8-9 Aralık Cuma ve Cumartesi akşamları İstanbul Jazz Center sahnesinde çalan Jacky Terrasson bizi yeni albümü Gouache ile olduğu kadar harika ve yeni değişik bir ses Cecile McLorin Salvant ile de tanıştırdı.
Açık Radyo programcısı ve caz yazarı, fotoğrafçısı dostumuz sevgili Levent Öget dün ve bu akşam (8-9 Aralık) İstanbul Jazz Center`da programı olan Fransız caz piyanisti, Türk caz dinleyicisinin de yakından tanıyıp konserlerini ilgiyle izlediği Jacky Terrasson`u Açık Radyo`daki programı Dünyanın Cazı`nda henüz çok yeni ağırladı. Aynı hızla programda konuştuklarından özetlediği söyleşiyi Cazkolik okurları için yeniden metne çeviren sevgili Öget`e söyleşi ve simultane çeviride Ayşe Draz eşlik etti. İşte bu söyleşi sıcağı sıcağına, radyodaki yayının hemen ardından Cazkolik okurlarıyla buluşuyor.
Jacky Terrasson: "İstanbul`un cazda yeni bir yüz olarak ilan edilmesi bence çok heyecan verici"
Levent Öget: Sayın Terrasson İstanbul’a hoş geldiniz. Açık Radyo’ya da hoş geldiniz. Dünyanın Cazı programı için sizinle radyomuzun stüdyolarında bir söyleşi yapmak çok keyifli ve heyecan verici. İstanbul caz dinleyicisine aktaracaklarımız adına, bizimle bu söyleşiye zaman ayırdığınız için teşekkürler. Aslında size dün geceki konserinizi sorarak başlamak isterim. Eminim güzel bir konserdi. Ben de bu geceki performansınızı izlemek üzere İstanbul Jazz Center’a geleceğim. İlk sorum tabii ki ilk geceki, dün geceki performansınız ile ilgili. Konser sizin için de iyi miydi? Bağlantılı olarak da asıl şu soruyla başlamalıyız belki? Siz bugün pek çok albüm çalışması yapmış, dünyanın pek çok yerine giden ve son derece dinamik bir üretim sergileyen bana göre günümüzün en dikkat çeken piyanistlerine örneksiniz. Güncel olaylardan tutun da etkileşimlerin günümüzde geldiği pek çok konuya kadar müzisyenlerin bu zengin müziğe katkıları çok farklı olabilmektedir. Size göre bir caz piyanisti nereye bakar, nerelere bakmalı, siz nerelere bakıyorsunuz ve bir besteci, müzisyen olarak müziğinizi derinleştirmek için nelere başvuruyorsunuz?
Jacky Terrasson: Evet dün geceki konser iyiydi ve bu benim dördüncü ya da beşinci kez JC’s de konser verişim. Orada konser vermek her zaman keyifli oluyor. Bana göre bir caz piyanisti dışarıya aynı zamanda içeriye de bakması gerekiyor. İfade etmek istediğinizin ne olduğunu anlamak içinse kalbinize ve ruhunuza bakmanız gerekiyor. Sanırım ilhamımı hayatta başıma gelenlerden alıyorum. Sadece benim başıma gelenler değil, dünyada olanları benim nasıl algıladığım ve dünyada, dışarıda olan şeyler.
Levent Öget: Bu çerçevede bir başka soru da bizim toplumumuz için sorabilirim belki? Örneğin bizim toplumumuz size nasıl gözüküyor? Caz dinleyicilerini hedef alan bir bakışla değil de genel olarak gelişen ve ilerleyen Türkiye için bu ülke insanlarına konser vermeye geleceğiniz söz konusu olduğunda nasıl insanlarla karşılaşacağınızı düşünürsünüz? Bunu şunun için sormak istiyorum. Biliyorsunuz geçen yıl Unesco tarafından ilan edilen Dünya Caz Günü gelecek Nisan ayında ‘en az Paris kadar ses getirecek ve caz ekseninin yükselen yüzü olabilecek’ nitelemeleriyle İstanbul merkez üs olarak seçildi. Bu seçime Arif Mardin, Ertegün ailesi bazı diplomatlar ve piyanist Herbie Hancock’un girişimleriyle bu noktaya ulaşıldı. Theolonious Monk Jazz İnstitute’sü ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından da yürütülecek böylesine büyük bir projenin İstanbul olarak tayin edilmesinin ardında mutlaka haklı bazı beklentiler olmalı diye düşünmek istiyoruz. Ben en azından bir başka önemli piyaniste bunu sormak için iyi bir zamanlama diye bakıyorum. Arkasında yaşayan bir büyük piyanistin olduğu ve caz tarihinin en büyük piyanistlerinden bir diğerinin adına bir enstitünün işbirliği oldukça heyecan verici bir beklentiyi sizce de doğurmuyor mu?
