En çok kızgınlık kalıyor geriye sanıyordum bitişlerden, en çok küllerinden dönüşmek kalıyor. Her şey birbiriyle bağlantılı olmasa, evrende unutarak yaşamak kolay olurdu belki ama bağ kurduğun şeyler seni sen yapan şeyleri de inşa ediyorlar aslında.
En çok havalar güneşliyken, bahar gelirken özledim oysa bu sene seni. Orhan Veli’nin dediği gibi oldu ilk kez, bu güneşli havalarda inandım biraz da o heyecana. O heyecan diyebiliyorum yaşadıklarıma, tüm heyecansız ne varsa yaşamak zorunluluklarım onlar şimdi. En zoru başka bir tarifin olmaması, en zoru başka bir tanıma çıkamamasın aklımın kıyılarındaki o gelgitlerin fısıltılarının...
Göründüğü gibi olmayan her şeye inat, altında anlamlar yaratmaya çalışırken hayatımı çevirdiğim anlamsızlık çukuruna seni de eklemişim hiç düşünmeden. Düşünecek zamanım çok oldu, sadece sevinecek bir şeyim yoktu düştüğünde gözümden. Yine de tekrar tekrar dönüp nasıl idealize etmişsem seni, teker teker her gün yıkmak o kadar uğraştırıcı oluyor doğruyu söylemek gerekirse. Kendini kandırdığın her şeyi teker teker salıyorsun aklının iplerinden. Arada ipler gevşiyor ve acı verici de oluyor doğruyu söylemek gerekirse. Cevap gün yüzü görmemiş kadar açık ve karanlık inanıyorsun artık.
Hiç denize gitmiyorum son zamanlarda. Uzun uzun yürüyüşler yapmıyorum. Martıların gemiye yaklaşmaları beslemiyor içimde çalan şarkıyı, anlatmıyor uzaktaki birinin yakınlığını. Hem sen gittiğinden beri yıktılar o sahili boydan boya yeniden yapılandırmak için. Sabah seni en çok özlediğim vakitte sokak başında karşıma çıkan gri kedi de öldü, son yemeğini verdiğimde anlamıştım iştahsız hallerini.
Biliyor musun? Artık orada değilsin. Seni sakladığım yerden çıkardım rengi sararmış kız çeyizleri gibi. Sandık artık kilitli değil, beynimdeki sisin kalbimdeki hayali gerçek sanmaması gibi. Yine de soruyorum hayata bizi bağlayan yalanları sevmek bazen gerekli midir diye... Hayata bizi bağlayan her yarattığımız hikayeyle başka bir yere seyahat etmek mümkün müdür diye...
İşte doğru cevaplar tam da burada başlıyor. Küskünlüğüm azalıyor o vakit. Hala denize gitmiyorum ama içindeki hikayelere daha çok inanıyorum artık. O kedi kapımın önünde olmasa da, özlediğim şeylerin arasında yerini aldı belleğimde. Ve sahilin yeni haliyle karşılaşmayı gözlüyorum kendimi yenilenmiş hissettiğimde. Şarkılarımda gözlerimi kapatıyorum yeniden henüz kaybolmamışken kucakladığım her güzellik, masumiyet ve iyi duygular için. O zaman eleştirmiyorum hiçbir şeyi, kulak da asmıyorum umarsızca. Sade ve sadece teşekkür ediyorum hayata izin verdiği için başka bir yere rahatlıkla seyahat edebilmeme.
Cazın yaşayan efsane piyanistlerinden Kenny Barron 10 Mayıs 2024 tarihinde saksofoncu Immanuel Wilkins, vibrafonist Steve Nelson, bassist Kiyoshi Kitagawa ve davulcu Johnathan Blake ile Quintet proje albümü olan ‘’Beyond This Place’’ i piyasaya çıkardı. Bu albümün en büyük özelliklerinden biri Barron’ın daha önceki yıllarda bestelediği ya da çaldığı en etkili caz parçalarının bu albümde toplanmasıydı.
Cazın en önemli isimleriyle geçmişten günümüze kadar proje, konser ve albümler yapan Kenny Barron 13 kez Grammy ödülleri almış, caz dünyasının çok önemli yapı taşlarındandır. Günümüzde yaptığı her proje ve albümle tüm dinleyicileri büyüleyen Barron, canlı ya da stüdyo kayıtlarında duo, trio, quartet ve quintet pek çok formatta müzikal etkinlikler yapmaktadır. Dizzy Gillespie, Stan Getz, James Moody, Freddie Hubbard ve daha nice önemli isimle yapmış olduğu performanslar onu müzikal bir köprü olarak caz tarihinin başından modern zamanlara kadar taşımıştır. Müzikal birikimi, zenginliği, sadeliği, derinliği ve post modern stilindeki dehası onu tüm zamanların en iyilerinden yapmıştır.
