Norveç’in dünya müziğindeki büyük ismi Terje Rypdal bu akşam Aya İrini’de çalacak. Festial yönetiminden yapılan açıklamayla burada birlikte çalacağını bildiğimiz Ketil Bjornstad’ın gelmeyeceğini öğrendik, yerine bir başka Norveçli müzisyen olan piyanist Morten Huuse’nin eşlik edeceği açıklandı. Bunun Aya İrini’de ki soundda farklılığa yol açacağını sanmıyoruz ama fetival yönetimin bu açıklamasını biz de buradan okurlarımıza duyurmuş olalım. Terje Rypdal son 35 yıllık dönemin Avrupa ve dünya caz sahnesindeki en belirgin figürlerinden biridir. Özellikle altmışlı yılların sonu ile yetmişli yılların başında önemli performanslara imza atan gitarın büyük ismi kendisine sorulduğunda "O yıllar çok özeldi... Jimi Hendrix’in canlı ilk albümünde ben de çaldım. O dönem bana Jan Garbarek’le, George Russell ile tanışmamı sağladı. Bu insanlarda benim cazla daha yakından ilgilenmemi sağladılar" der. Avrupa cazının fikir babası olan George Russell ile Russell’ın 1966 tarihli "Essence of George Russell" ve 69 tarihli "Electronic Sonata for Souls Loved by Nature"ında çalar. Jan Garbarek ile ilk albüm kaydından "Ne yapılacağını bilmiyordum" der, Garbarek ona dönerek "McCoy Tyner gibi çalalım" der. "Kendimi McCoy Tyner’ın elleri yerine koyarak düşünmeye çabaladım." diye de tamamlar.
Norveçin büyük gitaristi Terje Rypdal, Jeff Beck, David Torn, Bill Frisell, Andy Summers, Nels Cline... daha da uzatırsak ucu Jimi Hendrix’e uzanan bir çizginin ucundaki isim oldu hep. 36 yıldan bu yana başta ECM firmasıyla olmak üzere onlarca kayıt, bir o kadar da albüm gerçekleştirdi, müzisyen dostlarıyla birlikte kaydettiği albümleri müzikseverlerin başucunda durdu. Bir gerçek var ki, Rypdal’in gitarının sesi evrenin Avrupasından, Japonyasına duyulduğu anda tanınan bir sound olmasına rağmen bu büyük müzikal geçmiş belki sahip olduğu başarının paralelinde Amerikada hakettiği üne sahip değil maalesef.
Müzisyen bir aileden gelen Rypdal, müziğe besteci ve orkestra şefinin oğlu olarak çocukluğunda klasik piyano ve trompet ile başladı. Bu iki enstrümanın eğitimini almasına rağmen gitarı kendi kendine öğrendi. İlginçtir ki Terje Rypdal’in 60’lı yıllarda Jeff beck, Bluesbreakers-Eric Clapton, Steve Winwood’lu rock & gitar dönemi içinde iken yeniden klasik müzikle ilgilenmesi ateşini içinde tutuşturan şey 68 yılında Stanley Kubrick’in ünlü “Space Odyssey; 2001” filmi oldu. Bu filmin müzikleriyle tanıştıktan sonra bulabildiği bütün çağdaş klasik müzik örneklerini büyük bir iştahla yeniden keşfetmeye başladı. Bu sürecin sonunda Finlandiyalı Mortensen ve Krzytof Penderecki ile çalışmaya başladı. Yine bu sürecin paralelinde caza olan ilgisinde de belirgin bir artış oldu, Charlie Christian, Kenny Burrell, Wes Montgomery gibi caz gitarsitlerine olan hayranlığı cazla olan yakınlığını da ateşledi.
Yine bu dönemin içerisinde Jan Garbarek ile yaptığı çalışmalar onu 1969 yılında tarihi Baden Baden Free Jazz Meeting’de Lester Bowie ile birlikte çalmaşa kadar götürdü, ardından Avrupa cazının fikir babalarından, büyük teorisyen George Russel ile beraber çalıştı.
Burada ilginç bir kesişmeden de söz etmek gerek, belki de çok az kişinin bildiği bir detay Terje Rypdal ile ECM plak firmasının paralel gelişen süreçleridir. ECM firmasının isim babası da olan Rypdal ile ECM’in müzikal çizgileri de birlikte gelişti. Rypdal’in parçalı vibratoyla haşmetli yankılanan ve sonsuzluğa kadar uzanacakmış gibi duran tonu alamet-i farikası olurken onun kişisel gelişim çizgisinin farklı bir düzlemdeki paralelini de ECM firma olarak müzikte gerçekleştiriyordu.
Bugün 58 yaşında olan Terje Rypdal son albümü “Vossabrygg”de Jon Christensen, Bugge Wesseltoft, Palle Mikkelborg, Paolo Vinaccia, Marus Rypdal, Stale Storlokken ve Bjorn Kjellemyr gibi müzisyenlerle çalıştı. Norveç’in Vossa Caz Festivali’nde verdiği konserde kaydedilen albüm Miles Davis’in “Bitches Brew” albümüne bir saygı niteliğinde. Hatta Norveçliler bu albüme “Vossa Brew” diye bir isimde takmışlar.
Son bir notta yine Aya İrini’ye, dün Tsabropoulos konseriyle ilgili mekan ve müziğin uyumu hakkında bugün farklı düzlemde yine benzer şeyleri söylemek gerekir sanırız. Aya İrini öyle bir mekan ki kuşkusuz neredeyse tüm müzik türlerine doğal bir uyum sağlıyor. Orada duyduğumuz ud, ney bize hangi hisleri veriyorsa, dünyanın bir başka ucundan gelen müzisyenlerin enstrümanlarının sesleri de kuşkusuz ki benzer duygulara yine dinleyene aktaracaktır. Bu anlamda Terje Rypdal’in sonsuzluğa asılı kalan soundu mutlaka Aya İrini’nin binlerce yıllık duvarlarında bambaşka yeni seslere yol açacaktır.
Yukarda okuduğunuz yazı Guitar Player ve All About Jazz’da yayınlanan makalelerdeki bilgilerden derlenmiştir.
Cazkolik / 16 Ekim 2009, Cuma
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.