Omar Sosa’nın "Afreecanos" ile yaptığı müzik latin cazın geleceğini tanımlayan bir müzik gibidir. Çok keskin ve belagatli bir cümleyle başladık belki ama gerçek de böyle... Eleştirmen Chip Boaz’ın tanımlamasıyla "köklerinden aldığı kaynağı dallarından havaya yayan ve notaların uçuşup yayılmasını izleyen bir müzik."
Omar Sosa bu tanımlamayı hakedercesine “Afreecanos” albümünün kapağında, Afrika kökenli latin olarak dik başlı ve gözyüzüne bakan profil portresinde grafik olarak yüzünde beliren ağaç kökleri ile betimlenmişti.
1965 yılında Küba’da dünyaya gelen piyanist, besteci, aranjör, prodüktör, perküsyonist ve grup lideri Omar Sosa, Küba kökenli latin cazın en ayrıksı müziklerine imza atan bir müzisyen. Kökenlerinin uzandığı Afrika coğrafyasına duygusal yakınlığı onun bu yakınlığın perspektifinde inatçı ve uzlaşmaz bir müzisyen olmasına yol açmadı. Müziği hep ‘free’ bir müzik oldu. Cazı, yaratıcılığının temel dürtüsü olarak ele aldı, müzikal kökenlerini sosyal kökenleriyle bir tuttu ama bestelerini yirmibirinci yüzyılın kıyısında ürettiğini hep hissettirdi.
Müziğe ilk olarak perküsyonla başlayan Sosa doğduğu yer Camagüey’deki müzik konservatuvarında ilk eğitimini aldı. Ardından Küba’nın prestijli okullarından Havana’da ki Escuela Nacional de Musica’da okuyan müzisyen perküsyon ve marimba ile geçen başlangıç döneminin ardından piyanoyla daha yakından ilgilenmeye başladı. Piyano ile ilgili ilk formel eğitimlerini ise Instituto Superior de Arte’de alan piyanistin caz ile yakınlığının zihnini sarmaya başlaması yine bu döneme denk gelir. Fahir Atakoğlu’nun albümlerinden de tanıdığımız ünlü Küba’lı vurmalı ustası Horacio “El Negro” Hernandez’in o sıralarda yapmakta olduğu radyo programını dinleyerek edindikleri merakı öğrenciler olarak ertesi gün birbirleriyle paylaşarak coşkulu bir müzik duygusunu yaşıyorlardı. Kendi kuşağının tüm Küba’lı müzisyenlerinin olduğu gibi Omar Sosa’da çok heyecanlı ve iştahlı bir müzisyendi. Bir yandan Oscar Peterson, Herbie Hancock, Chick Corea, Keith Jarrett, Coltrane, Parker gibi müzisyenleri yeniden ve yeniden keşfederken bir yandan da kendisi gibi Küba’lı olan Chucho Valdez, Irakere, Emiliano Salvador gibi isimleri hatmediyordu.
Seksenli yılların başında Thelonios Monk’un ‘dışavurumcu özgürlük’ olarak da tanımlanan müziği Omar Sosa için kendi müzikal geleceğini şekillendiren ana tema haline gelmeye başlamıştı. Bugünkü müziğinin temelinde dahi Monk’un bu kesif etkisi çok belirgindir. Müzikal köken araştırmasına giriştiği sonraki yıllarında Monk’un müziği ona gideceği yönü gizli gizli gösteren işaretlerle dolu oldu hep. Doksanların başında bir kaç yıl boyunca bir çeşit inziva gibi Ekvador’un Quito isimli bölgesine taşınan Sosa burada geleneksel müziğin kökenleriyle çok yoğun bir ilişki içinde yaşadı. 1995 yılında ise edindiği bu birikimi latin dünyasıyla paylaşmak üzere San Francisco’ya yerleşti. Bölgenin yüksek latin duygusu ve usta latin müzisyenlerle kurduğu ilişkiler kıs bir zaman sonra ilk albümü “Omar Omar”ı solo piyano kaydı olarak yayınlamasına yaradı. Ardından world-jazz kategorisine girecek albümleri “Free Roots”, “Spirit of the Roots”u 1998 yılında, “Bembon”u 2000 yılında yayınladı.
İkibinlerin başlarında müzik coğrafyasını Kuzey Afrika müzikleriyle olan akrabalıklarına doğru çeviren Sosa 2001’de “Prietos” ve 2002’de “Sentir” isimli albümlerini yayınladı. Kuzey Afrika’nın geleneksel vokal tekniğini ve enstrümanlarını da kullanmaya başladığı bu dönem albümlerinde yakaladığı çok güçlü müzikal yapı kendisine Latin Grammy ödülünü getirdiği gibi En İyi Latin Jazz albümü adaylığını da kazandırdı. Smithsonian Enstitüsü tarafından latin cazın gelişimine en çok katkıda bulunan kişi olarak tanımlandı.
2003 yılında “A New Life” isimli yeni bir solo albüm yayınlayan Sosa ardından bir yıl sonra “Pictures of Soul”u yayınladı. Ertesi yıl bu albümle BBC Award for World Music’i kazandı, aynı yıl “Mulatos” albümüyle yine en iyi latin caz albümü adaylığı kazandı.
Konserin bir başka önemli müzisyeni ise kuşkusuz trompetçi Paola Fresu. İtalyan cazının bu önemli ismiyle aynı adlı albümünde çalmamıştı Sosa, burada dörtlü olarak verecekleri konserde en heyecan verici yan elbette Fresu’nun varlığı olacak. Sırf bu iki müzisyenin aynı sahnede yer alması bile cazseverler için baştan sona tahrik edici bir neden.
Cazkolik.com / 02 Ekim 2010, Cuma
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.