Sabah uyandığımda kafamda Bright Size Life çalıyordu, yalnızca bu sabaha özel değildi, neredeyse iki aydır böyleydi. İşten izin almanın verdiği rahatlıkla yataktan çıkmadan gün içinde olacakları düşünmeye başladım. Konserin kesinleşmesinden bu yana, bu “özel” günde tüm yapacaklarımı harfiyen planlamam, yeni bir ilişki öncesindeki flört heyecanını taşıyordu. Bilgisayarı açtığımda Cazkolik’teki notalar kalp atışımı iyice arttırmıştı. Duşumu alıp, traşımı oldum, kokularımı süründüm ve en güzel giysilerimi giydim; artık hazırdım. Havaalanına giderken dinleyeceklerim, uçakta okuyacaklarım hepsi titizlikle seçilmişti. Aylardır albümlerini tez sunumuna hazırlanır gibi çalışıyordum, hazırlıksız yakalanmamalıydım. Ah, bir de turnedeki playlistine ulaşsam da sınavda çalışmadığım yerlerden sorular çıkmasa.
Hayatınıza dair yapacaklarınızı planlamanız, özgürlüğünüzü kısıtlamaktan ziyade, -doğaçlama ruhunu kaybetmeden- belli bir izlek üzerinde ilerlemenizi sağlar. Ilk defa birlikte çalacağınız insanlara ilgili gamı / tempoyu söylemek gibi. Ölmeden önce yapacaklarınızı bir kenara not almanız, kişisel seyir defterinizde hangi noktada olduğunuzu fark etmeniz için önemli bir göstergedir.
Üniversitenin son yıllarında, zorlu ders / sınav dönemine denk gelen Pat Metheny Istanbul konseri, bir Izmir’li için, hayatın belden altı çalışması değildir de nedir? Neredeyse onbeş senedir beklediğim bu konser için, yaklaşan dakikalardaki tansiyonumun yükselmesini normal karşılamanızı rica ediyorum. Yaptığım yurtdışı seyahatlerinde sürekli bir-iki gün ile kaçırdığım konserler nedeniyle, 1 Aralık konserini de kaçırırsam tek bahanem hayatın makus talihi olacaktı; canlı dinlemek için Crom izin vermiyordu.
Neden bu kadar takılmıştım bu konsere? Mühendislik yolunda ilerlerken, sayılar / semboller / bilinmeyen “x”ler istediğim düzeyde gitarist olmamı engellemişti. Üstelik, kafamda bir sürü formülasyonlar akarken huzurla uyuyabilmemi sağlayan tek albüm Question and Answer olmuştu. Ne zaman sıkıntılı olsam, hastayken, karabasanlar içinde yatakta kan ter içinde kalsam, iş stresinden mide krampları geçirsem, yardımıma Solar parçası koşardı. Kafamdan tüm notalarını son ölçüye kadar çalar, günün geri kalanını daha sakin / huzurlu geçirmemi sağlardı. Isteyip de gidemediğim bir konserden bahsediyorsak, hala seri katil olmadığım için insanlık şanslı sayılmalı.
İzmir’de biz ünlü insanları gerçek hayatta gördüğümüzde farklı tepki veririz, öncelikle şaşırırız, filmlerdeki gibi gelir hayat bize, alışık değiliz sonuçta. Konser salonuna gittiğimde televizyondan, filmlerden gördüğüm (tabii ki isimlerini hatırlayamadığım) bir sürü insan vardı. Bu dikkat dağıtıcı öğeler hiç etkilemedi beni, ben konsere odaklanmıştım, hazırdım.
Sahnede duran PM serisi gitarları görünce artık beni engelleyebilecek tek şeyin doğal afetler olduğunu anladım. Etrafa yaydığı enerjiyle, aslan yelesi saçlı, Özdilek’ten alınmış gibi duran kazağıyla, incecik bir adam sahneye gülücüklerle çıktı. O saçlar fotoğraflarda hiç de garip durmuyordu halbuki. Saçlara, gülen yüze, garip pena tutuşuna takılmam ve ses düzenine tam ısınamamam dolayısıyla ilk parçayı anlamadım. Ama Bright Size Life’ın ilk notalarıyla beraber etraftaki tüm varlıklar anlamını yitirdi ve Pat Metheny ile aramda ruhanî bir ışık hüzmesi oluştu, geri kalan her yer karanlıktı. Zamanı belirleyen saniyeler değil, notaların üzerindeki akıntının hızıydı. Her ölçüsümü ezbere bildiğim parça benimle yaşıttı ve bu sürede bir başka güzelleşmişti. Yıllarca bildiğim tadından farklıydı, biraz daha baharatlıydı, damakta hala güzel bir lezzet bırakıyordu; bir sonraki lokmayı güvenle yedirten cinstendi, hiç bitmesindi. Son notadan sonra halay çekmek, olmadı dışarı çıkıp bir rahatlama sigarası yakmak istiyordum. Arka arkaya her biri ayrı standart olmuş parçaları dinledikçe kütlem arttı, koltuğa gömüldüm. Bazen tüm ağırlığıma ve ataletime rağmen havalandım, salonun farklı noktalarından farklı yansımalarla dinledim, tüm aşklarımı, üzüntülerimi, sevinçlerimi, heyecanlarımı hatırladım.
Question and Answer’in psychodelic’e kaçan yorumunu da dinledikten sonra ilk gençliğimde kendime verdiğim bir sözü daha yerine getirdiğim için kendime olan saygım pekişmişti.
