Öncelikle, bu yıl Cazkolik adına festivale katılmaktan ve bu prestijli etkinliğin parçası olmaktan mutlu olduğumu belirtmek isterim. Heyecanla beklediğim Berlin Jazz Festivali’nin ardından festival boyunca tanık olduklarımı, gözlemlerimi, konserleri, kısaca olan biteni buradan size aktarmaktan mutlu olurum.

"Where Will You Run When the World’s on Fire? (Dünya yanarken nereye kaçacaksın?)"
"Dünya yanarken ereye kaçacaksın" sorusu bu yıl 62. Berlin Caz Festivali'nin sadece sloganı değil, aynı zamanda 2025 sonbaharının karmaşa ve belirsizlik içinde çalkalanan küresel ruh halinin can alıcı sorusuydu. Fakat, festivalin artistik direktörleri ve sahne alan müzisyenler bu soruya pasif bir kaçış önermek yerine ortak bir eylemle cevap verdi: "Hiçbir yere kaçmayacağız, burada kalıp haykıracağız".
Festivalin tarihine, bu yılın çarpıcı sloganına ve öne çıkan olaylara yakından bakalım.
Tarihçe ve kimlik
Berliner Jazztage (Berlin Caz Günleri) adıyla 1964 yılında Joachim-Ernst Berendt ve Ralf Schulte-Bahrenberg tarafından hayata geçirilen festival, 1981 yılında Jazzfest Berlin (Berlin Caz Festivali) adını aldı. Festival, Avrupa'nın en eski ve uluslararası üne sahip festivallerinden biri olma özelliğini bugüne kadar koruyor.
2018 yılından beri Jazzfest Berlin'in Sanat Yönetmenliği görevini Nadin Deventer üstleniyor. Jazzfest Berlin, onun yönetiminde 2020, 2022 ve 2024 yıllarında Alman Caz Ödülü'ne (Deutscher Jazzpreis) "Yılın Festivali" dalında aday gösterildi ve 2021 yılında Europe Jazz Network tarafından "Maceracı Programlama Avrupa Ödülü"ne (European Award for Adventurous Programming) layık görüldü.
62. yılın sloganı: Bir Çağrı
Bu yılki 62. Berlin Caz Festivali, 30 Ekim ile 2 Kasım 2025 tarihleri arasında gerçekleşti. Festivalin düşündürücü sloganı; "Where Will You Run When the World’s on Fire? (Dünya yanarken nereye kaçacaksın?)" oldu.
Bu ifade festival broşüründe şöyle açıklanıyor: "Dünya çalkantılı. Efsanevi gitarist Marc Ribot'un yeni albümü ‘Map of a Blue City’de sorduğu gibi: Dünya alevler içindeyken nereye kaçarsınız? Trompetçi Wadada Leo Smith ve piyanist Vijay Iyer, sanki müzikle cevap verircesine, “Defiant Life” albümlerinde hayatın asi ruhunu keşfediyor ve şarkılarıyla acı ve umutsuzluk dolu bir dünyaya meditatif bir merhem sunuyorlar".
Gerçekten de, dünyanın ateş altında olduğu, modern tarihin en ürkünç dönemlerinden birinden geçtiğimiz bugünlerde sığınabileceğimiz limanların başında bilim ve sanat gelmeli.
Sanatsal çeşitlilik ve etki
Küresel krizler ve çalkantılı dönemler ışığında, bu yılki Jazzfest Berlin, 20'den fazla ülkeden 120 uluslararası müzisyeni Berlin'e davet etti. Program, serbest doğaçlamalardan hip-hop ve gürültüye, lirik ve melankolik tonlardan bozuk gitar seslerine veya kekeme ritimlere, iç gözlemsel solo setlerden güçlü büyük topluluklara kadar uzanan sanatsal açıdan son derece çeşitli bir yelpaze sundu.
Dört gün boyunca, toplam 27 etkinlikte, caz tarihinin sıra dışı ve stil belirleyici sanatçıları; Haus der Berliner Festspiele, A-Trane, Quasimodo ve Kaiser Wilhelm Anıt Kilisesi gibi mekanlarda, uluslararası müzisyen topluluğunu kutlayarak heyecan verici genç seslerle sahneyi paylaştı.

