Marcus Miller, seksenlerin ortasındaki 3 albümlük birliktelikleri "Tutu" * (1986), "Music From Fiesta" (1987) "Amandla" (1989) ile Miles Davis’in 80’li yılların başında başlayan kabuk değişiminin devamında büyük pay sahibiydi. Rahatlıkla söylenebilir ki, Miller’ın kendisi için bu büyük bir sıçrama taşıydı. Bu albümler kendisini stüdyo müzisyenliğinden yıldız müzisyen düzeyine çıkardı. Bu müthiş bas gitarcı tabii ki Miles Davis ile çalışmaya başlamadan da kendini kanıtlamış, “Amerika’nın en çok aranılan” bas gitaristlerinden biriydi ama o yıllar kendisi için ’çalgıcılık’tan ileri gitmesi gereken zamanlardı ve o da önüne çıkan büyük fırsatı çok iyi değerlendirmişti.
Miles Davis’in 70’lerin ikinci yarısındaki suskunluğunu (ki pek çok eleştirmen bu dönemi bir çeşit inzivaya çekiliş olarak yorumlamış, hatta kimileri de Miles’ın artık devam etmesi zor bir bunalımda olduğunu iddia etmişti) ve firelerini 1981’deki “Man With the Horn” ile sona erdirmiş ve bunu klavyeci Robert Irwing III ve 21 yaşındaki gencecik Marcus Miller ile kotarmıştı. Miles Davis’in son on yılında müziğini çekip çevirenlerin hatta yön verenlerin önceleri Robert Irwing III sonrasında da Marcus Miller olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Davul makinalarının, sentetik klavye tonlarının arasında Miles’ı ön plana çıkaracak mezurlar bırakan Marcus Miller, “Tutu” ile bir çoklarına göre Miles Davis’in son iyi plağını yapmasını sağladı. Bas gitarının yanında sintileri, davul programlarını, soprano saksofon, klarnet gibi bir çok enstrümanı çalarak albümün müteahitliğinin yanında mimarı da oldu.
Albümdeki diğer önemli isimler George Duke, o zamanlar ününün zirvesindeki Omar Hakim ve Miles’ın kayıtlara özellikle dahil etmek istediği hatta Marcus Miller’a “Bana o kod@#$....n Polonyalı kemancıyı getirin, onda gerçek ses var!” diye söylediği Michael Urbaniak da var.
"Tutu", aynı zamanda Miles’ın bir çok işi gibi çok tartışılan, her iki uçta da eleştiriler alan bir albüm. Kimileri ıssız ada için seçilecek 5 cd arasına alıyor, kimileri ise önceden hazırlanmış, paketlenmiş bir imalatın üstüne Miles Davis’in hiç bir müzisyenle etkileşimi olmadan çalmasını eleştiriyor ve albümün tarzı gibi sentetik buluyor. Soğuk ve duygusuz diyenler de az değil. Kuşkusuz albümdeki tarz ve tonlar gerçekten 80’lerin başındaki RB, soul, funk albümlerinden kalma gibi. O zamanlar Prince’in (Warner Bros albümü ilk önce Prince’in yapımcılığında yapmayı tasarlamış), Sheila E’nin, Chaka Khan’ın yaptıklarından farklı değil. Albümdeki bütün parçaların bestesi bir kaç ortak beste (George Duke ve Miles Davis) ve bir Scritti Politti parçasının düzenlemesi dışında Marcus Miller’a ait.
Günahı ve sevabıyla neredeyse Miles Davis’ten daha fazla Marcus Miller’a ait olan bu albümü kaydettiği yaşlara yakın genç yeteneklerle yıllar sonra tekrar icra eden Marcus Miller’ın arkasındaki bu genç kadroda daha önce Stanley Clarke ve Victor Wooten ile verdiği konserde de dinlediğimiz Uruguay’lı klavyecisi Federico Gonzalez Pena, saksofonda Alex Han, Portekizli davulcu Louis Cato (aynı zamanda çok çok iyi bir basçı) ve Miles Davis rolüne soyunacak olan trompetçi ise ilk albümü "Eternal Journey"i 2004 yılında henüz 24 yaşında iken yayınlayan genç bir isim Sean Jones var.
Bu kutlamayı 26 ve 27 Ekim’de İKSV Salon’da seyredip, Miles Davis’i sizde yad edebilirsiniz.
* Miles Davis 1986 tarihli "Tutu" albümünü yaşadığı ülkenin uyguladığı ırk ayrımcılığına karşı savaşan ve 1984 yılında Nobel Barış Ödülü kazanan Güney Afrikalı rahip Desmond Tutu’ya adamıştı.
Cenk Akyol
Cazkolik.com / 18 Ekim 2010, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.