Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi'nin hayatı

Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi'nin hayatı

 

Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi'nin hayatı

 

 

İsmail Dede Efendi, 245 yıl önce, 9 Ocak 1778 tarihinde İstanbul Şehzadebaşı'nda bir kurban bayramı günü dünyaya geldi.

 

Babası Süleyman Ağa, oğluna kurban bayramında doğduğu için İsmail adını verdi. Dede Efendi, babasının çeşitli yerde hamam işletmesiyle birlikte zamanla da "Hammamizade" sıfatını aldı.

 

1786 yılında Çamaşırcı Mektebi'nde ilköğrenimine başlayan Dede Efendi kısa bir sürede yeteneği ve sesinin güzelliğiyle dikkatleri üzerine toplayarak okulda "ilahici başı" olarak seçildi.

 

Dede Efendi henüz küçük yaşta güzel sesiyle okul arkadaşının babası, müzikle uğraşan Anadolu Kesedarı Uncuzade Mehmet Emin Efendi'nin dikkatini çekti ve genç sanatçıya 7 yıl ders verdi.

 

Okul dönemi yüzlerce esere imza atan Dede Efendi, bir süre sonra hocası Mehmet Emin Efendi sayesinde Maliye Nezareti Baş Muhasebe Kaleminde "katip muavini" olarak çalıştı. Bir yandan memuriyet, bir yandan derslere devam eden Dede Efendi, Mevleviliğe ilgi duymasıyla Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Ali Nutki Dede'nin derslerini takip etmek üzere haftada iki gün Mevlevihane'ye gitmeye başladı.

 

Usta bestekâr, Yenikapı Mevlevihanesi'ni okul gibi görerek 7 yıl boyunca memuriyetin yanında ayinleri takip etti ve bilgisini geliştirdi. Ali Nutki Dede ile öğretmen-öğrenci ilişkisinden ziyade baba-oğul gibi olan Dede Efendi, şeyhinin kardeşi, müzik kuramcısı Abdülbaki Nasır Dede'den de birçok konuda faydalandı ve ney üflemeyi öğrendi.

 

Mevlevi tarikatında, 18 Mayıs 1797'de "Mevlevi" olan Dede Efendi, resmi derviş olabilmek için memuriyet görevinden istifa ederek 3 Haziran 1798'de dergahta "çile"ye girdi. Dede Efendi, 29 Temmuz 1798'de de sema meşkini bitirdi. Çile sırasında bestelediği ve ilk eseri olduğu sanılan, güftesi Keçecizade İzzet Molla'nın olan buselik makamında semai usulündeki "Zülfündedir benim baht-ı siyahım" güfteli şarkısı, İstanbul'un müzikle ilgili çevrelerinde büyük ilgi topladı.

 

"Zülfündedir benim baht-ı siyahım / Sende kaldı gece, gündüz nigahım / İncitirmiş seni meğer ki ahım / Seni sevdim odur benim günahım" sözleriyle başlayan eser, dönemin hükümdarı ve aynı zamanda ünlü bir bestekar olan 3. Selim'in ilgisini çekti. Şarkının çile doldurmakta olan genç bir Mevlevi dervişi tarafından bestelendiğini öğrenen 3. Selim, saraya çağırarak yapıtı bir kez de kendisinden dinledi ve saray hanendeleri arasına almak istedi.

 

 

1799'da "Dede" unvanını aldı

 

 

İsmail Dede Efendi, 3. Selim'in huzurunda eserini icra ettikten sonra sarayda fasıllara katılmaşa başladı. Padişahın kendisiyle ilgilenmesinden sonra Dede Efendi'nin 1001 günlük "çile" süresinin son yılı Nutki Dede tarafından bağışlandı. 1799 yılında 9 aylık çile ile "Dede" unvanını alan usta bestekar 21 yaşında rütbe sahibi bir Mevlevi oldu.

 

Dedeler arasına katıldıktan sonra Yenikapı Mevlevihanesi'nde kendisine ayrılan hücreye yerleşti ve giderek ünü bütün İstanbul'a yayıldı. "Mukabele" günleri Dede Efendi'nin hücresi, ondan yararlanmak isteyen müzik meraklılarının uğrağı oldu.

