Cazın Bach`la ilişkisi... Siz yoksa doğaçlama cazla mı başladı sanıyorsunuz?

Cazın Bach`la ilişkisi... Siz yoksa doğaçlama cazla mı başladı sanıyorsunuz?

 

Cazın Bach`la ilişkisi

 

 

On yıllardır cazın klasik müzikle ilişkisi caz müziğinin merkezinde yeralan duygulardan biridir. Yazı baştan ilgi çekici olsun diye şöyle sorsak; Sizce, müzik tarihinin üç büyük doğaçlama ustası kim diye sorsak ve desek ki; Johann Sebastian Bach, Ludwig Van Beethoven ve Franz Liszt... Ne dersiniz!

 

 

Siz, yoksa, doğaçlama müzik cazla mı başladı sanıyorsunuz?

 

 

Doğaçlama duygusu cazın temel dürtüsü olabilir ve cazı müzik türleri arasında eşsiz konuma taşıyabilir, doğaçlamayla cazın ilişkisi üzerine kitaplar, ciltler yazılabilir ama klasik müziğin bu üç büyük ustasının aslında üstün birer doğaçlama ustası olduğu gerçeğini gizlemez.

 

Bu gerçeği klasik müzik dünyası bile çoğu zaman unutuyordur, kaldı ki caz dünyası unutmasın. Bach`ın inanılmaz klavye becerileri dinleyicilerini her zaman deliye çevirirmiş. Bu gerçeği Bach üzerine bir TV belgeselinde izleyip yeniden hatırlayınca bu yazı farz oldu. Belgeselde Bach`ın çalıştığı ve çaldığı Leipzig`de bir müzeden söz ediliyordu. O sıra, büyük müzisyene her hafta bir `cantat` siparişi verilirmiş, hafta boyu çalışıp bu `cantat`ları besteliyor ardından adı geçen yerde çalıyormuş. Hafta başı olunca bir diğer beste için çalışmaya başlıyormuş. İşte, bu icralar sırasında dinleyenleri çıldırtan doğaçlamalı klavye pasajları üstadın içinden geldiği gibi kimi zaman kısa, kimi zaman uzun icralara neden oluyormuş.

 

Beethoven ise doğaçlama anları oyun gibi görürmüş. Daha doğrusu bu anları kendisi birer oyuna çevirirmiş. Liszt`in ki ise bambaşka, romantik dönemin büyük bestecisi kendi performanslarında adeta ruhundan taşan romantik fantezilerin coşku dolu doğaçlamaları özellikle kadın dinleyenlerini delirten duygusal patlamalar yaratırmış.

 

 

Caz müzisyenleri Bach`ı çok sever

 

 

Besteci, hoca, yazar ve müzik tarihçisi Gunther Schuller 1961 yılında "The Third Stream" ekolüyle ortaya çıktığında üç büyük bestecinin bu özelliklerini kuşkusuz iyi biliyordu. "The Third Stream" caz tarihinde sahip olduğu iddiasının altında iz bıraksa da caz müzisyenleri için zaten varolan bir olgunun altını kuramsal olarak çizmeyi başarmıştı. "The Third Stream", temel olarak klasik müzikle cazın doğaçlama duygusunu ortak sentezde buluşturmayı amaçlıyordu.

 

Schuller bunları üniversitelerde anlatır ve icra ederken `Jazz` ve Bach deyince akla gelen ilk isimlerden Jacques Loussier 1959 yılında tam da `The Third Stream`in idealini cevaplar şekilde "Play Bach" serisinin ilk albümünü yayınlamıştı ama bu işi okyanusun Avrupa yakasında yapmıştı. "Play Bach" serisi caz ve müzik dünyasında büyük etki yarattı. 2009 yılında ellinci yılı kutlanan seri (yanlış bilmiyorsak) beş versiyon yayınlandı ama Loussier bu seriye ait olmayan başka Bach yorumları da kaydetmeyi ihmal etmedi. 

 

 

"Play Bach" serisinin yankısı okyanusun Amerika tarafında 14 yıl sonra kendi sesini buldu; caz tarihinin en özel topluluklarından the Modern Jazz Quartet, Atlantik firması için caz tarihinin önemli albümlerinden Blues on Bach`ı yayınladı (bu albümün prodüktörünün Nesuhi Ertegün olması ayrıca önemlidir). "Blues on Bach" albümünün klasikleşmiş kapağında ortada kırmızı renkte Bach portresini, iki yanda ise grubun dört üyesinin mavi renkte portrelerini görürüz. Bu görsel, tasarım olarak bilinçli seçimdir, albümde Bach`ın klasik eserlerinden beşine yapılmış uyarlamaların yanında dört adet blues parçası kaydedilmiştir.

