Rüyalar darmadağındı şarkısı-beyaz - Cemal Süreya

Rüyalar darmadağındı şarkısı-beyaz - Cemal Süreya

Rüyalar darmadağındı şarkısı-beyaz
Sonra dalgalar geldi dile
Sonra bir mavilik aldı her yerimizi;
Nasıl hatırlıyorsan dünyayı
öyle...

 

Cemal Süreya, 1953

 

Kalp ayı Şubat’ın 11’inde, 1914 yılında doğdu. Annesi, babasının şarkısına eşlik eden bir viyolacı, babası ise bir piyanist ve şarkıcıydı. Ailesi doğduğu günden beri onu müzikallerin atası olan vodvillerde büyütmüştü. Burası onun için rengarenk bir panayır olsa da yaşı büyüdükçe palyaçolar diyarına dönüşüyordu. Tüm bu çelişkileri yaşarken 1933’te onun da bu palyaçolar dünyası dediği yerde görev vakti gelmişti. Big band şefi Horace Heidt onu orkestrasına dahil etmiş, parlak ışıkların karanlığında suyun yüzünde kalmayı öğretmişti. Burada hem vokal olarak hem piyanist olarak müziğin içindeydi. Çok geçmeden Dick Haymes ile çalışmaya başladı. Şarkıcı Jo Stafford’un grubuna hem vokal koçluğu için, hem aranjman için destek oluyordu. Tromboncu Tommy Dorsey’in onu fark etmesi uzun sürmedi. Dingin melodiler arasında akan hüzünlü mavilikler tam da aradığı yerlerdeydi.

 

İkinci Dünya Savaşında, Hava kuvvetlerinde müzik hayatına yazarak, besteleyerek ve kaosun içinde suyun üzerinde kalarak yine devam ediyordu. Onun için huzurun daimi adresi, müziğin arasına sıkıştırdığı hikayeleri sakin ama silik olmayan yerlerde anlatacağı notalardaydı.

 

Net ses tonuyla, ritmik ve melodik olarak ustaca kelime hecelemeleriyle, piyano çalışına ustaca vokal eşliğiyle hala önemini koruyan bir şarkıcı oldu Matt Dennis. Ayrıca ileri teknik bilgisi ve derin hikâye anlatımını bestelerin içine kusursuz yerleştiren bir ustaydı ve hâlâ da öyle...

 

Yazdığım öykümle onun öyküsünden öte olmayacak bir yerde olup haddimi bilerek canlı kaydettiği şarkılarını sizlere kendimi vesile ederek sunuyorum.

 

Onun bestelerinden oluşan ve Jasmine Records’un 2012 yılında çıkarttığı "Plays and Sings Matt Dennis" albümü onun 1958 yılında yaptığı canlı performanstan kaydedilen on iki şarkıdan oluşuyor.

 

Albümden melodiler kulağınıza çalınırken, öykümün keyifle eşlik etmesini dilerim:

 

‘Sevdiğim şeyleri görmeyi seçtim şüphesiz. Ne zaman bu dünyada bir lunapark arasam da onlara saklandım. Çocukken olduğu gibi etrafımda tüm kaygılı büyüklerime karşı duyarsızdım. Çünkü onların dünyası acımasızdı. Çünkü onların dünyasında hayalci çocuklar fazla konuşmamalıydı. Çocukluğun ne müphem bir şey olduğuna inanmıyorlardı. Çocukken yaptığımız uçurtmanın kuyruğuna tutunuyordum halbuki hayattan düşmemek için ben. Anlamıyorlardı...

