Sevgili Orhan Kahyaoğlu geçen Mayıs Tunuslu udî Anouar Brahem hakkında yazdığı "Duru Derin Çıplak" isimli kitabı yayınladığında Brahem'in İstanbul konserinin 20 Mayıs akşamı Zorlu PSM'de gerçekleşeceği henüz belli olmamıştı.
Türk müzik dinleyicisi ile kırk yıllık sevgi ilişkisi var Brahem'in. Bakın Kahyaoğlu, bütün kitapçılardan satın alabileceğiniz yeni çalışmasında ne diyor Brahem ve müziği için;
"Türkiyeli müzikseverler Tunuslu udî Anouar Brahem'i albümlerinden, konserlerinden ve Barbaros Erköse, Kudsi Ergüner gibi müzisyenlerle yaptığı kayıtlardan tanır fakat 1990'lardan itibaren tüm dünyada dinlenir olmasını sağlayan "dünya müziği" akımına muhalefeti, udu ve Batı'daki algısını dönüştürecek şekilde restore edişi, politik duyarlığı, benzer duyarlıktaki sinemacılarla işbirlikleri daha az bilinir'.
Bu kısa anlatımda dahi bizim, özellikle de cazseverlerin Brahem'in müziğini niye bu denli benimsediğimizi anlamak mümkün.
Konsere dair planlar yapılırken Brahem ile söyleşi yapmanın da imkanını aradım. Zorlu PSM'nin desteği sayesinde kısa bir sohbet imkanı doğdu. Bu kısa söyleşide dilediğim kadar açık uçlu konuşma imkanı olmayacaktı belki ama soruları temel olarak merak ettiğim birkaç konuya yoğunlaştırırak tatmin edici cevaplar alacağımı düşündüm.
Müziklerimiz arasındaki organik bağ
Merak ettiğim ilk konu makam müziği geleneğinden gelmesi üzerine oldu. Malum, biz de makam müziğiyle büyüyoruz, bu yanımız ortak ama farklılıklarımız var. Aramızda ne fark var diye sordum;
"Türk ve Arap müzik gelenekleri arasında organik bir bağ olduğunu söyleyebilirim ama elbette her ülkenin kendi repertuvarı ve kendine has özellikleri var. Örneğin, Arap ülkelerinin tümünün geleneksel müzik programlarında Türk saz müziğine ait Semaî ve Peşrev gibi eserler bulunmakta" diye cevaplıyor Brahem bu soruyu.
Udu aşina olmadığı bölgelere taşımak
Bu sorunun ardından hemen aklıma ud geldi. Brahem'in udu geleneksel kullanımından çıkararak yeni bir restorasyon sürecine sokması diye tarif edilebilir. 'Ud senin elinde başka bir enstrümana dönüştü, nasıl bir evrim geçirdi' sorusunun cevabı köken ile devamındaki yolculuğun nasıl süreç olduğuyla, farklı ilgi alanlarının süreci nasıl şekillendirdiğiyle ilgiliydi, buyrun cevabı birlikte okuyalım;
"Müzik eğitimim başlangıçta beni gerçekten çeken tek müzik olan geleneksel müziğe dayanıyordu, ancak, yavaş yavaş farklı geçmişlerden gelen çeşitli antik ve çağdaş müzikal ifadelerin farklı biçimlerine yoğun ilgi duymaya başladım. Besteci olarak, başladığımdan beri, farklı kültürlerden müzisyenlerle tanışmak ve onlarla birlikte çalmak ve onları bestelerimin yorumuna dahil etmek için güçlü istek duydum. Bu, bir müzisyen olarak beni zorunlu olarak udu aşina olmadığı bölgelere taşımaya, yeni ve farklı anlatım biçimleri ve teknikleri denemeye yöneltti".
Sanırım yukardaki cevabın kritik tarifi 'udu aşina olmadığı bölgelere taşımak' olmalı. Elbette 'çağdaş müzikal ifadeler', 'farklı kültürler' vs ama toplam sürecin sanatçı vasfı ağır basan bir müzisyenin merakını yaratıcı dürtüsü ile tatmin edici bir yeni sürece dönüştürmesini açık olarak anlatıyor.
Brahem'in Türk müzisyenlere yakın ilgisi
Merak ettiğim bir diğer konu Brahem'in Türk müzisyenlerle çalma isteği idi. Aslında bu konu da uzun uzadıya konuşulması gereken bir konu ama elimizde hem Brahem'in bir cevabı, hem bu sorunun karşı tarafını, yani, Türk müzisyenler tarafını anlatacak Leyla Diana'nın Barbaros Erköse ile 2020'de yaptığı Cazkolik söyleşisi var. Erköse o söyleşide ayrıntılı olarak Brahem ile yaptığı kayıtları kendi ağzından açıklıyor ama Brahem ise bu konuda şunu söylüyor;
"Türk müziğine çok küçük yaşlardan beri ilgi duymuşumdur ve Türk müzisyenlerle çalmak benim için bir rüyanın gerçekleşmesi gibiydi. Birlikte iki albüm kaydettiğim ve beraber birçok konser verdiğim Barbaros Erköse ile çalmak benim için harika bir deneyimdi. Caz müzisyenlerini de getirdiğim ilk konseri de Erköse kardeşlerle verdim, ta 1985 yılındaydı" diye hatırlıyor.
Ud mu, Arap Lûtu mu? Ud kimin için egzotik?
Merak ettiğim bir diğer konu ise udun bana hüzünlü gelen sesi idi. Ud geçmişten gelen bir ses, bizim coğrafyamızla özdeşleşmiş bir ses, Avrupa çoksesli müziği içinde belki Ortaçağ dönemi hariç bilinen, tanınan bir ses değil, yakın da değil, peki onlar bu sesi nasıl karşıladı?
"Evet, belki başlangıçta çoğu insana egzotik geldi ama zamanla bu insanların çoğu hem bu müziğin, hem bu enstrümanın gerçek doğasını algıladı".
Kahyaoğlu'nun deyişiyle bir Arap lûtu olarak tanıdığı bu enstrüman Ortadoğu ve mağrip bölgesinde kültürel sürekliliğin sembolüdür. Uda dair konuşacak çok fazla şey var, ayrıca, merak ettiğimiz başka bir çok konu daha vardı, elbette ECM ile ilişkisi, yaşadığı Fransa ve Avrupa, ülkesi Tunus, pandemi günleri, son dönemin tüm sosyolojik çalkantıları, post bop cazla ilişkisi, caz tarihine merakı... Saymakla bitmez ama dar bir zamana sığdırılmış bir sohbetten çıkardıklarımız bunlar, gerisini 20 Mayıs gecesi sahnedeki müziğinden anlayacağız, belki başka bir söyleşi imkanı olacak ve kaldığımız yerden devam edeceğiz vs ama Anouar Brahem'in müziği sürdükçe bizim ona yakınlığımız da sürecek.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 17 Mayıs 2022, Salı
Etiketler: #anouarbrahem #zorlupsm #orhankahyaoglu #konser #barbaroserkose #ud
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.