Yazı daha en başından ilgi çekici olup, bir nefeste okunsun diye şöyle sorarak başlasak; Sizce, caz dahil, tüm müzik tarihinin en önemli üç büyük doğaçlama ustası kim diye sorsak ve cevabınızı beklemeden yanıtlasak; Johann Sebastian Bach, Ludwig Van Beethoven ve Franz Liszt desek…
Doğaçlama duygusu cazın temel dürtüsü olabilir ve cazı müzik türleri arasında eşsiz bir konuma taşıyabilir, doğaçlamayla cazın ilişkisi üzerine kitaplar, ciltler yazılabilir ama klasik müziğin bu üç büyük ustasının aslında üç büyük ve üstün birer doğaçlama ustası olduğu gerçeğini gizlemez.
* * *
Bu gerçeği eminiz klasik müzik dünyası bile çoğu zaman unutuyordur, kaldı ki caz dünyası unutmasın… Bach`ın inanılmaz klavye becerileri dinleyicilerini her zaman deliye çevirirmiş. Bu gerçeği Bach üzerine bir TV belgeselinde izleyip yeniden hatırlayınca bu yazı farz oldu. Belgeselde Bach`ın çalıştığı ve çaldığı Leipzig`de bir müzeden söz ediliyordu. O sıra, büyük müzisyene her hafta bir `cantat` siparişi verilirmiş, hafta boyu çalışıp bu `cantat`ları besteliyor ardından adı geçen bu yerde dinleyicilere icra ediyormuş. Hafta başı olunca yeniden bir diğer beste için çalışmaya başlıyormuş… İşte, bu icralar sırasında dinleyenleri çıldırtan doğaçlamalı klavye pasajları üstadın içinden geldiği gibi kimi zaman kısa, kimi zaman daha uzun icralara neden olurmuş.
* * *
Beethoven ise müziğinde doğaçlama anları birer oyun gibi görürmüş. Daha doğrusu bu anları kendisi birer oyuna çevirirmiş. Liszt`in ki ise bambaşka, romantik dönemin büyük bestecisi kendi performanslarında adeta ruhundan taşan romantik fantezilerin coşku dolu doğaçlamaları özellikle kadın dinleyenlerini delirten duygusal patlamalar yaratırmış.
Besteci, üniversite hocası, yazar ve müzik tarihçisi Gunther Schuller 1961 yılında "The Third Stream" isimli ekolle ortaya çıktığında hiç kuşkusuz üç büyük bestecinin bu özelliklerini iyi biliyordu. "The Third Stream" caz tarihinde sahip olduğu iddia kapasitesinin altında bir iz bıraksa da caz müzisyenleri için zaten varolan bir olgunun altını kuramsal olarak kalınca çizmeyi başarmıştı. "The Third Stream", temel olarak klasik müzikle cazın doğaçlama duygusunu ortak bir sentezde buluşturmayı amaçlıyordu.
* * *
Schuller bunları üniversitelerde anlatır ve bizzat icra ederken `Jazz` ve Bach deyince akla gelen ilk isimlerden Jacques Loussier daha 1959 yılında tam da `The Third Stream`in idealini cevaplar şekilde "Play Bach" serisinin ilk albümünü yayınlamıştı ama bu işi okyanusun Avrupa yakasında yapmıştı. "Play Bach" serisi caz ve müzik dünyasında büyük bir etki yarattı. 2009 yılında ellinci yılı kutlanan seri (yanlış bilmiyorsak) 5 versiyon yayınlandı ama Loussier bu seriye ait olmayan başka Bach yorumları da kaydetmeyi ihmal etmedi.
"Play Bach" serisinin yankısı okyanusun Amerika tarafında 14 yıl sonra kendi sesini buldu; caz tarihinin en özel topluluklarından the Modern Jazz Quartet, Atlantik firması için caz tarihinin en önemli albümlerinden Blues on Bach`ı yayınladı (bu albümün prodüktörünün bir Türk, Nesuhi Ertegün olması ayrıca altı çizilmesi gereken bir ayrıntı). "Blues on Bach" albümünün klasikleşmiş kapağında ortada kırmızı renkte Bach portresini, iki yanda ise grubun dört üyesinin mavi renkte portrelerini görürüz. Bu görsel, tasarım olarak bilinçli bir seçimdir zira albümde Bach`ın klasik eserlerinden beşine yapılmış uyarlamaların yanında dört adette blues parçası kaydedilmiştir.
* * *
Denilebilir ki "The Third Stream"in cazda vücut bulmuş en güçlü albümüdür "Blues on Bach". The Modern Jazz Quartet`ten sonra cazla klasik müziğin kesiştiği çizgi üzerinde müzik yapan çok sayıda müzisyen ve topluluk oldu. Tarzın dikkat çeken örnekleri latin coğrafyasından Ortadoğuya, Uzakdoğuya kadar tüm etnik türlerin Bach`la ilişkisine yönelik kimi çarpıcı müziklere ilham verdi (tabii söylemeden geçmek olmaz, ortalığı kirleten bir dolu kötü müzik de işitmedik değil).
