Seksenli yıllarda Beyoğlu'nda, Ferhan Şensoy'un Ortaoyuncular tiyatrosunun olduğu pasajın girişinde, hemen solda Kulis isimli küçük ve genellikle tiyatro oyuncularının, şair ve yazarların rağbet ettiği oldukça popüler bir bar vardı. Aradan kırk yıl geçmiş, şimdi hatırlıyorum da, oyuncu arkadaşlarımla o bara bir kaç defa gitmişliğim vardı ve her defasında duvardaki afişler arasında Chicago müzikalinin posteri dikkatimi çekerdi. Herhalde caz müziğini sevdiğim için, evaze ve italik yazılmış, ampullerden oluşan yazıları hatırlatan All That Jazz klişesi hep dikkatimi çekmişti.
Aynı oyunun bir başka afişini yine Beyoğlu'nda, bir üst sokakta, bu defa daha çok sinema oyuncularının rağbet ettiği (ki o tek kanallı yıllarda TV dizileri bu kadar revaçta değildi, Yeşilçam hâlâ gözde idi) Papirüs isimli bir bar daha vardı, iki sokağın kesiştiği köşede, bir-iki basamak aşağı inilen ama içine girince bambaşka bir dünyaya açılıyormuş gibi hissettiren bir bar. Kafamı ne yana çevirsem mutlaka dönemin -ve bir çoğu hâlâ şimdinin- bir ünlüsüyle burun buruna geleceğin bir bar idi. Papirüs'te de aynı oyunun bir başka afişini görmüştüm. Duvarlarda ne kadar çok film afişi var demiştim!
Chicago müzikali Türkiye'de daha önce tiyatrolarda sahnelendi mi doğrusu hatırlamıyorum ama başrollerinde Richard Gere, Renee Zelweger ve Catherine Zeta-Jones’un oynadığı Hollywood versiyonu dünya çapında oldukça ilgi görmüştü. Rob Marshall’ın yönettiği film dünyaca ünlü oyuncularıyla Chicago müzikalinin ikibinlerde yeniden gündeme gelmesini sağlamıştı. 20. yüzyıla damga vuran bu harika müzikali Zorlu PSM sahnesinde 8 gösterimle canlı izleyecek olmak 2025 yılının şimdiden en önemli sahne etkinlikleri arasında yer almaya aday bence.
1920'lerin sonundaki Caz Çağı dönemini anımsatan Chicago, 'hareketli ve hafif meşrep komedisiyle, on yıllar boyunca dillere pelesenk olmuş şarkı ve danslarıyla heyecan verici ve göz kamaştırıcı bir eğlencenin tadını çıkarırken dahi düşünmemizi amaçlayan zekice bir yaklaşıma sahip'. Tırnak içindeki son cümleyi tiyatro eleştirmeni Murray Bramwell'in oyun hakkında yazdığı yazıdan ödünç aldım.
Fotoğraf: Jeff Busby
On yıllar boyunca dünya çapında üne kavuşmuş her başarılı sahne oyununun arkasında mutlaka insanî hikâyeler vardır. Chicago da öyle!
Özünde, insanî değerler olan açgözlülük, yolsuzluk, şiddet, sömürü, zina ve ihanetin hikâyesidir Chicago. Shakespeare'den beri, hatta Yunan tragedyalarından beri değişmez bu temel yaklaşım. Hepimizin yakın, değerli ve insanî bulduğu şeylerdir bunlar ama elbette çevremizde böyle şeyler olunca kızarız, hiddetleniriz ama insanî olduğunu, elimize fırsat geçerse çoğumuzun bizzat yapacağını biliriz. Kendimize tutulmuş bir tür ayna gibidir.
Elli yılı aşkın süre boyunca sürekli yükselen bir başarı grafiği yakalayan Chicago müzikali, [yine Bramwell'in cümleleriyle söylersek eğer] vefasız şöhret, şaibeli gösteriş hakkında sorular soran, çağdaş bir vodvil taşlamasıdır.
Maurine Dallas Watkins'in 1926 tarihli sahne oyununun bir sahne müzikali için yeni ve iyi bir potansiyel olma ihtimalini farkederek bu fırsatı eşi, Amerikan eğlence endüstrisinin 7 Tony ödüllü, Liza Minelli'nin oynadığı Cabaret filmi ile [Kulis ve Papirüs'ün duvarlarında bu filmin de afişleri vardı hatırlıyorum] En İyi Yönetmen Oscar'ı alan koreograf ve yönetmen Bob Fosse'a öneren kişi aktör ve dansçı Gwen Verdon olmuştu. Watkins bir oyun yazarıydı ama para kazanmak için yaptığı iş ise Chicago Tribune gazetesinde adliye muhabirliğiydi, bu sayede şehirdeki sansasyonel suçlara ve olaylara hem tanık oluyor hem haklarında hikâyeler yazıyordu.
