Taksim Trio`ya eşlik eden üç ustanın konserini izleyen Levent Öget izlenimlerini kaleme aldı

Taksim Trio`ya eşlik eden üç ustanın konserini izleyen Levent Öget izlenimlerini kaleme aldı

Taksim Trio umut verici oldu

 

İsmail Tunçbilek, Aytaç Doğan ve Hüsnü Şenlendirici müzikal beraberliğinin 2006’dan bu yana süregelen ismi olan Taksim Trio tam da bu toprakların ruhuna uygun bir üçlünün başarısının adı olmuş. Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi bir süredir kent merkezinde olması gereken ve özlenen bir sanat merkezi, konser salonu olma özelliğiyle izleyebildiğim ilk deneyimimde benim için heyecan verici bir görünümü sergiledi.

 

Projeler adamı, basın dahi yeteneği Marcus Miller ile İstanbul Caz Festivali bünyesinde Cemil Topuzlu Açık Hava’daki konserinden sonra ilk kez izleyebildiğim Hüsnü Şenlendirici, klarnet, bağlama, kanun üçgeninde seslendirilen Neşet Ertaş, Zülfü Livaneli ya da Sivas Madımak’da kaybedilen Hasret Gültekin gibi halka mal olmuş değerli müzik insanlarının besteleriyle yayınlanmış albümlerinin ardından bu konserleriyle beklentileri de karşılamış oldu.

 

Uzun süre önce duyurusu yapılan ve üçlünün yanı sıra konuk sanatçılardan biri olan Flamenko caz basının lider isimlerinden Carles Benavent benim neredeyse otuz yıl kadar sonra izleyeceğim bir müzisyen olarak en beklediğim sanatçıydı. Tabii ki büyük talihsizlikle konserden iki gün kadar önce hayatını kaybeden Flamenko tarihinin tüm zamanlardaki en iyi gitarcılarından biri sayılan Paco De Lucia’nın yarattığı üzüntü bu iki yakın arkadaşın arasındaki etkileşimlerin müzikten sonraki en saf haliydi.

 

Oregon’dan bu yana yoluna farklı beraberlikler içinde devam eden, dünyanın sayılı perküsyoncularından Trilok Gurtu‘nun bu konser için ‘gecenin akışını domine eder mi’ beklentim onun konserin ortalarına doğru sahneye çıkmasıyla ertelense de kanun – klarnet ve bağlamanın farklı kullanılabileceğini üstelik doğaçlama müziği içine taşıma niyetleriyle, kategorize olmadan, sınırları aşmaya çalışan bir arayışla deneyen bu üç cesur yerli müzisyen iyi kotarılan bir projeyi sahneye koyuyorlardı. Üçlüye sırasıyla her parçada birer birer katılarak sahneye çıkan İspanyol ve Hintli konuk müzisyenlerden piyanist Dorantes dengeleri kurmaya çalışan, etkileyici bir beraberliği yaratmaya en uygun müzisyenlerden biri olarak beklentilerdeki ortaklık arayışlarının renkleri belirleyen çizgideki çalışlarını ortaya koydu.

 

