Cazın tarihçesine bakıp kendi hayatımda cazın yerini inceleyince, zihnimde bir cümle çınlıyor: ‘İç sesini takip et’ ya da Ingilizcesi ile ‘Follow your intuition’. Belgin ile ilk Hurricane Sandy (Hurricane Kasırgası) olduğu zamanlarda New York’ta tanışmıştık. Kasım 2012 idi. İç sesini dinleyerek bir müzik yarışmasından kazandığı ödülü almak için Amerika’ya gelip daha sonra kalmaya karar veren bir müzisyendi. Müzikten ilk konuşmaya başladığımız zaman aklımdan geçen tek bir deyim oldu: On parmağında on marifet... Farklı marifetleri içlerinde barındıran her ortamda farklı hünerlerini sergileyen insanlar vardır ya... işte Belgin`le konuşunca tam da hislerime tercüme olan deyim buydu... Laf lafı açınca zihnim bu sefer tek başına orkestraya atladı... Bu hem soyut hem de somut anlamdaki bir orkestraydı… Daha fazla okuyucaları kendi zihnimden geçenlerle meşgul etmeden ve bilmeceli, deyimli girişimle Belgin’i takip edenleri merakta bırakmadan sözü Belgin’e bırakıyorum.
Beliz Hazan
Beliz Hazan: Belgin merhaba. Öncelikle, Türkiye`deki müzik geçmişinle başlayalım. Bankacılıktan müziğe uzanan uzun bir müzik öyküsü bizi bekliyor gibi. Kısaca bu öyküden bahseder misin?
Belgin Uğursu: Tabii ki. Son yıllarımdan söz edecek olursak Türkiye de bir yandan bankacılık ve ticaret üzerine eğitimimi sürdürürken bir yandan da son beş yıldır farklı yerlerde sahne almaktaydım. Tek kişilik orkestra şovumun ilk fikirleri üniversitedeki ilk yıllarıma dayanır. Loop machine denilen, buralarda yeni yeni yaygınlaşan, Türkiyede ise hiç yaygın olmayan bir teknik ile canlı müzik yapmaya başlamadan evvel sahnedeki ilk yıllarımda çeşitli gruplarla çalıştım. Tek başıma akustik gitarımla sahne aldım. Derken bunlar bana yetmedi. Gerçekten eğlenceli ve değişik birşeyler yapmak istediğimi ve manevi olarak asla tatmin olmadığımı hissettim. Ardindan YouTube da videolara bakarken bu loop aygıtına denk geldim. İçimden `ben bu aygıtın masteri olabilirim` demiştim. Çok iyi hatirliyorum o günü. Kaldı ki, küçükken bile dişleriyle kendine davul çalan, aynı anda melodi yapıp kendini müzikal olarak tatmin etmeye çalışan bir çocuktum. Sesleri (ama her sesi) üst üste kaydederek inşa edebileceğim bir show üretmek sanırım hep istediğim bir şeydi. Sonra tek bir loop pedalıyla, kendi sesimi kaydederek işe koyuldum Beatbox yapıp üzerine şarkılar söyledim bu makineyle. Ardından gitarımı ekledim, çeşitli efektlerle vokal gitar ve duyabileceğiniz ne varsa süsledim. Shaker, para, anahtarlık seslerini bile kullandım. En son wolf ve horror soundlarını bile kendim yaparak Michael Jackson`ın Thriller şarkısını full versiyonuyla tüm efekt ve vokalleriyle cover`ladım. Bir baktım tam beş yıl geçmiş ve kendi kendime müzik yaptığımı sanırken yüzlerce fan oluşuvermiş. Ardından TV showlara, belgesellere çıkıvermişim ve sürekli konser talepleri gelen bir telefonum oluvermiş, sürekli yolculuk halinde müziğimi merak eden başta müzisyen arkadaşlara konserler vermişim. Kesinlikle enteresan güzel bir beş yıldı. Ta ki bir gün Amerika’daki Roland Company’nin düzenlediği bir loop yarışması için Youtube’a videomu yükleyene kadar.
Beliz Hazan: Peki, Amerika’ya gelmene vesile olan yarışmayı anlatır mısın? Nasıl karar verdin katılmaya ve ikinci olacağını tahmin ediyor muydun?