 

Dede Efendi'nin bu sıralarda bestelediği "Hicaz Nakış" da büyük yankı uyandırdı. Yeniden saraya çağrılan Dede Efendi, bundan sonra haftada 2 gün, padişah huzurunda düzenlenen küme fasıllarına hanende olarak katılmaya başladı. Saraya dahil olan Dede Efendi, Enderun'da da hocalık yapmaya başladı.

 

İsmail Dede Efendi, saraydan Nazlıfer Hanım ile 1802 yılında evlendi girdi ve evliliğinden 2 oğlu, 3 kızı dünyaya geldi. 1804 yılında saygı ve sevgiyle bağlandığı hocası Ali Nutki Dede'yi, bir yıl sonra 3 yaşındaki oğlunu, 1808 yılında annesini, 1810'da da diğer oğlunu kaybeden Dede Efendi, bayati makamındaki, "Bir gonca femin yaresi vardır ciğerimde" dizesiyle başlayan bestesinde büyük oğlunun ölümünden duyduğu acıyı dile getirdi.

 

Türk müziğinde ilk kez kişisel bir konunun işlendiği bu mersiye, Tanzimat öncesinin kişiselliğe ve duygusallığa açılma eğilimi içinde gözlenen kendine özgü romantik bir duyarlığın müziğe yansıması sayıldı.

 

 

Yaşamı boyunca beş yüzden fazla eser besteledi

 

 

Hammamizade İsmail Dede Efendi, sanatını geliştirmesine yardımcı olan 3. Selim'in 1808 yılında tahttan indirilmesinin ardından 4. Mustafa'nın bir yıllık padişahlığı sırasında müzik toplantılarına son verildiği için saraydan uzaklaştı. Sultan İkinci Mahmud'un siyasal karışıklığı gidermesinden sonra yeniden saraya çağrılan Dede Efendi'nin önce padişah musahibi sonra da sermüezzin olduğu bu yıllar, sanat yaşamının en parlak, en verimli dönemi oldu.

 

Abdülmecid zamanında da sarayda yerini koruyan Dede Efendi, 1839 yılında bestelediği Ferahfeza Ayini'nden sonra bestecilik yaşamında durgunluk dönemine girdi. Saraydaki havanın "alafrangalaşması", Batı müziği zevkiyle yetişen yeni padişahın Türk müziğinin, saraydaki varlığını sadece resmi bir ilgiyle sürdürmesi, Dede Efendi'nin uzaklaşmasına neden oldu.

 

Dede Efendi, öğrencileri Mutafzade Ahmed ve Dellalzade İsmail Efendi ile birlikte padişahtan izin isteyip hacca gitmeye karar verdi. Hacca giderken yolda koleraya yakalanan Dede Efendi, 1846 yılında hac görevini tamamladıktan sonra Mekke'de hayatını kaybetti ve Hz. Hatice'nin ayak ucuna defnedildi.

 

Hocalık vasfıyla da öne çıkan İsmail Dede Efendi, Dellalzade İsmail Efendi ile Mutafzade Ahmed Efendi'nin yanı sıra Yağlıkçızade Ahmed Ağa, Şakir Ağa, Hamparsum Limonciyan, Hacı Arif Bey, Eyyubi Mehmed Bey, Çilingirzade Ahmed Ağa, Nikogos Ağa, Suyolcuzade Salih Efendi, Yeniköylü Hasan Efendi, Behlul Efendi, Haşim Bey, torunu Sermüezzin Rifat Bey, Gelibolu Mevlevihanesi şeyhi Hüseyin Azmi Dede ve Zekai Dede gibi pek çok değerli öğrenci yetiştirdi.

 

Yaşamı boyunca 500'den fazla eser besteleyen, Türk musikisinin ayin, durak, tevşih, savt, ilahi, peşrev, saz semaisi, kâr, kârçe, kâr-ı natık, murabba, semai, şarkı, türkü, köçekçe gibi dini ve din dışı sahanın hemen her formunda eserler veren usta bestekârın, hacca gittiğinde bestelediği ve sözleri Yunus Emre'ye ait "Yürük değirmenler gibi dönerler" dizesiyle başlayan şehnaz ilahisi onun son eseri oldu.

 

19. yüzyılın en büyük bestekârlarından biri olarak gösterilen Dede Efendi, aynı zamanda arabankürdi, hicaz buselik, sababuselik, neveser ve sultaniyegah gibi makamları da ilk kez kendisi seslendirdi. Bireysel bir üsluba ulaşmış sanatkarın bu durumu, müzik çevrelerinde "Dede Efendi tavrı" olarak nitelendirildi.

