Caz tarihinin saygın topluluklarından, 2021 yılında kuruluşunun 50. yılını kutlayacak Oregon gelecek sene kuruluşunun 70. yılını kutlayacak efsanevi plak şirketi Vanguard Records döneminde yayınladığı albümlerin en beğenilenlerinden, caz kemancısı Zbigniew Seifert ile beraber kaydettikleri 1978 tarihli “Violin” yeniden yayınlandı.
Gitarda Ralph Towner, obua ve kornoda Paul McCandless (grubun hayatta olmayan tek müzisyeni), basta Glen Moore ve perküsyon ile sitarda Collin Walcott’lı Oregon cazseverin zihninde yetmişlerin topluluğu olarak yer etmiş olsa da müzik yapmaktan hiç geri durmadı. İki yıl önce “Lantern”, 2014 yılında “Always, Never, and Forever”, 2012’de “Family Free” gibi baktıkça her iki yılda bir geriye doğru düzenli albüm yayınlayan topluluğu “Violin” çalışmasında kemancı Seifert vardı, aynı dönem yayınlanan bir diğer albüm “Friends”de ise David Earl Johnson ve Larry Larush gibi isimlerin yanında Cazkolik davul efsanesi Elvin Jones’u görüyoruz.
Özelde Oregon fanatikleri, genelde dönemin kayıtlarına meraklı olanlar için kaçırılmayacak bir fırsat albümün LP formatında yeniden yayınlanması. Bu albüm (ve diğer benzerleri) yayınlandığı dönemin ardından yıllar sonra CD olarak yayınlanmış sonra bulunmaz olmuştu, şimdi yeni baskısının yapılması yıllar sürecek yeni bir suskunluk dönemi olabilir, o yüzden arşivcilerin dikkatini çekmekte fayda var.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 01 Ağustos 2019, Perşembe
“Los Angeles Sırları” (LA Confidential) filminden çıkmış gibi duran dört müzisyen; Tenor saksofon ustası George Garzone, davul üstâdı Peter Erskine, piyanist Alan Pasqua ve basçı Derek Oles (bu adamların hepsini tanırız ama Derek Oles’i Kerem Görsev’in “Spring Water” albümünden ayrıca hatırlarız). Albümün kapak görseli kara polisiye filmleri hatırlatan bir çizim. Caz şehrini ele geçirmek isteyen dört zorlu adam.
Peter Erskine Los Angeles’da Thornton isimli bir okulda caz dersleri verirken arkadaşları Pasqua ve Oles’le şehrin yeni caz klübü Sam First’le üç gecelik seri için anlaşırlar (klüp güzele benziyor, yolu düşen not alsın, kontrol etsin). O sıra şehre gelen saksofon devi George Garzone da (Türkiye’de az tanınabilir ama harbi bir caz devidir) Erskine’in ricası üzerine üçlüye dahil olunca şehirde duyan her cazseverin kulakları zevkten yerinden uğramış olabilir.
Nihayetinde, bu üç gece enfes bir caz albümüne dönüşmüş. Bu albüm o gecenin 3 CD’li kaydı. Sanatçılar fazla parçayı dışarda bırakmamış albüme almış görünüyor. Bazı parçaları üç gece ayrı ayrı çalmışlar ve üçünü de albüme almışlar. Bu sayede, icralar arasındaki nüansları farketmek mümkün. Albüm caz standartları ağırlıklı ama Garzone’un beş bestesi de var.