Albert Mangelsdorff Ödülü Sahibi: Lauren Newton
Festivalin önemli bir parçası olan ve 1994 yılından bu yana iki yılda bir Almanya’daki caz müzisyenlerine verilen en prestijli ödül olarak kabul edilen Albert Mangelsdorff Ödülü’nün bu yılki sahibi Lauren Newton’a takdim edildi.
Festival için çzel hazırlanan kitapçıkta, ödül hakkındaki görüşlerini Jüri Başkanı Anette von Eichel ve Alman Caz Birliği Başkanı Michael Griener şu ifadelerle dile getiriyorlar:
‘Albert Mangelsdorff, zamanının seçkin bir müzisyeni, yenilikçiliğin savunucusu, sınırları zorlamada öncü ve Alman caz sahnesinde eşi benzeri olmayan bir isimdi. Onun adını taşıyan ödülle, mirasını yaşatıyor ve Alman caz ve doğaçlama sahnesini önemli ölçüde etkileyen, yeni yollar açan ve kalıcı ilham veren müzisyenleri onurlandırıyoruz. Bu ödül, sanatsal mükemmelliği, kişinin kendi vizyonunu geliştirme yeteneğini, başkalarına ilham vermeyi ve böylece müziğimizi Almanya'da görünür kılmayı temsil ediyor.
Bu nedenle, 2025 Albert Mangelsdorff Ödülü'nün bu idealleri olağanüstü bir şekilde temsil eden bir sanatçıya verilmesinden büyük mutluluk duyuyoruz. Lauren Newton, onlarca yıldır caz ve doğaçlama sahnesini şekillendirerek, müzikal ve sosyal birlikteliğimizin, özellikle de günümüzde, acilen ihtiyaç duyduğu etkileşimi, çok sesliliği ve açık sorgulama niteliklerini somutlaştırdı. Dolayısıyla bu ödül, yalnızca olağanüstü bir yaşam boyu başarının takdiri değil, aynı zamanda sahnemizin çeşitliliğini, yaratıcılığını ve yenilikçi ruhunu kutlamak için de bir fırsattır. Kendisini yürekten kutluyoruz.’

Albert Mangelsdorff - Photo Jazz Page sayfasından alınmıştır. Photo: Ulla C. Binder

Photo: Lauren Newton

Photo: Ull C. Binder
Vokalde sınırları zorlayan bir sanatçı; Lauren Newton

Oregon'da doğan ve 1974 yılından beri Baden-Württemberg'de yaşayan Lauren Newton, vokal ifadesini sanatsal bir şekilde genişletmesiyle uluslararası üne kavuştu. Solist olarak Vienna Art Orchestra ve Vocal Summit gibi efsanevi topluluklarla; Bobby McFerrin ve Anthony Braxton gibi büyük isimlerle sahne aldı. Sanatçının diskografisi yaklaşık 90 kayıttan oluşuyor. Grup lideri olarak yaptığı ilk kayıt olan Timbre ile 1983'te Alman Plâk Eleştirmenleri Ödülü'nü aldı. Newton, 2020'de yaşam boyu başarılarından dolayı Baden-Württemberg Özel Caz Ödülü'ne layık görüldü. Sanatçı, Graz, Essen, Berlin, Hamburg ve Luzern'deki üniversitelerde caz şarkıcılığı ile serbest doğaçlama alanlarında dersleri verdi. Konserleri, besteleri ve dersleriyle müzik sahnesine ilham vermeye devam eden Newton'ın Vocal Adventures: Free Improvisation in Sound, Space, Spirit and Song adlı kitabı 2022 yılında Wolke Verlag tarafından yayımlandı.
Konser izlenimleri: Sahnede kadın gücü
Bu bilgilerin ardından konserler hakkındaki notlarıma geçebiliriz. Öncelikle, festival kapsamında gözlemlediğim olumlu ve sevindirici bir şey var ki, o da kadın müzisyenlerin artmış olması. Bu durum caz dünyasında denge arayışının göstergesi olarak sevindirici bir gelişmeydi.
Festivalin ana sahnesi Haus der Berliner Festspiele'de cazseverler 30 Ekim akşamı art arda üç konser izleme fırsatı elde etti.

Photo: Leyla Diana Gücük - Haus der Berliner Festspiele
Birinci Gün: Yoğunluk ve Direnç; Açılış: Niescier / Reid / Salem: "Beyond Dragons"
Festivalin açılış konserini, muhteşem üçlü Angelika Niescier (alto saksafon), Tomeka Reid (çello) ve Eliza Salem (davul) ile gerçekleştirdi. Bu üç muhteşem kadın müzisyen sahneyi adeta salladı. Angelika Niescier oldukça enerjikti ve serbest cazın fitilini ateşledi. Tomeka Reid’in güçlü besteleri, ustalıkla çalınan armoniler ve ritimlerle doğaçlama için harika fırsatlar ortaya koyuyordu. Niescier'e, davulcu Savannah Harris'in yerine o akşam Eliza Salem eşlik etti.

