Türkiye’de caz, kültür ortamı ve Akbank Caz Festivali

Türkiye’de caz, kültür ortamı ve Akbank Caz Festivali

 

Seçkin sanatçılar üreten Türkiye caz ortamı müzikal üretimden ziyade icranın baskın olduğu bir yolculuk yaşadı

 

 

Türkiye’de caz sanatı, 1980’li yıllara kadar, kentli bir orta sınıfın dünyaya açık kültürel beğenileri içinden inşa edilmeye başlamıştı. Bu, incelikle ayrıntılanabilecek bir yolculuk. Özellikle 1950’lerden sonra az sayıda da olsa, dünyaca ünlü caz sanatçıları, orkestralar büyük kentlere konuk olmaktaydı. Türkiye’de caz, kendi içinde önemli değişimler yaşayıp, oldukça seçkin sanatçılar çıkarırken, kulüp kültürü içinde önemli bir birikim yaşayan, ama müzikal üretiminden çok, icranın daha baskın olduğu bir yolculuk yaşamıştı. Popüler kültür ve müzik sektörüne gerçek anlamda eklemlenemediği için 1980’e, hatta bugüne kadar plâk ve CD üretiminde hep sınırlı roller üstlene durdu.

 

Buna rağmen, 1980’li yılların özellikle ikinci yarısıyla birlikte, bu sanata ilgide dikkate değer bir kıpırdanış oldu. 1980’li yıllarla birlikte Yeni Liberalizm ve Küreselleşme dünya müzik endüstrisinin hacmini genişletmiş, küçük veya büyük birçok plâk şirketi uluslararası pazara tam anlamıyla girmek için, bizdeki gibi Üçüncü Dünya ülkelerinin müzik sektörüne de gözünü dikmişti. Böylece caz sanatı yayın düzeyinde sınırlı da olsa Türkiye müzik sektöründe yerini daha çok almaya başladı. Aynı genişleme caz sanatçıları ve gruplarının daha geniş kesimlere ulaşmasına imkan verdi.

 

 

Emin Fındıkoğlu 10. Akbank Caz Festivali kapsamında Babylon sahnesinde

 

 

1980’lerde caz görece bir kentli azınlığın ilgi odağıyken hacimde genişleme yaşadı

 

 

Bu durum dünyada caz festivallerinin artmasını sağlarken,  bazı caz yıldızlarının, dünya müzik ortamına daha kolay girme olanağını sağladı. Aynı durum, Türkiye müzik sektöründe bir kıpırdanışa yol açacak; dünya müzik endüstrisinin dev müzik tröstlerinin ülkemizde de temsilcilikleri kurulacak; bu şirketlerin görece popüler birçok caz sanatçısının, sayısı az da olsa, yayınlanan albüm sayılarında bir artış yaşanacaktı. Örneğin 80’lerin ikinci yarısında, Türkiye’de Atlantic, Sony, GRP, Blue Note gibi şirketler bünyesinde kaset olarak caz albüm serileri yayınlanmaya başlayacaktı. 1980 öncesi dünya müziği ve özelde caz yapıtlarını takip etmek, koleksiyonlar oluşturmak sıkıntılıydı. Görece bir kentli azınlığın ilgi odağıyken, hacimde biraz genişleme başlamıştı.

 

 

Türkiye caz tarihinin kurucu isimlerinden klarnetçi Hulki Saner, trompetçi Muvaffak 'Maffy' Falay, piyanist İlham Gencer

 

 

Türkiye’de caz festivallerinin ilk yılları

 

 

Aynı durum festivaller için de geçerliydi. Özellikle, üstünde durduğumuz 80’lerin ikinci yarısında, en önemli olaylardan biri İKSV’nin Uluslararası İstanbul Müzik Festivali bünyesinde Türkiyeli cazseverlerin caz yıldızlarıyla tanışmasıydı . Miles Davis’den Jan Garbarek’e, Chick Corea’dan John Mc Laughlin’a birçok caz ustası festivalin parçası oluyor, bu konserler Açık Hava Tiyatrosu’nda binlerce kişi tarafından izleniyordu. Caz, kentin popüler hayatıyla bir flört yaşamaya başlamıştı. Aynı zaman diliminde 1985- 90 yılları arasında, uluslararası çapta bir caz festivali gündeme geldi: Bilsak Caz. İlk bir – iki yıl festival ilgi görse de, sonraki yıllar aynı yoğunluğu yaşamadı. Buna rağmen, cazın birçok kalburüstü sanatçısını bu organizasyon içinde izleme olanağı bulduk. 1990’a adım atarken iki sene, dünyaca ünlü cazcılardan kurulu Parliament Superband Caz Topluluğunu izlemiştik.

