Türkiye'nin yumuşak gücü olarak müzik? (ve çarpıcı bir örnek)

Türkiye'nin yumuşak gücü olarak müzik? (ve çarpıcı bir örnek)

 

Son yılların öne çıkan tabirlerinden biridir 'Yumuşak Güç'

 

 

 

Türk dizilerinin dünyada yarattığı etki Türkiye hakkında çoğu olumsuz imajın tersine dönmesinde işe yarıyor. Bu etkinin artan turist sayılarını etkilediği de söylenenler arasında.

 

Türkiye'nin bir diğer yumuşak gücü ne biliyor musunuz?

 

Youtube'da yayınlanan İstanbul'un kedileri videoları.

 

Kedi videolarına inanılmaz ilgi var, bu ilgiyi farkeden ilgili veya ilgisiz bir çok youtuber kedi videosu çekerek tık yağmurundan payını almaya çalışıyor. Türklerin kedi videoları yerine turistlerin videoları daha fazla ilgi görüyor. Nedeni ise, turistlerin kendi ülkelerine göre İstanbul sokaklarında sayısız kedinin serbestçe dolaşması, restoranların, kafelerin sandalyelerinde, kitapçıların raflarında uyumaları, kimsenin onlara karışmaması, İstanbulluların kedilerle sevgi dolu ilişkisi.

 

Bu videoların altına dünyanın her yerinden yorumlar yazılıyor ve neredeyse tamamı hayranlık dolu yorumlar. Batıdan uzak doğuya çok sayıda yorumcu bir gün istanbul'u ziyaret ederek kedileri ve şehri görmek istediğini söylüyor.

 

 

Ama yeterince kullanamadığımız bir diğer yumuşak güç ise müzik

 

 

Tarkan'ın 'Şıkıdım'ı dünyanın dört bir yanında tuhaf aksanlarla eğlenceli şekilde söylenince hepimiz mutlu oluyorduk. Sonra Sertab Erener'in Eurovision başarısı geldi. Geçmiş yıllarda Barış Manço'nun Japonya'da gördüğü ilgiye şaşar kalırdık. Ardından altmışların, yetmişlerin Anadolu pop ve rock şarkılarındaki riff'lerin envai çeşit kullanımına geldi sıra. Batı müzik endüstrisi, başta DJ'ler ve remiks ustaları, hatta rap müzisyenleri tepe tepe kullandı bu tür saykodelik tınıları. 12 Eylül darbesi sonrası Türkiye'den Avrupa'ya giden Türk solu ve Kürt diyasporasının ürettiği müzikler ile altmışlardan itibaren çalışmak için Almanya'ya giden Türk işçilerin çocuklarının ürettiği müzikler ve diyaspora müziklerinin Avrupa müziğine etkisi sınırlı kaldı.

 

Bir paragrafa sığdırmaya çalıştığım şeyler aslında geçmiş elli yılda yaşanmış şeylerdi.

 

Ağır aksak adımlara rağmen Türkiye'de üretilen müzik Avrupa ve dünyada hakkınca değerlenilen bir yumuşak güce dönüşemedi. Son yıllarda Türk dizilerinin, hatta kedi videolarının yaptığını bile yapamadık.

 

 

 

Oysa şimdi önümüzde bir fırsat var ve bu fırsatın baş aktörü Kültür ve Turizm Bakanlığı olmalı

 

 

 

Çünkü içinde bakanlığı adının açılımı olan hem kültür, hem turizm var.

 

Beni bunları yazmaya teşvik eden şey ünlü müzisyen ve prodüktör Damon Albarn'ın Africa Express isimli topluluğuyla yaptığı hayranlık verici işler oldu.

 

Damon Albarn'ı bilen bilir. Oldukça etkili bir vizyoner, müzisyen ve prodüktördür.

 

Hatırlayın, Suriye iç savaşının yoğunlaştığı, Türkiye'ye göçlerin arttığı günlerde İKSV ile ortaklaşa İstanbul Caz Festivali'nde Suriyeli müzisyenleri kimi Avrupa diyasporasından gelen müzisyenlerle ortak orkestraya dönüştürüp Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda unutulmaz bir gece yaşatmıştı.

 

O günden beri Damon Albarn'ın yaptıklarını takdir eder ve biz niye böyle bir girişime imza atmıyoruz diye kıskanırım.

 

 

Damon Albarn'ı örnek vermemin nedeni bu yazının şimdi yazacağım en önemli kısmı aslında

 

 

Son yıllarda Türkiye'nin ekonomik ve askeri olarak Afrika ile güçlü işbirlikleri olduğu basında yazılıp çiziliyor. Eğer bu gelişmeler hakikaten bu kadar pozitif yoldaysa Afrika ülkeleriyle kurduğumuz ilişkileri Türkiye'nin yumuşak gücü müzikle mutlaka desteklenmesi gerekiyor.

 

Nasıl mı?

 

Damon Albarn'ın tek başına yaptığı şeyler bizim için yeterli örnek.

 

Yirmi yıldır Afrika'nın köşe bucağını dolaşıp sayısız müzisyen keşfeden ve bu sayede yeni müzikler, yeni sesler ve isimler üreten Albarn bu ilişkilerini onbinlerce kişinin izlediği konserlere dönüştürüyor, albümler yayınlıyor, festivallere katılıyor hatta festival düzenliyor.

 

Onun bir başına yaptığı şeylerin benzerini farklı bir formatta biz de yapmalıyız, Afrika ülkeleriyle kurduğumuz ilişkileri Afrika sokaklarına da taşımalıyız.

 

Kültür Bakanlığı öncülüğünde Türk müzisyenleri Afrikalı müzisyenlerle ortak çalışmalara yönelmeli, zaten coğrafi uyum taşıyan Kuzey Afrika ile sahra altı ülkeleri arasında yeni müzikal ilişkiler geliştirebilmeliyiz.

 

Batı Afrika dünyanın en önemli müzikal havzalarındandır. Bu havzada ortaya çıkan müzisyenlerin çoğu Fransızca konuşur, müziklerini Fransa'da üretir. Böyle bir habitatı niye İstanbul'da da oluşturmayalım?

 

Damon Albarn'ın yaptığı türden remiksleri kültürlerin buluşmasına niye dönüştürmeyelim, niye binlerce kişiye konserler vermeyelim, birbirlerimizin müziklerini iç içe geçirmeyelim, müziği iyileştirici, birleştirici gücünden faydalanmayalım? Hatta ortak festival yapmayalım, şehir şehir, ülke ülke dolaşmayalım.

 

Yazdıklarım ham fikir değil, bence alt yapısı mevcut. Müziğin insanları ve kültürleri buluşturabilme gücünü hafifsememek lazım.

 

Feridun Ertaşkan

 

Cazkolik.com / 03 Ekim 2025, Cuma

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com kurucusu, editör ve yazar.

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.