Photo: Camille Blake
Felix Henkelhausen: “Deranged Particles”
Konser, basçı Felix Henkelhausen’ın projesi “Deranged Particles” ile devam etti. Geleneklere olan hassasiyeti ve deneyime açık yapısıyla Henkelhausen, bu yolda gitmek isteyen müzisyenlerin güvendiği bir isim haline geldi.
Henkelhausen, grubunun Post-Bop sound'unun ötesine geçtiğini düşünüyor ve müziği için şunları söylüyor: ‘Zorlu, ritmik tersine çevirmelerle desteklenen parçalara odaklanmak amacıyla grubu kurduk. Yedili; aralarında tenor saksafoncu Philipp Gropper, New York'ta yaşayan klavyeci Elias Stemeseder ve vibrafoncu Evi Filippou'nun bulunduğu Berlin ve Köln'den bir dizi müzisyenden oluşuyor. Bu isimler, grup liderine, karmaşık bir elektroakustik tını ve hızlı dur-başla (stop-start) groove'lar ile şekillenen müziğe fütüristik bir dokunuş katmada destek oluyorlar. Grubun kendine özgü estetiği, kendi gramerini takip ederken "duyulmamış" bir kelime dağarcığını kullanıyor. Bu, adeta gelecekteki bir toplumun ses dilidir.’Bana göre sahnede vibrafonun etkisi özellikle dikkat çekiciydi.

Photo: Camille Blake
Gecenin Finali: Vijay Iyer Wadada Leo Smith: „Defiant Life“
Gecenin finali, piyanist Vijay Iyer ile trompetçi Wadada Leo Smith arasındaki derin işbirliği olan „Defiant Life“ ile son buldu. Smith'in Iyer'i yirmi yıl önce "Golden Quartet" için davet etmesiyle başlayan bu ortaklık, Iyer'i Smith'in kalıcı ortağı haline getirdi ve çağımızın yakıcı sosyopolitik sorunlarını müzikle ele alan ikilileri kuruldu.
İkilinin ikinci albümü olan "Defiant Life", insanlık durumunu (Conditio humana) mercek altına alıyor; insanın hem acı çekişini hem de yılmaz direncini keşfe çıkıyor. Iyer, bu kayıt sürecini şöyle özetliyor: "Bu seans, geçtiğimiz yılın gaddarlıkları karşısında duyduğumuz bitmeyen yas ve öfkeyle yoğruldu, fakat aynı zamanda insana dair olasılıklara olan güçlü inancımızla da belirlendi."
Bu iki usta müzisyenin, alttan alta kaynayan yoğunluktaki müziği; karanlık, hatta zaman zaman tehditkâr tınlayan armonileri, ruhani bir hassasiyetle parlayan melodik pasajlarla buluşturuyor. Örneğin "Sumud" gibi bir eserde, Smith'in kendini geri planda tutan, ölçülü icrası sarsıcı bir güzellik saçıyordu. Chicago'nun etkili "Yaratıcı Müzisyenleri Geliştirme Derneği (AACM)"nin eski üyelerinden olan Smith, kendine özgü bir müzikal evren yaratmış bir besteci. Şu anda son Avrupa turnesini gerçekleştiren Smith, bu turne kapsamında, 21. yüzyılın en derinlikli ve çok yönlü müzisyenlerinden biri olan Iyer ile yürüttüğü bu büyüleyici projesini de sahnelemeye devam ediyor.
İki usta ismi aynı sahnede dinlemek ve hissettiklerini aktardıkları müzikle bize ulaştırdıkları etki anlatılamayacak kadar derindi.
Konserler bittikten sonra izlediklerimi içselleştirmeye çalışıyordum. Sonbaharın serinliği, rüzgârın ağaçların yapraklarına değmesiyle çıkan bambaşka bir müzikle otelin yolunu tuttum. Ertesi gün için dinlenmek gerek.