 

 

Cazın kulüp kültüründen kent kültürüne dönüşümü

 

 

Bunları kaba çizgileriyle hatırlatmamın nedeni, caz albümü yayıncılığına koşut olarak, bu sanata ilgi gösteren kesimlere yeni ve genç bir cazsever kitlesinin eklenmesiydi. En önemlisi, caz izleyicisi de sınırlı olan kulüp kültüründen çıkıp kent kültürünün merkezine oturuyordu. Gerçi caz, çoğu kez alt, hatta bir karşı kültürün sembolüdür. Gerçek caz tutkunları için bu kültürel ortam çehre değiştiriyor, hatta popülerleşiyordu. Yani caz artık, global dünyaya daha kolay girmeye başlamıştı. Nitekim, Türkiye’de 90’lı yıllarla birlikte gerçek anlamda uluslararası kimlikli ve uzun soluklu caz festivalleriyle içli dışlı olmaya başladık. Bunda, tüketim kültürünün, ve aynı oranda yapısı tamamen değişen medyanın rolü çoktu. Türkiye’de radyo kültürü ile biçimlenip geliştirilen birikim, festivaller ve medya yoluyla kendine özgü bir popülarite yakalamaya başladı. Gerçek caz elitleri yine azdı. Caz albümleri o gün, bugün büyük ilgi görmedi. Ama özellikle festival ve konserler yoluyla, bu sanata ilgide artış yaşandı. Hatta yine 90’lı yıllarla birlikte Türkiyeli cazcılar bu festivallerin konuğu olmanın yanında CD’lerde yayınlamaya başladılar. Hatta uzun soluklu bir caz dergisi dahi çıktı.

 

 

Carla Bley 2003 yılında gerçekleşen 13. Akbank Caz Festivali konserinde. (Fotoğraf: Cem Akkan)

 

 

Otuzuncu yılını bitiren Akbank Caz Festivali’nin ayrıcalığı

 

 

Bu genel portre içinde 1991’de başlayıp, geçen yıl otuzuncu yılını bitiren Akbank Caz Festivali’nin hep ilginç bir ayrıcalığı oldu. Dönemin, portresini çizdiğimiz görece popülerleşen caz ortamına çoğu kez bir alternatifi simgeledi. Popüler dünyanın yıldızlaşmış cazcılarına burun kıvırdı. Kulüp ve birkaç yüz kişilik konser salonlarını yeğleyip, dünyanın büyük caz ustaları yanında, görece genç,  avangart caz deneyimlere sıkça kapısını açtı. Dolayısıyla, birçoğu Türkiye’de ilk defa tanınan müzisyen ve grupları cazseverlerle buluşturdu. Bu, uluslararası ölçekte bir organizasyon için riskli bir durumdu. Sanki hedef, dünyada tüm çeşitliliğiyle seyir eden cazın çok-kültürlü nitelikler de taşıyan sayısız akım ve eğilimlerine kapısını aralamaktı. Başlarda free-caz özel bir önem taşısa da, daha sonra, bu sanatın dünyadaki farklı deneyimlerine korkmadan yönelindi.

 

 

Caz tarihinin efsanevi ismi Max Roach dörtlüsüyle Akbank Caz Festivalin ilk yılında sahnede. (Fotoğraf: Aykut Uslutekin)

 

 

Akbank Caz Festivali kendi içinde evrim geçirdi

 

 

İlginçtir, bu festival yıllar içinde, Türkiye’deki caz ortamına kendiliğinden yeni bir seçenek üretmeye başlamıştı. Avangart, hatta deneysel caz yapan müzisyen ve grupları korkmadan konuk ederken, kendi içinde de bir evrim yaşadı. Özellikle bazı free-caz ve avangart caz konserlerinde izleyiciler içinde bazı kişiler gözlerimizin önünde salondan çıkarlardı. Ama festival organizatörleri bundan ödün vermeyip, caz tavırlarını sürdürdüler. Belki bu yüzden, caz sanatının yaşadığı yenilikleri, kültürel çeşitliliği kavrama, özümseme olanağını bulduk. Bu birikimin pekişmesinde festivalin altyapısını simgeleyen Pozitif Ajans ve sahipleri, bugün aramızdan ayrılmış olan Mehmet Uluğ’un yanında Cem Yegül ve Ahmet Uluğ’un caz anlayışının payı çok. Bu müziğin günümüzde popülerleşen yanına direnci sağlayanların caz tutkunu bu üçlü olduğunu tekrar hatırlatmak gerek. Dünyada, cazın ötesine yapılan yolculukları, simgeleyen sanatçılardan hiç ürkmedikleri, vazgeçmedikleri için de, bugün dünya ölçeğinde en önemli festivallerden birinin yaratıcısı olmayı başardılar.

