Değişik ve verimli bir toprak Şikago toprağı. Ova mıdır değil midir bilmiyoruz ama ünlü atasözümüzde ne dendiğini hep biliyoruz: “Şikago ovası, sanatçı yuvası...” Daha ayrıntılısı: “Şikago ovası, progressive müzisyen yuvası!”
Şaka bir yana, yuva gibi yuva ha! Avangart müzik sahnesine baktığımızda, ohoooo, kimler gelmiş, kimler geçmiş ve en önemlisi gelip geçmeye devam ediyor hâlâ.
Eskilere uzandığımızda, Art Ensemble of Chicago’dan, yani Joseph Jarman, Lester Bowie, Roscoe Mitchell gibi büyük ustalardan başlayan, ilerleyen yaşlarda olmalarına rağmen hepsi hâlâ aktif Henry Threadgill, Anthnoy Braxton, Muhal Richard Abrams gibi başka büyük isimlerle devam eden bir “gelenek” bu. Öyle gelenek, miras gibi sözleri de pek sevmezler ha!
1960’lardan bugünlere devam ediyor. Arada Fred Anderson gibi duraklara uğruyor. Bugüne geldiğimizde, orta yaş ve genç yaş kuşağından yeni yeni isimler ekleniyor. Benim takip edebildiklerim arasında Jeb Bishop, Tim Daisy, Dave Rempis, Fred Lonberg Holm, James Falzone vb. orta kuşak bir araya geliyor, yanlarına gençten Keefe Jackson, Frank Rosaly, Josh Berman, Mike Pride ve bir sürü Jason’ı (Jason Roebke, Jason Stein, Jason Adasiewicz...) katıyor, değişik bileşenlerle gerek emprovize olsun gerek besteye dayalı çok sayıda projeye, performansa ve albüme imza atıveriyor. Gerçekten çok üretkenler, çok farklı ve renkli projelere yöneliyor, müzikal ufkumuzu genişletiyorlar.
Hepsini ayrı seviyoruz. Hepsinin yakın dönem “üstad”ı, saksofon ve klarinet virtüözü Ken Vandermark’ı bir ayrı seviyoruz. Ve evet şimdi Ken Vandermark’a geliyoruz. Daha doğrusu, o geliyor.
Muhterem, 22 Şubat 2016 Pazartesi akşamı, saat 20’de İstanbul’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda olacak. Yine değişik bir bileşimle. Uçuk kaçık bir projeyle. İki (post ve punk) rock grubuyla birlikte!
Öyle bir insan zaten. Değişik değişik projelerde yer almayı, yeni projeler geliştirmeyi çok seviyor. Eskilere doğru baktığımızda, artık dağılmış durumda bulunan “Vandermark 5” projesi favorimiz. Yine eskilerden “Territory Band” ve eskilerden bugüne “DKV Trio”. Bugüne tam demir attığımızda ise “Resonance Ensemble”. Bunun dışında daha onlarca projeye imza atmış, kendi projelerinin ve Şikago kökenli kayıtlarının yanında çoğu Avrupa kökenli birçok ortak projede yer almış, Peter Brötzmann’dan Matts Gustafsson’a birçok isimle albümler yapmış bir isim. Her biri ayrı değerli.
İstanbul’a birlikte geleceği “The Ex” grubuyla ilişkisi de eski. Bu Hollandalı underground punk grubuyla “özgür caz” dünyasına da uğrayan denemeler yapmayı seviyor. Etnik müzik dünyasından alıntılar da yaptıkları, protest/anarşizan bir havaları var. Yakından görüp izleyeceğiz.
Hollanda demişken, özel olarak Ken Vandermark’ın ve genel olarak neredeyse tüm Şikago avangart sahnesinin Kuzey ve Doğu Avrupa ülkelerinden müzisyenlerle yakın bir ilişkileri olduğunu da vurgulayalım. Bilhassa Norveçli ve İsveçli müzisyenler, Magnus Broo, Paal Nilssen Love, Ingebrigt Haker Flaten gibi isimler, Atomic ve Fire! gibi gruplarla bu grupların üyeleri Şikagolu müzisyenlerle yakın işbirliği içerisinde. Bir yandan da Almanya, Avusturya ve Polonya... (Fark ettiyseniz hep Kuzey ve Doğu’dan soğuk ülkeler. Sıcak/güney Akdeniz ikliminde melodik/lirik müzikal tarzlar, soğuk/kuzey ikliminde avangart müzik daha mı iyi gidiyor acaba?!)
Son yıllarda bilhassa Saalfalden ve Krakow festivalleri, yeni proje ve kayıtlar için başlıca buluşma noktası. Ken Vandermark da en son “Resonance Ensemble” projesi ve kayıtlarında, Polonya’dan pek bilinmeyen müzisyenlerle ortak çalışmalara imza atıyor.
Kimbilir, belki İstanbul’a uğradığında da yeni ilişkiler gelişebilir… Bu arada The Ex Ken Vandermark projesiyle birlikte aynı konser kapsamında o akşam Cemal Reşit Rey sahnesinde Şikago post rock sahnesinin ünlü gruplarından Tortoise’ı da görüp dinleyeceğimizi hatırlatalım.
Bir de bitirirken, Şubat ayındaki özel misafirimiz Ken Vandermark’ın çok sevdiğimiz bir özelliğini daha belirtmeden geçmeyelim:
Hangi projesi altında kaydediyor ya da icra ediyor olursa olsun, Ken Vandermark kendi orijinal bestelerinde, muhakkak sanat ve bilim dünyasından birilerini anıyor, şarkılarını onlara adıyor. O kişiden esinle, o kişiyi düşünerek ve ona saygılarını sunarak gerçekleştirdiği bu bestelerini dinlerken, ilgili kişiyi düşünüp araştırmanın ayrı bir keyfi var. Örneğin bu yazıyı kaleme alırken, bir yandan da The Vandermark 5’ın “Beat Reader” albümünü dinlemekteydim. (Bariton saksofon ve klarinetlerde Ken Vandermark, alto ve tenor saksofonda Dave Rempis, çello ve elektronikler Fred Lonberg-Holm, basta Kent Kesler ve davulda Tim Daisy – Atavistic, 2006). Albümdeki sekiz enfes Vandermark bestesi sırasıyla şu isimlere adanmıştı: György Ligeti, Andreas Gursky, BerndHilla Becher, Lee Friedlander, Max Roach, Paul Rutherford, Walker Evans ve Daido Moriyama... Şu anda Gursky’nin görsel dünyasındayım!
Siz de dünyalardan dünyalara geçmek için 22 Şubat akşamı, Tortoise ve The Ex’le birlikte Ken Vandermark’a bir kulak verin… Tabii punk’ı ve özgür cazı bir arada tatmaya bir itirazınız yoksa:
Ali Haluk İmeryüz
Cazkolik.com / 02 Şubat 2016, Salı
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.