Rahat tavırlarıyla dinleyici ile hem müzikal hem de interaktif diyaloglar kurmaya, her zamanki alışık olduklarının böylesi olduğunu göstermeye çalıştıkları ve özellikle de bağlamasıyla gecenin öne çıkan ismi İsmail Tunçbilek’le yaklaşan bu iyi anlaşan, uzun provalar ve konserler yaptıkları belli olan üçlünün kimyalarındaki belirgin uyum yakın ahbaplıklarının dozuyla da hissediliyordu. Konserin bitişinde Şenlendirici’nin söylediği ‘bu seviyedeki müzisyenlerin her zaman istenilen – beklenen bir kollektif yapıyı kuramayabilecekleri’ bu konser için de hissedilen bir durum olsa da aslında beklentilerin farklılıkları çerçevesinde önemini kaybetmiş gibi gözüküyordu. Her şeyden önce Türk Müziğinin en belirgin icracı sazlarıyla ortaya konan müzik bu tabandan gelerek izleyen seyircinin memnuniyetinden de belliydi. Konser gecesi beklentisi en yüksek dinleyicilerden biriymişim gibi hissediyordum, Trilok Gurtu’yu farklı projelerde defalarca dinlemiş ve izlemiş, basçı Carles Benavent’i ise 80lerden bu yana yakından takip eden biri olarak bunca yıldan sonra bu projede nasıl yer alacağını düşünüyor ve izliyordum. Benavent üzüntüsüne rağmen mutluydu. Her zamanki samimi duygularıyla çalıyordu ve projeyi sevdiği ortadaydı. Belki istediği emprovize ortamı gelmemiş ve kendi fikirlerini tam olarak bu akışa akıtacak zamanı bulamamıştı ancak sanırım konserden bir gün önce gerçekleşen uzun provalarında birlikte çalıştıkları hissedilen bir ruh yakalanmıştı. Tunçbilek’in yıllar öncesine uzandığını söylediği Benavent ile tanışıklıklarının karşılıklı olarak müziklerini tanıma fırsatını da bulduklarını doğruluyordu. Bağlamasından çıkan gitar (***) riffleriyle bunu daha da pekiştirmek istiyordu. Zaman zaman Flamenko zaman zaman sitar tadında yarattığı karışımlar konuk sanatçıların yakınlaşmasını da sağlamış oluyordu. Özellikle Aytaç Doğan’ın kanunuyla tanışıklığı ve onun tamamlayan özellikteki sıra dışı çalışlarıyla kendi denemeleri Taksim Trio’nun da müzikal çatısını oluşturuyordu.

 

Çocukluğumda büyük bir klarnet ustası olarak bildiğim Mustafa Kandıralı’yı hatırlıyorum. Başkaları da sayılabilecektir ama hatırlarda kalan ve unutulmayan ekol gibi olan Hüsnü Şenlendirici bu döneme epey iz bırakacak müzikalitesi yüksek farklı projeler içinde işler üretiyor. Özellikle bu konserdeki gibi dünya yıldızlarıyla birlikte yapılanlar tam da onların gelip de burada yapmaya çalıştıklarının buradan çıkışlı olanları açısından çok önemli bir durum olarak görünüyor. Tabii Laço Tayfa gibi tamamı buradan müzisyenler bünyesinde yine buraya ait çalışmaları yine iki albüm ve birçok yurt içi ve yurt dışı çalışmalarla bu iki topluluk arasında sürenler ya da Brooklyn Funk Essential gibi bir batılı buluşmasıyla da beklentiler artık karşılanmış olmalıydı. Caz-funk-reggae her şey bir arada festivaller ve konserler gerçekleşti. İstenilen yerlere ulaşabildi mi yoksa bunu konuşmak için biraz daha yılların geçmesi mi gerekiyor? Yani çoğunluğun en sevdiği müzikler olan ‘Harmandalı’ ya da ‘Belalım’ı duymak, enstrümantalist, virtüöz özellikler ile kendi sevdiklerini dinlemek istekleri arasında gidip gelen bir dinleyici öte yanda dünyaya açılmak için sorgulayan ve eminim çok farklı gelen (klarnete rağmen) sound özellikleriyle karşılaşmak bu oluşum için, müzikleri için nasıl sorular hazırlıyordur?

 

Birkaç yıl önce Marcus Miller’in İstanbul Caz Festivali bünyesinde gerçekleşen dünya prömiyeri çerçevesindeki ilk konserleri için kendi grubuyla birlikte yerli müzisyenlerimizin bir araya geldiği, günlerce özel provalarla yürüyen çalışmaları gibi olmamıştı Şenlendirici’nin bu yıldızlarla olan hazırlanışları, ancak ortaya çıkan son derece keyifli ve önemli bir deneyim olarak göz dolduruyordu. ‘Sonuç’dan daha önemlisi bu yıldız müzisyenler ile geliştirilmeye çalışılan projelerde caz-fusion ve doğaçlama müziklerin tam da ihtiyaçları olan şey yapılmış oluyor bir bakıma. Belki de imkânlar çerçevesindeki bu kısa çalışmalar tüm bir ruhun yakalanması için ‘görece’ yeterli olmuyordur? Yine de bu niyette olunması bile konser salonları olmayan, caz kulüpleri yaşamayan ancak caz müziği ve diğerleri için verimli topraklara dönüşmeye başlayan coğrafyamızda en nitelikli projelerde sahiplerinin kadar dinleyiciyi de geliştiren işlere dönmesi için birer fırsat yakalanmış oluyor.

