Bir süredir piyanoda solo bir albüm kaydetmenin planlarını yapıyordum. Çalışmalarıma başlarken bu türün dünyadaki örneklerini inceledim; koleksiyonumda ve internette bir çok örnek albüm buldum. Ancak Türk caz piyanistlerine ait olan parçaların veya caz standartlarından oluşan bir repertuvarın yazılı ve doğaçlama kısımlarıyla birlikte baştan sona yalnızca piyano ile sunulduğu bir solo albüm kaydına hiçbir yerde rastlamadım. (Örneğin; Michel Petrucciani’nin Duke Ellington eserlerini düzenleyerek tek başına piyanoda yorumladığı dokuz parçalık (9 tracks) Promenade With Duke albümü gibi.) Ancak, topluluk ve duo albümlerinin içine tek tük serpiştirilmiş tekil track (single track) olarak bulabileceğimiz Türk caz piyanistlerine ait solo icra kayıtları çok az sayıda olsa da var. Aslında bu eskiden beri dikkatimi çeken bir eksiklikti. Bilgimi güncellemek adına Lale Plak’ın sahibi Hakan Atala’ ya ulaştım. O da böyle bir albümü hiç duymadığını söyleyerek bilgimi teyit etti. Bunun üzerine ülkemizde neden şimdiye kadar böyle bir kaydın yapılmadığına yanıt aramak; böylece “solo caz piyano“ albümü çalışmalarıma da farklı bir zemin oluşturmak istedim.
Konumuza, piyano ve caz müziği içerisindeki yerine ilişkin bazı arka plan bilgiler ışığında giriş yapalım:
1890’ların Amerika’sında; piyano, sosyal manada, Amerikan ailesinin bir tür, eğlence odağı işlevini görüyordu. Evdeki piyanonun başındaki anne, ona eşlik eden çocuklar ile onları izleyen, baba figürü Amerikan rüyasının klasik fotoğrafını temsil etmekteydi. O zamanlar orta fiyatlı konsol piyanolar yılda ortalama, 250 bin kişi tarafından satın alınıyordu. Evlerde çalınan parçalar ise, popüler ragtime piyanistlerinin notalarından başkası değildi. Bugün, ticari başarı kriterleri olarak, albüm satışları, şarkı indirme sayıları gösterilirken, o zamanlar başarı, “nota kitaplarının“ (sheet music) satışlarıyla ölçülüyordu.
Caz tarihinin ragtime ile başladığı düşünülürse, cazın piyano ile başladığını söyleyebiliriz. Öte yandan, piyanonun, o dönemki New Orleans geçit müziği toplulukları için elverişli bir enstrüman olmadığı da ortadaydı. Haliyle bu manada, taşınma imkanı yoktu. Buna rağmen, olağanüstü cazibesiyle piyano, nefesli sazların kıvrak cümlelerinin rekabeti karşısında dahi, popülaritesini, müthiş bir hızla arttırmaktaydı. Bu nedenlerden dolayı salon ve barlarda, evlerde, meyhânelerde ve kabarelerde hep yalnızca piyanistler vardı.
Onlara “Profesör” deniyordu ve genellikle programlarında ragtime, blues, stomps ve honky-tonk stilinde parçalar bulunuyordu. Bu tür piyano repertuarının en önemli temsilcileri Scott Joplin ve Jelly Roll Morton’dır. Ayrıca Charles Hunter, Thomas Turpin, Louis Chauvin, Charles L. Johnson gibi piyanist besteciler de vardır. Piyanonun solo, yani eşliksiz çalınması handikapı hemen sonraki dönem Stride Piano Tekniği ile kapatılmaya çalışıldı. Bu teknikte piyanist sol eli ile birinci vuruşta bas, ikinci vuruşda akor, üçüncü vuruşta bas ve dördüncü vuruşda yine akor çalar. Bu arada sağ el ile ana parça melodisi ve doğaçlama pasajlar çalınır. Bu türün en önemli temsilcileri James P. Johnson ve Hank Jones’dur. Bütün önemli caz piyanistleri bu tekniği bilirler ve solo icralarında kullanırlar.
Plak kaydının da devreye girdiği Swing ve Big Band’ler zamanından sonra bebop ve sonrası döneminde de quartetler, ve triolar ile piyanistler yine ön planda oldular. Bunun başlıca nedeni bu enstrümanı çalan müzisyenlerin aynı zamanda başarılı birer besteci olmalarıydı. Duke Ellington ile başlayarak, Count Basie, Errol Garner, Ray Bryant, Wynton Kelly, Art Tatum, Oscar Peterson, George Shearing, Dave Brubeck, Bud Powell, Bill Evans, Lennie Tristano, Thelonious Monk, Herbie Hancock, Chick Corea, Keith Jarret ve son olarak Brad Mehldau caz piyanosunda çığır açmış çok önemli piyanist bestecilerdir. Çoğunluğunun aynı zamanda üst düzeyde klasik müzik icra edebildiğini de ekleyelim.
