Kendi festivalini bestelediğin festival: North Sea Jazz
Unutulmaz bir müzik maratonu düşünün, son 37 yıldan beri her yıl tekrarlanan bir dönme dolap, caz dünyasının nabzının attığı dolu dolu üç gün ve eskisi, yenisi, moderni, klasiği her koldan caz müziği. İşte kısa bir giriş yapmam gerekirse bu North Sea Jazz Festivali.
1976 yılında Paul Acket isimli bir gazeteci yıllık tatilinde eşine hayatının hayalini paylaştı. Bu, Hollanda’da kapalı mekânda olabilecek en büyük bir caz festivali organize etmek idi. Eşini de yanına alan Ecket kısa süre sonra kolları sıvadı. Festivalin ilk edisyonunu Hollanda’nın Kongre Binasında (Congresgebouw), yaklaşık 300 sanatçının katılımı ile gerçekleşti. Bu sanatçıların arasında Sarah Vaughan, Count Basie, Dizzy Gillispie ve Herbie Hancock yer aldığını söylemem katılımın ilk defa gerçekleşen bir festival için ne kadar zengin olduğunu ifade etmeye yeter herhalde. Her ne kadar ilk festival fazla para getirmemiş olsa bile kusursuz bir organizasyon olarak tarihe geçti. İkinci festival yaklaşık iki katı daha fazla sanatçı ile North Sea Jazz’in başarılı bir organizasyon olacağının sinyallerini o kadar erkenden verdi.
Festivalin konsepti oldukça basit, sabit tek bir program yerine aynı anda paralel gerçekleşen performans zincirlemesi. Canı sıkılan veya sahnedeki grubu beğenmeyen dinleyiciler parça aralarında çıkıp başka bir konsere dahil olabiliyor. Bu kurgu 1976’dan beri süregelmekte. Böylece üç gün boyunca ister baştan sona konser izleyin, ister her performanstan birer-ikişer parça dinleyin. Bu ilk başta beni biraz korkuttu zira rahatsız olma-etme kurgusunu bir türlü kendime kabul ettiremedim. Yanılgımı ilk konserde fark ettim zira ben Türk seyircisi ile Avrupa seyircisini karıştırmak gibi çok basit ama çok büyük bir hata yapmışım. İzlediğim sayısız konserler esnasında bir defa rahatsız olmadım ve eminin kimseyi de rahatsız etmedim. Pek çok sanatçının paralel zamanlama içerisinde yoğun bir şekilde sıkıştırıldığı üç günlük bir maraton. Bunun yanı sıra kapalı bir bina içerisinde caz ve bu tarzın türevlerini farklılıklarını yaşamak oldukça keyifli. Tek çatı altında var olan sayısız farklı odalardan oluşan tarzlar, hepsi kendi içerisinde farklı ama bir o kadar bütün. Kendi festivalini bestelediğin bir festival...
Geçen her yıl bu kalıp gelişti. Her yıl yeni müzik severler festivale katıldı; dünyanın caz efsanelerini ve caz sahnesine müdahil olan yeni gelen müzisyenleri tanıma imkânı yakaladı. Festival aynı zamanda caz müzisyenlerinin kariyerinde sabit bir unsur olmaya başladı. Zamanla festival caz camiasının tonunu belirleyen sorumlu bir organizasyon oldu ve bunu 37 yıldan beri sürdürüyor olması da ne kadar sorumlu olduğunun güzel bir göstergesi. Şu an dünyamızdaki en kapsamlı, eş zamanlı paralelliği ve çeşitliliği ile zengin caz festivali diyebiliriz.
2005 yılına kadar The hague (Den Haag - Lahey Hollanda`da Güney Hollanda eyaletinde Hollanda Krallığı devletinin efektif başkenti olan ve içinde bulunduğu eyaletin merkezi olan şehirdir) şehrinde yer alan festival, yoğun seyirci talebi doğrultusunda kongre binasının yetersiz kalması sonucu 2006 yılında Rotterdam’ın tersanesinde yer alan 30.000m²’lik yüzölçümüne sahip sergi ve etkinlik salonları bütünün bulunduğu Ahoy’da devam etti. Amazon, Hudson, Nile, Maas, Congo, Congo Square, Darling, Madeira, Yenisei, Volga, Mississipi, Tigris ve Jazz Café’den oluşmak üzere tam 13 farklı mekânda periyodik olarak konser zincirlemesi sürüyor.
