09 Temmuz 2019, Salı
Dün gece İstanbul Caz Festivali’nin favori gecelerinden Shake Stew ve Snarky Puppy Uniq Açıkhava sahnesindeydi. Her iki grubun da kurucusu basçıları.
Shake Stew (Fotoğraf: İbrahim Göksungur)
İki kontrbas, iki davul, trompet ve tenor saksofondan oluşan ayrıksı kombinasyonları ile Nemçeli Shake Stew yakın oldukları coğrafyanın Balkan ve Klezmer müziğine göz kırpsa da Mulatu Astatke gibi de tınladılar, Orchestra Baobab gibi de. Yeri geldiğinde özellikle iki kontrbas ve iki davulun yeknesak ve azgın ritmlerinde hipnotik trans klüp müziği de dinlettiler. Benim için kapalı kutuydular. Açıkhavada bir yaz akşamı için iyi bir seçimdi, beğendim.
Snarky Puppy (Fotoğraf: İbrahim Göksungur)
Asıl grup Snarky Puppy 3-4 senedir hem ülkemizde hem de dünyada çok başarılı bir “fusion” grubu. Gerçekten merak ediyordum. Grubun lideri Michael League David Crosby`nin 2016 albümü Lighthouse`un yapımcısı ve albümdeki birçok parçanın bestecisi olduğunu biliyordum. Bence çok güzel bir albümdür Lighthouse. Snarky Puppy`yi Youtube`da bir kaç konserini seyrettim. Bayıldığımı söyleyemem ama canlı izlemenin iyi bir deneyim olacağını düşündüren bir grup gibiydiler. Hepsi çok kaliteli müzisyenler olduğu şüphesiz ama maalesef beklediğimi bulamadım. Bir big band disiplini ile sırası gelenin soloya çıktığı modern bir big band gibi çalan bir dans orkestrası gibiydiler. Gerek düzenlemeler bu kadar kalabalık bir kadro için basitti gerekse besteler beni heyecanlandırmadı. Orkestra liderinin birinci sınıf müzisyenleri toplayıp turne yaptığı bir oluşum. Bir jam band gibi de çalmadılar. Belki uzun, kaliteli doğaçlamalar olsa daha iyi olabilirdi. Hepsi çizilmiş sınırlarını geçmeden, planlı, formüle ve her şeyden önemlisi heyecansız, tansiyonsuz bir set icra etti. Bir ara wah wah türevi bir pedal ile kotarılmış elektrik gitar tonlu bir trompet solo dinledik ki gerçekten usta işiydi. Üç klavyeciden (evet 3!) biri Fender Rhodes diğeri Hammond`u ve yeni nesil Moog`u paylaşmıştı. 3. klavye de 2. trompetçinin ellerindeydi. 3 klavye, davul, bas, gitar, saksofon, trompet ve vurmalılardan oluşan kalabalık kadrodan daha zengin bir helva çıkmalıydı. Bir ara George Duke`un 70’lerdeki harika zamanlarını hatırlatan Moog solosu beni kendime getirdi. Konserin sonunda Mısırlı Ahmet`in vurmalı okulundan 16 kişilik bir ekip bendirler ve darbukalar ile gruba eşlik ettiler. Çok da özel bir karnasyon değildi bu da. Ne yazık ki yeni bir şey sunamayan, yavan bir konserdi benim için.
Cenk Akyol
Cazkolik.com / 14 Temmuz 2019, Pazar
Snarky Puppy konserine Mısırlı Ahmet`in perküsyon grubu dahil oldu (Fotoğraf: Sedat Antay)
08 Temmuz 2019, Pazartesi
Bu sene Cazkolik olarak festival için yoğun içerik ürettik, bunlardan biri yayına girecek Alfredo Rodriguez Pedrito Martinez röportajı. 8 Temmuz Pazartesi akşamının bir diğer konseri bu Küba ikilisiydi ama özellikle Rodriguez’i zaten tanıyoruz. Daha önce farklı konseptte İstanbul’da çalmıştı. Şimdi “Duolougue” olarak geldiler. Hoş bir albüm ismi olmuş. İkilinin müziğini sadece dans edilebilen Küba müziği olarak görmek yanlış olur. Bundan daha fazlası. İkisi de birinci sınıf müzisyen. Şahsen, Bill Charlap konserinden sonra oraya ışınlanamadım, vakit yeterdi aslında, belki Charlap Trio büyüsünü bozmak istemedim ama merak ettiğim şu oldu, ikili Michael Jackson’ın ünlü “Thriller”ı çalmaya başlayınca Esma Sultan ahalisi nasıl cevap verdi, ortam nasıl oldu... Cazkolik ekibi ordaydı, herkesin yüzü gülüyordu, demek işler yolundaymış.