Belgin Uğursu: Yıllarımı loop`larla sahnelerde müzik yaparak harcayan biri olarak, en fazla üç kanallı live show icra eden loop artistlerle kesinlikle aramda farklar olduğuna inandim hep. Çünkü asıl dikkat çekmek istediğim nokta müzisyenlik bir yana beynimi live showlarımda en az 8 bölebilmek ve bundan zevk almaktı. Enstrümanistlikte dahi filan değilim sonuçta. Yalnızca bass, gitar, drum, vokal, perküsyon kısımlarından sözetmiyorum. Bunlara artı olarak şarkıların introları, outrolar, ritmi değiştirip hemen başka bir ritmi kaydetmek, bunları üstüste eşitlemek... Kısacası herşeyi yapmak. Her türlü numarayı kullanarak üzerine de gülümseyip şarkı söylemekti yaptığım şey. Doğru icra etmişim sanırım ki Roland’ın dikkatini çektim. Dünyanın öbür ucunda olmama rağmen finalist olarak seçildim, ardından Hollywood Musician Institute’da performans sergileyip ikincilik aldım. Neden ikincilik diye soracak olursanız şunu söyleyebilirm ki birinci olan Supertall Paul yaklaşık 2 metre boyunda ve çok ama çok eğlenceli giyiniyor, komedyen ve çok iyi bir enstrümanist. Loop`larla çalışmaya çok yeni başlamış ama videosunu izlerseniz direk sizi mutlu eden süper güzel enerjili birisi. Ben ise looplamak adına yaptıklarımı daha anlaşabilecek seviyeye düşürmeye çalışan tam bir loop manyağıyım. Dolayısıyla sunuş çok önemli. Bu sebepten dolayı ikinci oldum diyebilirim. Birinci olacağımı tahmin ediyordum ama ikinci oldum. Olsun. Dünyanın öbür ucundan boss loop finalisti olarak gelmek bile büyük gururdu zaten. Orada en cok hoşuma giden şey ise beş loop artist ile birlikte aynı kulvarda yarışmak oldu. Daha evvel hiç loop artist görmedim yakından. Malum Türkiye’de yaşıyordum. Jürideki Mr. Garry nin bana söylediği şey: "Ne kadar yetenekli olduğunu biliyorsun değil mi?" şeklinde güzel anılara sahip olmak bile beni mutlu etmeye yetti. Hollywood’da Hilton ve Musician Institute’te ağırlandık. Bütün bu yaşadıklarım çok güzel bir rüya gibiydi diyebilirim. Çünkü en son daha dört gün evvel Türkiye’de Antalya semalarında bir barda akşamları, insanların yüzde 70`inin müziğimi ne yaptığımı anlamadığı gibi yaptığı showlarımdan birindeydim. Havaalanından eve dönerken simdi bunların hangisi gerçekti acaba diye kendime sorduğumu hatırlıyorum.
Beliz Hazan: New York insanı kendine aşık eden bir şehir. Turist olarak ‘Birkaç günlüğüne uğrayayım’ dediğin bir şehirde kalmaya seni kim ikna etti ya da hangi olay vesile oldu?
Belgin Uğursu: New York’ta süper bir çift tanıyordum. Turistik amaçlı yanlarında kaldım. Hayatımın çifti diyebilirim. Çok tatlı ve çok iyi insanlar. Beni New York’ta kalmaya onlar ikna ettiler. Onun dışında Times Square’e ilk götürdükleri zaman nutkum tutuldu. Aşık oldum. New York tam istediğim gibi bir şehir. Her yer yetenekli ama alçak gönüllü insanlarla dolu. Her yerde iyi müzik var, ve gülümseyen mutlu insanlar her yerde. Burada yaşayan insanlar ne kadar güzel olduklarinin farkında bile değiller. Bu şehirde insanın ruhunu güzelleştiren bir şey var bence. Beni de çok güzelleştirdi. Bundan etkilenerek New York için bir şarkı yazıyorum şu sıralar.
Beliz Hazan: Şu anda hangi müzik okulunda eğitimine devam ediyorsun?
Belgin Uğursu: Şu anda Dubspot Music Production School`da eğitim alıyorum. Dünyanın en iyi DJ - production müzik okullarından biri. Çeşitli okulların music production bölümlerinden öğrenciler daha iyi eğitim almak için Dubspot`a geliyorlar. Gerçekten cool ve sıkı bir okul bu. Ben Türkiye`de iken de videolarını hep takip ederdim. Buraya gidenler çok şanslı insanlar diye düşünürdüm. New York’ta yaşamaya karar verince ilk işim bu okula başlamak oldu. Daha evvel Türkiye’de Game Music Composer olarak çalışmıştım. Şimdi de aldiğım eğitimle bilgisayar başında her yönüyle müzik icra etmeyi öğreniyorum.
Beliz Hazan: Müzik hayatında örnek aldığın ustalar kimler?
Belgin Uğursu: O kadar cok var ki. Hans Zimmer`den saymaya başlayabilirim. Snoopy Dog’a dogru gidebilirim. Daft Punk da biraz soluklanip sonra tekrar popüler piyasaya da girip ama Jamiroquai`i da es geçmemek isterim. Yani, benim tonlarca kahramanım var. Hepsinin karışımı olan ama `uniqe` olan birşeye dönüseceğim sanırım bir gün.
Beliz Hazan: Gelecekte yapmak istediğin projelerden kısaca bahseder misin?
Belgin Uğursu: Çeşitli vokalistler çalışıp bir albüm yapacağım. Soundları tamamen kendim yazdığım bir albüm tabii ki. Popüler piyasaya biraz el atmayi dusunuyorum bu albumde. Bir yandan kendimi film soundtrackleri yazmakla ilgili eğitiyorum. Birkaç yılım daha var. Birkaç yıl içinde de deneysel elektronik müzik altında bir albüm çıkaracağım. Maddi amaçlı değil sadece imzamı atmak için yaptığım bir çalışma olacak. Pluto dahil sistemdeki gezegenlerin hepsine şarkı yazdım, bu gezegenlerin gerçek soundlarını kullanarak yaptığım bir albümüm çıkacak ama yakında değil tabi. Ardından büyük ‘Alien Invitation’ partileri düzenlemeyi hayal ediyorum. İnsanlar partilerime en uç kıyafetleriyle gelsin istiyorum çünkü. Hayal gücümüzü ne kadar zorlarsak o kadar iyi olacağına inanıyorum. Caz da öyledir aslında. Tahmin edilen notaya basmamaktır. Bir nevi kendimce cazın içine daha çok girmeyi hedefliyorum diyebilirim.
Beliz Hazan: Bu güzel röportaj için çok teşekkür ederim. Yaratıcılığın ezgilerle birleştiği bir noktada ünlü DJ`ler kervanında yeni projelerini takip etmeye devam edeceğimize inanıyorum.
Beliz Hazan
Cazkolik.com / 05 Ağustos 2013, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.