1959 yılında Teksaslı alto saksafoncu Ornette Coleman, elinde plastikten yapılma bir saksafonla New York Five Spot klübünden içeri girdi ve geleneksel batı müziğinin sözde temel taşları kabul edilen melodi, uyum ve yapı gibi ortodoks kavramları reddeden radikal ve yeni bir sesle ortalığı kasıp kavurmaya başladı.
ve buna özgür caz adını verdi
Normalde umursamaz bir adam olan Miles Davis bile rahatsız oldu ve "Miles: The Autobiography" kitabında alışılmış üslubuyla; "Az önce geldi ve herkesi mahvetti" diye yazdı. Bazıları Coleman'ı bir vizyoner olarak gördü, klasik müzik orkestra şefi Leonard Bernstein onun bir dahi olduğunu ilan etti, diğerleri, aralarında trompetçi Roy Eldridge'in de bulunduğu kimileriyse daha az hevesliydi ve saksafoncunun şarlatan olduğunu düşündü. "Bence şaka yapıyor bebeğim" dedi mesela Roy Eldridge.
O zamanlar, free jazz'a düşkün olduğunuzu söylemenin yüksek bir bedeli vardı, alay konusu, düşmanlık, hatta dışlanma ihtimaliyle karşı karşıya kalabilirdiniz. "Küflü incir" olarak adlandırılan ve kendileri için "bebop"un bile müstehcen bir sözcük olduğu eski usul geleneksel cazcılar ise bu müziğin fazlasıyla ileri bir adım olduğunu düşünüyordu ve bu kutsal gördükleri değerlere hakaret olarak algılayarak şiddetli bir şüphecilikle karşıladılar. Ayrıca, hızla solup yok olup gidecek bir heves olarak gördüler, ancak 1960'lar ilerledikçe, özgür caz, birçok müzisyenin izlediği farklı bir yol sundu.
Modern Jazz Quartet'in kurucu ortağı John Lewis, 60'larda, giderek sönmek yerine ivme kazanan özgür caz hareketinin önemini fark etti. "Charlie Parker, Dizzy Gillespie ve Thelonious Monk'un 1940'lı yılların ortalarındaki icatlarından bu yana gerçekten yeni olan tek şey bu" dedi.
Bebop, 1940'larda ortaya çıktığında avangard bir müzik olarak görülse de, on yıl sonra norm haline geldi, ancak, daha genç bir müzisyen kuşağı, yeni bir şeyler keşfetmek ve kendi kuşakları için özgün bir ses bulmak adına bunun da ötesine geçmek istedi. Cazın ana akımına asla rahatça yerleşmeyen açısal melodiler ve ahenksizliklerle müzik yaratan Thelonious Monk'tan ilham alan ikonoklastik piyanist Cecil Taylor, cazın sınırlarını 1950'li yılların ortalarında, kehanet niteliğindeki LP'si "Looking Ahead!" Lester Koenig'in ileri görüşlü firması tarafından yayınlanmıştı. Taylor, kendisini, bop'un yorgun sözlüğü olarak algıladığı şeyden kurtardığını ve yeni bir şekilde ifade etmeye başladığını gösterdi. Yine Cecil Taylor, 27 Haziran 2015 günü Harlem'deki Riverside Kilisesi'nde düzenlenen Ornette Coleman'ı anma töreninde de çalmıştı.
Ornette Coleman'ın ilk kayıtları da aynı zaman diliminde Koenig'in Contemporary firmasınca yayınlandı ve 1959 taihli Atlantic firmasından çıkan albümü "The Shape Of Jazz To Come"ın özgür caz hareketine yol gösterdiği genel olarak kabul edilse de, "Something Else!!" ve "Tomorrow Is The Question" albümleriyle cazın gideceği yönü işaret etmişti.
Özgür caz nedir?
1960'ların başında caz müziği tarzlar üzerinden ayrışmıştı. Rock'n'roll ve pop müzikler cazın popülaritesini azaltırken, bazı müzisyenler, cazı daha erişilebilir hale getirmek için Soul Jazz ve Brezilya'dan esen Bossa Nova rüzgarına kucak açtı. Yelpazenin diğer ucunda ise özgür caz vardı. Özgür cazın asi doğası üzerinden algılanan aşırılık, geniş caz dinleyicisini genel olarak bu müziğe yabancılaştırdı ve cazın ticari kaybını daha da hızlandırdı.
Ancak, özgür caz, sanatsal açıdan, on yıl süren bir büyüme ve keşif dönemi yaşadı. Meraklı ve ileri görüşlü John Coltrane, daha ayrıcalıklı ve daha geniş bir müzik çalmaya başlamıştı, 1965'te avangart hareketin öncüsü oldu. 1967'deki ölümünden sonra arp ve org çalan eşi Alice, arayışlarına devam sürdürdü.
