“Dün Bugün Yarın” albümü sayısız müzikal ipuçlarını dinleyiciye taşıyor

“Dün Bugün Yarın” albümü sayısız müzikal ipuçlarını dinleyiciye taşıyor

2020 yılında, otuzuncu yaşına ulaşan Akbank Caz Festivali, caza dair en önemli role sahip organizasyon. Bu festivali ayırıcı kılan ana nokta, baştan beri, cazın ana akımına bağımlı olmayıp,  bu sanatın tüm alternatif deneyimlerine kapısını sonuna kadar açması. Onları yenilikçi bir vizyona taşıyan hep bu özellik. Altı çizilmesi gereken bir başka düzlem, süreç içinde caz sanatı kadar, bu sanatın kültürel kaynaklarına sahip çıkarak, bu özellikleri söyleşi, panel, atölye, video gösterisi, resim ve farklı etkinliklerle besleyip zenginleştirmesi. Buna, bir de yarışmalar yoluyla genç kuşak caz müzisyenlerine sahip çıkışlarını eklersek, Türkiye’nin alışılmış müzik festivallerinin oldukça dışında durduğu, caza dair alternatifler ürettiğini görmek mümkün.

 

1980’li yıllarda özellikle İKSV’nin İstanbul Müzik Festivali ve aynı süreçte, 1985’de başlayan ama ömrü yalnızca beş yıl süren Bilsak Caz Festivali’nin araladığı kapıyı, 1991 yılından itibaren Akbank Caz apayrı bir mecraya taşır. Cazın modern gelenekten postmodern açılımlara kadar uzanan geniş müzikal spektrumunu en anlamlı biçimde yenileyip tekrar şekillendiren belki tek festival. Özellikle 1980’lerden sonra, bambaşka bir müzikal çeşitliliğe yönelen caz, bugün tam anlamıyla tanımlanamayan, alternatif müziklerle, dünyanın birbirinden çok farklı etnik kaynaklarından ilginç kaynaşımlara yönelirken; Akbank Caz, avangart yönelimlerden minimalist müziğe kadar hiçbir açılımdan uzak durmadığı için özel bir ayrıcalığa sahip.

 

Bu festival apayrı bir inceleme konusu olduğu için, şimdi asıl konumuza gelmek istiyoruz. 2020’de pandemi dolayısıyla online konserlerle anlamlanan “Evin Caz Hali” projesinin yanında, “Dün Bugün Yarın” adlı üç plaktan oluşan bir yapıtla karşılaştık. Akbank Caz, bilindiği gibi dünyanın dört bir yanından konuk olarak gelen yüzlerce müzisyenin yanında, Türkiyeli caz sanatçılarına da hep sahip çıkmıştır. Birçok genç caz müzisyeni uluslararası bir organizasyona bu festival yoluyla adım attı. Çekici nokta, bu müzisyenlerin hep bir projeyle festivalin konuğu olmalarıydı. Bu kez, festivalin otuzuncu yılı dolayısıyla Türkiyeli müzisyenlerin otuz kompozisyonunu bir araya getirdi. Türkiye cazında pek rastlanılan bir yapıt değil bu. Tümü bu festivalde geçmiş yıllarda sahne alan sanatçılar, bir tür vefa borcu olarak projeye istekli olarak sahip çıkmışlar. Ama aynı zamanda festivali gerçekleştirenler içinde karşı bir vefa-saygı söz konusu.

 

“Dün Bugün Yarın”, Türkiye’de caz sanatının ulaştığı düzeyi yansıtması açısından oldukça çarpıcı. Modern geleneğe sahip çıkanlardan modernist caz perspektifine; oradan alternatif ve teknolojik destekli caza, pop-caza kadar uzanan geniş bir caz mecrasını simgeliyorlar. Önemli olan, müzisyenlerin her birinin yaşadığı bireysel yolculuğun doğurduğu yeni deneyimlerin ayrımına varmak. Kıdemli müzisyenlerin yeniliklerden hiç vazgeçmeyişlerini gözlemlerken; orta ve yeni kuşak müzisyenlerin kendi bireysellikleriyle dünya cazı arasında kurdukları köprüleri gözlemliyoruz. Cazın sembolü olan kent kültürü ve bu kültürün yarattığı kozmopolit, hatta kaotik ortam arasında yaşadıkları bireyselleşme mücadelesi sezinleniyor. Neredeyse her biri, kendilerine özgü bir soundun izini sürüyorlar. Kozmopolit kent kültüründeki yalnızlık ve yabancılaşma duygusunun caz ve doğaçlamaya ne ölçüde denk gelip gelmediğini sorguluyor gibiler. Tabii ki her kompozisyonu aynı heyecanla dinlemek olası değil. Ancak, birçok parçada pandeminin yarattığı kapalı, hatta depresif ruh halleriyle sıkça karşılaşılıyor.