Rodriguez tesadüfen ‘bir Keith Jarrett albümü dinleyince kendimi cazın içinde buldum’ diyor. Zaten müzikli bir ailenin çocuğu. Martinez ile kimyalarının fevkalade uymasından mutlu. Cazda bu uyum önemli. Ayrıca, Rodriguez ‘İstanbul’a çok geldim, bu şehri seviyorum’ diyor. Birlikte çalmayı isteyebileceği çok müzisyen varmış, buradan duyurulur.
Martinez ise müziği sokaktan öğrenmiş bir perküsyoncu. Küba sokakları zaten okul. Röportajda, kapımızın dışında çalınan müzikleri, söylenen şarkıları severdim diyor. Doğrusu ve güzeli de bu değil mi.. Ritmleri inanılmaz sıcaklık ve kıvraklıkta. Bu eğitimle alınamaz, mümkün değil, doğuştan ve sokaktan gelir. Yine de ikili aynı toprakların insanı olmakla birlikte farklı yetişmiş, onları bağlayan tarifsiz bağ Kübalılık ve bunu çok iyi başarıyorlar.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 13 Temmuz 2019, Cumartesi
Fotoğraf: Sedal Antay
8 Temmuz Pazartesi akşamı Zorlu PSM’de gerçekleşen Bill Charlap Trio konseri, 26. İstanbul Caz Festivali’nin tartışmasız en beğenilen konserlerinden biri oldu. Caz dünyasının en güçlü piyanistlerinden ve caz standartlarının en yetenekli yorumlayıcılarından biri kabul edilen Bill Charlap Trio’nun verdiği konser ile izleyiciler, gerek teknik kalite, gerek Bill Evans`vari lirizmiyle tam bir müzik ziyafeti izlediler.
Konser öncesi Bill Charlap ile yaptığım röportajda Trio’sunun 20 yıllık uzun ömürlü olmasının anahtarını sorduğumda, “birlikte çalmayı sevmemiz", "bir grup olarak gelişmeye ve derinleşmeye devam etmemiz" ve "her çalışmamızda tazelenmemiz,” “bu kadar basit” demişti sanatçı. Gerçekten üç müzisyenin arasındaki kimyaya şahit olduk hepimiz o akşam. Peter Washington’un yumuşak ama güçlü bas performansı, Kenny Washington’un davuldaki müthiş tekniği, Charlap’ın kendine has konsantrasyonu ve hızlı tekniğiyle konserin lirik ve güçlü temposu hiç düşmedi.
Röportajda caz standartları için “o müthiş parçalarda mücevherler bulmak hiç bir zaman bitmez" demişti. Gerçekten de ünlü caz standartlarını çağdaş melodi formlarına dönüştürdükleri konserde izleyiciler Cole Porter, Michel Legrand, Leonard Bernstein, Vernon Duke gibi bestecilere ait “I’ll Remember April”, “Too Late Now”, “All Through The Night”, “Rocker”, “Roundabout”, “Between The Devil and The Deep Blue Sea”, “What Are You Doing For The Rest Of Your Life” gibi ünlü caz standartlarını hayranlıkla dinlediler.
Nazlı Toprak
Cazkolik.com / 12 Temmuz 2019, Cuma
Fotoğraf: Sedat Antay
Muhteşem Bill Charlap Trio bir caz konserinden beklentimizin sınırını Everest’in tepesine çıkardı. Kasırga gibi bir konserdi. Charlap’ın standartlara olan tutkusu malum ama üçlünün bu standartlara getirdiği yorum o kadar ustalıklıydı ki hayran kalmamak mümkün değildi.
Konser öncesi Festival Direktörü Harun İzer’le konuşurken Haliç kıyısındaki “Ah Şu Cazlar Blues’lar” gecesi alınan güzel geri dönüşü konuştuk. Festival tüm şehre yayılıyor, alışılageldik etkinlik mekanlarından farklı profilde olduğu için çekince içinde olduklarını ama işin sonunda herkesin memnun ayrıldığını öğrendim. Tebrikler!
Konser sonrası kulise tebriğe gittik. Charlap sahnede ne kadar mütevaziyse yüzyüzeyken de bir o kadar nazik biri. Festivalin önceki geceki konuğu Cyrille Aimée’de tebrik için kulisteydi. Doğrusu, Charlap’ın kibarlığı samimiyetinden etkilenmemek mümkün değildi.