 

Gündelik ‘keyif odaklarına’ ne yazık ki içki mezesi olan, üreten yaratıcı müzisyen için bu tarafta oldukça değerli olan bu seviyedeki projelerde yer almak üstelik yerli projelere davet edilen dünya yıldızları her zaman alışık olduğumuzdan başkaca bir doğruyu da gerçekleştirmiş oluyor. Davulcu Jack DeJohnette’in bir vurmalı çalgılar projesinde denediği, basçı Marcus Miller’in İstanbul Caz Festivali’nde Okay Temiz, İmer Demirer, Hüsnü Şenlendici gibi yerli yıldızlarla bir araya geldiği ya da Spiral Quartet gibi tamamı Fransız modernist caz müzisyenlerinden oluşan bir topluluğun türkülerden oluşan düzenlemelerinde olduğu gibi sayamadığımız örneklerle bunu çoğaltmanın mümkün olduğu çalışmalar yapılmıştır. Dışarıdan verilebilecek örneklerden biri olan İngiliz saksafoncu Trevor Watts’ın Ganalı vurma çalgılar topluluğu Moiré Music Drum Orchestra ile denediği gibi pek çok proje var ki günümüz müziklerini kültürlerarası yerlere taşıyor. Zorlu Center’da oldukça zor olacağı belli olan bir ortaklığın kuruluşunun bu ilk buluşması başarıyla yaşanmış oldu. Yaşı altmışlarına ulaşan emektar iki dünya müziği sanatçısı Carles Benavent ve Trilok Gurtu kullandıkları enstrümanları, bas ve vurmalı çalgıları çoktan yalnızca birer eşlik çalgısı olmaktan öteye taşımış oldukları deneyimlerini ve ustalıklarını yine birer eşlik çalgısı gibi de çalabilecekleri “iyi yüreklilikle” egolarını erteleyerek geldikleri Türk seyircisine burada övgüler kazanmış üç kafadar yenilikçi müzisyenin enerjilerine olağanüstü katkı sağladılar. Konser boyunca tipik birer olgun müzisyen ciddiyeti içinde dinlediler ve kendilerine tanıdık gelen yerlerden var olan dokuya bağ kurmaya çalıştılar. Akışın bütünlüğünün dışına çıkmak isteyen Gurtu ise, has özelliklerdeki efektler içindeki solosuyla aslında kendi gibi olduğu ritim dünyasını eşlik etmeye geldiği bu müziğe katkı sağlamaya dönüşümleriyle seyirciden kabul gördü ve alkışlanıp desteklendi.

 

Şenlendirici’nin söylediği samimi ifade bir bakıma gerçek olsa da yani kolektif olmanın zorluklarından yola çıkılsa bile içerisinde böylesine kültürel – duygusal katmanları ve hacmiyle büyük bir birikimin kodlarını taşıyan böylesine bir konser çoktan yerini bulmuş dinleyicisini mutlulukla buluşturmuş oluyordu. İstenirse yalnızca büyük festivallere, sponsorlu kocaman etkinliklere ihtiyaç duyulmadan da, merkezi yönetimlerin yapması beklenen, alışık olduğumuz üzere konser salonlarının sürekli beslenmesini dayatmadan da kendi ürettiğimiz projelerle yeni yeni yaşamaya çalışan salonlarda kültür ve sanatın ışığını gelecek kuşaklara taşıyacak kadar aydınlığa sahip olduğumuzu Taksim Trio ile yeniden görmek umut verici oldu...

 

(***) Riff: Arka arkaya tekrarlanan kısa ritmik motif.

 

Levent Öget

 

Cazkolik.com / 03 Mart 2014, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Levent Öget

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.