Trane, hiç şüphesiz ham, duygu yüklü gospel müziğiyle dolu ve benzersiz bir özgür caz tarzında çalan başka bir saksafoncu olan Albert Ayler'dan etkilenmişti. Avangard sahnenin önde gelen diğer ışığı ise Eric Dolphy isimli multi enstrümanist bir müzisyen idi. Dolphy'nin 60'ların başındaki albümleri gelişkin bir hard bop biçimini icra ediyordu, ancak 1964'te "Out To Lunch" albümüyle tarafından tamamen özgür caza yönelmişken ne yazık aynı yıl öldü ve özgür caz tarihindeki muhtemel potansiyeli hiçbir zaman tam olarak gerçekleşemedi.
Dolphy'nin ardından, özgür caz müziğini blues, funk ve Afro merkezli aktivist bir anlayışla buluşturan saksafoncu Archie Shepp ve Pharoah Sanders da dahil olmak üzere yeni nesil özgür caz müritleri bu kez spiritüel caz adıyla belirdi.
Ayrıca, özgür caz grupları açısından kozmik vizyona sahip bir besteci olan Sun Ra'nın egzotik grubu da oldukça önemliydi. 1960'ların sonunda Avrupa'ya açılan Art Ensemble Of Chicago eski kıtada kendine daha coşkulu bir dinleyici bulmuştu.
1959'da Ornette Coleman'a ikna olmayan Miles Davis bile sonunda, "free bop" diye tanımlanan 1960'ların ortalarındaki beşlisiyle free jazz unsurlarını kısmen özümsedi. Daha sonra, 1970'lerde Miles tamamen elektrikli hale geldiğinde, en zorlu müziklerinden bazılarını yaptı ve bu müzikler kesinlikle "özgür" olmasa da son derece keşifseldi.
Güçlü bir dayanak
1960'lar, 1970'lerde caz-rock ve füzyon caz baskın hale geldi. Özgür cazın marjinalize edilmiş hali olsa da, özellikle o on yılın ikinci yarısı loft jazz sahnesinin filizlendiği ve saksafoncular Arthur Blythe ile David Murray gibi harika müzisyenlerin doğduğu New York'ta hâlâ bu işe gönül koymuş kararlı müzisyenler vardı.
Avrupa'da özgür cazın güçlü bir dayanağı vardı. Birleşik Krallık'ta saksafoncu Evan Parker yerli avangart sahnenin önde gelen isimlerinden biriydi. Almanya'da saksafoncu Peter Brötzmann, basçı Peter Kowald ve tromboncu Albert Mangelsdorff gibi müzisyenler de vardı.
Manfred Eicher'in Münih merkezli ECM şirketi özgür caz için önemli bir fırsat kabul edildi ve aralarında Art Ensemble Of Chicago, Paul Bley, Lester Bowie, Ed Blackwell ve Don Cherry gibi isimlerin de olduğu müzisyenlere kayıt fırsatları sundu.
Ancak özgür caz sadece ABD ve Avrupa'yla da sınırlı değildi. Yakın zamanda tarzın önde gelen temsilcilerinden biri Brezilyalı saksafoncu Ivo Perelman olmuştur.
Hayatın bir yolu
Özgür caz da, tıpkı çağdaş ve soyut sanat gibi genellikle ana akımın bu müziği dinlemeye tenezzül etmeyenleri tarafından karalandı. Özgür caz veya avangart müziği suçlu bir zevk olarak algılayan az sayıda olsa da başkaları da var, oysa iflah olmaz özgür cazcılar için bu bir yaşam biçimi olarak kabul edildi.
Özgür caz hem ses, hem entelektüel açıdan zorlayıcı olabileceği gibi ilham verici de olabilir, ve ister inanın ister inanmayın, aslında bu müzikten zevk almak mümkündür. Her şey iklimlendirme ile ilgilidir. Beethoven'ın müziği 19. yüzyılın başlarında dinleyiciler tarafından başta reddedilmişti, hatta alay konusu oldu, çünkü, zamanının ilerisindeydi ve alışılmadık sesler yaratıyordu ama yine de zamanla dünya tarafından kucaklandı ve dahî olarak selamlandı. Aynı şekilde, Ornette Coleman'ın müziği 1959'da anlaşılmaz gelmişti, ancak şimdi onu dinlemek zorlayıcı değil, hatta uysal bile geliyor. Belki de bunun nedeni, maruz kalma yoluyla kulaklarımızın diline uyum sağlamış olmasıdır (ve artık, filmlerde gerilim amacıyla kullanılan atonal müzik de iyice yaygınlaştı).
Nihayetinde özgür caz, bebop'un ötesinde yeni bir şey arayan caz müzisyenlerinin kendini başka bir şekilde ifade etme aracı idi. Sonuç olarak, sonik keşiflerin sesleri başlangıçta garip, yabancı ve uhrevî gibi görünen, ancak, tüm müzikler gibi insanlık durumunun samimi bir ifadesi olan, şimdiye kadar düşünülmemiş alternatif bir müzik evrenini ortaya çıkardı ve caz bir daha asla eskisi gibi olmadı.
Charles Waring
Bu makalenin orijinali 30 Nisan 2023 tarihinde Charles Waring tarafından udiscovermusic web sitesinde yayınlanmıştır.
Cazkolik.com / 05 Mayıs 2023, Cuma
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.