Çok yorgunum dedi James Baldwin bir arkadaşına, Avrupa`ya indiğinde dinlenecek bir yer arıyordu ve bu kez Paris ya da bir başka Avrupa şehri değil seçtiği yer İstanbul`du.
Birçok kişi Amerika`da sokaklara taşmış sivil haklar hareketinin en dinamik, en yoğun yılları 1960`larda James Baldwin gibi hareketin önde gelen siyah yazarının hayatının bu dönemini İstanbul`da geçirdiğini duyunca şaşırmıştır, şaşırmıştır çünkü Baldwin tüm bu sürecin en önemli şahidiydi. Birinci Dünya Savaşı ve ardından Kurtuluş Savaşı yılları büyük bir yıkım ve yeniden toparlanma süreci yaşayan Türkiye orta sınıfı kafası karışık ve şaşkın laik bir kesim olmasına karşın yine de İslami kimliği ağır basan fakir bir ülkeydi, yani, Baldwin`in ana meşguliyetleriyle hiç ilgisi olmayan bir yerdi.
Sonuçta bunun anlamı şudur; İstanbul, Baldwin`in kaçtığı şehirdi. Baldwin, yazar arkadaşı Yaşar Kemal`e "İstanbul`da özgür hissediyorum" demişti, Kemal de ona "çünkü Amerikalısın" cevabını vermişti Kemal de. Baldwin şehri seviyordu. Kapalıçarşı çevresindeki sokakları çevreleyen ikinci el kitapçıları ve sahafları taramayı, Yeni Cami`de oturmayı, lale şekilli bardaklardan çay içmeyi, çay içerken tavla oynamayı, balıkçıların ahşap teknelerinin Haliç`in kirli sularında gezinmesini seviyordu. Sonra, tıpkı şu andaki gibi bağıran karpuz ya da soğan satan seyyar satıcıları, onların elle itmeye çalıştığı el arabalarını, sokaklarda sarhoş dolaşan adamları, genç erkeklerin genelevlerin kapısında dikilmelerini, hatta, Türk erkeklerin elele tutuşarak dolaşmalarından memnundu, İstanbul`da eşcinsel olmak Amerika`dan daha kolay, siyah olmaktan daha da kolay diyordu.
Baldwin`i arkadaşları Pera`ya, Asmalımescit`in en iyi meyhanelerine, tavernalara götürürken fin de siècle mimarisinin etkisi hâlâ Constantinople hissi veriyordu. Bir zamanların görkemli art nouveau binaları artık hayli cılız görünse de hâlâ semti sarıyordu. Kayıp imparatorlukta binlerce Yahudi, Ermeni ve Rum`un şehirden kaçmaya zorlanan anıları dolaşıyordu. Evet, İstanbul hâlâ güzeldi ama karanlık ve ürkütücü bir şehir olmuştu. Muhteşem geçmişin parçalanmış anıları eski şehir Pera`da birikmişti. Anlaşılan, Baldwin şehrin imparatorluk sonrası atmosferinin Türkler üzerindeki etkisini çekici bulmuş olmalıydı. İmparatorluğun giderek kaybolmasının ruhun devrimi anlamına geldiğine inanıyordu.
Hepsinden önemlisi, Baldwin, vaktiyle Robert Kolej olarak anılan Boğaziçi Üniversitesi çevresindeki kuzey mahallerine çekilmişti. Kampüs, hâlâ direnen İstanbul`un aksine yemyeşil, sakin ve bozulmamış bir vâhâ olarak boğazın üstünde âdeta asılı duruyordu. Princeton`ın gri, taş gotik binalarını hatırlatan, batı giyimli, parlak gözleriyle iyi yetişmiş, iyi beslenmiş çocuklar ve onların ailelerinden oluşan müreffeh bir Amerikan üniversitesi gibi görünüyordu. Okul, Osmanlı İmparatorluğu`nun son döneminde Amerikalı protestan misyonerler tarafından kurulmuştu. 1960`lara gelindiğinde daha çok sayıda Amerikalı yeni ama daha az kutsal bir misyonun parçası olarak oradaydı; Soğuk Savaş.
