İKSV İstanbul Caz Festivali bu yıl 30. senesini kutladı. Festivali ilk yılından itibaren takip eden benim gibi yılların cazseverleri için birkaç açıdan anlamlı bir geceydi. Gece başlamadan önce otuz yıldır izlediğim konserler gözümün önünden geçerken ışıklar kararıp sahne müzisyenlerle dolmaya başlayınca film şeridi bu kez festivalin otuz yıllık görkemli macerasına dönüştü.
Uzun ve güzel bir geceydi
Üç saati aşan gece boyunca onbeşten fazla müzisyen üç farklı konsere imza attı.
Aylar önce festival programı ilk açıklandığında benim gibi 'caz'severlerin kalbinde caz adına burukluk oluşmuştu. O günlerde bu tartışma hararetle yaşandı, yeniden geri dönmeyeceğim, önemli olan dün gece.
Festivalin otuzuncu yılını final gecesine çevirmesi ve cazın hayatta kalması için emek veren üç nesil müzisyenleri ağırlaması otuzuncu yılın bence en önemli bir kararıydı. Gece boyunca izlediğimiz konserlerin ardından bu kararın önemini bir kez daha teyid etmek doğrusu beni mutlu etti.
Başlıkta dört dörtlük tabirini kullanmamın nedeni geceden yayılan müziklere duyduğum sevgi kadar gecenin akışını temsil etmesi nedeniyledir.
Gecenin ilk dörtlüğü: İpek Göztepe Quintet konseri
İpek Göztepe'yi İKSV'nin Genç Caz yarışmasından itibaren takip etsem de konser formatında ilk kez canlı dinleme imkanı buldum. "How Deep is the Ocean", "Get Out of Town" gibi klasikler genç müzisyenlerin eline hayli yakıştı. Göztepe'nin üzerine yakışan bir söyleme tavrı var, bu 'cool' icra sanatçının sesi ve sahne tavırları kadar uygun repertuvar ve müzisyenlerle festivaller için tercih edilir bir formata dönüşüyor. Unutmamak lazım ki caz tarihinin en önemli sesleri kendine has ses tavırlarıyla orijinaldir. Herkesin söylediği şarkı sözleri onların sesinde bilmediğimiz derinliklere açılır. Göztepe'de bu potansiyelin bariz üstünlüğü dinleyici olarak hoşuma gitti. Hem caz klasiklerinin derinlerine kendi merdiveniyle inebilir, hem o klasikleri ve/veya yeni besteleri günümüzün çağdaş icralarına dönüştürebilir.
Gecenin ilk konserinin benim açımdan bir önemli fırsatı da genç trompetçi Kaan Karadavut'u keşfetmem oldu. Adını bildiğim ama sahnede ilk kez dinlediğim Karadavut caz trompeti adına harika bir kazanç. Onu kendi grubuyla vokalsiz bir konserde dinlemek iyi olacak. Nasıl bir repertuvar hazırlayacağını, varsa kendi bestelerini dinlemeyi merak ediyorum.
Gecenin ikinci dörtlüğü: Selen Gülün Blue Band
Selen Gülün bu sene yayınladığı Blue Band albümüyle bence kariyerinin en önemli kaydına imza atmış oldu. Bestelerin yirmibeş yıllık bir süzgecin içinden geçen cümlelerden oluşması albümün önemini iyice artırıyordu. Zorlu PSM touche'deki lansman konserini izlemiştim. Bir kez daha sahneden canlı dinlemek kaçırılmaz bir fırsat oldu. Bilhassa konserin kapanış parçası Diloy süit çok başarılı bir müzikal karakter anlatımı. Gülün'ün konseri sadece albümünden değil, önceki çalışmalarından gelen müziklerle de süslenmişti. Bir yanıyla retrospektif bir konser oldu.
Selen Gülün 30. İstanbul Caz Festivali'nin bu önemli final gecesinin müzikal direktörlüğünü ve sahnede üç kuşağı buluşturan koordinasyonu üstlenmişti. Konserler arası geçişler gayet iyi akarken, gecenin duygusal potansiyeli sahneden dinleyiciye samimiyetle ulaşarak dakikalarca alkışlandı.
Gecenin üçüncü dörtlüğü: Can Kozlu'ya İKSV Yaşamboyu Başarı Ödülü
İstanbul Caz Festivali her sene takdim ettiği Yaşamboyu Başarı ödüllerini genellikle festivalin açılış gecesinde verirken bu kez anlamlı bir değişiklik yaparak seremoniyi final gecesine sakladı. Bence iyi bir karar olmuş zira hem festivalin 30. yılının, hem Türk cazının kutlanmasının ortak buluşması bu ödülle ayrıca anlam kazandı.
Can Kozlu caz müziğin gerçek bir emektarıdır. Adeta çocukluğundan beri adanmış bir hayattır. Bu ödül Kozlu gibi bir isme çok yakıştı. Ödülünü aldıktan sonra yaptığı kısa konuşmada canlı müziğin desteklenmesinin önemine vurgu yapması herkes için giderek zorlaşan şartların gölgesinde anlamlı bir hatırlatmaydı.
Gecenin son dörtlüğü: Aksaçlılar sahnede
Aksaçlılar bizim geleneğimizde geçip giden yıllara ve bu uğurda ağartılan yaşama övgüdür. Gecenin son konserinde müzisyenler farklı bir planlama yaparak sahneye tek tek girdi, her giren enstrümanın başına geçip çalmaya başladı. Bir, iki, üç, dört. Ama her enstrümanla müzik büyüdü, güzelleşti.
Hep yazarım, İmer Demirer bambaşka bir müzisyendir. Gerçek bir trompet sanatçısıdır. Genç trompetçiler ne yapıp edip onun ustalığından el almalı. Üflediği ilk notayla bile farkı beliriyor. Piyanoda Ali Perret, trompette İmer Demirer, kontrbasta Apostolos Sideris ve davulda Can Kozlu'nun müziği bana 60'larda sabahın ilk ışıklarına kadar tutkuyla 'caz yapan' idealistlerin müziğini hatırlattı. Onların verdiği hazla gecenin geç vakti bir Elvin Jones albümü dinlemeye başladım ve içimi ancak öyle soğutabildim.
Çok güzel ama kısa bir konser oldu. Her ne kadar gece hayli ilerlemiş olsa dahi daha da dinleyebilirdik, herkes razı görünüyordu. Böyle gecelerin sonunda olduğu gibi önceki konserlerden müzisyenler sahnede biraraya gelerek hem festivalin, hem gecenin kapanışını yine 'caz'la tamamladılar.
Son cümleler dinleyici için
On yazıdan sekizinde dinleyicileri şunu bunu yaptılar diye eleştiririm ama bu kez öveceğim. Dün gece CRR'de caz müziğini hakikaten sevdiğini hissettiğim bir dinleyici vardı. Festivalin 30. yılının ve Türkiye'de caz müziğinin yaşamasının önemini bilen, bilet alarak, konserleri izleyerek destek olan, her fırsatta cep telefonlarına sarılmayan, müziği dinlemeye odaklanan, alkışlamak için hiçbir fırsatı kaçırmayan ve bir alkışı da onların hakettiğine inandığım bir dinleyici vardı.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 20 Temmuz 2023, Perşembe
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.