Julia Hülsmann Akbank Sanat'taydı

Julia Hülsmann Akbank Sanat'taydı

Alman besteci ve piyanist Julia Hülsmann ilk albümünü 1997 yılında kurduğu triosu ile Bit Records`dan yayınlamıştı. Ardından, ACT firması için kaydettiği albümler geldi. 2008`de "The End of Summer" albümü nedeniyle ECM ile tanıştığında oldukça olumlu eleştriler almıştı. Bu ünlü firmada kaydedilen iki albüm sonrası grubun soundunu değiştirmeyi isteyen Hülsmann önce yola bir vokalle devam etmeyi düşünmüş ama sonra, 2007`de bir festivalde tanıştığı Tom Arthurs`un Berlin`e taşınmasıyla ikili birlikte çalışma kararı almış. Bu albümün Tom Arthurs için önemi ise 15 yaşındayken dinleyip sevdiği Kenny Wheeler ve John Taylor`ın "Azimuth" albümünü hayata geçiren ECM ile yollarının kesişiyor olmasıymış. "Quartet müziği yapmak bir piyanist açısından önemli bir deneyim, zira, kimi zaman trompet ana melodiyi çalarken geride piyanoya doğaçlama için daha fazla alan kalıyor" diyor Hülsmann.

 

 

Son albümüne gelirsek

 

 

"In Full View" albümü, hızla yol alırken bir an durup geri çekilerek genele şöyle bir gözatıp değerlendirmek gibi düşünülebilir. Kimbilir, belki de yeni birinin gruba dahil oluşu bakış açısını değiştirdi ve yeni bir perspektif getirdi.

 

Müziklerine dörtlü olarak devam ediyorlar ama zaman zaman trio öğeleri de hem albümlerinde, hem de konser performanslarında hissediliyor. Manfred Eicher`in grubun müziklerinin olgunlaşması için sabırla bekleyip onlara güvendiğini, daha önceki albümlerinden çok farklı bir müzik yapmakta oldukları ve bu müziklerinin ECM geneline bakıldığında farklı bir yerde olduğundan bahsettiğini, parçaların uzun-kısa, hızlı ve yavaş oluşlarından çok içerdikleri duyguya odaklanıldığını düşündüğünü öğreniyoruz.

 

 

Julia Hülsmann`ın Akbank Sanat konserine dair notlar

 

 

Topluluğun Akbank Sanat konseri son albümdeki sıralamaya göre başladı, ilk parça, Tom Arthurs`un akıcı eşliğiyle kurgulanan Quicksilver`dı. Hülsmann`ın piyanonun tuşlarıyla kurduğu zarif temas ve dikkat çeken güçlü oto kontrol ile müziğini sakinlik ve formel disiplinle icra etmesi oldukça etkileyiciydi.

 

Konser, son albümündeki parçaların yanısıra kimi müzisyenlere ithafen yazılan bestelerden oluşsa da önceki albümlerine dair kısa notlar düşmekte fayda var. Hülsmann`ın müziğini önceki albümden bilenler özellikle "The End of Summer"dan bir Seal bestesi olan doksanların unutulmazı "Kiss From a Rose"u derhal hatırlayacaktır. Grup parçada çok derin bir duygu yaratmayı iyi başarıyordu. Aslında, Seal gibi etkileyici bir vokalistin sesini duymamanın yarattığı boşluğu Hülsmann farklı tonal değerler taşıyan icrasıyla gidermeyi başarırken diğer enstrümanlar da bütünün parçası olma konusunda şaşırtıcı hünerler sergiliyordu.

 

Konserin ikincisi parçası Dunkel ismi gibi `dark` bir çalışmaydı. Yine ana melodi trompet üzerinden yürürken Hülsmann parçanın hemen hemen tamamında piyanonun tuşlarına alt ve üst tonlarda sadece üç nota için dokunuyordu. Bana göre, ekibe yeni katılan genç bir trompetçiye parça içinde verilen bu etkin rol müzikal dilini geliştirmesi bakımından hayli kıymetli olmalı.

 

Konser albümden birbirini takip eden iki Marc Muellbauer bestesi; önce "Forever Old" ve ardından "Gleim" ile devam etti. "Gleim"da davulcu Heinrich Köbberling`in fırçaları hem eline, hem de davul kasnağına vurarak yakaladığı ilginç ritim çok hoştu. Takiben dinlediğimiz parça ise, 1950`li yıllarda New York`a taşınarak büyük bir başarı öyküsüne imza atan ama üstünde oluşan baskıya dayanamayıp müzik yerine terziliği tercih eden Alman kadın piyanist Jutta Hipp`e ithaf ettiği bestesiydi. Bu parça, klasik piyano triosu ve trompetin aynı anda ve birbirinden bağımsız doğaçlamalarıyla yaşamın inişli çıkışlı karmaşasına göndermeler yapan bir müzik olarak algılandı. Kanadalı sanatçı Leslie Feist`in bestesi olan "The Water" son albümde trio olarak kaydedilmişti, önceki albümlerden biliyoruz ki Hülsmann parçalara yeniden hayat vermeyi seviyor ve bunu trio formatında yeniden düzenleyerek oldukça iyi başarıyor. "The Water"ın orjinali indie rock türünde kabul edilse de formu caza uyarlamaya oldukça müsait. Lirik bir anlatıma sahip olan "The Water"ın melodisi oldukça akıcı. Müzikseverler bu parçayı her nerede duyarsa mutlaka şöyle bir durup `bu melodiyi nerde duydum` diyordur.

 

Tam bu noktada Hülsmann`ın müziğinin köklerine inersek eğer bizzat kendisi parça seçimlerini hazırlarken oldukça titiz bir araştırma içinde olduğundan bahseder. Avrupalı caz müzisyenlerinin çoğunun yolu klasik müzikle kesişmiştir. Hülsmann`ın yolunu aydınlatan ışık ise Bach, Satie ve Rus besteci Sergei Porkofiev olmuştur. Etkilendikleri arasında pop öğeler ve İngilizlerin dünya müziğine en değerli armağanlarından The Police`de yer almakta. Üzerinde etkisi olan diğer isimlerse Don Grolnick, Bill Evans ve Alman müziğinin en büyük değerlerinden biri kabul ettiği Paul Hindemith`dir.

 

Son olarak, yeni albümü "In Full View"ın tanıtım turnesi için geldiği ülkemizde Temmuz`da yayınlamayı planladığı quartet albümünde Theo Bleckmann`ın vokaliyle müziğine yeni bir soluk kazandıracağı quartet + vokal formatına geçeceği haberini vermek isterim. Çıkacak albümde Theo Bleckmann`ın daha önce Fumio Yusada ile yaptığı çalışmada repertuvarında yer alan Alman besteci Kurt Weill`in eserleri yeniden düzenleniyor. Hülsmann`a göre Weill bir Alman besteci olarak fazla tanınmıyor olabilir ama birçok müzikal için besteleri iyi bilinir. Bunların en önemlisiye ünlü "Mack the Knife"dır. Görüyoruz ki, Julia Hülsmann`ın her projesi birbirinden farklı şekillenen, müzikal yaşamı daha bir çok güzel albümle bizlere ulaşacak ve umarım kendisini yeniden Türkiye`de izleme şansı bulacağımız harika bir müzisyen.

 

Burak Sülünbaz

 

Cazkolik.com / 07 Mart 2014, Cuma

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Burak Sülünbaz

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.