 

 

Müzikte bireyselliğin kutsanışı

 

 

Bu durum, birçok caz devinin gelmediği anlamını taşımasın. Tersine, bu sanatın yalnız bilinen ustalarını değil, içinde yaşadığımız yılların, geleceği parlak genç yıldızlarını da festivale konuk ettiler. Ayrıca, festival tavırlarının uzantısı olarak, konuklardan çoğu müzik endüstrisinden çok bağımsız firmaların sanatçıları. Yani müzikte bireyselliğin bir tür kutsanışı gibi düşünülebilir. Dolayısıyla da bu türden firmaların yarattığı müzikte özgürleşme fikrinin pekişmesinde sözkonusu firmaların vizyonunun, yarattığı soundun payı hep çok oldu. Bu firmaları saymak anlamlı değil. Ama, örneğin ECM’in Tarja Rypdal’dan John Surman’a, John Abercrombie’den Miroslov Vitous’a, Dave Holland’dan Dino Saluzzi’ye çok sayıda sanatçısının festivale konuk olmasının yanında; 29. Akbank Caz Festivali’nin gerçekleştiği 2019, ECM’in 50. Yılı olduğu için firmaya dair özel bir programla karşımıza çıktılar. Art Ensamble Of Chicago  ve Charles Lloyd ECM konukları arasındaydı.

 

Müzik tavrının bir ucu, andığımız üzere Avrupa merkezli bir caz ekseni olsa da, bu festivalin ruhunu simgeleyen daha çok Afro- Amerikan kaynaklı caz eğilimlerine duydukları sempati olmuştur. Bu çizgideki performanslar hala belleklerden silinmezler. Bu metnin bünyesinde bir sınıflandırmaya yönelmek yazımızın sınırlarını aşar. Yüzlerce konseri hatırlamak, ayıklamak zordur. Ama, konserleriyle unutulmazlar arasına giren caz efsaneleri içinde Cecil Taylor, Archie Shepp, Nat Adderly, Muhal Richard Abrams, Antony Braxton, Don Chery, Henry Thridgille, Steve Swallow, Carla Bley, John Scofield konserlerini hatırlamamak olası değildir.

 

 

Türkiye caz sahnesinin önde gelen isimleri festival tarihinin farklı yıllarında çok sayıda konser verdi

 

 

Türkiye cazının gün yüzüne çıkmasında Akbank Caz Festivalin önemini yadsımak mümkün değil

 

 

Türkiyeli cazcılar, albüm yayınlarına koşut olarak, birbirinden farklı projelerle konuklar arasına girdiler. Zaten, Akbank’ın geçen yıl yayımladığı üç albümlük set bu tutumun bir portresi gibi. Bazı müzisyenleri kendi gruplarıyla, bazılarını yabancı müzisyenlerle birlikte oluşan projelerde izledik. Aydın Esen, Can Kozlu, Arto Tunçboyacıyan, Tuna Ötenel, Oğuz Büyükberber, Tolga Tüzün ve Selen Gülün ilk elde hatırladıklarımız. Türkiye cazının gün yüzüne çıkmasında, bu festivalin önemli rolünü yadsımak olası değil.

 

 

Festivaller, cazda kültürel orta sınıfın gün yüzüne çıkmasına neden oldu

 

 

