Emre Kartarı yeni yazısında Türkiye?nin kronik bir sorununa dikkat çekiyor; Gürültü...

Emre Kartarı yeni yazısında Türkiye?nin kronik bir sorununa dikkat çekiyor; Gürültü...

(Bu yazıya ait okunma rakamları 14 Şubat 2011 tarihinden sonrasına aittir.)


"Hoparlör"

İstanbul için yeni bir müzik kulübü fikrim var. Kulübün içinde bulunduğu bina devasa bir hoparlör şeklinde olsun. Sadece öyle görünmekle kalmasın, mekanın adını da kısaca "Hoparlör" koyalım. Binanın ön yüzüne 50 metre çapında dev bir subwoofer yerleştirelim ki çalınan müziği Erzurum’dan dahi dinleyebilsinler. Burada çalınan müzikler insan kulağının algılayabileceği en yüksek desibelde olsun. Girişte de şöyle yazsın: "%90 işitme kaybına uğramayan müşterilerimize paraları iade". En azından başımıza geleceklerden haberimiz olur...

Geçen hafta yine bir caz konseri için İstanbul’daydım. Birlikte çaldığım arkadaşlar iyi birer müzisyen olmanın yanı sıra eski dostlardı  da. Ankara’da bir süredir bir yerlerde çıkmamıştım, eski dostlarla tekrar birlikte olmak çok iyi geldi ancak yine de mekandan bir hayli sinirli ayrıldım. İnanılmaz derecede yüksek bir volümde çalmıştık... Ertesi gün biraz rahatlamak için gittiğim sinemada da (film Iron Man 2’ydi) filmin yarısında çıkmak zorunda kaldım. Bazı sahneler o kadar gürültülüydü ki çıkmasam kulaklarım zarar görecekti... ?


Türkiye’de maruz kaldığımız gürültü kirliliğinin siz de farkında mısınız?


Yanlış anlamayın sürekli eleştiren negatif yazar olmak değil amacım. Herkes şikayet edebilir, oysa takdir etmek deneyim ve birikim gerektirir ancak Türkiye’deki gürültü kirliliği acilen çözüm bulmamız gereken bir problem. Yalnız müzik yapmanın önüne bir engel değil, sağlık açısından da ciddi bir tehdit unsuru. Türkiye’deki müzikli mekanlar, sadece caz kulüpleri değil müzik çalınan çoğu yer, ciddi derecede gürültülü. Rahatsız edicilikten de öte tehlike sınırına varan bir gürültü bahsettiğim... Mekan çalışanlarının farkında olmadıkları bir problem bu, çünkü zamanla yüksek sesten tahrip olmuş işitme duyuları bu ses seviyesini normal olarak algılamaya başlıyor. Türkiye’deki bu problem müzikli mekanların ötesinde sinema salonları gibi, ses sistemlerinin kullanıldığı pek çok yerde karşımıza çıkıyor.

Bana göre, müzikteki en yüksek ifade biçimi "nüans"tır. Ses seviyesinin yüksek olduğu bir durumda sabit bir dinamikle çalındığından, tüm nüanslar kaybedilir. Caz, akustik çalınması gereken bir müzik çeşididir ve uyum, etkileşim ve iletişimin yeterliliği açısından çalınan notaların duyulabilmesinin yanı sıra enstrümanların doğal tınılarının da hissedilebilmesi gerekir. Örneğin içinden geldiğim anlayışa göre, sahnedeki davulun sesi kuyruklu piyanodan daha fazla olmamalıdır. Davul bundan daha sesli olduğu zaman diğer enstrümanların kendilerini ve diğerlerini duyabilmek için monitör kullanması gerekir. Monitörlere ne kadar bağlı olursanız, nüansı ve enstrümanların karakteristik tınılarını o denli kaybetmiş olursunuz. Ancak müzik kalitesindeki kaybı bir kenara bırakalım, bu durumda asıl düşünmemiz gereken gürültünün sağlığımız üzerine etkileri oluyor...

