whathifi.com isimli web sitesi kayıt teknolojilerine yönelik yayınlarıyla dikkat çekiyor. Sitenin en sevdiği içerik türlerinden biri farklı başlıklara ait ekstrem örnekleri haberlerinde buluşturmak. Mesela bu haberin konusu en tuhaf yerlerde yapılan 8 kayıt. Bu albümlerien azından bazılarını ya duymuşuz, ya dinlemişizdir. Cazkolik okurunun da ilgisini çekeceğini düşünerek sitenin hazırladığı derlemeyi paylaşıyoruz.
Web sitesi bu haberi hazırlama amacını kısaca şöyle özetlemiş. Günümüzde dijital iş istasyonlarının yaygınlığı bir akıllı telefon veya bir bilgisayar uygulamasından biraz daha fazlasını kullanarak bir katedralde olduğu gibi bir yatak odasında da kayıt yapılabileceği anlamına geliyor. Kaydetmek kolay olsa da hiçbir şey gerçek sesle karşılaştırılamaz, özellikle yankı söz konusu olduğunda. Bu listede Brian Eno veya Joe Meek gibi kaydedilen seslerin devrim niteliğindeki öncülerini görmezden gelmemekle birlikte kolektif kulağımızı çevresiyle karakterize edilen çeşitli parçalara dönüştürüyoruz. Bir performansı kaydetmek bakımından bu 8 sonik inovasyon örneği öne çıkması bakımından dikkat çekiyor.
Nils Frahm “All Melody” (2018)
Yenilikçi Alman modern klasik besteci Nils Frahm Mayorka’da küçük bir taş evde tatil yaparken “bir an 1980’lerin dijital Blade Runner efektine benzer bir su damlası sesi duydum, delicesine yapay geliyordu” demiş Crack isimli dergiye. “Oturma odasının köşesine gittim, tahta klozet gibi görünen bir kapak vardı, onu açtım, evin içinde kuyu buldum” diyor Frahm. Kuyunun içine bir hoparlör ve mikrofon yerleştirerek sesin doğal reverbini toplayan bir stüdyo oluşturdu. Bununla beraber, “All Melody” albümünde bu yankıların çoğu daha önce piyanistin müziğinin Berlin Duvarı yıkılmadan önce Doğu Almanya tarafından bir yayın stüdyosu olarak kullanılan Berlin’deki Funkhaus isimli kayıt stüdyosunda kaydedildi. (Cazkolik notu: 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren hayli faal çalışan bu stüdyo iki Almanya’nın birleşmesi sonrası şimdilerde Frahm’ın kendi stüdyosu olarak hizmet veriyor).
John Martin “One World” (1977)
John Martin’in 1998 yılında yayınladığı “Another World” isimli albüm kitapçığında sanatçının 1977 yılında yayınladığı “One World” albümündeki seslerin nasıl kaydedildiğini anlatır. Sesler mühendis Phil Brown ve yapımcı Chris Blackwell tarafından Berkshire’daki bir çiftlik evinde alınmıştır. "Ev nerdeyse sular altında terkedilmiş bir çakıl ocağı ile ortada bir evin olduğu gölle çevriliydi. Bir PA sistemi kiraladık, monitör yığınını ahırların uzak bölgesine yerleştirip göle doğru çevirdik. Evin kaşısında iki Neumann U87 kullanarak mikrofonlarla göl tarafından gelen sesleri yükselttik. Su kenarına iki mikrofon daha yerleştirdik, bunlarla, sudaki sesleri sarmalayarak gitarın kurşun sesini andıran seslerini kaydettik. Öğle sonrası çalışması rutine oturmuşken kayıt için sabaha karşı üç ile altı arası en zor zamanlardı" diyor mühendis Brown. Bu en sessiz zaman dilimi şafaktan önceki en büyülü atmosferdi.
Shye Ben Tzur, Johnny Greenwood & The Rjasthan Express “Junun” (2015)
İki sene önce İstanbul Caz Festivali kapsamında Beykoz Kundura’da izlediğimiz grubun albümünü Paul Thomas Anderson aynı isimdeki filmle belgeleyerek anlatmış. Kayıtlar Hindistan’ın Rajasthan şehrinde Mehrangarh Kalesi’nde yapılmış. Nigel Godrich dış ortam gürültüsüyle kuş seslerinin kayda nüfuz etmesini istemiş, bunun için önceden ortam hazırlanmış. Godrich, Pitchfork’e yaptığı açıklamada “Doğu müziğinin Batılılar tarafından yapılan kayıtları muazzam bir özen ve genellikle cilalı prodüksüyonlarla yapıldı ama bu albümlerin bir çoğu masaj müziği gibi görüldü” diyor.