Photo: N. Melike Atalay

Photo: Camille Blake

Photo: Camille Blake
İkinci Gün: Prömiyerler ve Ustalık
Büyük sahnede yine üç konser vardı: Signe Emmeluth: “BANSHEE” (Almanya prömiyeri), David Murray Quartet: “Birdy Serenade” ve Makaya McCraven. Bu konserleri izleyemedim ama...
Kendimi, Aki Takase solo konserinde bulduğum için çok şanslıydım

Photo: Leyla Diana Gücük
Jazz Institute Berlin (JIB)’te gerçekleşen piyanist Aki Takase’nin solo konserine odaklandım. Japon piyanist Aki Takase, 1978 yılından bu yana Berlin'de yaşamakta ve Avrupa sahnesindeki çıkışını 1981'deki Berlin Caz Festivali'nde verdiği ilk konserle yapmıştı. 2021'de Albert Mangelsdorff Ödülü'ne layık görülen Takase, bu yılki ödül jürisinde de yer aldı. Sanatçı, sunduğu solo programda yaşamdan esinlenerek yarattığı besteleriyle dinleyicilere zengin bir deneyim sundu. "Sakura" isimli baladı ile dinginliği yansıtırken, "Trafik Jump" ile aniden yerini kentsel kaosu yansıtan dinamik bir tempoya bıraktı.
Aki Takase: “Timeless Small Project” (Dünya prömiyeri)
Aki Takase (piyano), Yuma Shigesada (çello), Tino Ribeiro (kontrbas), Valeryia Delé (ses), Fabiana Striffler (violin), Heinrich Köbberling (davullar)

Photo: Leyla Diana Gücük

Photo: Fabian Schellhorn
Geçmiş ile gelecek arasında köprü kurmanın önemini sıkça dile getiren usta sanatçı, konserin bir bölümünde sahneyi öğrencileriyle paylaşarak izleyicilere enerjik ve dinamik bir performans sundu.
Mobait Imaginarium (Dünya prömiyeri)
Joel Grip (kontrbas), Simon Sieger (çeşitli enstrümanlar), Michael Griener (davul), Assane Seck (Tama, Djembe, Sabar)
Dünyanın birçok ülkesinden bir araya gelen sesler ve görüntülerle canlı, zengin ve eğlenceli bir konser gerçekleştirdiler.

Photo: Leyla Diana Gücük

Photo: Leyla Diana Gücük

Photo: Leyla Diana Gücük
Üçüncü Gün: Ödül, doğaçlama ve kapanış
Üçüncü gün, 1 Kasım'da beklenen Albert Mangelsdorff Ödül Töreni ile başladı. Vokalist ve besteci Lauren Newton'a, Alman Caz Birliği (Deutsche Jazzunion) tarafından Almanya'daki caz müziğine yaptığı katkılar ve yaşam boyu başarıları nedeniyle Albert Mangelsdorff Ödülü takdim edildi.

Photo: Camille Blake
Joëlle Léandre ile Performans
Ödül töreninden sonra, Fransız kontrbas sanatçısı Joëlle Léandre ile birlikte bir performans gerçekleştirdiler. Sahne tasarımı, Lauren Newton’un eşi Koho Mori-Newton tarafından kendi yapıtlarından oluşan eserlerle tasarlanmıştı. Sesinin sınırlarını zorlayan bir ses sihirbazı olan Lauren Newton, basçı Joëlle Léandre ile de uzun yıllardır verimli projelere imza atmış bir ikili. Seslerden, sessizlikten, nefesten ya da basit bir kumaş parçasından ilham alarak saatlerce sürebilen doğaçlama performansları için Newton, "Her şey bana ilham verebilir. Şu anda sizlerden aldığım ilhamla ortaya neyin çıkacağını bilmediğimiz bir dünyaya doğru ilerliyoruz," diyor. Sanatçı, bu sözlerinin gücünü sahnede sergilediği performansla da kanıtladı. Düşündürücü, eğlenceli, bambaşka bir gezegende olma hissiydi yaşadıklarımız.