24 senedir davul çalıyorum ve yıllardır süregelen davul çalışmalarından, konserlerden ve öğretmenlikten sonra ben de çoğu müzisyen gibi, Tinnitus, yani halk arasında kulak çınlaması olarak bilinen bir işitme problemi yaşamaya başladım. Günlük aktiviteler sırasında farketmesem de sessizlikte bariz şekilde hissettiğim, özellikle sabah uyandığımda daha da belirgin olan çok tiz ve sürekli bir çınlama var kulaklarımda. Ne yazık ki Tinnitus geri dönüşü olmayan bir rahatsızlık, yani benim için mutlak sessizlik diye bir şey olmayacak bir daha. Yüksek sese daha fazla maruz kalmaksa çınlama sesini artırıp daha da belirginleşmesine sebep olacak. Akustik çaldığım zaman bu sesi hissetmiyor olabilirim ancak çınlamanın daha da ileri boyutlara ulaşması göze alabileceğim bir şey değil artık...

Davul çaldığım bu 20 küsür sene içerisinde, ki kendisi de pek sessiz bir enstrüman sayılmaz, yüksek sesli çalmak zorunda olduğum durumlar oldu elbette. Hem Virginia Commonwealth hem de New York Üniversiteleri’nin big bandlerinde, üç ay boyunca da kalabalık ve gürültülü bir müzik topluluğu olan Princess yolcu gemilerinde çaldım. Ayrıca çeşitli pop/rock/funk gruplarının performanslarında ve kayıtlarında yer aldım. Türkiye’ye gelmeden önceki en gürültülü sahne deneyimim, The Roots’un açılışı için Amerika’nın doğu sahillerinde turneye çıktığımız bir hip hop grubuylaydı. Bu gruplayken bile, büyük kalabalıklara çalıyor olmamıza rağmen sahnedeki ses seviyesi tehlikeli boyutlara ulaşmıyordu, çoğu zaman kulak tıkacı takmak zorunda kalmıyorduk bile.

Yukarda anlattığım durumlar dahil bugüne kadar Türkiye hariç hiçbir yerde bu denli gürültüye maruz kaldığımı hatırlamıyorum. Şunu da farkettim ki seyircilerin kullanabilecekelri kaliteli kulak tıkaçları  da satılmıyor burada. Ses sistemleri ve sahnedeki monitörler mekanın boyutu göz önünde bulundurulduğunda gereksiz derecede büyük. Bas ve gitar amfileri koca bir meydanda verilecek bir rock konseri için tedarik edilmiş sanki. Oturma odası büyüklüğündeki kulüplere bile bakınca, koca koca mikserlerin başına çökmüş sesi açtıkça açan teknisyenler görüyorum. Bu kadar küçük bir mekanın ses sistemine dahi ihtiyacı var mı acaba?

Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda kurulmakta olan yeni caz bölümüne gelen eleştirilerden bir tanesi de cazdan önce “Türk Müziği Bölümü”nün açılması yönündeydi. Her ne kadar bu görüşe katılsam da bence açılması konusunda ikisinden de yüksek öncelik verilmesi gereken bir bölüm var: Akustik ve Ses Mühendisliği

Türkiye’deki gürültü kirliliği artık o denli yüksek boyutlarda ki şikayetlerimizin şu aşamada çok da işe yarayacağını zannetmiyorum. Ancak en azından dinleyicilere bir tavsiyem olacak: Lütfen kulaklarınızı koruyun, herhangi bir müzik kulübünde geçireceğiniz tek bir gece bile kalıcı işitme kaybına neden olabilir. Türkiye’deki müzik kulüplerinde gürültü sınırının 110 desibele kadar vardığı ölçülmüş, bir uçak motorunun kalkışta çıkardığı ses kadar.

Bu konuda dikkatli olalım lütfen, yoksa bir gün bir bakmışız işin sonu sağırlığa kadar varmış.


"The Speaker"

I have an idea for a music club in Istanbul. The club will consist of a building that will look exactly like giant speaker..It will not only look like one, but it will function as one too. In the front of the building will be giant subwoofer cone in 50 meter diameter that will be so loud that it can be felt in Erzurum. This club will simply be called "The Speaker". The music played at The Speaker will be at the highest level of decibel humanly possible. As you are entering the Speaker, it will write clearly on the door, "Welcome to The Speaker. If you don’t loose 90 percent of your hearing, we guarantee your money back." 