 

Dede Efendi'nin bestelerinde dikkati çeken en önemli özellik ise klasik üslubunu korumuş olmasıydı. 3. Selim ve 2. Mahmud'un himayelerinde sarayda başarılı eserler veren Dede Efendi, bazı eserlerini de onlara ithaf etti. 2. Mahmud, Yenikapı'da mukabelede bulunduğu bir gün, mukabeleden sonra Dede Efendi'ye, Ferahfeza makamını çok sevdiğini ve bu makamda bir ayin bestelemesini rica etti. Bu istek üzerine ünlü "Ferahfeza" ayinini besteleyen Dede Efendi'nin bestelediği diğer 7 Mevlevi ayininin ilk 6'sı Yenikapı, yedincisi Ferahfeza ise Beşiktaş mevlevihanelerinde ilk defa okundu.

 

Türkçe ve Farsça şiirler de kaleme alan İsmail Dede Efendi'nin hece vezniyle yazdığı sade şiirleri de bulunuyor. Aynı zamanda iyi bir hattat olan Dede Efendi'nin "Ayin Mecmuası" adlı eserinin fotoğraf nüshası Baki Baykara Arşivi'nde yer alıyor.

 

İsmail Dede Efendi'nin bestelediği ayinlerin notaları önce Mehmet Suphi Ezgi, Ahmet Irsoy ve Mesut Cemil'den oluşan bir heyetin tespitiyle İstanbul Konservatuvarı Neşriyatı arasında (İstanbul 1935-1936), daha sonra Sadettin Heper'in "Mevlevi Ayinleri" adlı kitabında yayınlandı.

 

Osmanlı tarihinin en bunalımlı dönemlerinden birinde yaşayan ve uygarlık ile kültür değişimi olarak toplumsal çöküş ortamında yetişen, bu anlamda birçok farklı öğeyi eserlerinde kaynaştıran İsmail Dede Efendi "Hüzzam, Saba, Feahfeza Mevlevi ayinleri", "Suzidil durak", "rastkar-ı nev", "hicaz nakış beste" ve "bayati beste"nin bulunduğu birçok esere imza attı.

 

 

İsmail Dede Efendi'nin bir dönem yaşadığı Yenikapı'daki evi müzeye çevrildi

 

 

 

Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği Başkanı, mimar ve öğretim görevlisi Uğur Deniz Sökmen, usta bestekarın bir dönem yaşadığı Dede Efendi Evi Müzesi'ne çevrildiğini ve düzenli ziyarete açıldığını belirtti. Usta bestekarın bugün hayatta kalan tek izinin bu ev olduğuna dikkat çekiliyor.

 

Projesi Prof. Dr. Cengiz Eruzun'a ait olan olan müze evin açılışı 1997 yılında yapıldı. Aynı zamanda Türkiye'nin ilk Türk müziği müzesi olarak anılan evin içinde sempozyumlar, etkinlikler ve paneller gerçekleştiriliyor.

 

 

Pera Müzesi doğumunun 245. yılı nedeniyle Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi konulu bir konser gerçekleştirecek

 

 

 

Pera Müzesi, on yıldır düzenlediği Türk Müziği Konserleri’ne bu yıl, Dede Efendi’nin eserlerinden oluşan bir repertuvarla başlayacak.

 

Sinan Sipahi koordinatörlüğünde, Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’nın anısına saygıyla düzenlenen konser serisi, Türk müziğinin tarihsel, kültürel, sosyolojik, felsefi, edebi yönlerine ilişkin sunuş ve sohbetlerle bu geleneksel müziğin farklı kitlelerle paylaşılmasına katkıda bulunuyor.

 

Sunuculuğunu Osman Nuri Özpekel’in yaptığı, günümüzün usta yorumcuları ve sâzendelerinin, büyük bestekârların seçme eserlerini seslendirdikleri programın bu ayki misafir solistleri Münip Utandı ve Merve Utandı Kalkan. 

 

“Doğumunun 245. Yılında Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi” başlıklı konser, 29 Ocak Pazar günü saat 15.30’da Pera Müzesi Oditoryumu’nda dinleyicilerle buluşacak.

 

Cazkolik.com / 25 Ocak 2023, Çarşamba

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.