Jacky Terrasson: Bence İstanbul’un cazda olanlar için ‘yeni bir yüz’ olarak ilan edilmesi çok heyecan verici. Her geldiğimde yalnızca iki gün kaldığım için buradaki kültüre dair neler bildiğimi tam anlatamam. Her geldiğimde biraz daha içine giriyor gibi hissediyorum ve tabii büyük keyif alıyorum. Aslında benim Paris’teki en yakın arkadaşlarımdan biri de bir Türk piyanist olan Ahmet Gülbe’dir.
Levent Öget: Pekâlâ, ben de şunu belirtmeliyim ki uzun yıllardır değilse de pek çok albümünüzü dinleme fırsatı buldum. En ilgimi çekenlerden biri de son albümünüz olan Gouache... Bu albümde benim de çok sevdiğim bir nefeslici olan Michel Portal ile de çalıştığınızı biliyorum. Ayrıca yine çok sevdiğim bir başka müzisyen olan Leon Parker’ı da hatırladım şimdi. Bu değerli müzisyenler gibi modern cazın ya da daha başka avangarde isimlerle de bir araya gelecek projeleriniz olacak mı? Örneğin bu yılın sonlarında da olsa bir albüm yayınladınız ancak gelecek albümünüz için bazı bilgileri bizimle paylaşabilir misiniz? Bu turne programları içinde albüm çalışmalarına yer açabiliyor musunuz? İki kez Grammy adaylığınız olduğunu da biliyoruz. Diğer yandan bazı caz otoritelerinin deyişiyle Amerikan caz tarihinin gelecek 30 yılına etki yapacak sayılı müzisyenlerden olduğunuz söyleniyor. Bu söylemler sizin müzik yaşantınızı nasıl etkiliyor. Bunların yarattığı bir baskı ya da belirli bir motivasyondan söz edebilir misiniz?
Jacky Terrasson: Evet, benim en son çıkan CD’im Gouche iki buçuk ay önce Universal France’dan yayınlandı. Ben aslında bugüne kadar hep Amerikalı plak yapımcılarıyla çalışıyordum. Dolayısıyla bir Fransız firmayla çalışmak benim için çok heyecan verici. Söz ettiğiniz müzisyenlerin dışında çok yetenekli ve çok genç bir vokalist olan Cecile McLorin Salvant’tan söz etmek isterim.
Jacky Terrasson yeni albümü Gouache`ı geçtiğimiz ay yayınladı.
Levent Öget: Bundan gelecek sorularımızda biz de söz edeceğiz.
Jacky Terrasson: Peki, tabii yaptığımız işler için tanınmak çok hoş, benim için söylenmiş olan o sözleri ise bilmem biliyor musunuz bundan on beş yıl önce söylediler. Yani sanırım bir on ya da on iki yılım kaldı. Ama bir şeyleri değiştirmeyi de düşünmüyorum. Yaptığınız işler için tanınmış olmaktır önemli olan.
Levent Öget: Tabii bu son albümünüz ile ilgili birkaç sorum daha olacak: geçen Eylül’den bu yana caz severler dinlemeye başladı yanılmıyorsam ve bu defa yalnızca sizin besteleriniz değil tıpkı daha önceki albümlerinizde yaptığınız gibi güncel parçaların da düzenlemelerine yer vermişsiniz. Steve Wonder’ın Isn’t She Lovely çalışması bu tarz olanların içinde benim en sevdiklerimden biri oldu. Bu albümde de John Lennon ve Amy Winehouse’un Rehab gibi parçalarına da düzenlemeler yapmışsınız… Şunu öğrenmek isterim; yıllar öncesinden bu yana tıpkı Herbie Hancock’un New Standards adıyla hazırladığı bu tarz parçaların bir araya getirildiği ve yeni standartlar olarak kimi parçaların seçildiği albümler yapılıyor. Günümüzün parçalarının caz standartlarında hazırlanması başka türlerin de hem caz müziğine bir bağ yaratması açısından hem de var olan standartlar dışında artık kimi günümüz duygularıyla hazırlanmış bu yeni standartlara da geçmek çok keyifli oluyor. Siz nasıl yaklaşıyorsunuz bu tarz çalışmalara. Sevmiş olduğunuz belli ancak yine de bizi biraz daha bilgilendirmeniz sizden geleceği için ayrıca keyifli olacak.