 

Denilebilir ki "The Third Stream"in cazda vücut bulmuş en güçlü albümüdür "Blues on Bach". The Modern Jazz Quartet`ten sonra cazla klasik müziğin kesiştiği çizgide müzik yapan çok sayıda müzisyen ve topluluk oldu. Tarzın dikkat çeken örnekleri latin coğrafyasından Ortadoğu ve Uzakdoğuya kadar etnik türlerin Bach`la ilişkisine yönelik çarpıcı müziklere ilham verdi (tabii ortalığı kirleten bir dolu kötü müzik de işitmedik değil).

 

 

 

Caz müzisyenleri Bach`ta ne buluyor?

 

 

Bu sorunun cevabını uzun uzun anlatmak yerine aşağıya aldığımız Bach`ın üç bölümlü La Minör Keman Konçertosu`na kulak vermenizi öneririz. Bu örneği klasik eğitim almış caz müzisyenlerinin neredeyse tamamı bilir ve çalmıştır. Yine klasik müzik eğitimli caz müzisyeni, vibrafonist ve keybordist Warren Wolf bu bestenin doğasında yoğun bir caz armonisi olduğunu söyler.

 

 

Müzik yazarı Alyn Shipton, Bach`ın caz müzisyenlerini oldum olası büyülediğini söyledikten sonra Jacques Loussier ve MJQ`dan söz edip daha az bilinen çekici bir kaç örneği sıralar. Bunların başında caz tarihinin kendine özgü piyanisti Bud Powell`ın 1957 tarihli "Bud on Bach" albümü vardır ki şaşırtıcı bir kayıttır. Üstelik, Bud Powell klüp performanslarında da sıklıklı Bach üzerine doğaçlamalara girmekten vazgeçmemiştir. Yazar, daha az bilinen örnekleri de sıralar; piyanist Alec Templeton`ın "Mr. Bach Goes to Town" albümü, MJQ üyesi John Lewis sık sık yaptığı Bach`ın fügleri üzerine doğaçlama çeşitlemeleri, yine az bilinen ama önemli bir kayıt olan 1920 doğumlu Trinidad`lı caz piyanisti Hazell Scott`ın 1940 yılında yaptığı iki bölümlü kaydı inanılmaz parlaklıkta çalışmalardır. Yine geçiğimiz yıllarda ölen İngiliz piyanist George Shearing`in yaptığı çalışmalar, BBC`de yayınlanan müzikler ve daha yeni tarihlerde dikkat çeken bir albüm olan Ron Carter`ın 1995 tarihli albümü "Brandenburg Concerto"su sayfalarca uzayacak listenin öne çıkanları olarak dikkat çekiyor.

 

 

Keith Jarrett`ın Bach`la ilişkisi

 

 

Cazda Bach`la yakın ilişki halinde olan müzisyenlerden söz ettik kırılma yaratan iki önemli isim; Jacques Loussier ve the Modern Jazz Quartet`in yanına Keith Jarrett`ı da eklemek gerekecek.

 

Jarrett`ın cazla ilişkisi sadece caz müzisyeni olarak değil aynı zamanda klasik piyanist olarak da ayrı ele alınmalıdır. Jarrett`ın bu konuda yayınlanan albümü kemancı Michelle Makarski ile kaydettiği Bach`ın altı piyano ve keman sonatıdır. İşin ilginci, bu albüm -ve önceki kimi albümler- caz albümü değildir, bir caz müzisyeninin cazın sınırları dışına çıkan klasik müzik kayıtlarıdır ve sanatçının mükemmel icralarıdır.

 

Jarrett için Bach kendi müzikal tasavvurunun laboratuvarı gibidir. Caz tarihinin doğaçlama duygusunu müzisyenin sahnede dinleyicisi önünde kendisine karşı bir meydan okumaya çeviren yüzyılın en iyi caz piyanistlerinden Jarrett, büyük bestecinin Goldberg varyasyonlarını da, French suitlerini, sonatlarını, klavsen için yaptığı bestelerini de çalmıştır. Jarrett`ın, Bach'ın eserlerini seslendirirken devleştiğini hissettiğini söylediğini de biliyoruz, Bach`ı dinleyici olarak dinlerken ise ufalıp küçüldüğünü söylediğini de.

 

 

Bitirirken

 

 

Cazın Bach ile ilişkisi bitecek gibi değil. Yeni nesillerden Brad Mehldau, Joshua Redman, Branford Marsalis gibi ustaların ürettiği yeni müzikler bu ilişkinin büyüyen halkalarına şahit olacağımızı gösteriyor.

 

Cazkolik.com / 29 Temmuz 2014, Salı

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

YORUMLAR

  • osman Hızıroğlu
    29 Temmuz 2014 Salı 06:14

    Hem caz hem klasik müzik dinlediğim ve de özellikle De Bach"a olan hayranlığım nedeniyle caz klasik müzik ilişkileri beni çok heyecanlandırmıştır. Yazıyı büyük bir zevkle ve ilgiyle okudum, yararlandım. Sahifeniz ve yer alanherkeze teşekkür Etmek isterim. Saygılarımla, Osman Hızıroğlu

    Bu Yoruma Cevap Yazın »

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.