Photo: Ulla C. Binder

Photo: Leyla Diana Gücük

Photo: Deutsche Jazzunion
Performans sonrası fotoğraf ve sohbetler derken, bir gün önce izlediğim piyanist Aki Takase ile de tanışma fırsatını elde ettim ve sevgili Cazkolik takipçileri için kendisinden bir de röportaj sözü aldım.
Bu unutulmaz anlardan sonra iki güzel konser ile festivali kapatıyorum.
Festivalin önemli bir özelliği de ARD radyo yayın kuruluşları ve Alman radyoları ile yapılan işbirliği sayesinde, Festival'deki canlı konser yayınları ve uzun ARD Caz Gecesi aracılığıyla "on air" (radyodan) deneyimlenebilmesiydi. Kayıtlar ayrıca Berliner Festspiele'nin medya kütüphanesinde (Mediathek) de sunuluyor. Gerçekten de müthiş bir kapsayıcılık!
Mary Halvorson’s Amaryllis Sextet
Mary Halvorson (Gitar), Adam O’Farrill (Trompet), Jacob Garchik (Trombon), Patricia Brennan (Vibrafon), Nick Dunston (Kontrbas, E-Bas), Tomas Fujiwara (Davul)
Genç müzisyenlerin ortaya koydukları etki ve soloları, izleyicilerden yoğun alkış aldı. İstanbul’lu izleyiciler geçtiğimiz yıl Patricia Brennan, Tomas Fujiwara ve Tomeka Reid’i aynı projede izleme fırsatını yakalamışlardı. 7 Poets Trio grubu, Fujiwara’nın güçlü bir kolektif bilince dayanan, hem vibrafoncu Patricia Brennan’ın hem de çellist Tomeka Reid’in kişisel seslerini ön plana çıkarmalarına olanak tanıyan bir grup olarak hissediliyordu.

Photo: Camille Blake
London Jazz Composers Orchestra feat. Marilyn Crispell Angelica Sanchez: “Double Trouble III” by Barry Guy
Şef Barry Guy (Kontrbas), Marilyn Crispell (Piyano), Angelica Sanchez (Piyano) ve kalabalık orkestra kadrosu. Konser başlamadan önce Marilyn Crispell'e 2025 Doğaçlama Müzik Anlık Ödülü (Instant Award for Improvised Music 2025) takdim edildi.

Photo: Leyla Diana Gücük
Festival kitapçığında şöyle diyor: ‘Geçtiğimiz on yıllarda Guy, serbest doğaçlamadaki ustalığını defalarca kanıtlarken, aynı zamanda klasik müziğin eşsiz bir yorumcusu olarak virtüözlüğünü de geliştirdi. Onunla birlikte London Jazz Composers Orchestra'sı da evrim geçirdi. Doğaçlama müziğin tarihinde, görünüşte zıt uygulamaları büyük ölçekli kompozisyonlarında uzlaştırmasıyla öne çıkmaktadır. London Jazz Composers Orchestra'nın (LJCO) ilk grup lideri kaydı olan "Ode" için, konser uzunluğundaki bu eseri çalmak üzere, aralarında Derek Bailey, Evan Parker ve Tony Oxley gibi döneminin en radikal yenilikçileri bir araya getirilmişti. 1989 yılında, Alexander von Schlippenbach'ın Globe Unity Orchestra'sı ile olan ortaklığı kapsamında LJCO için "Double Trouble"ı bestelenmişti. Guy, bu başyapıtın üçüncü bir versiyonunu, geçen yılki festivalde nefes kesici bir solo performans sergileyen Crispell ve Amerikalı piyanist Angelica Sanchez ile birlikte bu yılki Jazzfest Berlin'de yeniden sahneledi.’

Photo: Leyla Diana Gücük
Son Sözler ve İzleyici Profili
İzleyebildiğim konserlerle ilgili kısa bilgileri buraya not olarak yazarken, son olarak izleyicilerden de bahsetmek gerekirse, çok net olarak diyebilirim ki; salonun neredeyse tamamına yakını gerçek izleyiciydi. Ne demek gerçek izleyici? Genç dinleyicilerin yanı sıra, yaş ortalaması yüksek olan izleyicinin altyapısı sağlam, bu müziği seven yani anlayarak gelen bir kitle olduğunu vurgulamak isterim.
Bu festivalin gerçekleşmesinde emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum ve gelecek sene belki ülkemizden de müzisyenlerin katılabileceği festivalde yeniden bir arada olabilmeyi ümit ediyorum.
Dünya yanarken yangınları söndürmek için kültür, sanat ve bilimle bir arada olalım.
Cazla, sevgi ve barışla.
Küçük bir not: Albert Mangelsdorff'un 20. Ölüm yıldönümü nedeniyle Almanya genelinde çeşitli anmalar ve özel konserler düzenlenirken, bu büyük ismin Türkiye caz tarihi için de ne denli önemli olduğunu vurgulamak gerekir. Ülkemizi 1964, 1971, 1974 ve 1986 yıllarında ziyaret eden ve ardında silinmez izler bırakan sanatçının, temas kurduğu Türkiye'nin çok değerli müzisyenleriyle olan iş birliklerini ve etkileşimlerini merkeze alan özel bir yazıyı da çok yakında Cazkolik üzerinden sizlere ulaştırmayı hedefliyorum.
Leyla Diana Gücük / 07 Aralık 2025, Pazar
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.