14 Ekim akşamı Zorlu PSM Turkcell Platinum salonunda konser verecek Anjelika Akbar'ı son dönem TRT 2 ekranlarındaki programında sık izleme imkanı bulduk. Sanatçının müziğinde sembolizm yüklü minimalist anlatım farklı türlerde işleriyle beraber Türkiye'de yıllardır dinleyiciden yoğun ilgi görüyor.
2000'lerden itibaren dünyada etkisi dalga dalga artan minimalist piyanistlerin dinleyici üzerinde bariz bir etkisi var.
Mesela, kar yağışını mı anlatmak istiyorlar, dinleyenin hayalini harekete geçirecek notaları bulup çıkarırlar. Bunlar, kimi zaman havada süzülerek oynaşan kar taneleri, kimi zaman gözün gözü görmediği bir kar fırtınasıdır (misal, Ludovico Einaudi'nin The Snow Prelude serisine bakın).
Akbar'ın son single çalışması "March Snow" da benzer bir müzik.
Kırılgan lirizmin peşinde
Akbar, üç yıl önce Rus kültür platformuna verdiği röportajda şöyle diyordu; "Annem ve babam müzisyen olduğu için duyduğum ilk piyano notalarına tepki vermişim, bunu farkeden ailem piyanoyu beşiğimin yanına taşımış. Tuşlara basmaktan mutluluk duyduğum o ilk halimi hatırlıyorum. Altı aylık olduktan itibaren piyano çalıyor muşum."
Röportajdan anlıyoruz ki Anjelika Akbar'ın müzikal betimleme (ki bu yeteneği daha sonra seslendirdiği film müziklerinde oldukça işine yarayacaktı) daha küçük bir çocuk iken anne-babasının gazete dergi sayfalarında gösterdiği resimleri piyanoyla resmetmeye çalışmasıyla başlamış.
Çocukluk yıllarında babası ile.
'Müzik hayatımın doğal bir parçası oldu'
Anjelika Akbar'ın piyano ile resmetme yeteneği hayatına müzikal olarak girmeye başladıktan sonra kendini dünyanın en mutlu çocuklarından biri hissetmeye başlamıştı. Küçük yaşta piyanoyu öğrenmesi kendini ifade etmesi bakımından mükemmel bir alan oluşturdu ve küçük Akbar bu alanda heyecanla yürüdü.
Her nota birer su damlası misali
Şöyle diyordu; "Piyanoyu çok erken öğrendiğim için duygularımı rahatlıkla müzik üzerinden ifade edebiliyordum. Yazdığım ilk parçanın adı "A Turbulent Stream" (Çalkantılı Bir Akış) idi. Televizyonda bir şelâle görmüş ve etkilenmiştim, suyu her zaman sevmişimdir, şimdi bile su, bilgi ileten canlı ve bilinçli bir maddedir benim için. Suyla ilgili birçok eserim var ve suya adanmış iki de albümüm var. O yaptığım ilk bestem teknik olarak o yaşıma göre karmaşıktı ve henüz o yaşta çalabileceğim bir şey değildi, bu yüzden babam çalarak kaydetti. Daha 4.5 yaşındaydım. Babam o kaydı ünlü Sovyet besteci Andrei Eshpai'ye gösterdi. Eshpai, bunun babamın yazdığını düşündü ve babamın orkestra şefi ve başarılı bir müzisyen olduğunu bildiği için beste yapmaya devam etmesini önerdi. Aynı günlerde bestelenen ikinci eserim "Greek Dance" (Yunan Dansı) idi. O günlerde babam bir sürü pul alıp getirmişti, pullarda Yunan amforalarını dansçılarla betimleyen görüntüler vardı, onlardan ilham almıştım."
Klasik müzik önemli bir disiplin alanı olmasına rağmen Akbar kendi müziğini teknik olarak icra edecek yetkinliğe ulaştıktan sonra klasik müziğin daha betimlenilebilen bestelerine yönelmeyi tercih etti, bu tercih zamanla müziğindeki icra özgürlüğünü beraberinde getirdi ve klasik müzik ile minimalist yaklaşım arasında bir tekniğe evrildi. Bu evrilmenin ardından 'soundtrack' alanında yaptığı çalışmalar müziğinde güçlü ikinci paralel çalışma alanını yarattı. Biz aslında uzun zamandır Akbar'ın bu kompleks çalışmalarını dinliyoruz.
