Hemen farkedilen, kendine özgü davul stiliyle 50 senedir müzik dünyasını etkilemiş; geleneksel Afrika müziğiyle caz ve funk türlerinin bir araya geldiği Afro-beat akımının kurucularından Tony Allen, Garanti Caz Yeşili konserleri kapsamında 28 Şubat’ta Babylon’da sahne alacak.
Konserin arefesinde, bu büyük müzisyenle söyleşi yapma fırsatını kaçırmadık ve sorularımızı yönelttik. Tony Allen söyleşilerdeki ketumiyetiyle ve beğenmediği soruları cevapsız bırakmasıyla ünlü ve bu nedenden ötürü müzik yazarlarının zorlandığı isimlerin başında geliyor. Bu alışkanlığı yerli yerinde duruyormuş; kısa ama neyse ki, net bir şekilde merak ettiklerimizi cevapladı.
Müzik dünyası, onu, 1969’dan 1979’a kadar üyesi olduğu Fela Kuti’nin grubu Africa 70’in davulcusu olarak tanıdı. Aslında ikilinin birlikteliği daha da öncesine dayanıyor.
Yaptıkları müziğin 60’ların sonuna doğru Afro-beat olarak anılmaya başladığını söylüyor Allen ve ekliyor: “Highlife cazın geçmişi çok eskidir, bizi de o şemsiye altında tanıyorlardı. Ancak 60’larda Fela’nınki gibi bir müzik duyamazdınız. Koola Lobitos adıyla piyasaya çıkmıştık. ABD’de geçirdiğimiz, cazla, funkla, zenci özgürleşme hareketinin öncüleriyle tanıştığımız 6 ay müziğimizi derinden etkiledi ve ortaya çıkan sentez Afrobeat olarak anılmaya başladı. Nijerya’ya geri döndüğümüzde grubun adı da ‘Africa 70’ olarak değişti.”
‘Highlife’ terimini dilimize lüküs hayat ya da sosyete yaşamı olarak çevirmek mümkün. XX. yüzyılın başında Gana’da filizlenen bu tür, başlangıçta kulüplerde, gazinolarda, konser salonlarında icra edildiğinden ve halkın gelir düzeyi de bu mekanlara girmeye dahi olanak tanımadığından bu isim yakıştırılmış. Fela Kuti’nin müziği politikleştikçe tam da ‘highlife’ın antitezi haline gelmiş, sadece Afrika’yı değil tüm dünyayı sarsmış ve ezilmişlerin sesi haline gelmişti. 1979’da oldukça olaylı bir şekilde Fela’dan ayrıldıktan sonra, müziğin politize olmasından ‘tiksindiğini’ her fırsatta beyan eden Allen’a müziğin işlevi hakkındaki fikirlerini soruyoruz. Cevapsız bırakıyor.
Israr etmiyoruz ve müziğine geri dönüp davul stilinin gelişimindeki etkileri soruyoruz; hani o yumuşak, incelikli ama bir o kadar da dinleyicisini peşine takan o müthiş stilini.
Tony Allen`ın iki yıl önceki Babylon konserinden (Foto: Sedal Antay)
Başlangıçta idollerinden ikisinin Art Blakey ve Max Roach olduğunu söylüyor Allen: “Uzun yıllar onlar gibi çaldım, kendi stilimi onlarınkiler üzerine inşa ettim. Ancak onların da kendi çalışlarının temelinde yatan kadim Afrika’nın çoklu ritmlerini çalışıma ekledikçe kendim gibi çalmaya başladım. O yıllarda hi-hat davulcuların rağbet ettiği bir zil değildi. Oysa iki elimi ve iki ayağımı aynı anda kullanmaya başlayınca ritim özgürleşti.”
Öyle ya, Art Blakey de 1940’larda, henüz kariyerinin başındayken Afrika’yı ziyaret etmiş ve uzun misafirliğinin ardından ABD’ye geri döndüğünde caz davulunu kökten değiştirecek ürünlerini vermeye başlamıştı.