 

Bir arşiv özelliği taşıyan “Dün Bugün Yarın” albümünün dikkat çeken niteliklerinden biri caz piyanistlerinin ağırlık oluşturması. On piyanistten altısı kompozitör kimliklerinin yanında, solo performanslarını gün yüzüne çıkarmış. Lirik, mistik ve hatta bir ikisi melankolik duygu durumlarını bestelerine yedirmiş. Aydın Esen, “Generations”da yenilikçi stilinden ödün vermezken, melankolik duygulara görece yakın bir ruh halini yansıtıyor. Ama bu tutum, etkili lirik cümlelerden vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Ayşe Tütüncü’nün “Tango Blues”undaysa Latino ezgilerle caz blues’un kesişme noktalarında yaptığı yolculuk öne çıkıyor. Lirik cümlelerle bezeli bu bestede, stilini sınamaktan vazgeçmeyen bir Tütüncü tablosuyla karşılaşılıyor. Selen Gülün’ün “Questions”ında, sade olduğu kadar güçlü tekniği hemen öne çıkıyor. Kompozisyon, derin bir lirizm üzerine kurulmuş bir üslupla bezeli. Baki Duyarlar ise “Every Sunday” kompozisyonunda, kendi ruh hallerindeki dalgalanışları yansıtıyor gibi. duygusunda bir koyuluk kapalılık, hissediliyor. Görece genç diyebileceğimiz genç kuşak piyanistlerinden Çağrı Sertel ve Burak Bedikyan’ı da anımsatmak gerek. Sertel, modern caz geleneğine duyduğu sadakati kompozisyona yedirirken, çağdaş cazın teknolojik olanaklarından vazgeçmeyip bugünün ruhunu, kargaşasını parçaya yedirmiş. Bedikyan’ın kompozisyonunda öne çıkansa, stilindeki ince, değişken biçim arayışları.

 

Türkiye cazının büyük ustalarından Tuna Ötenel’se, tüm birikimini, tek başına yeni bir vücuda döndürmüş. Piyano dahil altı enstrümanı kendi çalan Ötenel, parçaya “Altı Kardeş” adını vermiş. Sanki; müzik, caz ve enstrümanlarına olan hakimiyetini sınarken; özgürlükçü ve deneysel uğraşlardan vazgeçmeyen bir yenilikçi portresi çiziyor. Caz piyanomuzun bir başka deneyimli piyanisti Nilüfer Verdi’yse, modern caz geleneğine olan sadakatinden ödün vermiyor. Trionun ritm seksiyonu güçlü bir altyapı kazandırmış. Verdi’nin piyano cümlelerinde stil özgünlüğü kadar ironik bir tutum öne çıkıyor. Ali Perret’se New York’ta daha önce yazdığını söylediği “Uptown” bestesini yeni bir trioyla çalıyor. Caz tarihinin 1950’lerden sonra pekişen deneysel caz arayış ve türlerinden hiç vazgeçmeyen; ama yorumuyla bugünün ruhunu işlemeyi-yansıtmayı triosuyla beceren bir ustayla karşılaşılıyor. Kerem Görsev’in trio için yazdığı “Cash Or Credit”te kendi piyano stilinden hiç vazgeçmeyen tutumu, onun ayırıcı özelliği. Kentin nabzını, ruhunu yankılayan bir ritm seksiyonu üzerine, ilginç süslemeleriyle Görsev inatçı tutumunun yine altını çiziyor.

 

Türkiye’nin birçok önemli caz gitaristi bu albümün konukları arasında. Bazı kompozisyonları gitaristler üzerinden ele almak yanlış olmasa gerek. Kıdemli usta Kamil Özler Trio’nun “A Don’t Have A Name”inde gitarist’in hem Avrupa, hem Amerikan cazına şapka çıkarışına şahit oluyoruz. Teknik açıdan güçlü, biçim olarak yeniliklerle dolu bir beste bu. Caz gitarın bir başka ustası Önder Focan’sa, zarif olduğu kadar tempolu “Memo’s Expectations”da kendi stilini sınamaktan, yenilemekten korkmuyor. Modern cazın farklı türlerinden esintilerle dolu bir beste bu. Timuçin Şahin’se “Then And Now” adlı kompozisyonda avangart doğaçlamalarıyla, kalburüstü tekniğiyle öne çıkmayı başarmış. Özgürleştikçe içe kapanan bir ruh halini yansıtıyor parça. Büyük gitar ustalarımızdan Neşet Ruacan, “Siyah Güvercin” adlı bestesini yeni ve görece genç bir grupla yorumluyor: Neşet Ruacan ve Ozan Musluoğlu Quartet. Bu bestede ilginç semboller dünyasına bir yolculuk var. Ruacan’ın stilindeki olgunluğa koşut olarak özellikle trompetin getirdiği derin cümleler besteye anlatımcı bir rol kazandırıyor.