Sigur Rós “()” (2002)
Sigur Rós bu albüm için ilk düşündüğünü yapabilseydi İzlanda dağlarında artık kullanılmayan bir Nato üssünü kullanacaktı, ancak, 1999 yılında bu üssün pratik olmamasından dolayı kayıtlar için 1930’lu yıllarda yüzme havuzu olarak kullanılmış, artık kullanılmayan bu yeri tercih etti ve bir miktar dönüştürdü. Bu alanın/mekânın sonik faydalarının yanısıra mimari tasarımın ilham verme potansiyeli de vardı. Sundlaugin isimli bu yer Kuzey Kutup Dairesi’yle ilgili konumu oldukça özel, volkanik arazileri olan, gayzerler, buzul nehirleri, karla kaplı ormanlar ve elbette dünyanın en önemli doğa olaylarından biri olan Northern Lights, yani, Kuzey Işıkları.
My Morning Jacket “The Tennessee Fire” (1999)
My Morning Jacket’in kuruluşu arkadaş grubu ve bir ailenin üyelerden birinin evinde prova ve kayıt yapma arzusu nedeniyle içinde kendine özgü bir hikâye barındırıyor. 1999 yılında “The Tennesse Fire” ile başlayan bu çok özel konumda ilk üç albümünü grup burada kaydetmişti. Kentucky’de adeta bir hiçliğin ortasında bulunan bu güzel çiftlik ve garajın üzerindeki ev stüdyo oldu. Dahası, profesyonel kayıt hakkında hiçbiri hiç bir şey bilmiyordu ve hepsini kendi yaptı ve harika zaman geçirdiler. Bu ilk üç albümün yapımındaki en belirgin özellik Jim James vokallerinin hububat silolarında alınmasıydı, ilginç, bina sanki hissetmiş gibi inanılmaz bir yankı örtüsü yarattı.
Sunn O))) “Black One” (2005)
Muhtemelen bu sayfada yer alan kayıtların en çarpıcılarından biri drone metal ikilisi, klostrofobik Xasthur grubunun Malefic adıyla bilinen vokalisti Scott Conner’ın bir tabutun içine mikrofonla girerek yaptığı ulumaların, hayli rahatsız edici, sinir bozucu gitar parçalanmalarının olduğu kaydıdır.
Jordan de la Sierra “Gymnosphere: Song of the Rose” (1977)
Hem Terry Riley, hem Pandit Pran Nath’ın öğrencisi olan Jordan de la Sierra’nın bu albümünü ruhanî sonik bir sis diye nitelemek mümkün. Sierra albümde elde ettiği yankıları (şimdi hepsini bilgisayarda elde edebilir ama 1977’de?) Grace Katedrali’nin duvarlarına yansıyan sesleri kaydederek ve evinin bodrumunda yaptığı kayıtlarla eşleyip karıştırarak elde ediyor.
Pink Floyd “Live at Pompeii” (1972)
Sayfanın son kaydı hepsinin en ünlüsü Pink Floyd’un 1972 tarihli çalışması “Live at Pompeii”dir. Film yapımcısı Adrian Maben’ın orijinal bir fikri vardı, grubun çağdaş resim ve heykellerden oluşan sürrealist bir dekor önünde çekimlerini yapmak. Fikri David Gilmour ve grubun yöneticisi Steven O’Rourke’a götürdüğünde reddedildi. Maben daha sonra kız arkadaşıyla İtalya’da tatil yapar ve Pompeii harabelerini dolaşırken pasaportunu kaybettiğini farkederek bekçilere aramak istediğini söyledi, izin verilmeyeceğini sanırken izin aldığını öğrenince şaşırdı ve kendini bir anda böcek sesleri, yarasalarla dolu bomboş devasa amfi tiyatroda yapayalnız buldu. "İçgüdüsel olarak buranın filmin yeri olduğunu anlamıştım, burası olmalıydı dedi. Fikri grubu iletti, grubun tek şartı vardı, kayıttan çalmak olmazdı, her şeyin canlı kaydedilmesi gerekiyordu. Nihayetinde şartlar oluştu ve kayıtlar yapıldı" diyordu. Maben pasaportunu asla bulamadı.
Cazkolik.com / 14 Ağustos 2019, Çarşamba
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.