Afrika müziğinden etkilenmiş Blakey’den hareketle Afrika’nın yeni müziğini yapmış olmasının aslında çemberi mükemmel bir şekilde tamamlamak anlamına geldiğini söylediğimizde, bu yorum hoşuna gidiyor ve zaten bu nedenle son albümüne ‘The Source’ adını verdiğini söylüyor: “Başlangıçta Blue Note plaklarını dinliyordum, Blakey de Blue Note’un gedikli davulcusuydu. Şimdi 50 yıl sonra, kahramanıma ithafen Blue Note şirketinden albüm yayınlıyorum.”
Fela Kuti’nin çok bilinen beyanını hatırlatıyoruz, hani Tony Allen olmasaydı Afro-beat olmazdı dediğini. Bu stilin geleceğini nasıl gördüğünü sorduğumuzda, dünyanın her yerinde çok sayıda müzisyenin Afro-beat çalmaya çalıştığını söylüyor: “Eğer bu eğilim devam ederse tabii ki Afro-beat yaşar. Özellikle Londra’da yaygınlaştığını, hip hop ve caz kökenli müzisyenlerin özgün sentezler çıkardığını söyleyebilirim. Shabaka Hutchings, Nubya Garcia, Moses Boyd ve diğerleri Afro-beat’ı ve cazı elektronik altyapılarla birleştiriyorlar ve gümbür gümbür geliyorlar. Büyük bir enerjileri var. Yeni dinleyici cazın daha devrimci ve modern olmasını, groovy tınlamasını talep ediyor.”
Bu yeni müzikte Tony Allen’ın da azımsanmayacak etkisi, katkısı var. Son dönemde Damon Albarn, Paul Simonon, Sebastien Tellier, Flea, Ernest Ranglin başta olmak üzere farklı türlerde üreten müzisyenlerle bir araya geldi: “Kimliğimi tabii ki koruyorum ama asıl olarak onların kendi müziğine hizmet etmek için çalıyorum. Bu da onların hoşuna gidiyor.”
Yaş aldıkça daha üretken hale geldiğini düşündüğümüzü söyleyince limitleri olmadığını söylüyor: “Hiçbir şeyin sonu yok. Ben daha iyi müziğin peşini asla bırakmıyorum.”
Tony Allen’ın Babylon konserini de kapsayan turnesinin ana izleği Blue Note’dan çıkardığı kısaçalar: ‘A Tribute To Art Blakey And The Jazz Messengers.’
The Source’u kısaçalara göre daha caz bulduğumuzu söyleyip bundan sonraki planlarının ne olduğunu sorduğumuzda, Blue Note’la devam edeceğini ve sonraki albümün yine caz olacağını söylüyor: “Ama farklı bir caz olacaktır. Henüz ne yapacağımı bilmiyorum. Garanti vereceğim tek şey bir öncekini tekrar etmeyeceğimdir. Jeff Mills’le yaptığımız kısaçaların tanıtımına bir süre daha devam edeceğim ve sonra da yeni albüme başlayacağım.”
Bu cümlelerindeki ciddiyetine inanıyoruz; çünkü biliyoruz ki Allen dinleyicisini şaşırtmakta ve sınırları zorlamakta pek bir mahir.
Son soru tabii ki Babylon konserine dair.
“İstanbul konserimizin repertuvarı Art Blakey’nin şarkı kitabıyla son albümümde yer alan kendi bestelerimin karışımdan oluşacak. Uzun yıllardır birlikte çalıştığım grubumla geliyor ve dinleyicinin keyif alacağını, eğleneceğini ve konserden gülümseyerek çıkacağını garanti ediyorum.”
Cazkolik’in son sözü: “Tony Allen konserine gitmeyen müziksever değildir!”
Turgay Yalçın
Cazkolik.com / 11 Şubat 2019, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.