar, ne kadar son teknoloji ürünü olsa da, küçük dokuları şimdi tüm lastiksi basitlikleriyle gülünç derecede ilkel görünebilir (ki Michael Jackson'ın "Beat It" şarkısının ilk 10 saniyesini dinleyin; o karikatürize çınlama Synclavier'in gong sesini nasıl yeniden ürettiğine dair iyi bir örnektir).

 

Neyse ki Zappa için müziğine gülmek asla utanılacak bir şey değildi ve Synclavier ile sonunda hiçbir şarkıcının bin saatlik prova süresinde bile taklit edemeyeceğine inandığı şarkıları yaratabilecek bir cep senfonisi yapmanın yolunu bulmuştu. (Röportajlarında, gençken bir Synclavier'm olsaydı, bir rock grubu kurma zahmetine asla girmem diyordu mesela). Bu yeni enstrümanıyla yapabileceği her şeyi sergileyeceği yeni albümünün tanıtım videosunda "Şu anda cehennemden gelen bir başkanımız (Reagan'ı kastederek) ve cehennemden gelen bir Ulusal Güvenlik Konseyimiz var" diye açıklama yapmış; "O halde bizim de "Jazz from Hell" ("Cehennemden Gelen Caz"ımız) olmalı" demişti.

 

70'lerde popüler elektronik müziğe hakim olan sıcak analog Moog'lar ve ARP'lerle (Analog eksiltici synthesizer) karşılaştırıldığında, Zappa'nın "Jazz From Hell"deki MIDI tonları bedensiz bir negatif alanda var oluyor gibiydi. Canlı örneklenmiş enstrümanlar sessizlikten ortaya çıkıyor, ancak anında tekrar kayboluyor ve dokunsal tonları genel tekinsizliğe katkıda bulunuyordu. Bazı eleştirmenler bu dijital sound'u soğuk ve cansız bulurken, albümün yarı işlenmiş hali ve klavye kilitli ritimleri, 2010'ları tanımlayacak deneysel elektronik müziği hatırlatarak, şaşırtıcı şekilde zamanının ötesinde görünüyordu. "Jazz From Hell", eğlenceli plastisitesiyle Oneohtrix Point Never, James Ferraro, Fire-Toolz ve hatta 100 Gecs'in şatafatlı fikirlerinin habercisi olmuştu.

 

Zappa, "Jazz From Hell" albümünde hep olmak istediği beyin karıştırıcı maestroya dönüşüyor ve "King Kong" ve "Peaches en Regalia" gibi daha önceki enstrümantallerin gür, yılankavi melodilerini geri çağırıyordu. Albümün timing'leri çok hızlı değişiyordu. Ancak kafa karışıklığı tam da bu noktada ortaya çıkmış ve 1987 yılında Sound on Sound dergisine "Bir dinleyicinin ritim açısından kavrayabileceği şeylerin fiziksel sınırları nelerdir?" diye sormuş ve şarkı yazma sürecinin genellikle müzik teorisi kavramlarını ne kadar zorlayabileceğini görmek için test amacıyla etrafında döndüğünü açıklamıştı. "İnsanların içine alabileceği ve yine de müzikal bir kompozisyon olarak algılayabileceği 'veri evreni' ne kadar büyüktür?" diyordu.

 

Tüm karmaşıklığına rağmen "Jazz From Hell" ciddi bir dinleti sayılmaz; çalınacak yeni yollar bulmak için yalvaran stok müzik gibi kıvrılıp duruyordu. "Night School" albümü, bas çizgisi egzersiz müziği kadar coşkulu şekilde zıplayan bir moral mitingiyle başlatıyordu. Şarkı, Zappa'nın o sıralar sunduğu absürd bir politik talk show ile aynı adı paylaşıyor ve güçlü synth'leri bir TV programı olan "this just in!" temasının çarpıtılmış bir versiyonunu kolayca oluşturabilirdi.

 

Ne kadar muzip olursa olsun, Zappa'nın şarkı yazımının altında saklanan tuhaf ruha işaret eden şaşırtıcı bir yumuşaklık vardı; bunu "Night School"da aşağı yukarı gezinen ve dijitalleştirilmiş peri tozunun saçılmasıyla sona eren keyifli klavyede ve özellikle albümün ana nakavtı "While You Were Art II"de duyabilirdiniz. Parça, masaüstü tonlardan oluşan bir kasırga içinde yuvarlanırken, Zappa, herhangi bir enstrümanın bir saniye bile tek bir yere yerleşmesine izin vermeyi reddediyor, ancak kaosun ortasında flütleri ve yaylıları neredeyse tatlı bir merak duygusuna ihanet ediyordu. Nefes almak için yavaşlayan bir orta bölümün ardından, şarkı Ersatz Slapp Bass ve marimbalardan oluşan bir Smörgåsbord (bu tabir İsveç usülü sıcak soğuk farklı yemeklerin bir arada yenildiği açık büfe anlamına geliyor) ile kükrüyor ve serbest biçimli aptallıkların harika bir gösterisine dönüşüyordu.