Bu piyanistlerin diskografilerine göz gezdirdiğimizde birçoğunun en az bir solo piyano albümü olduğunu görüyoruz. Peki, bu piyanistleri topluluk formatlarının dışında solo piyano kaydı yapmaya iten olgular nelerdi? Yukarıda anlattığımız tarihsel özetten yola çıkarak, piyanonun caz müziğinin orijininde yer alıyor olmasının bu olgulardan biri olduğunu söyleyebiliriz. Bir diğer olgu da enstrümanın kendisinde gizli.
18.yy’da başlayan Aydınlanma Çağı en çok mekanik icatların çağı olmuştu. Tam da bu dönemin başlangıcında Venedikli mucit Bartolomeo Cristofori di Francesco, kompleks yapıya sahip ama üst düzey hassasiyetteki bir yeni enstrümanı dünyaya tanıttı. Klavsen ailesi enstrümanlarına ait olan telleri çekme hareketi ile değil de, klavyedeki tuşlara basıldığında/dokunulduğunda gerili tellere vuran hassas bir çekiç mekanizması sayesinde ses çıkaran ve piyano olarak adlandırılan bu yeni müzik aleti hızla, Avrupa’ya oradan da bütün dünyaya yayıldı. Artık Avrupa’da solo piyano resitalleri düzenleniyordu.
Klasik müzik bestecileri, Mozart, Beethoven, Chopin, Bela Bartok piyano için muhteşem eserler bestelediler. Piyano müziği, besteciler ve icracılar arasında bir tür yarış parkuruna dönüştü. Franz List ve Rachmaninoff gibi enstrümanın geniş potansiyelini ortaya çıkaran büyük ustalar çıktı. Müziğe, tarihe, sanata ve hayata bakışı değiştirdi piyano, hatta orkestra eserlerinin yazımını bile... Müzik, “piyanonun icadıyla“ sonsuza dek değişti diyebiliriz.
Belki de bu yüzden Scott Joplin ve benzerlerine, Profesör deniyordu çünkü onlar bir Avrupa enstrümanını büyük bir virtüözite ile çalabiliyorlardı; üstelik nota biliyor; Avrupa müziklerini, klasik müziği icra edebiliyor; benzer eserler ortaya çıkarabiliyorlardı. Halkın gözünde onlar hem başarılı birer, eğlendirici hem de, öğretmendiler. Aslında bir anlamda Avrupa Aydınlanmasını temsil ettikleri için toplumda saygın bir yerleri vardı.
Günümüzde hala bu olgunun izleri vardır. Örneğin, Amerikalı caz piyanisti Brad Mehldau’nun 2018’de sunduğu solo albüm projesinin ismi After Bach’dır. Oniki solo piyano eserinden oluşan bu çalışmada Mehldau bir 18.yy bestecisi olan Bach’ın eserlerini ondan esinlenerek kendi yaptığı doğaçlama eserlerinden “önce” çalar. Yani bir anlamda ona saygı duruşunda bulunarak besteciyi yüceltir. Eserler büyük bir virtüözite ile birbiri ardına geldikçe biz de arada yüzyıllar alan süreç içerisinde piyanonun ruhunu duyumsarız.
Öyleyse; ikinci bir olgu olarak, bu enstrümanın Aydınlanma Çağı başlangıcı bir enstrüman olması; yüzyıllar içerisinde en önemli klasik ve caz bestecilerinin bu enstrümanı kullanarak virtüozitelerini ve besteciliklerini sergilemiş olmaları ve enstrümanın kendi sofistike ve özerk yapısı nedeniyle, icracı üzerine diğer çalgılardan farklı bir sorumluluk yüklemesinden kaynaklanan, bir tür meydan okuma (challenge) isteğini söyleyebiliriz.
Ayrıca piyanonun dokunuşa olan duyarlığı, onu; iyi cazın en önemli özelliği olan - insanın kişisel duygularını ifade edebilmesi - özelliğine en uygun klavye haline getiriyor. Piyanonun benzersiz kendine yeterliği, caz piyanistlerine çalışma, deneme ve özgürce (Benim ilavemle, The Great Jazz Pianists,Len Lyons) yalnız icra etme yolunu açıyor.