 

Çanlar benim için de çalacaktı günün birinde... Birinde diyorsam aslında pek çoklarında... İte kaka kendimi büyümüş gibi gösterdiğim hikayede aslında çocukluğum çığlık atıyor, uçurtmanın kuyruğuna tutunuyor ve onlar benim büyümediğimi fark edecekler diye ödü kopuyordu. Yine de bazıları onları çok sevdiğimde yakalıyorlardı beni. Ödünç veriyorlardı "mış gibi sevgilerini"... Sonra çocukluğumu yakaladıklarında karşıdan karşıya geçerken en tehlikeli e5 yolunda, elimi bırakıyorlardı ansızın. Kimse terkedilmeyi hazmedemezdi doğru, ama ben terkedilmiyordum; en başından beri ödünç aldığım hayatlara ödünç sevgilere, hiç olmamış ruhlarıyla dokunanların yasını tutuyordum. En zoru da buydu. Derslerini iyi çalışmış yalancılar sürüsüne, hayranlık duyma peşindeydim.

 

1950’lerden kopuyordu sıradaki kasırgalar içime... Bir rüya görüyordum darmadağındı her şey, seni arıyordum. Sen binlerce yüzünden düşen bir parçada kanatıyordun beni. Yine yapmıştın doğrusu. Sevdiğim aşıklar şehri vardı hep gitmek istediğim, Siraküza çağırıyordu beni. Çok sıcaktı oysa, yapış yapıştı duygularım... Ferahlık arardım oysa, ellerinle hazırladığın çakıl taşlarına ihanet ediyordun. Ben dileğimi tutup sonsuzdan geri sayarken sen onları kumsala dökmüştün bile... Sabah olmuyordu, sen hep döküyordun ve sesler dişlerimi kamaştırıyordu. Rüya bitmiyordu ve "The night we called it a day" şarkısı vardı kafamda; sen duyamıyordun ve duymadın ki beni...

 

Yine de kurtarılmış bir masaldan emanetsin diye uzayan geceye kötü bir his katmadım. Suskunluğun başladı sonra, sağır edici olanından. İnsan birinin konuştuğuna bakmamalı göstermeyince ama ben o kadar inanmıştım ki buradan yanılmak çok üzecekti beni. Sana yazman için bir kalem bir antika defter almıştım. Kalem tüylü olanından, asaletinden yanına yaklaşılmayacak olanındandı. Sen de öyleydin aslında, sandıklarım arasında henüz tarif edemediğim dokunulmamışlıktaki derinliğin beni sakinleştirmişti. Bıkkınlığın geldi ardından, tahammülsüz bir tüketilmişlikle yanımdaydın. Tüm duyguların soyu tükenirdi, rutini yaratmıştık ve yormuştuk her şeyi. "That tired Routine Called Love" çalıyordu bu defa. 

 

Yıldızlar vardı gökte. Sen gülseydin biri bana göz kırpacaktı. Ama ay hilaldi ve upuzun, biz birbirimize bakıp içimizden şarkı söylemeye devam ettik. Şarkımız beyazdı her şeye rağmen. O dokunulmazdı caz çalarken. Nerede ve ne kadar gürültülü olursak olalım tek ve biricikti duygularımız. Yıl 1950 olsa da Woody Allen haklıydı, Paris’te bir gece yarısı filminde. Daima yolunu kaybeden biri ve uzun uzun arayanlar olacaktı. Yoldakiler onlara bakakalsalar da üzmekten çekinmeyecek, kendilerinden kaçacaklardı.

 

İlerde bir kır düğünü vardı. Bizimki olamazdı ama oraya daldık iki yalnız. Sen sarhoş olup buradan çıkmaya çalışırken ben melek gözleri olan küçük bir kıza bakıyordum. Şarkısı beyazdı koştu, kıkırdadı, oynadı ve tam evet derlerken benim elimden tutup kayan yıldızlara bakarak dileğimi sordu.

 

Umut için ümit bırakmayan her şey sussun dedim.

 

Matt Dennis Angel Eyes çalıyordu düğünde, o çalıyor ben yaşıyordum.
Yer Siraküza, İtalya’nın en sevdiğim aşk şehri...

 

Şenay Ocak

 

Cazkolik.com / 17 Ağustos 2022, Çarşamba

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Şenay Ocak

Caz vokalisti ve eğitimci Şenay Ocak müzikoloji üzerine yüksek lisans yapıyor, yurtiçi ve dışında caz üzerine akademik çalışmalarını, proje ve eğitimlerini sürdürüyor.

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.