Erskine, Garzone’dan müthiş övgüyle bahsediyor. Nasıl bahsetmesin ki. Pasqua ile 1971 yılından beri çaldıklarını söylüyor. Oles bu üçlüye göre genç. Pasqua da bizde pek tanınmaz mesela. Erskine ve Pasqua basçı Dave Carpenter ile bir seri standartlar kaydı yapmıştı. Bu albüm kahramanları farklı olan bir yenisi aslında, tabii Garzone etkisi muazzam. Erskine albüm için gerçek bir caz kitabı oldu diyor. Haklı. İlk gece 7, ikinci gece 7, son gece 6 parçalık kayıtlar bunlar. Cazsevere tarif gerekmez, bu albüm için de fazla tarife gerek yok, cazsever ariftir, anlar iyi performansı.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 19 Temmuz 2019, Cuma
Bir ara, Avrupalı DJ’lerin ilginç sample’lar peşinde koşmak uğruna aradıkları farklı müzikler arasında 1960 ve 70’lerin Türk pop ve rock kayıtlarına ilgi yoğundu. Bu ilginin hâlâ sürdüğünü söylemek mümkün. Sovyetler Birliği doksanların başında dağıldıktan sonra ortalığı Sovyet dönemi plakları, ekipmanları, kasetleri sarmıştı, sokaklarda sebil gibi satılıyor ve müthiş ilginç şeyler çıkıyordu. Onları toplayanlar o kadar malzemeyi ne yaptı acaba, bir fikrim yok ama şimdi size rastladığım bir albümden söz etmek istiyorum. “Groove of ESSR” Sovyetler Birliği dönemi Estonya’sında funk, disko ve caz nasılmış kısmen fikir verecek bir albüm. Albümdeki isimlerin hiçbirini tanımıyorum, bilmem okurlarımızdan belki bilen çıkar. Varsa yorum kısmına not etsin lütfen hepimiz faydalanalım.
Şöyle bir Google’lama yapıca üstün körü bilgiler edinmek mümkün tabi, mesela, Tiiu Varik şimdi yetmişlerin üstünde bir şarkıcı. Marju Kutu da öyle. Bu isimlerin daha tanınmışı sanırım Tonis Magic. Estonyalı bu şarkıcı, gitarist ve besteci aynı yaşlarda olmasına rağmen halen aktif müzik yapıyor. Bu yıl 79 yaşına basan Ele Himma da aynı şekilde. Albüm çoğunlukla dönemin şarkıcılarını derlemiş. Himma’nın kimi şarkılarının ismi mesela “Yalnızlık Zamanı”, “Siyah Adam” gibi. Sanırım en yaşlıları Valter Ojakaar. İkinci Dünya Savaşı direnişçisi bir sanatçı. Yine aynı yaş grubundan Uno Naissoo Estonya’nın en önemli müzisyenlerinden. Besteci, pedagog, caz teorisyeni ve müzisyen. Sanırım daha iyi tanımamız gereken biri. Yanısıra, Magnetic Band, Collage gibi dönemin kimi grupları da keşfedilmesi gereken isimlerden. Albümü şöyle bir dinledim, Magnetic Band ve Tarmo hariç adında caz olsa da içinde pek caz olana rastlamadım ama dinlemek için yine de ilginç bir derleme olmuş.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 13 Temmuz 2019, Cumartesi
Bu ay yeni albümler serisinin yeni yazısı Pitchfork yazarı Dan Brooks’tan derleme. Aslında, albüm de yeni değil. 40 yaşında bir kayıt ama birçok okurumuz muhtemelen yeni keşfedeceği için yeni denebilir. Üstelik caz da değil. Art Rock/Afrobeat bir kayıt olan “Remain in Light”. Yazar Brooks, Bertolt Brecht’in ‘birasız tiyatro sadece bir müzedir’ sözüyle başlıyor. Brecht’in kastettiği bizim anladığımız usul tiyatro yerine kabare olmalı. Bir diğer lafı daha var; ‘ilgi çekici ve bağırsaklarınızı harekete geçirecek bir fikir olmazsa sanat ölmüş demektir`. Bunu da yazdık bir kenara. Brooks 1980 yılına gelindiğinde -ki John Lennon’ın öldürüldüğü yıldır- disko üzerinden müzik tekelleşmeye devam ettikçe rock teorik olarak maksimum samimiyet noktasına erişmişti. Pink Floyd’un The Wall’u muhtemelen tüm zamanların en ironik albümüydü ve 15 hafta 1 numarada kaldı. Onu yerinden indiren de -Amerikan listelerini kastediyor- Bob Seger ve Billy Joel’in “Glass Houses” albümü olmuştu.