- “Solo bir albüm yapmak yıllardır denemek istediğim bir şeydi (...) Bir piyanist olarak hedefim bu enstrümanı dolu (full) seslendirmek. Büyük piyanistleri dinlediğim zaman onların piyanodan bir orkestra büyüklüğünde ses alabildiğini düşünüyorum. Piyanonun ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunu duyabiliyorum ve bir piyanist olarak onu yakalamak istiyorum!”
Şimdi, dünyadaki caz piyanistlerinin önemli solo caz piyano kayıtlarından bazı örnekler sıralayalım, ondan sonra ülkemizdeki durumu irdeleyelim
Duke Ellington / Piano Reflections, Art Tatum / Piano Starts Here, Erroll Garner / Soliloquy, Chick Corea / Piano Improvisations, Keith Jarret / The Köln Concert, Dave Brubeck / One Alone, Oscar Peterson / Solo, Bill Evans / Conversations With Myself, Brad Mehldau / Elegiac Cycle, Michel Petrucciani / Promenade With Duke, Craig Taborn / Avenging Angel, Mc Coy Tyner / Revelations, Paul Bley / Axis, Popsicle Illusion / Joanne Brackeen, Thelonious Monk / Solo Monk, Herbie Hancock / The Piano, Vijay Iyer / Solo
Özellikle; sırasıyla, Piano Starts Here, Soliloquy, One Alone, Solo Monk, Promenade With Duke, Axis, The Köln Concert, Elegiac Cycle, Avenging Angel, Vijay Iyer / Solo albümlerini dinlemek bu tür müziği ve icracılarını tanımak ve nerden gelip nereye gittiğini anlayabilmek için keyifli ve öğreticidir. Piyanistlerin stride piyano tekniğini kullanarak nasıl modern bir tarza doğru ilerlediklerini duymak mümkün olduğu gibi, bu albümlerde -örneğin Paul Bley’in Axis albümünde- piyanonun kaydında iç akustik ve aksamın nasıl bir atmosfer yaratabildiğini de duyabiliriz. Art Tatum’un korkulan piyano tekniğini ve caz parçalarını doğaçlama tekniği ile nasıl birer klasik virtüöz eseri haline getirip sunduğunu ve bir albüme neden Piano Starts Here gibi iddialı bir isimin verildiğini anlayabiliriz. Bill Evans’ın Conversations With Myself albümünde caz müzisyenleri arasında hoş karşılanmayan overdubbing kayıt tekniğinden yararlanarak kendini üst üste kaydederek nasıl bambaşka bir yorum yakaladığını işitebiliriz. Vijay Iyer’in Human Nature yorumunun modernliğini ve Craig Taborn’un günümüz caz piyanosuna getirdiği estetiği gözlemleyebiliriz.
Ülkemizde yayınlanmış ilk caz albümü kaydı yine bir piyaniste aittir. Jazz Semai isimli albümde piyanist Tuna Ötenel; davulcu Erol Pekcan ve basçı Kudret Öztoprak ile birlikte trio olarak bu albümü kaydettiğinde yıl 1978’i gösteriyordu. Bu yıl caz müziğinde Jazz-Rock ve Modern Mainstream dönemlerini işaret ediyor. The Smithsonian dergisi verilerine göre Amerika’da ilk caz kaydı ise, 1917’de yayınlanan Original Dixieland Jass Band isimli topluluktan Livery Stable Blues’dur.
İki kayıt arasında altmış bir sene olduğu gözüküyor, ülkemizde tabii ki bu caz kaydı yapılmadan çok evvel de caz müziği icra ediliyordu ancak ciddi olarak bir repertuvarın oluşturulup kayıt stüdyosuna girilip kaydedilmesi ve yayınlanması için aradan çok uzun zaman geçmiş. Burada teknik problemlerin de olduğunu düşünebiliriz. Örneğin, böyle bir kaydı gerçekleştirebilecek stüdyoların ve kayıt teknisyenlerinin azlığı ve prodüktörlerin istekleri de hesaba katılabilir. Burada dikkati çekici nokta, Türkiye’ye, 1980 sonrası ciddi bir caz müziği ve kültürü akımının başlamasıdır. Ülkemizde klasik müzik ve caz festivallerinin bu dönemde yeni yeni başlamasıyla birlikte, yabancı müzisyenler de daha çok ülkemize gelmeye başlamışlardır. Kaset ve sonrasında CD yapım ve dağıtım ortamının gelişmesi; müzik dergilerinin basılıp daha çok kişiye ulaşması ve performans ortamlarının çoğalması da etkenler arasındadır.