Baldwin, yakında, bir zamanlar Osmanlı entelektüeli ve devlet adamı Ahmet Vefik Paşa`nın sahibi olduğu yalıda yaşıyordu. Bir ara da, Fatih Sultan Mehmet`in 15. yüzyılda yaptırdığı Rumeli Hisarı`na yakın bir evde vakit geçirmişti. Bu evde bütün gece parti verir, konuşmalar yapardı. Marlon Brando, Alex Haley, Beauford Delaney gibi isimleri eğlendirmişti. James Baldwin`in biyografisini yazan David Leeming`e göre eve gelenler arasında Robert Kolej`in öğrencileri, genç öğretmenler, eşcinsel Baldwin`in genç Greko-Türk sevgilisi, aktörler, yazarlar, ve dönemin kim casus kim değil anlaşılmadığı Amerikan enformasyon ajansındaki Amerikalılar. O dönemden kalma bir fotoğrafta Baldwin fonda birkaç saat içinde gök mavisinden kurşuniye dönen boğaza bakarak oturduğu manzaranın önünde görünüyordu. Pencereden bakarken, boğazdan geçen Amerikan donanmasına ait gemilere bakarak "Amerika her yerde izliyor" demişti.
Birkaç ay önce, elli yıldır İstanbul`da yaşayan ve Robert Kolej`de öğretmenlik yapan Baldwin`in arkadaşı Amerikalı yazar John Freely vefat etti. Kampüste Freely için anma düzenlenen törene Baldwin`in altmışlardaki Türk ve Amerikalı arkadaşlarından oluşan kalabalık katıldı. Orada, Baldwin`in Türk siyasetiyle hiç ilgilenmediğini, Türkçe öğrenmediğini söyleyen yaşlı bir kadınla tanıştım. Kadın, Baldwin`i tüketen şey Amerika`ydı dedi. Oturduğu yerden boğaziçine bakarak Amerika`nın çözümlenmemiş ırk travmalarını bir çeşit imparatorluk hırsı gibi dünyanın kalanına empoze etmeye başladığını görüyordu. Kimse Amerika`dan kaçamazdı. Sonunda Baldwin de evine döndü.
Marlon Brando, James Baldwin ve Engin Cezzar
1960`lı yılların İstanbul ahalisinin son üyelerine baktığımızda onlar ve kampüs adeta zaman kapsülü gibi görünüyor. İstanbul şimdi gözün alabildiğine genişliyor. Savaşlar, terörizm ve göç kırılgan düzeni tehdit ediyor. 15 milyon insanın yaşadığı kakafonik ve küresel bir metropole dönüştü, ancak, Robert Kolej değerli sessizliğiyle Amerikalı siyah bir peygamberi andıran Baldwin`i hatırlayan insanları barındıran bir sığınak gibi. Ülkenin hem doğu hem batı tarafından yalnız bırakıldığı bir zamanı hatırlatıyor, herkesin yaşamak ve özgür hissetmek için gidebileceği bir yer gibi.
James Baldwin kimdir?
James Baldwin Amerikan edebiyatının ikonik oyun yazarı ve romancıydı. 1924`de New York`da dünyaya gelen Baldwin ırk, maneviyat ve insanlık konusundaki fikirleriyle beğeni topladı. Erken yaşta okuma tutkusuna kapılan yazar gittiği okulun dergisinde geleceğin en önemli fotoğrafçılarından Richard Avedon ile tanıştı. Çok sayıda şiir, öykü, oyun kaleme aldı, genç yaşta bu kadar sofistike bir kaleme sahip olması övgüyle karşılandı. Yoksul bir aileden geldiği için üniversiteyi askıya aldı, bulduğu her işte çalıştı. Derisinin renginden dolayı yoğun dışlanmaya maruz kaldı. 1948 yılında Paris`e taşındı. Kendisini bir kölenin torunuyum ve yazarım diye tarif ediyordu. 1963 yılında Time dergisinin kapağına giren yazar için dergi "ırk fermentinin karanlık gerçeklerini böylesine hararetle ifade edebilen başka bir yazar daha yok" diye yazdı. Biyografilerinde fazla yer verilmese de bu dönem on yıl kadar İstanbul`da yaşadı. Altmışlarda Malcolm X, Martin Luther king gibi öncülerin öldürülmesinden büyük hayal kırıklığı yaşadı. Seksenlerde "Harlem XQuartet" ve "Jimmy`s Blues: Selected Poems" isimli kitaplarını yayınladı. Hiçbir zaman sözcü ya da lider olmayı istemedi ve 1 aralık 1987 yılında Fransadaki evinde öldü.
Cazkolik.com / 16 Eylül 2017, Cumartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.