Dönemin yeni dalga grubu olsa da Talking Heads 1970’lerin büyük rock sahnesinde değil Punk sahnesinin bir aktörüydü. O dönem Punk çalınmamış ve hissedilmemiş bir müzik arıyordu. Oysa henüz, Talking Heads bariz biçimde yapmacık bir müzik yapıyordu. David Byrne grubun müziğini olabildiğince doğal hale getirdi. Sözleri dadaist bir tarz idi. Vokalindeki çatlaklar, sesinde doğal olmayan modülasyonlar vardı. Sahnedeki hareketleri gerginlik hissi verse de dans ettiğinde sanki dans etmekle ilgili dalga geçer bir hali vardı.
Cazkolik.com / 09 Temmuz 2019, Salı
Onun için İtalyan mı demeli, İsviçreli mi? Belki ikisi de ama İtalyan yanı sanki ağır basıyor. Şimdi size dört isim sayacağım. Yazının konusu olan Franco Ambrosetti, Randy Brecker, Claudio Roditi ve Tomasz Stanko. Stanko geçen sene veda etti. Diğer üçü hayatta. Trompetin bu üç dev ismini buluşturan olay 1966 yılına ait bir caz yarışması. Avusturyalı klasik müzik ve caz bestecisi ve piyanist Friedrich Gulda’nın 1966 yılında düzenlediği bir yarışmada birinciliği alan trompetçi Ambrosetti olur. Diğer üç isim de aynı yarışmadadır ama Brecker ikinci, Roditi üçüncü, Stanko dördüncü! Stanko dördüncü... Bunu bir daha yazıyım. Brecker ikinci bunu da yazıyım. Demek istediğim, yarışmanın katılımcı seviyesine bakın.
Ambrosetti hakkında bir anekdot daha. Miles Davis’in başka bir caz müzisyenini beğenme konusunda ne kadar müşkülpesent olduğunu biliriz. Sadece burun kıvırmakla kalsa iyi, hakaret edebilir, hatta küfredebilir, alay edebilir vs. Avrupalı müzisyenleri beğenmesi için zaten sebep bulması zor. Neyse... Avrupa’da olduğu sıra Miles gibi bir adama beğendiği Avrupalı trompetçi olup olmadığını sormuşlar, belki soran dahi cevap alamayacağını tahmin ederken, ‘neydi o genç çocuğun adı, İtalyan olan, Ambrosetti’ demiş. ‘Festival olsam onu çağırırdım’ diye eklemiş.
1941 yılında dünyaya gelen Ambrosetti 78 yaşında bir Avrupalı caz devi. Yeni albümü çıktı. Adı “Long Waves”. Konseri olsa kapısında yatılacak bir kadro. Piyanoda Uri Caine, trompet ve flugelhorn da Ambrosetti, gitarda John Scofield, basta Scott Colley, davulda Jack DeJohnette.
Tipik bir cazcı değil Ambrosetti. Esasen bir işadamı. Uluslararası ölçüde başarılı olmuş bir işadamı. Trompetçiliği de çok önde ama zamanının önemli bölümünü iş dünyası almış. 2000 yılında şirketini satan sanatçı ancak bu tarihten sonra kendini tamamen caza adamış. Birlikte çaldığı arkadaşları için övgü dolu sözler söyleyen Ambrosetti cazın en merkezindeki o has duyguyu arkaya yedekleyerek kaydetmiş müziğini. Çalmaya başlayın, bakın ne dediğimi o anlatacak size.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 07 Temmuz 2019, Pazar
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.