Bahsettiğimiz gelişme öncesinde, değil solo bir albüm, üçlü bir albüm yapılıp yayınlanması bile o zaman imkanları nazara alındığında, başarı olarak kabul edilmelidir. Amerika’da caz müziğinin orijini ile paralel olarak gelişen solo piyano kültürü Türkiye’de hiçbir zaman var olamamıştır. Böyle bir müzik türü ancak, klasik müzikçiler arasında popüler olabildi. Ki o zamanlar onlar bile çok az sayıda kayıtlar üretebildiler.
Klasik piyanoda evrensel Chopin yorumlarıyla İdil Biret, dünyaca tanınmayı başararak önemli bir ilke imza atmıştır. Kendisinden sonra gelen kuşağa önemli bir miras bırakan Biret, birçok genç müzisyeni piyano repertuarına özendirmiştir. Bugün bu işlevi Fazıl Say da yerine getirmektedir. Caz alanında ise, o döneme ait örnek alınacak evrensel anlamda referans bir solo piyano kaydı yoktur maalesef. Bu alanda başarılı olmaya çalışanlar o dönemde caz eğitimine kapalı duran konservatuarlarda zaten barınamıyordu. Nota bulamıyorlardı, birlikte çalışacak, bir şeyler öğretecek hocaları da yoktu. Kendi kendine yetişme ile her şey bir yere kadar oldu.
Günümüzde durum eskisi kadar olanaksız değildir. Aradan geçen zamanda ülkemizde caz alanında güzel gelişmeler oldu. Hem kurumların hem de devlet yapısının gelişmesiyle, caz müziği daha fazla desteklenir hale geldi; konservatuarlarda modern müzik ve caza karşı bir alaka oluştu; kulüpler ve konser salonları açıldı; iyi müzik stüdyoları devreye girdi; bu müziği uluslararası düzeyde icra eden, çok önemli müzisyenlerimiz ortaya çıktı.
Aydın Esen’in 1990 öncesi kayıtlarından sonra, 1992’de Amerika’da Columbia Records’un yayınladığı Anadolu albümü benim kuşağımın piyanistleri açısından önemli bir albümdür. Müzisyene ait besteler ve üflemeli/yaylı düzenlemelerinden oluşan bu quartet ağırlıklı albümde müzisyene ait solo piyano bir track de mevcuttur. Anadolu isimli ilk besteden izler taşıyan ve müzisyenin Berklee’ deki meşhur piyano hocası Ray Santisi için bestelediği, “Song For Santisi"nin piyano introsu’na bağlanan “The Way In“ isimli parça Aydın Esen’in piyano tekniğine ve klasik/caz müziğine nedenli hakim olduğunu gösteren önemli bir solo kayıttır. Caz müziğine has özellikleri, modern klasik müziğe göndermeleri, piyano ve forte alanların belli edilmesi, olağanüstü hızlı doğaçlamaların son derece akıcı çalınması ve piyano enstrümanına ait akustik hava açısından yazımızda bahsettiğimiz vasıfları taşıyan bir referansdır.
Tuna Ötenel’in 1998’de yayınlanan Vian Köpüğü isimli trio formatındaki albümde bir Jobim bestesi olan Saudade Do Brazil parçası da solo piyano olarak yorumlanmıştır. Burada Ötenel, ünlü bir caz standardını caz öğelerine sıkıca bağlı kalarak ama, özgün bir biçimde yorumlar. Kayıtta, piyanistin etkilendiği müzisyenler olan Bill Evans ve Bud Powell’dan izler duyarız. Tuna Ötenel, Hürriyet gazetesine verdiği röportajda bu parça ile ilgili şöyle diyor:
- Albümde bestelerinizden başka 3 standart caz parçası yer alıyor. Bunları nasıl seçtiniz?
“Doğrusu bunlar kayıt sırasında kendiliğinden ortaya çıktı. Pier Michelot`a Vian Köpüğü adlı parçamın nasıl çalınacağını tarif ederken yağmurlu ve hüzünlü çalalım dedim. Pierre o anda içinde yağmur sözcüğü geçen, ‘‘Here`s That Rainy Day’’i çalalım dedi. Bu parçayı ilk çıkan orijinal tonundan çaldık. Sonra ‘‘I Love You’’ dedik ve onu çaldık. Eleştirmenler böyle albümlerde sanatçıların solo parçalar çalmalarını tercih ediyorlar. Ben de bas ve davul olmadan tek başıma ‘‘Saudade Do Brasil’’i çaldım. Böylece tek başına nasıl çalıyordur sorusuna da cevap vermiş oldum. Bu üç parça böylece albüme girmiş oldu.” (Röportaj için tıklayın)
Bu verdiğimiz iki örnek dışında Türk piyanistlere ait muhtelif topluluk albümlerinde solo icralar vardır. Ancak bunlar bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır.
