Keith Jarrett solo konserler serisinin Paris ve Londra ayaklarını bir albümde topladı

Keith Jarrett solo konserler serisinin Paris ve Londra ayaklarını bir albümde topladı

 

Pek çok cazsevere göre günümüzün en büyük piyanistinin kaydedilmiş en güzel solo performansı

 

 

Chopin, Debussy, Thelonious Monk, Cecil Taylor, Marilyn Crispell ve Bill Evans gibi isimlerin kesişme noktası sizce nasıl bir şey olurdu? Öyle görünüyor ki Keith Jarett’ın son solo kaydı “Paris/London: Testament” bu kesişim yerini dolduruyor. Jarrett’ın onu ilk dinlediğim “Facing You”sundan, yani 1970’lerden bu yana doğaçlama solo konserlerinin fanatiğiyim. Buna rağmen yine de dinlerken onun beni hep daha az yoran, daha az düşündüren, daha interkatif trio kayıtlarını dinlemeyi tercih ettim lakin yeni albümü “Testament” bana “Facing You”dan kalan anıları tekrar yaşattı, öyle ki bu albüm Jarrett’tan benim şimdiye kadar duyduğum en mükemmel solo müzik oldu.

 

Bu albümün 3 CD’li genişletilmiş seti Jarrett’ın geçen yıllar zarfında kişisel meydan okumasını, solo performans üzerindeki gelişimini tanımlıyor. Bu albümdeki konserlerin en önemli gerçeği ise Jarrett’ın 30 yıllık evliliğinin bitmesinden sonra, 2008’de kaydedildiğidir. Trio ve quartetleriyle artık kendiliğinden olanı üretmelerine rağmen Jarrett 2005 yılında Japonya’da verdiği ve kaydı da yapılan solo konseriyle yeniden kişisel performanslarına dönmüş oldu. Bu kayıt bir anlamda kendi solo performansını tekrar gözden geçirmesini yansıtmaktadır. Şöyle der; “Her ne zaman bana mekanik görünen ve geçmişten gelen bir şey çaldığımı farkedecek olsaydım o an çalmayı bırakacaktım. Japonya’da ki solo konserlerim beni çalmaya başlamamı ve durmamı denemeye yönlendirdi. Çaldığım bu açık biçimin içinde müziğin varlığını bulmaya devam ettim, eğer ki müzik bana durdurmam gerektiğini söylesiydi durdururdum.”

 

2006’da verdiği Carnegie Hall konseri sonrasını Jarrett kendisi anlatıyor; “Önceki yıllarda gerçekleştirdiğim solo konserlerimdeki en yüksek tekniğe ulaştığım performansları 2008 başlarında Japonya konserleri sırasında yakaladım.” Jarrett, efsanevi trio’sunun 25. yıldönümünü kutlamak için düzenlenen Carnegie Hall konserini planlarken bir yandan da Londra ve Paris’te ki solo konserleri ile uğraşıyordu. Paris’te bir tür yeniden doğuş hissiyle dolmuştu ünlü piyanist ama sonradan geldiği Londra’da, Paris konserinin fiziksel yorgunluğu yüzünden gergin ve sinirliydi. Buna rağmen yılmadı ve çalışmaya devam etti, çalıştıkça aldığı sonuçlar bazen içinde fırtınalar estiriyor bazen de sevinçle sersemletiyordu.

 

Albümün ilki CD’si Paris konserine aittir, Londra ise ikinci ve üçüncü CD’lerdir ve tipik Jarret’tır. Başlıklarını romen rakamlarıyla numaralandırmıştır. “Paris” CD’si 8 kompozisyon içermektedir. 13 dakikalık ve çoğunlukla fırtınalı, girintili çıkıntılı bir soyutlamayla başlar Ardından gelen ise biraz karanlık ve İspanyol çayırlarında seyahati andıran duygusal bir yolculuktur. Takip eden Chopinvari hafif parçayı ise daha yüksek aktivitede, kristalleşmiş armonilerle dolu, Jarrett’ı piyanonun etrafında yaşama dair ele geçmez ipuçları ararcasına adeta zıplatan, -ama bunun sevinçli bir arama olduğunu da belirtelim- IV numaralı parçaya geçer. V. parçada karanlık yerini daha ilahi, derin düşünceye bırakır. VI yine çentikli, girintili çıkıntılı ve enerjik bir keşiftir. VII saygılı, alıkoyan, tatlı ve melodiktir, blues tarzı bir hüzne sahiptir sanki. Göreli olarak daha az karmaşık ve basitçe güzeldir. “Paris” kaydı gizemli notalarla sona erer. Tıpkı suyun kanla karıştığında birbirlerini boyaması gibi, hatta yarı saydam kalan kalın desenler gibi.

 

Diğer albüm “Londra” ise içinde bulunduğu ruhsal ve akıl durumunun ifadesi gibidir. Karanlık ve acılı bir havada başlar ama bu mükemmel bir acıdır işin doğrusu. II’de ahenksiz fakat dinamik ve neşelidir. III güneş ışıklarıyla dolu bir hüzün gibi gelir. IV Marilyn Crispell’in (ECM, 2008) vinyetlerini hatırlatan düşünceli aşk girdabının yükselişidir. Bir sonraki doğaçlaması hızlı, hareketli ve karmaşıktır, buna rağmen VI daha lirik, klasik duygulu ve basit bir zarafete sahiptir. VII, başından sonuna değin sağ elle çalınan, bir sahneden bir sahneye sıçrayan film müziğini akla getirir. VIII romantik çağın melodik dokunuşlarına götürür bizi, IX ise bir alıştırmaya benzer! X, merkezde yer alan bas çizgisini takip ederken XI geniş sesler dile getirmektedir, karşılığını da izleyiciden şevkle karşılanarak alır. Kapanıştaki düzenleme Schubert’in sonatları gibi başlar, hüzünlü karışık ilerler ama muzaffer kapanır.

 

Ümid edelim ki Jarrett solo konserlerine devam etsin, içinde bu şevki ve enerjiyi, arzuyu bulsun, tabii bir yandan da sahip olduğu caz tarihinin en ünlü trio’larından biriyle çalışmalarını da sürdürsün. Bu tür fiziksel ve duygusal meydan okumalar her zaman Jarrett’ın ihtiyacı olan yakıtı sağlamıştır. Açıkçası buna ihtiyaç duymaktadır. Keith Jarrett günümüz müziğinde ki bunu herhangi bir müzik türü olarak da kabul edebilirsiniz, ürettiği seçkin ve yaratıcı müzikle en değerli kişilerin başında gelmektedir. O, seçkin ve yaratıcı müziğin her ikisini de kendinde birleştiren eşsiz bir müzisyendir.

 

Andrea Canter, Jazz Police

 

Cazkolik.com / 30 Ekim 2009,Cuma

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.