Konumuz, 31. Akbank Caz Festivali olduğundan; bu festivalin kültür ortamında ayrıcalıklı bir konuma sahip olmasından dolayı merkezi bu festivale ayırdık. Ancak, tabii ki caz kültürünün yaşadığı devinim yalnız bu festivalle açımlanamaz. Cazın tanınırlığı, İKSV İstanbul Müzik Festivali’yle sürerken, bu kurum cazı bundan ayırıp ayrı bir festivale dönüştürecekti: Uluslararası İstanbul Caz Festivali. Bu organizasyon da oylumlu projelerle kültür ortamımızı etkiledi. Bu festival süreç içinde farklı bir evrim yaşayacak, dünyadaki birçok caz festivalinde olduğu gibi; pop, folk, rock yıldızlarını da bünyesine alacak, dünyanın yükselen tüketim kültürüne sınırlı da olsa dokunmadan geçemeyecekti. Bunun apayrı bir ekonomi-politiği olduğu kaçınılmaz. Ama, bu caz festivali de elinden geldiğince ödün vermeden çağdaş caz tavrını sürdürdü. Caz kültürüne onların da ciddi katkıları oldu. En azından bu iki festivalin öncülüğünde caz yalnız bir ekonomik orta sınıfın değil, bir kültürel orta sınıfın da gün yüzüne çıkmasına neden oldu.

 

 

Caz efsanesi Sam Rivers 1998 yılında gerçekleşen 8. Akbank Caz Festivalinde sahnede. (Fotoğraf: Aykut Uslutekin)

 

 

Taşranın caz kültürüyle tanışmasında festivallerin rolü

 

 

Caz, tabii ki, bu iki festival yoluyla biçimlenmedi. Küçük ve orta ölçekli sayısız organizasyon, farklı festivaller içinde caz konserleri yapıldı. Her önemli uluslararası müzik festivali içinde caz özel bir önem taşıdı. Bu yolla, birçok Anadolu kentinde Türkiyeli ve yabancı caz müzisyen ve gruplarının konserleri gerçekleşti. Aslında, kozmopolitleşmeye doğru yol alan birçok şehir, turizm beldesinde caz festivalleriyle karşılaşıldı. Daha dar bütçeli olsa da, taşranın caz kültürüyle tanışmasında bu yapıların payı çok. Büyük kurumlar, Anadolu’daki üniversitelere caz konserleri taşıdılar. Bu etkinlikler, kültürel ortama yeni müzikal beğeniler kazandırdı. Cazın köklerinin Türkiye’de radyo programlarıyla biçimlenmeye başladığını söylemiştik. Bu yeni liberal medya, radyoya da yoğunlaşırken, caz sanatı burada payını almaya başladı. Birçok yeni caz programlarıyla karşılaşıldı. Tekil çabalarla kurulan, büyütülen birçok radyo da, caz’a kapılarını araladı. Yani, caz kültürünün, sayısı hızla çoğalan büyük kentlerde dinleyici sayısı arttı. Tek vurgulanması gereken nokta, bu ilgi artışına rağmen  caz dinleyicisi, festivallere duyduğu sempatiyi CD’lere göstermedi. Örneğin, Pat Metheny gibi bir yıldız üç konserini Açık Hava’da doldururken; o konserin- turnenin öncesinde çıkan albümü, satışta birkaç yüzü geçmiyordu. Bağımsız firma sanatçıları için durum hep daha vahim oldu.

 

 

Dijitalleşmeyle erişim artarken bireyle kurulan bağ azaldı

 

 

Tüm bu kültürel portreyi çizerken, internet teknolojisinin gelişimiyle ortaya çıkan dijital müzik, her müzik türü gibi cazı da etkiler. Bu müziğe ilginin ne denli artıp azaldığı konusunda fikir yürütmek zor. Festivallerin bile son bir iki yıldır dijital platformlara taşınması, özellikle pandemi nedeniyle bu sanatın ilgi boyutu farklılaştırırken, kendiliğinden bir küresel gücün pekişmesini de yarattı. Her müzik gibi caz da bu ağın içinde, sayısı az da olsa yer tutmaya başladı. Bu konu yepyeni bir araştırma alanı. Ancak, bırakın müzik endüstrisini, son on yılın bağımsız firmaları bile yeniden varolma mücadelesi verdi. Bu durum son on yıl, farklılaşan bir caz ortamının habercisiydi. Arşive ulaşmak açısından büyük olanaklar sağlayan gelişme, bu sanat ve sanatçıların bireyle kurduğu bağda bir daralmaya neden oldu. Yani herşey gibi caz kültürünün de bu köklü değişimde Türkiyeli cazseverlere fazlasıyla dokunduğu açık. Bazen mutlu edici, bazense özlem dolu. Bu konu, Türkiye cazı açısından apayrı bir araştırma konusu.

 

Orhan Kahyaoğlu

 

Cazkolik.com / 05 Ekim 2021, Salı

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Orhan Kahyaoğlu

  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.