Caz müzisyenlerinin önünde -örneğin evrensel ve orijinal bakış açısını yansıtan Fazıl Say’ın Fazıl Say Plays Bach albümü gibi bir referans solo piyano repertuvarı kaydı bulunmamaktadır. Türk caz piyanistlerinin topluluk (ensemble) formatındaki kayıtları arasında uluslararası düzeye erişmiş olanlar vardır o halde, prodüksiyon açısından bir problem de gözükmemektedir.
Öyleyse, yazımızda işaret ettiğimiz, solo piyanonun caz müziği / cazın orijini ve aydınlanma işlevlerine geri döndüğümüzde, bu konseptlerin süreçlerine özgülenmiş bir tür meydan okumanın bizdeki sosyoloji içerisinde karşılık bulamadığından söz edilebilir. Bunu da geniş bir çerçevede, ayrı bir proje halinde sunmayı planlıyorum.
Kaynaklar:
- The Great Jazz Pianists / Len Lyons
- The Jazz Book / Joachim Berendt
- Cazın İçinden / Cüneyt Sermet
Ülkem Özsezen
Cazkolik.com / 18 Şubat 2019, Pazartesi
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eski Flüt Grup Şefi, Ankara Devlet Opera ve Balesi Flüt Sanatçısı, Ankara Devlet Konservatuarı flüt hocası, Zahit Özsezen’in torunu; ağabeyi, Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi Çello Sanatçısı, Musıkî Muallim Mektebi Hocası, İsmet İnönü’nün çello öğretmeni, Edip Özsezen’in yeğenidir. Klasik piyano ve geleneksel armoni temel eğitiminin ardından özel ilgi alanı seçtiği caz müziğine yöneldi. Ali Perret ile caz piyano ve caz armonisi çalıştı. Müziğin yanısıra, başka bir branşta üniversite eğitimine de devam etti. İ.Ü. Su Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu. İtalya’da Berklee Umbria Jazz Clinics’de, Greg Hopkins ve John Scofield ile atölye çalışmaları yaptı. A.B.D, Boston, Berklee College of Music‘de, piyanist Joanne Brackeen’in Master Class’ında yer aldı; Ray Santisi ve Ken Pullig ile çalıştı. 2000 yılında kendi bestesi "Lost in it" ile katıldığı Boston Music Expo‘da birinci oldu, Berklee College of Music’i, Hynes Convention Center’da plak şirketlerinin önünde temsil etti. 2001 yılında, Berklee College Of Music Performans Bölümü’nden mezun oldu. TSK Armoni Mızıkası’nda protokol müzisyeni olarak görev yaptı. Bir süre, Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı’nda caz piyano ve caz armonisi dersleri verdi. İstanbul 2010, Avrupa Kültür Başkenti Projesi kapsamında, Bir Şehir Hikayesi: Konstantiniyye - İstanbul Projesi’nin koordinatörlüğünü, aynı projeye ait, Multilingual Double CD Albüm kaydının prodüktörlüğünü yaptı. Önder Focan’ın 36mm Biometric adlı albümünün co-prodüktörlüğünü; Ozan Musluoğlu’nun Coincidence albümünün prodüktörlüğünü üstlendi, aynı zamanda bu albümde piyano çaldı. Ghost’s Note isimli albümünde tümüyle kendi bestelerine yer veren Ülkem Özsezen, bu albümde Engin Recepoğulları, Ferit Odman ve Ozan Musluoğlu ile çalıştı. Zaman kavramını sorguladığı tümüyle orijinal eserlerden oluşan ikinci albümü, Milliday’de ise Alper Yılmaz, Eren Gümrükçüoğlu, Ekin Cengizkan ve Engin Recepoğulları ile bir araya geldi. Jazz Dergisi’nde, “Körleme“ sayfasını hazırlayan Ülkem Özsezen, usta grafik sanatçısı Mengü Ertel tarafından kurulan, San Grafik’ in yöneticisi ve ortağıdır.
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.
Sedat Ratep
Doğru soru iyi yazı olmuş .. arşivimi karıştırdım bende yok bulsaydım yazacaktım. solo olarak başka bir enstrmanda bulamadım ben. niye daha önce aklıma gelmemişki???
Bu Yoruma Cevap Yazın »