Jacky Terrasson: Müziğimi beni etkileyen ve bana dokunan şeyler üzerinden yapıyorum. Tabii Amy Winehouse’un ölümü de çok trajikti. O çok genç ve yetenekliydi. Tıpkı onun ölümünden etkilenen milyonlarca insan gibi ben de çok etkilendim. Benim içinde 27 yaşında genç birinin ölümü çok etkileyici oldu. Ben de Amy Winehouse’ın anısına tıpkı Michael Jackson’un Beat It parçasına yapmış olduğum gibi Rehab yorumuyla da bir gönderme yapmak istedim. On bir yaşında bir kızım var ve Justin Bieber’ın Baby adlı parçasını tekrar tekrar çalıyor. Ben de bir yerden sonra bununla da ilgili bir şey yapmak lazım diye düşündüm.
Levent Öget: Bu soruya bağlantılı olarak şunu da sizden öğrenebilir miyiz? Siz yıllar önce sanırım 90lı yılların başlarında Betty Carter ile onun çıktığı caz turnelerindeki piyanistlerinden biri olarak Türkiye’ye gelmiştiniz. Betty Carter’a bir caz yazarı ve yapımcısı olan dostum Sevgili Ali Sönmez’in sorduğu bir soruyu aktararak sorumu soracağım. Sayın Carter’a neden hep farklı müzisyenlerle çalışıyorsunuz sizi farklı ve genç yetenekli isimlerle bir arada görüyoruz fakat daha sonra baktığımızda bu isimleri tekrar sizinle birlikte göremiyoruz dendiğinde; Carter evet o genç isimleri bırakıyorum ki yollarına gitsinler istiyorum diye yanıtlamış. Siz de Betty Carter ile çalıştığınız yılların üzerinden epey yol gitmiş olmalısınız ki bugün artık siz de yepyeni isimlerle çalışıyorsunuz bir yandan da… örneğin son albümünüzdeki gibi ödüllü bir vokalist Cécile McLorin Salvant harika bir ses olarak sizinle çalışırken karşımıza çıkıyor.
"İstanbul`a ilk kez festival sırası Betty Carter konseri için geldim"
Jacky Terrasson: Evet Betty Carter’a müziği için teşekkür etmek istiyorum ama başka bir şey için daha teşekkür etmek isterim. Beni İstanbul’a ilk kez kendisi getirdi. Konser vermek için geldik festival sırasındaydı ve Açıkhava`daydı.
Levent Öget: Evet Açıkhava Tiyatrosu (Cemil Topuzlu)
Jacky Terrasson: İki sene önce Theolonious Monk Institute yirminci yıllarını kutlarken daha önce ödül almış insanları çağırmışlardı ve provalar vardı. Ben de bir odadan genç bir müzisyenin sesini duydum. Sesinin gençliğine karşın olgunluğu beni çok etkilemişti. Duygusal ve müzikal niteliği de beni çok etkilemişti. Elbette ki bu Cécile McLorin Salvant çıktı ve onunla bağlantıda olmaya devam ettik. Dolayısıyla bir sonraki albümüm Gouche’ı çıkarırken benimle çalışıp çalışmayacağını sordum ve o da kabul etti.
Levent Öget: Sayın Terrasson biliyorsunuzdur kısa bir süre önce caz tarihinin en unutulmaz piyanistlerinden biri olan Dave Brubeck 92 yaşında hayatını kaybetti. Huzur içinde uyusun kendisi tıpkı sizin gibi bir caz turnesi sırasında Türkiye’den geçerken 1958 yılında tam karşımızda yer alan İstanbul Radyosu’na giderken bindiği takside dinlediği bir türküden etkilenerek 9/8 lik bir besteyi ünlü Take Five’ı yazmıştı. Öncelikle sormak istiyorum bugün siz de Açık Radyo’ya gelirken bir şeyler duymuş olabilir misiniz?