 

Neşeli "G-Spot Tornado" dışında, albümün geri kalanı daha atonaldir ve Zappa'nın bestelerini gerçekten tuhaf alemlere itmesine izin verir. "The Beltway Bandits"te Zappa uğursuz bir orman kâbusunda gezinirken, "Massaggio Galore"da Zappa ve çocuklarının vokal örnekleri mutasyona uğrayarak Seinfeld temasını çalan bir death metal grubunun sesine dönüşüyordu. Albüme adını veren parça Zappa'nın şimdiye kadar yazdığı en ezoterik müziklerden bazılarını temsil ediyordu.

 

"Jazz From Hell", Zappa'yı çok katı olmakla suçlayan eleştirmenlere kesinlikle meydan okuyacak bir şey sunmuyordu aslında. Rock perküsyonunun olanaklarını genişletmeye kendini adamış olsa da, groove'lar hiçbir zaman ona göre olmadı. Ancak melodiyle dolup taşıyordu ve canlı doğaçlamaya olan sevgisi tüm sıkı bestelerini dengelemeye yarıyordu. "Jazz From Hell"deki tek gitar parçası "St. Etienne", bu ikilemi somutlaştırıyordu: Birkaç yıl önceki "Drowning Witch" konser kaydından alınan bu parça, Zappa'ya birbiri ardına çırpınan gitar lead'leri atması için yer açarak cazımsı, gazlı bir pus içinde süzülüyordu. Bu şarkı Zappa'nın virtüözik ama dağınık alet çantasını anlamlandırmaya çalışan vahşi bir karalayıcı gitarına yaklaşımını özetliyordu. Şarkının son dakikasında, Zappa'nın parmakları gitarın üst sapının etrafında dönmeye başlar ve notalar birbirine karışır. Bu gibi anlarda, Zappa'nın alaycılıkla dolu örtüsünün dağıldığını ve fikirlerinin bir anda ortaya çıkmasına izin verdiğini görebilirsiniz.

 

Her şeye rağmen "Jazz From Hell" Zappa'ya ilk Grammy ödülünü kazandırdı. Zappa televizyona çıkarak, bu ödüle oy verenlerden herhangi birinin albümü gerçekten dinleyip dinlemediğini sorarak yanıt verdi. Tipper Gore'la (Bir dönem ABD başkan adayı olan Al Gore'un aktivist, fotoğrafçı ve yazar eşi) sansür üzerine yaptığı kongre savaşları, müziğin tamamen enstrümantal olmasına rağmen ("G-Spot Tornado" başlığı bazı plâk dükkanı sahiplerinin başını döndürdü) albümün bazı mağazalarda 'Ebeveyn İzni Gerekir' etiketiyle satılmasını engelleyemedi. Sonraki yıllarda Synclavier ile çalışmaya devam etti ve kariyerinin en karanlık, en zorlu müziklerinden bazılarını da içeren bir başka konsept albümünü tamamladı. Ve sonunda klasik bestelerini hayata geçirebilecek bir topluluk buldu: 1993'te yayınlanan "The Yellow Shark", Zappa ve Frankfurt merkezli Ensemble Modern'in, Zappa'nın kariyeri boyunca yaptığı seçkilerden oluşan bir programı, sanatına saygı duyan ve onu anlayan bir grupla birlikte yönettiği bir konseri kaydetti. Hatta, Synclavier müziklerinin insanlar tarafından icra edilemeyeceği konusunda Zappa'yı haksız çıkararak, set listesini "G-Spot Tornado"nun çevik bir performansıyla tamamladılar.

 

"The Yellow Shark"ın yayınlanmasından bir ay sonra Zappa prostat kanserinden öldü. "Jazz From Hell", Zappa'nın hayattayken yayınladığı son stüdyo albümüydü ve birçok açıdan kariyerinin doruk noktasıydı, kasıtlı olarak çatışmacı, gururlu ama gülünç, dinleyicileri kendi sınırlarını ve zevklerini sorgulamaya zorlamak için göz kırpan bir taktik. Her zaman bir rock yıldızının bedenine hapsolmuş bir besteciydi ve ona ilham veren avangartlar gibiydi, çalışmaları zihinde yaşıyordu, rock, klasik, komedi, samimiyet, zekâ, aptallık oluşturan şeylerin sınırlarını zorluyordu. Zappa, elastik yapay seslerden oluşan yeni bir dünyaya balıklama dalarken kendi arayışını da bulmuştu; öyle bir konçerto ki, sırıtmaktan kendinizi alamıyordunuz.

 

Sam Goldner imzalı bu makalenin orijinali 19 Kasım Pazar günü Pitchfork web portalında yayınlanmıştır.

 

Cazkolik.com / 20 Kasım 2023, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.