Santana, John Legend, Sting, Dionne Warwick ve Dee Dee Bridgewater gibi isimleri ön plana çıktığı festival 11 – 13 Temmuz tarihlerinde yine Ahoy’da gerçekleşti. Yoğun bir ilgi gören festivalin biletleri tamamıyla tükendiğinden ciddi bir katılım oldu. Ancak bu yoğunluğu mekanın büyüklüğünden dolayı çok fazla hissetmediğinizi söylemem gerek. Elbette efsane isimlerin konserlerinde yığılma oldu ama bu beklenen bir şey değil mi? Yoksa konser mekânına girerken, bir sahneden diğerine koşuştururken, tuvalet veya yemek sırası beklerken kuyruk bile oluşmadan yok olan kalabalıklar gördüm. Öncelikle festival organizasyonu kusursuz denecek kadar başarılı, her şey düşünülmüş ve seyircilerin giriş çıkışları ile senkronize olacak metronun da desteği ile gözlemlediğim sürece bir aksaklık olmadı.
Benim için en önemli unsurlardan biri zamanında başlayan konserler oldu. Tüm bu yoğunluğa istinaden maksimum oynayan gecikmeler 5 veya 10 dakika oldu. Hatta bazı konserlerin erken başladığını gözlemledim. Çoğu ise tam zamanında başladı.
İzlediğim konser zincirlemesine gelince, hepsini tek tek burada yazıp iştah kabartmak istemiyorum ancak beni en çok etkileyenlerden bahsetmek isterim. Özellikle Steve Coleman’ın küratörlüğünde Madeira salonunda gerçekleşen Jonathan Finlayson & Sicilian Defense, Doug Hammond Quintet, Citizen X ft. Jean-Paul Bourelly en Steve Coleman & Five Elements konserleri fazlasıyla mest etti. John Zorn’un 60. Yaş kutlaması kapsamında Darling salonunda gerçekleşen Song Project, Illuminations, Holy Visions & The Alchemist,Templars, The Dreamers ve Electric Masada’nın dahil olduğu müzik maratonu ve dinleyicilerin nefesi kesti. Onun haricinde Avishai Cohen Quartet, İbrahim Maalouf, Samgam (Charles Lloyd, Zakir Hussain ve Eric Harland), Monty Alexander Trio Plus, Roy Hargrove Quintet, Ron Carter & WDR Big Band, Robert Glasper Experiment ve Bob James+Savid Sanborn konserleri birer şaheser olarak anılarımıza kazındı. Festivalin bir diğer heyecan verici özelliklerinden birisi ise yeni cazcıları seyirciler ile buluşturması. Böylece caz akımının nerelere gittiğini de güzel bir şekilde birebir yaşamış oluyorsunuz. Bu genç akımlar arasında en dikkatimi çekenler ise hiç şüphesiz Hamburg menşeli Tingvall Trio, yirmili yaşlarında olan BadBadNotGood, Dirty Loops, Snarky Puppy, Hiatus Kaiyote, Colin Stetson, Zapp4 ve Joris Roelofs Trio. Son olarak etnik müziğe olan tutkumdan dolayı Bassekou Kouyate & The Ngoni Ba, Nynke, Shuggie Otis, ve Cody Chesnutt performansları da kulağıma kazınan konserler oldu. Özellikle Türk seyircisini ilgilendiren Karsu sahne adı ile müzik yapan 22 yaşındaki Karsu Dönmez’in performansı ise beklentimin üstünde oldu. Sahneye olan hâkimiyeti, seyirci ile teması, grubunu orkestra etmesi ve vokalini kullanması fazlasıyla tatminkârdı. Repertuarında fazla Türkçe parçası olması beni nispeten pek mutlu etmedi ancak gözlemlediğim kadarıyla seyircinin bu konuda en ufacık bir şikâyeti olmadı.
Festival için not ettiğim en büyük aksaklık konser anonslarının ağırlıkta Felemenkçe olması, böylesine uluslararası bir festivalde İngilizcenin daha dominant olmasını beklerdim. Bir de tuvaletlerde 1 Euro alınması her ne kadar ilk anda tepkimi çekmiş olsa bile bu 1 Euro karşılığı kolunuza vurulan bir damga ile tüm gün tuvaletleri kullanmanız ve tuvaletlerin temizliğini görünce aksi düşüncemi hemen söndürdü. Öte yandan yaklaşık 300 TL verip üç tam gün boyunca, öğleden sabahın ilk saatlerine kadar, sayısız efsane ve yeni sanatçıyı izlemiş olmanın hazzının her şeye değdiğini belirtmem gerekir.
Zekeriya S. Şen
Cazkolik.com / 11 Eylül 2013, Çarşamba
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.