Albümde parçalar onun melodik, armonik ve ritmik olarak düzenlediği kompozisyonların ustaca sıralanışıyla sunulmuştur. Beyond This Place, Barron ve Wilkins arasındaki eskimeyen akrabalığı vurgulayan caz standartı "The Nearness of You" ile başlıyor; bu iki dahi, aynı zamanda ileri görüşlü ve caz tarihine saygı duyan, geçmişe bağlı tekniklere de sahip iki modernist.
Barron'un 1978'de Wolf Records için çıkardığı LP'sinin adını taşıyan "Innocent" şık, besleyici bir tema ve yavaş seyreden bir tempoyla tipik bir post-bop örneğidir; Daha sonra Barron'un "Tragic Magic", piyano kahramanı Tommy Flanagan'a saygı duruşunda bulunan daha canlı, daha keskin bir post-bop parçasıdır.
1985 yılındaki üçlü kaydını yaptığı parça bu albümde Barron'un "Scratch"i olmuştur. Dave Holland ve Daniel Humair ile çaldığı Parker ve Roach ilhamıyla beslediği bir şarkı olarak sevenlerine sunulmuştur.
Melodik ve armonik olarak, Barron'un sabırla ilerleyen "Beyond This Place", gospel müziğe dayalı bir dokunuşla muhteşem bir bestedir. Üç dakikadan biraz fazla süren "Softly, as in a Morning Sunrise" adlı Barron-Blake düeti albümün zirvesidir; özellikle heyecan verici bir provayı gizlice dinliyormuşsunuz gibi hissetmenizi sağlayan ham ve samimi bir virtüözlük patlamasıdır. Her zamanki gibi Blake'in davul çalması sıkı bir şekilde kontrol edilen gücün bir modelidir. "Sunset"in dahil edilmesi Barron'ı grup lideri olarak ilk LP'sine, hatta ilk parçasına geri götürüyor. 1973'te Muse'un Sunset to Dawn albümünde Barron elektrikli piyano çalmış ve parçayı ambiyanslı, saykodelik bir uvertürle açılmıştır. Burada "Sunset", Barron'un yarım yüzyıl önce bir grup lideri olarak ne kadar formda olduğunu kanıtlıyor; Latin ritmi sevgisini ele veren ve şeffaf, açıklayıcı sololar için ideal bir denge görevi gören akıllı, içten gelen bir modern caz kompozisyonu olan en iyi ve en kişisel çalışmasının temsilcisi gibi geliyor. Steve Nelson'a gelince, onun ilgi odağı onun kusursuz zevkini ve düşünceli müzikalitesini yansıtıyor; başka bir deyişle, tek bir notayı bile anlamsız çalamayacak gibi görünüyor. Barron'un yol gösterici ışığı Thelonious Monk'un yazdığı "We See", piyanist ile Wilkins arasında bir ikili diyalogdur ve Barron'un Stan Getz'le olan tarihi tandem setlerini, yakınlığını çağırıştırır.
Tam da albümde Barron’ın var olan eserleri ve yorumlarına her yaklaşımının onların dönüşümü olması gibi hayata bağlayan her izin bizi anılarımıza kendimize ve özlediğimiz yer ve zamanlara götürmesi çok kıymetli diye düşündürdü albümde bulduğum benliğim. Bazen güneşin batışı gibi, bazen onun sabah usul usul özlediğin pırıltısı gibi bir dünden yarını inşa etme endişesi çok değerli belki de. Kişilerin isimlerin anılarda, yenilerin yanında seni çoğaltması çok büyüleyici belki her dokunuşunda kendine ve dünyaya. Bazen yakınında, bazen görmek istediğin ufuklara dalarak… Maviliğin üstünde, yağmurun koynunda ve o kayığa binerek düşleyenin de denizin de sen olduğunu bilerek... Trajedilerle ve sihriyle kabul ettiğin tüm varsayımlarda.
Ve Barron’ın müziğinin sihirli kayığıyla başka diyarlara... Keyifli dinlemeler.
Şenay Ocak
Cazkolik.com / 12 Mayıs 2024, Pazar
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.