Bir başka röportajındaki soru Anjelika akbar'ın müzikal perspektifi bakımından önemlidir. 'Besteci var olan bir şeyi mi anlatır yoksa yoktan bir şey mi var eder' sorusu sadece Akbar için değil tüm müzisyenler için cevaplanması gereken kritik öneme sahip bir sorudur. Akbar, kendi alanında her ikisine de ihtiyaç duyduğuna değiniyor. Yani, klasik eğitimli bir piyanist olarak eğitimimin gerektirdiği kağıt üzerindeki yazılı notayı eksiksiz icra etmek, ama öte yandan kişiliğinin meraklı alanlarında gelişen yeni yaratıcı sorulara yeni müziklerle cevap vermek. Avrupa klasik müzik geleneğinde, klasik müzikten farklı türlere yönelen çoğu müzisyenin içindeki ihtiras bu özgürleşmenin ardında saklıdır. Nitekim Akbar bu soruyu; "Enerjinin, bilginin ve müziğin varoluşunun birleştiği boruyu inşa edebiliyorum ve sonra o benim içimden akıyor" diyerek özetliyordu.
Anjelika Akbar bir müzisyen olarak modern dünyanın yeni sorularıyla yüzleşmekten kaçınmadı
Diskografisinde yayınlanmış albümler bir anlamda bunun ispatıdır. Anjelika Akbar'ın yayınladığı 14 albüm arasında dikkat çekenlerden biri ünlü Vivaldi'nin "Four Seasons" için yaptığı ve dünyada bir ilk olan solo piyano uyarlamasıdır. Sony Music'in dünya çapındaki katalogunda yer alan bu uyarlama her müzikseverin bildiği melodilerin piyano üzerinden yeni anlatımı önemlidir.
Akbar'ın müzikal ilgisini besleyen bir diğer alan şiirler, mısralar ve ozanlar oldu
Ergenlik yaşlarında yetiştiği Sovyetler Birliği döneminin ozanlarının şiirlerinden heyecan duyuyordu. Gamzatov ve Akhmadulina'nın şiirlerinden yola çıkarak birkaç şarkı da besteledi. Müziği anlatış biçimi içinde şekillenen dünyanın tarifidir aynı zamanda; "Üstümde müzik denen bir okyanus olduğunu hissediyorum ve elimi içine koyuyorum, ardından, yeni eserler üzerime akıyor".
Türkiye'ye taşındıktan sonraki yaşamı önceki yaşamından ister istemez farklıdır ve oğlu dünyaya gelmiştir. Bestelediği müziklerde çocuklara yönelik basit melodiler hakim olmuştur. Çocuklar için ürettiği müzikleri şef Rengim Gökmen ile seslendirir.
Ve ardından gelen film müzikleri dönemi
Akbar'ın müzikal anlatımdaki sembolizmi için en iyi ifade alanı film müzikleridir. Bu heyecan verici karşılaşmayı "bir senaryo okuduğumda içlerindeki müziği hissediyorum. Filmi müzikal bir bakış açısıyla okumaya başlıyorum, kendi içime bakıyorum ve içimde doğan motifleri, temaları yazıyorum: bunlar bazen kolayca geliyor, bazen üzerinde çalışmam gerekiyor" cümleleriyle anlatır.
Anjelika Akbar'ın geniş müzikal perspektifi içinde yönlendirici ana itki malzemesi şüphesiz klasik bestecilerden geliyor ve bu besteciler arasında en tercih ettiği isim ise Scriabin.
Eğer müziğe, titizlikle aynısı icra edilen bir disiplin sanatı olarak bakmıyorsanız önünüzde tahmin ettiğinizden de büyük bir okyanusun olduğunu görürsünüz. Anjelika Akbar kesinlikle klasik müziğin ötesine geçen bu mücadeleci vizyonu tercih etmiştir. Bu yüzden; "Zeka tek başına yeterli değildir, müzik her zaman duygularla bağlantılıdır. Ne dinlediğimiz önemlidir: sadece kulaklarımızla değil, tüm varlığımızla ve kalbimizle" diye özetler yaklaşımını.
Klasik müzikle başlayan yolun ana hatları yine klasik müzik üzerinden yürüse de kendini her seferinde yenileyebileceği yan yollara sapmaktan kaçınmamış eğer yan bir yol yoksa icat etmekten de çekinmemiş biri gibi görünüyor piyanist ve besteci Anjelika Akbar.
14 Ekim akşamı Zorlu PSM Turkcell Platinum salonunda vereceği konser sanatçının hayatının önemli bir gecesi olacağı gibi, dinleyicisi için de retrospektif bir müzikal anlatı olacaktır. Kesinlikle kaçırmamak gerekir.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 02 Ekim 2023, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.