Oturarak izlenilen konserlerin ses düzeneği / seyirci tarafından sessizce dinlenilmesi / ortamı… gibi nedenler dolayı CD dinlemekten pek farklı olmadığını düşünürüm, bunu arabanızdaki ortalama ses düzeni ile de elde edersiniz, evinizdeki mp3’ten de. Halbuki amaç konserdir, müzisyenin yaptığı hatalardan keyif almaktır, ortamdaki hava nedeniyle kayıtlardan farklı çıkan volume’leri fark etmektir. Canlı olması gereken yalnızca müzisyen değildir, seyircinin de canlı olması gerekir. Bu yüzden klasik müzik için tasarlanmış salonlarda bir türlü konser keyfi alamam. Elinizde şarap kadehi ve hatta sıcak sahlep kupası, arada fısıldaşabileceğiniz arkadaşınız, ufaktan iki çift göbek atmanız bile gerekebilir. Seyircinin elektriğiyle oldukça ilişkili bir konserden bahsediyorsak oturarak / salonlarlarda yapılan konserlerin hep eksik kaldığını düşünürüm.
Pat Metheny’nin daha akustik şeklinde tanımladığı ikinci bölümde 42 telli Pikasso’sunda, O’ndaki kurgu ve matematiksel zekaya dair izler bulurken görkemli Orchestrion’un haşmeti karşısında ezikleşmiştik. Karşımızda önemli bir caz gitaristi yoktu, kayıt numaralarının arkasına gizlenmeyen önemli bir müzisyen vardı. Bazı insanlar yolda yürürken sakız çiğneyemezlerdi, bu adam ise bir orkestrayı yönetmekle kalmıyor, her bir oyuncağıyla ayrı ayrı ilgileniyordu. Mühendis olarak matematiksel zekamın iyi olduğu düşünür, mesleki reflekslerim nedeniyle çoklu görevi (multi tasking) iyi yerine getirdiğimi düşünürdüm ama bu bambaşka bir olaydı. Hakkında pek çok şey okumuştum fakat basit “loop station” mantığının çok ötesinde bir gösteri olduğunu ancak canlı izlediğimde anladım. Notaya, süresine… vs. bağlı olarak yönetilen mekaniksel cihazlar? Kudretli bir gösteriyle göz boyamak yerine dinlediğimiz yine Metheny tarzıydı; kıpır kıpır melodiler karların erimesiyle oluşan nehir gibi kendi istediği yoldan akıyordu. Isterseniz bir dala tutunup siz de akıntıya kapılabilirsiniz, ya da uygun bir yerde de inebilirsiniz.
“40 yıldır elinizde bir müzik aletini taşırsanız siz de güzel çalarsınız” ile açıklayamayız, yoksa herkesin belli yaştan sonra el yazısı güzelleşirdi. Her sene yüzlerce konser veren birisinin hala bu kadar yüksek motivasyonlu ve enerjik performans ile çalmasının arkasında çocuksu bir heyecan vardı.
Konser çıkışı teenage fan gibi bir imza almak için uğraştım ama güvenlik görevlisinin “yasak” kelimesini duyunca Türkiye’de olduğumu hatırladım. Halbuki ben son 2 saate nerelere gidip gelmiştim, şimdi o görevini yapmaya çalışan arkadaşa nasıl anlatabilirdim ki “Bright Size Life? Gitar? Question and Answer? Jazz? Orchestrion? 15 sene?”
Özgür Doğan
Özgür Doğan, 1975 yılında doğdu, hayatının büyük kısmını Izmir’de geçirdiği için, kaçırdığı konserleri yakalamaya çalışıyor. Otomotiv sektörünün çarklarında ezilen mühendis olmak istemediği için de, yıllarca gitarda güçlendirdiği parmaklarını kaya tırmanışında kullanıyor.
Cazkolik.com / 09 Aralık 2011, Cuma
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.
metin nurbeyler
Sevgili kardeşim, heyecanlı yorumlarını okurken yıllar önce yine bizim senin gibi İzmir"den İstanbul"a John Mc Loughlin, Larry Coryell konserlerine giderken hissettiğimiz karmaşık duyguları, konserde yaşayacaklarımızı hayal edişimizi , işimizden kaçıp konsere gidişimizi falan hatırladım. Bizim tabii o yıllarda yeni iş hayatına atılmış biri olarak - "80"lerin başları- havayolu gibi bir ulaşım biçimimiz olmadığı için otobüslerde dinlediğimiz walkman"ları kulaklıkla paylaşarak yapılan yolculuktan sonra şimdi metruk bir şekilde yıkılmayı bekleyen Taksim"deki Atatürk Kültür Merkezi"nde sabahtan kuyruğa girerek bilet almaya çalıştığımızı hatırladım.- Biletix mi ? O da ne ki ? Gerçekten büyük heyecandı böyle bir konsere İzmir"den gitmek. Bi"de fotoğraf patlatmıştık babalar ile. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz güzel insan TRT 3 müzik prodüktörü Ünal Gökaydın kardeşimizi de böylece anmış olduk. Sevgili Ünal da vardı bizimle o konserlerde. Bu arada ben de otomotiv sanayi için yıllarca dirsek ve yollar aşındırmış birisiyim. Hatta şu anda yaptığım işte de otomotiv sanayinden müşterilerim var. Ortak noktalarımızın olmasına sevindim. Ben de Pat Metheny dinlerken özellikle Pedro Aznar vokallerinde, Layl Mays sololarında başka diyarlara giderim. İstanbul"daki son konserine iş hayatının kahrolası hay huyu nedeniyle gidemedim ama senin yorumlarını okuyunca neredeyse gitmiş kadar oldum. Teşekkür ederim. Yorum biraz uzun oldu kusura bakma ama gelecek konserleri belki birlikte dinleriz diye bağlamak istiyorum. Güzel yorumlarını bekliyoruz, İyi günler dilerim Metin Nurbeyler
Bu Yoruma Cevap Yazın »