Avangarttan ana akıma caz müziğinin ve klarinetin büyük ustalarından Louis Sclavis, 24 Ekim 2019 Perşembe günü akşam saat 21:30’da, 29. Akbank Caz Festivali kapsamında İstanbul Babylon’da olacak.
Daha önce 2013 senesinde, trio projesiyle ve “Source” albümünün turnesi kapsamında yine İstanbul’a, Borusan Müzik Evi’ne uğramış, büyülemişti. Şimdi altı yılın ardından, yeni konser öncesi, konserde de büyük ölçüde parçalarına yer vereceklerini tahmin ettiğimiz “Characters On A Wall” albümlerine kısaca bir göz atalım istedik.
İlk parça L’heure Pasolini, bir saygı duruşu İtalyan yönetmen Pier Paolo Pasolini’ye. Akdeniz lirizmiyle harmanlanmış dingin, enfes bir parça. Pasolini filmlerinden sahnelerle bir rüyaya dalıyoruz âdeta. Piyanistimiz Benjamin Moussay (2013’teki konserde de bizimleydi) ve basçımız Sarah Murcia (ilk defa izleyeceğiz), uzun sololarıyla, atmosferi sunan klarinetçimiz Sclavis’den birkaç adım öndeler sanki.
İkinci parça Shadows and Lines, Sclavis gruplarının kendine has “groove”unu ve avangart anlayışını yansıtan örneklerden. Beste piyanist Moussay’in. Siz ilk dakikalarda, gölgelerin arasında melodiyi yakalar ya da “groove”a yakalanırken, o daha sonra farklı çizgiler çekerek ellerinizin arasından kaçıp gidiyor, başka bir âleme doğru dağılıyor. Ve sonda yine kavuşma ve sükûnet.
Bu arada, albümün esin kaynaklarından biri de duvar ressamı Ernest Pignon-Ernest. Gölgeler ve çizgiler, bizim rüyamızda dolaşsa da, aslen onun çizimlerinden esinle geliştirilmiş. Sclavis “Napoli’s Walls” albümünün ardından yine ressamın duvar resimlerinin peşine düşmüş.
Neyse, gölge ve çizgileri La dame de Martigues takip ediyor. Rüyamızın ortalarına doğru hoş bir piyano intro ve hemen peşinden davulcu Christophe Lavergne’nin fırçaları üzerinde yüzen klarinet. Biz rüyada sakin sakin ilerlemeye devam ediyoruz, en sevdiğimiz filmlerden ya da resimlerden kesitlerle.
Dördüncü parça klarinetçiden kısa bir beste, Extases. Konserde uzayan sololarla “extended versiyonu”nun yorumlanması büyük olasılık. Albümün en rahat “kavranan” parçası bu. Konser öncesi ya da sonrasında albümü edinirseniz, birkaç dinlemenin ardından bu parçayı mırıldanarak ya da ıslıkla tekrara geçebilirsiniz.
Beşinci ve yedinci sıralarda ikişer dakikalık iki grup empovizasyonu var. Esquisse 1 ve Esquisse 2. Müsaadenizle grubumuz biraz da doğaçlama takılacak. Kontrbasın yayları bir farklı gerilecek, piyanistimiz tuşlarına değil de tellerine uzanacak piyanonun, davulcumuz fırçayı bırakacak, eh haliyle Sclavis de enstrümanının yeni olanaklarını keşfe çıkacak.
İki doğaçlama arası yine bir Sclavis bestesi, Prison var. Albümün genel dingin havasından farklı, hareketli bir beste. Rüyanın ortasında arada sarsılalım diye.
Ve sekizinci ve son parça Darwich Dans La Ville, aksak ritmiyle Sclavis’nin içine daha zor girilebilir “circular” bestelerinden biriymiş gibi başlıyor, ritme alışınca nefes kesici bir parçaya dönüşüyor. Birbiri peşi sıra gelen sololarla rüyamız da baş döndürücü bir şekilde tamamlanıyor.
Albüm bitti. Ancak rüyalarım gerçek olsun diyorsanız, Louis Sclavis dörtlüsü 24 Ekim Perşembe akşamı Babylon’da sizleri bekliyor.
En sona kişisel bir not düşmeme de izin verilir sanırım. 2013 yılında Louis Sclavis’nin triosuyla verdiği konserde, salonun kapısında fotoğraf sanatçısı genç bir kardeşimle karşılaşmış, ayaküstü sohbet etmiştim. Konser sonrasında da, müziğin büyüsüne kapılmış bütün dinleyiciler gibi “ne harikaydı değil mi?” bakışlarıyla selamlaşıp uzaklaşmıştık. O konserde (ve bir de o dönemlerde bir Neil Young konserinde) denk geldiğim fotoğrafçı Cem Ersavcı kardeşimi, maalesef çok erken bir yaşta trafik kazasında kaybettik. Bu Ekim’deki konsere yurtdışında olduğum için ben katılamayacağım. Konsere gideceklerden ricam, Cem için de dinleyin, büyülenin, gülümseyin... olur mu?
Ali Haluk İmeryüz
Cazkolik.com / 23 Eylül 2019, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.