 

Önemli gitaristlerimizden Sarp Maden, albüme bir grup projesiyle katılmış. Trio, Volkan Öktem ve  Alp Ersönmez’den oluşuyor. “Madök Ters” adlı beste, sıkı bir ritmik tempo üzerine inşa edilmiş. İlginç ve alternatif caz deneyimleriyle dolu. Cazdan rock ve funk’a kadar uzanan çağın kozmosunu en iyi yansıtan performanslardan biri. Albümdeki bir iki başka parçada eşlikçi olarak da gördüğümüz gitarist Cem Tuncer ve basçı Volkan Hürsever’se “Seven Stitches Blues”la karşımıza çıkıyor. Parça bir duo deneyimi yansıtıyor. Bluesy bir atmosfer üzerine kurulmuş parçada gitarist Tuncer teknik becerileriyle ilginç bir iç ses oluşturmuş. Hem de lirik cümlelerinden hiç ödün vermeden. Gitarın önde olduğu bir başka duo parçanın öncüsü gitar ve kompozisyonuyla Cenk Erdoğan. Davulcu Mehmet İkiz’le yorumlanan “Orsa” adlı parçanın ilk ayırıcı özelliği, içinde yaşadığımız kent kültürünün tını ve ezgilerinden yararlanması. Tempolu parça, alternatif caz deneyimleriyle dolu. Kentin kozmopolit ruh hallerine dokunup dokunup geri çekiliyor müzisyenler.

 

Bir koleksiyon özelliği taşıyan “Dün Bugün Yarın” albümünde, birbirinden çok farklı caz tavırlarını sembolize eden birçok kadın caz vokalistle karşılaştık. Hepsi farklı ton ve renklerle bezeli. Artık ustalaşmış bir vokal olarak vurgulayacağımız Sibel Köse, beşlisinin basçısı Kaan Yıldız’ın “Ballads For Paul Robeson” bestesini yorumluyor. Girişteki etkili bas cümleleri üzerine nakşedilen, alto sesiyle dinleyeni yine kuşatmayı başarmış bir Köse tablosu bu. Bir başka caz vokalisti olan Julide Özçelik kendi söz ve müziğini yazdığı “Muamma” bestesiyle karşımızda. Şarkının sözlerinin Türkçe olmasının getirebileceği sıkıntıların kolayca aşıldığı kompozisyonda, vokalistin en ayırıcı yanı vokalindeki gizil tutkuyu bestesine yayabilmesi. Elif Çağlar’ın ağırlıklı vokal ve piyano üzerine kurup bestelediği “Years Go By” da vokal tekniğindeki incelikler hemen öne çıkıyor. Sanki dünyadaki kadın caz vokalin sayısız ustasının renkleri, izleriyle dolu. Ancak, son cümlede kendi sesini bestesine yedirebiliyor. Birbirinden çok farklı özellikler taşıyan bu vokalistler ailesine, albümdeki diğer iki şarkıcıyı daha katmamak olası değil. Örneğin Deniz Taşar’ın ses tekniğindeki güç ve zarafetin öncelikle altını çizmek gerek. Kendi bestesi “A Thank You Card”la cazla alternatif müzikler arasındaki çağdaş ve çarpıcı köprüler kurarken, ses tonundaki farklılık ve ince değişimlerle dinleyeni derinden etkiliyor. Albümün son kadın vokalisti olan Çağıl Kaya, triosuyla birlikte oluşturduğu “Muamma” adlı besteye, etkili olduğu kadar ironik tarzıyla farklı bir deneyim aktarmış.

 

Yazının sınırlılığından, parçaları tanıtırken birtakım sınıflandırmalar yaptığımdan bazı genç kuşak müzisyenlerini anımsatamadan bu yazıyı noktalamanın eşiğine geldik. Hem de içinde TÖZ ve Oğuz Büyükberber gibi yetkin caz müzisyenlerimiz olduğu halde. Umarım, daha oylumlu bir çalışmada bu grup ve müzisyenleri öne çıkarırız. Tüm bu duruma rağmen, albümün belki de en kıdemli ve deneyimli ustası Okay Temiz’in bu yapıt için hazırladığı “Atlama” kompozisyonuyla yolculuğumuzu tamamlayalım istedik. Stil ve tekniğinde hala değişimden vazgeçmeyen bir Temiz portresiyle karşılaşılıyor. Kentte yaşanan kaos ve tedirginliklerin kompozisyona yedirilişi çarpıcı. Perküsyonu çalarken, sanatçının abartısız üslubunun yanında, iniş çıkışlarla dolu ruh hallerinin derinlikli izdüşümleri var.

 

“Dün Bugün Yarın”, Türkiye cazının bugünkü portresini çizmenin yanında, geçmişe uzanan modern caz geleneği ve alternatif deneyimlerle, geleceğin cazına dair sayısız müzikal ipuçlarını dinleyiciye taşıyor.

 

Orhan Kahyaoğlu

 

Cazkolik.com / 02 Şubat 2021, Salı

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Orhan Kahyaoğlu

  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.