Chicago müzikalinin öne çıkan Roxie Hart ve Velma Kelly isimli karakterleri cinayetten yargılanarak beraat eden iki kadının gerçek hikâyelerine dayanır esasen. Bu iki “ünlü” katil adayı o dönem “Sob Sister” olarak adlandırılarak Watkins gibi muhabirler tarafından ürkütücü ama bir yandan da duygusal bir şekilde tasvir edilerek halkın sempatisini kazanması sağlanmış ve nihayet mahkeme suçsuz olduklarına hükmederek kararı onaylamıştı.
Aslen yazar olan adliye muhabiri Watkins'in alaycı medya sömürüsü ve yasal sürecin manipülasyonu üzerine canlı bir eleştiri olan bu oyun, 1975 yılında besteci John Kander, söz yazarı Fred Ebb ve yönetmen/koreograf ünlü Bob Fosse tarafından şık ve esprili bir müzikli tiyatroya dönüştürüldü. Bu ekip, bu gösteriden dokuz yıl önce ünlü Cabaret gösterisiyle zaten dünya çapında ün kazanmıştı ancak Chicago gösterisi günümüzde bu ekibin ölümünden sonra dahi dünya çapında başarı kazanmaya devam etti. Aslına bakılırsa, tıpkı yazar Bramwell'in dediği gibi, çağımızda internet medyasının, sosyal ağların, kasıtlı sahte haberlerin ve açgözlü yalancılığın hüküm sürdüğü, eski günlere göre daha acımasız olan günümüzde bu oyun elli yıl öncesine göre çok daha güncel bir gösteri.
Fotoğraf: Jeff Busby
Chicago'nun diğer ülkelerdeki gösterimlerini izleyenler 'muhtemelen şimdiye kadar yapılmış en iyi versiyonlardan biri' olduğu fikrinde birleşiyor
Walter Bobbie'nin yönettiği, Ann Reinking'in Bob Fosse tarzında koreografisini yaptığı 1996 Broadway gösterimine dayanan 2024 tarihli bu yeni versiyonu Gary Chryst'in orijinal gösterime ek koreografileri ve Karen Johnson Mortimer'in rejisi yanında olağanüstü oyuncu kadrosuyla izleyeni koltuğuna mıhlıyor.
Bob Fosse'un Cabaret gösterisindeki gibi bu oyunun da başvurduğu düzenli ritüelleri var. Bu ritüeller arasında sandalyelerin etrafında dolanmak, şapkaları öne eğmek, elde sallamak, kolun üzerinde çevirmek vs. gibi grubun iç koordinasyonu, ellerin havalara kalkması, zıplamak, kıkırdamak her şey sahne üstü eğlencesinin dinamizmini artıran unsurlar.
Bu gösteride, oyuncuların grup olarak koordinasyonları ve performansları kadar bireysel oyunculukları da göz alıcı. Tabi tüm bunlara dair daha fazla detay vermek kolay değil, hepsini yerinde izleyerek gece boyunca tanık olmak eminim bütün bir sene izleyeceğiniz sahne gösterilerinin en özel görüntülerini oluşturacak.
Chicago, bir zamanlar Liza Minelli'nin sesinden ünlü olan All That Jazz şarkısıyla açılıyor. Hollywood efsanesi Judy Garland'ın oyuncu kızı Minelli'nin Oscar'lı ünlü oyuncu Robert de Niro ile 1977 yılından gelen New York New York isimli bir filmi de vardır bilenler hatırlar. Filmi çeken Martin Scorsese'nin üzerinde Bob Fosse'un etkisi olduğu yazılıp çizilmişti o zamanlar, konu konuyu açınca hatırlamamak elde değil ki zaten birbirine bağlı şeyler bunlar.
Chicago, hiç şüphesiz, 20. yüzyıla damga vuran müzikaller kültürünün ürettiği en gösterişli yapımlardan biridir. Bu harikulade gösteriyi sahnede izleyecek olmak çağdaş kültürün gereğidir. Biz söylemiş olalım takdir sizin. Kesinlikle kaçırmayın.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 15 Ocak 2025, Çarşamba
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.