Jacky Terrasson: Dualar duydum, ezanı duydum melodikti ve benim için çok ilginçti.
Levent Öget: Peki, hem popüler müzik severlerin hem de caz severlerin en çok sevdikleri bir parça olan Take Five’ın ve yine kendisinin bir diğer bestesi olan Blue Rondo A La Turk çalışmasının yer aldığı albüm caz tarihinin Miles Davis’in Kind Of Blue albümünden sonra en çok satan albümü seçilmiş. Şunu da sormak istiyorum ki, Tıpkı Dave Brubeck gibi siz de Türk ritimlerinden etkilendiğiniz bir çalışma yaptınız mı? Ya da nasıl bakıyorsunuz buradaki müziklere. Özellikle caz müzisyenlerimizle büyük festival organizasyonlarında Marcus Miller, Jack De Johnette gibi isimler ortak projeler yapmak için çaba gösteriyorlar. Sizi de bu tip çalışmalar için yeniden burada görebilecek miyiz?
Jack Terrasson: Ben henüz Türk melodi ve ritimlerinden etkilendiğim bir şey yazmadım. Ama bu bir zaman meselesi ve benim için önemli olan içeriklerdir. Bunlarda müzikte melodi, form ve ritimdir. Elbette Türk müzisyenler ile ortak olan bir proje ya da konserde beraber çalışmak isterim bu harika olurdu.
Levent Öget: Sayın Jacky Terrasson son sorumu eğitim üzerine bir çerçevede seçmek istedim. Çünkü bizim ülkemizde halen bir caz okulu ya da caz üzerine eğitim veren bir kurum yok. Var olan birkaç caz sertifika programı ise büyük umutlarla beklentiler yaratacak bir gelişme olarak görülüyor. Öte yandan sizin de katılmış olduğunuz pek çok festival ve etkinlikte olduğu gibi tüm bu kültürel beklentiler ve hareketlilik içinde konser salonları kapatılan ve neredeyse çağdaş kültürel girişimlerin baltalandığı ve köktenci zihniyetlerin de bir arada ilerlediği bir süreçten geçiyoruz. . . Ancak yine de bu tip organizasyonlar yeni bir süreci de kaçınılmaz olarak bize kazandırıyor. Örneğin bu yıl yapılacak olan söz etmiş olduğumuz dünya caz günü etkinliğinde 1500 -2000 civarında öğrencinin eğitim gördüğü bir büyük okulda seminer atölye ve panellerden oluşan etkinlikler yapılacak… Siz ise dünyaca ünlü Berklee Caz Okulu mezunu bir piyanistsiniz… Aldığınız caz eğitimi ve ailenizden gördüğünüz eğitimi müzik kariyerinizde nereye koyuyorsunuz? Tabii bir de eğitim ile ilgili şu sıralar neler yapıyorsunuz bizimle paylaşabilir misiniz?
Jacky Terrasson: Öncelikle söylemeliyim ki ben aslında Berklee’den mezun olmadım. Orada sadece bir yıl eğitim gördüm. Orada bir bas müzisyeni Chicago’da benim haftada altı gün çalabileceğim bir iş önerdi. İşte benim içinde gerçek okul o olacaktı. Bence eğitim asıl aile ve ebeveynler ile başlıyor. Dolayısıyla iki ayda bir de olsa onları caz dinlemeye, caz kulüplerine götürseler bunun çok faydalı olacağını düşünüyorum.
Levent Öget: Harika bir fikir.
Jacky Terrasson: Yazın bir caz festivaline, ya da ne bileyim iki ayda bir JC’s’e götürebilirler bu çocuklar için harika olur. Yeter ki Play Station olmasın!
Levent Öget: Peki, bütün yanıtlarınız için çok teşekkürler Sayın Terrasson. Sizi caz severlerin canla başla katılmaya çalıştığı bütün organizasyonlarda görmekten büyük mutluluk duyacağız. Dilerim turne programlarınızda her zaman bizi hatırlayabilirsiniz. Açık Radyo’da Dünyanın Cazı Programı için bu özel röportaja katılımınız için çok teşekkürler.
Jacky Terrasson: Ben de teşekkür ediyorum, yeniden görüşmek üzere...
Simultane çeviride yardımcı olan Ayşe Draz`a özel teşekkürlerimizle.
Levent Öget
Cazkolik.com / 08 Aralık 2012, Cumartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.