Bu sorunun cevabını uzun uzun anlatmak yerine aşağıya aldığımız Bach`ın üç bölümlü La Minör Keman Konçertosu`na iyice kulak vererek dinlemenizi öneririz. Bu örneği klasik eğitim almış caz müzisyenlerinin neredeyse tamamı bilir ve çalmıştır. Yine klasik müzik eğitimli caz müzisyeni, vibrafonist ve keybordist Warren Wolf bu bestenin doğasında yoğun bir caz armonisi olduğunu söyler.
Müzik yazarı Alyn Shipton Bach`ın caz müzisyenlerini oldum olası hep büyülediğinin altını çizer. Jacques Loussier ve MJQ`dan söz ettikten sonra daha az bilinen ama çok çekici bir kaç örneği sıralar. Bunların başında caz tarihinin en kendine özgü piyanistlerinden Bud Powell`ın 1957 tarihli "Bud on Bach" albümü vardır ki şaşırtıcı bir kayıttır. Üstelik, Bud Powell klüp performanslarında da sıklıklı Bach üzerine doğaçlamalara girmekten hiç vazgeçmemiştir. Yazar, daha az bilinen örnekleri de sıralar; piyanist Alec Templeton`ın "Mr. Bach Goes to Town" albümü, MJQ üyesi John Lewis sık sık yaptığı Bach`ın fügleri üzerine doğaçlama çeşitlemeleri, yine az bilinen ama çok önemli bir kayıt olan 1920 doğumlu Trinidad`lı caz piyanisti Hazell Scott`ın 1940 yılında yaptığı iki bölümlü kaydı inanılmaz parlaklıkta çalışmalardır. Yine geçiğimiz yıllarda ölen İngiliz piyanist George Shearing`in yaptığı çalışmalar, BBC`de yayınlanan müzikler ve daha yeni tarihlerde ise dikkat çekici bir albüm olan günümüzün en önemli caz müzisyenleri arasında gelen Ron Carter`ın 1995 tarihli albümü "Brandenburg Concerto"su sayfalarca uzayıp gidebilecek bu listenin öne çıkan çalışmaları olarak dikkatimizi çekiyor.
Cazda Bach`la yakın ilişki halinde olan çok sayıda müzisyenden söz ettik yukarda kırılma yaratan iki önemli isim; Jacques Loussier ve the Modern Jazz Quartet`in yanına kuşkusuz Keith Jarrett`ı da eklemek gerekecek.
* * *
Jarrett`ın cazla ilişkisi sadece caz müzisyeni olarak değil aynı zamanda klasik piyanist olarak da ayrı ele alınmalıdır. Jarrett`ın bu konuda yayınlanan en yeni albümü kemancı Michelle Makarski ile kaydettiği Bach`ın altı piyano ve keman sonatıdır. İşin ilginci, bu albüm -ve önceki kimi albümler- caz albümü değildir, bir caz müzisyeninin cazın sınırları dışına çıkan klasik müzik kayıtlarıdır ve Jarrett`ın olağanüstü zevk aldığı mükemmel icralardır.
Jarrett için Bach kendi müzikal tasavvurunun laboratuvarı gibidir. Caz tarihinin doğaçlama duygusunu müzisyenin sahnede dinleyicisi önünde kendisine karşı bir meydan okumaya çeviren yüzyılın en iyi caz piyanistlerinden Jarrett, büyük bestecinin Goldberg varyasyonlarını da çalmıştır, French suitlerini, sonatlarını, klavsen için yaptığı bestelerini de. Jarrett`ın Bach hakkında onun eserlerini seslendirirken müzisyen olarak büyüyüp devleştiğini hissettiğini söylediğini de biliyoruz, Bach`ı dinleyici olarak dinlerken ufalıp küçüldüğünü söylediğini de.
Caz müzisyeninin, daha doğrusu cazın Bach ile ilişkisi bitecek gibi değil, öyle olmadığı gibi yeni nesillerin Brad Mehldau, Joshua Redman, Branford Marsalis gibi yeni ustalarının ürettiği yeni müzikler bu ilişkinin sürekli gelişen ve büyüyen halkalarına zevkle şahit olacağımızı gösteriyor.
Cazkolik.com / 29 Temmuz 2014, Salı
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.
osman Hızıroğlu
Hem caz hem klasik müzik dinlediğim ve de özellikle De Bach"a olan hayranlığım nedeniyle caz klasik müzik ilişkileri beni çok heyecanlandırmıştır. Yazıyı büyük bir zevkle ve ilgiyle okudum, yararlandım. Sahifeniz ve yer alanherkeze teşekkür Etmek isterim. Saygılarımla, Osman Hızıroğlu
Bu Yoruma Cevap Yazın »