Last weekend I played a jazz gig in Istanbul... The musicians were my old friends, and good musicians. It was nice to see them again after not playing for a while in Ankara. I must admit though, I was furious leaving the club. The volume we played at was so incredibly loud. The day after, I went to the Iron Man 2 movie to put the experience behind me. I had to walk out of the theater without finishing it. At times the movie would be so loud that my ears would distort.

I am trying not to become the writer that is always criticizing and being negative. I believe that anybody can complain, but it takes an experienced person to praise.  However the sound pollution is a problem we need to urgently address. This problem doesn’t only get in the way of making music but it’s also a serious health hazard. Music clubs in Turkey, not just jazz but most music clubs, are way too loud. I don’t mean just uncomfortably loud, but I mean dangerously loud. The club staff become unaware of it because their ears adjust to the louder volume level and think it’s normal. This problem in Turkey goes beyond just music clubs, but it’s just about everywhere  PA systems are used, including movie theaters.

In my opinion, in music, the highest level of technique in expression is nuance.  In a loud playing situation, when you can only play in one dynamic, all nuance is lost. Jazz was meant to be played as an acoustic music. For the proper groove, interaction and expression in jazz, you need to not only hear all the notes clearly but you need to hear the natural timbre, tone of all the instruments. For example, I came from an understanding that the stage volume of the drums should never be louder than a grand piano.  Once the drums are louder than this, the other instruments will need to use personal monitors to hear themselves and others.   The more you rely on monitors, the more you loose the nuance and the natural character timbre of instruments. But the loss of quality music is not even the main concern here. There are also health factors to think about. 

I have been playing drums for about 24 years now.  After all those years of performing, practicing and teaching the drums, like most musicians, I’ve developed a common hearing problem called Tinnitus, the permanent ringing in the ears. I don’t notice it during daily activities but I can feel it clearly in silence. For example, in the mornings when I first wake up, I notice a very high pitched ring and a hiss sound. This noise and the ring are with me non-stop, all through out the day. I will never again experience absolute quietness. Tinnitus is an ear damage that can never be reversed. With further exposure to loud noise, the ringing will only get louder and more noticable. Since I don’t notice the ringing while I’m playing music at acoustic volumes, it does not bother me. However, I can’t afford the ringing to get any louder. 

In 20 some years of playing the drums - not the quietest instrument in itself - I have been in some loud playing situations. I’ve played with both VCU and NYU big bands, played with a loud variety band aboard Princess cruiseships for three months. I’ve also played and recorded with some pop/rock/funk bands. The loudest playing situation before I came to Turkey was playing in hip-hop band. We were on a tour of East Coast of USA, opening up for The Roots. Even though we were playing for large audiences, the stage noise was not dangerously loud, and most of the time we did not have to wear earplugs.

None of my experiences above came even close to level of loudness I’ve experienced in Turkey. I notice that quality earplugs are not as readily available in Turkey for the audience either. The size of the PA systems, and monitors on stage are always bigger and louder than what is necessary for the size of the club. The bass and guitar amps for the bass are clearly for a large arena size rock playing. The monitors are always too large for the stage. Even the smallest clubs - ones in the size of a living room - have a sound technician hunched over a soundboard raising up the volume. Does a club that small even need a sound system with monitors?

One of the criticisms of the Hacettepe University’s decision to open a jazz department was that there should be a Turkish Music Department at the conservatory before a Jazz department.  This is a valid argument but I think there is even a more urgent department that needs to be available before Jazz or a Turkish music department at state schools in Turkey. A sound engineering/acoustics department...

Unfortunately the sound pollution is so widely spread in Turkey that I’m not very hopeful that me complaining will change anything.  My only suggestion is for the listener: Please protect your ears, you can damage your ear even after one night out at loud club in Turkey. The level of loudness in music clubs was rated at 110 decibels, same level as an airplane engine taking off!  Take care of your ears, or you may never hear the end of it...

Emre Kartarı

Cazkolik.com / 21 Haziran 2010, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Emre Kartarı

  • Email

YORUMLAR

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.