Sevgili müzik dostlarım,
Sizlere Türkiye’de olan güzel şeylerden bahsetmek istiyorum. Geçen hafta Afyon Caz Festivali üzerine yazdığım yazı bir çoğunuzdan güzel tepkiler aldı, sizlere bu güzel beldemizden sucuk ve kaymak sunamadık ama anlattığım şeylerin içinizde güzel duygular uyandırdığını görünce ben de çok sevindim.
Bu hafta beni en çok mutlu eden şey Cuma günü gittiğim bir temel atma töreni oldu. Sabancı Üniversitesinin yeni kurulacak olan Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin inşaatı başladı. Nanoteknoloji son yıllarda gündemimize girmiş bir kavram. Atomik boyutlarda yapılan değişikliklerle malzemelerin fiziksel, kimyasal, elektrik, mekanik, optik özelliklerini bazen doğada var olmayan şekillerde değiştirmenin bilimi ve mühendisliği. Veya daha kısaca söylemek isterseniz atomlarla oynama yeteneği de diyebilirsiniz. Nanoteknoloji önümüzdeki 30-40 yıl için ekonomik refah, ülke güvenliği, sağlık ve kaliteli yaşam sağlanması yönünden en önemli araştırma alanı. Devlet Planlama Teşkilatının onayladığı 27 Milyon liraya Sabancı Vakfı da 23 Milyon lira katıyor, ortaya çıkacak eser geleceğin modern Türkiye’sinin inşası için çok önemli bir adım olacak. Bu önemli projeye katkısı olan herkesi yürekten kutluyorum, inanıyorum ki bu yatırım ülkemizin tersine beyin göçü projesini her yönden destekleyecek.
Gündemde bir çok başka olumsuz konu var, bunlar hakkında yorum yapmayacağım çünkü zaten her yerde yapılıyor. Türkiye eksen mi değiştiriyor diye tartışılıyor da, varsın tartışılsın ama ben güzel şeylere odaklanmayı tercih edeceğim.
Koçluk eğitimimizin parçası olarak bir kere karşımızdaki arkadaşımıza koçluk yaparken sağımızda solumuzda iki arkadaşımız oturtulmuştu. Bunlardan bir tanesi biz koçluk yaparken sürekli olarak ne kadar mükemmel ve iyi bir koçluk yaptığımızı söylüyordu. Diğeri ise ne kadar kötü koçluk yaptığımızı, karşımızdakine hiçbir faydamız olmadığını söylüyordu. Bilin bakalım biz karşımızdakine koçluk yaparken en çok kimi dinliyorduk?
Bu deney bana çok şey öğretti ama ne yazık ki öğrendiklerimi henüz tam olarak içselleştiremedim. İnsan denen varlık ne yazık ki bardağın boş yönünü görmeye eğilimli.
Bu hafta "Evde Çalamadıklarım" da sizler için ülkemizin değerli bir müzik insanı olan Tuluğ Tırpan ile birlikte radyo kaydımızı gerçekleştirdik. Tuluğ ile çok eskilere dayanan bir dostluğumuz var, aynı apartmanda komşu olduk, o zamanlar çok genç idi, piyano çalıyordu, sonra müzik eğitimini Viyana’da sürdürdü, dünya çapında bir müzik insanı olarak birbirinden ilginç projeler gerçekleştirdi. Bu arada gönlünü caz müziğine de kaptırdı. Birlikte yaptığımız söyleşide onun rengarenk dünyasını sizlere getirmeye çalıştık, bu arada epey güldük, umarım sizler de bu kahkahaları bizlerle paylaşırsınız. Bakın sizler için hangi müzikleri seçmişiz:
01) Tuluğ Tırpan / CD: My Green Color /A little pain
02) Tuluğ Tırpan / CD: Figaro / Figaro Ouverture
03) Tuluğ Tırpan / CD: My Red Color/ Dove Sono
04) Tuluğ Tırpan + Fernando Paiva Group / CD: Santos De Casa / Sete Aneis
05) Tuluğ Tırpan + Metropol Orchestra / DVD-Concert Gebau Live/ Sema
06) Tuluğ Tırpan / Stüdyo Kaydı, Film Müziği / Büyük Oyun
07) Tuluğ Tırpan + Sertap Erener / CD: My Green Color / Bozlak
08) Tuluğ Tırpan / CD: My Green Color / Egyptian
09) Tuluğ Tırpan / CD: My Green Color / Sultan’s Groove
10) Tuluğ Tırpan / CD: My Green Color/ Diba
Bu hafta ne öğrendim?
Gülebilme yeteneği insanın akıl dengesini koruyabilmesi için çok önemli imiş, özellikle de kendine gülebilme yeteneği.
Hepinize iyi, sağlık ve huzur dolu haftalar dilerim, sevgiyle kalın.
Tunçel Gülsoy
15 Haziran 2010, Salı
tuncelgulsoy@cazkolik.com
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.