Konseri için İzmir’den, Ankara’dan gelen dostlar var yanımda. Kenny Washington’ın Ricky Ford ve Rolland Hanna ile çaldığı “Reincarnation” CD’sini getirmişler. Mingus bestelerini çaldıkları nefis bir albüm. Washington, CD’nin arkasındaki fotoğrafın Benny Carter’ın evinde çekildiğini anlatıyor. Ardından, Tony Bennett’la çaldıkları Silver Lining albümü geliyor ortaya. Washington albüm kapağında sol üst köşede montajlandıkları fotoğrafı görüyor. Şahsen Peter ve Kenny Washington’ı o fotoğrafta hiç farketmemiştim. Zaten sevmiyorlarmış o fotoğrafı. Fotoğrafı aynalamışlar, biraz garip durmuş, solak davulcu gibi görünmekten oşlanmadığından bahsediyor Washington.
Burak Sülünbaz
Cazkolik.com / 12 Temmuz 2019, Cuma
Son yıllarda caz standartları yorumlarında belirgin azalma var. Bu durumun anlaşılabilir nedenleri var. Bu nedenlerin başında müzisyenlerin kendi bestelerini çalmayı tercih etmesi geliyor. Haliyle, bu tercih, beste repertuvarının genişlemesini sağlıyor belki ama öte yandan herkesin sadece kendi bestesini çaldığı, başka müzisyenlerin bırak çalmayı, o besteleri merak dahi etmediği devasa bir beste çöplüğü oluşuyor. Ortalık, bir kere bir albüme kaydedilmiş, sadece o albümü dinlersen duyacağın sayısız besteyle dolu. Caz standartları klasik müziğin en çok icra edilen 1800’lerin başından birinci dünya savaşına kadar olan romantik dönem repertuvarını andırır. Zaten, standartları besteleyenlerin önemli bölümü bu dönemi iyi bilen, klasik eğitimli bestecilerdir.
Lafı uzatmıyım
Bill Charlap Trio’nun bize hatırlattığı en önemli şey caz standartlarının cazın merkezi olduğudur. Üstelik, bu standartları bu üçlü kadar MÜKEMMEL çalabilen birilerini dinleyince aslında bizim bu besteleri ne kadar az tanıdığımız apaçık ortaya çıktı. Yıllar içinde o kadar çok albümde o kadar vasat versiyonları dinletip cazseveri öyle soğuttular ve besteleri öyle demodeleştirdiler ki, Charlap ve arkadaşlarının yaşattığı o iki saat bir rüya gibi geldi, niye? Çünkü çoğumuz bu bestelerin aslında bu kadar güzel olduğunu unutmuştuk.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 12 Temmuz 2019, Cuma
Fotoğraflar: Sedal ve Sedat Antay
07 Temmuz 2019, Pazar
Festivalin en güzel sahnelerinden biridir Sabancı Müzesi terası. Genellikle terasın etkileyiciliğini bir anlamda tamamlayan konserler koyar yönetim. Bu sahnenin son yıllarda sponsorluğunu Socar üstlendi. Socar bir Azeri enerji şirketi. Bu işlere destek vermesi iyi. Geçen sene yine günlükte yazdığım gibi bu sayede Azeri caz sahnesinin iyi müzisyenlerini izleme imkanı bulduk. Geçen sene mesela Şahin Novraslı Trio, önceki sene Isfar Sarabski. Bu sene iki konserli gecenin ilkinde önce Elchin Shrinov Trio, ardından Cyrille Aime’yi izledik.
Fotoğraf: Sedat Antay
Cyrille Aime genç ve kıpır kıpır bir Fransız şarkıcı. İki sene önce İş Sanat konserinden sonra yeniden İstanbul’a geldi. Ertesi gün Bill Charlap Trio konseri için Zorlu’da tekrar gördüm. Sahnede göründüğünden daha sevimli, sırtında çantası, üniversite öğrencisi gibi gencecik bir kadın. Arkadaşlarıyla dolanıyordu, birkaç CD aldı, zıplayıp duruyordu, mutlu ve eğlenceliydi.
Fotoğraf: Yusuf Biton
Ben esas Elchin Shrinov konserini merak ediyordum. Daha önce rastladığım kayıtlarında piyanosunu sevdiğim bu genç adamdan doğrusu biraz hayal kırıklığına uğradığımı itiraf edeyim. Birkaç nedenden dolayı, kısaca yazayım. Oldukça etkileyici bir tekniği ve hızı varsa da bu üstünlüğün şehvetine kapılmaya müsait göründü bana. Azeri folk groove’lu müzikal doku kulağa cazip bir fikir gelse de kompozisyon sofistike değilse ‘folk groove’ kulağa batıyor. Otantik bir eklenti doku olmaktan kurtarıp daha sahici kaygıyla ele alınmalı bence. Konserde doğaçlama pasajları azdı. Bir not da elektrik basçı Panagiotis Andreou için yazmalı. Bir müzisyen konser boyu konserle fazla ilgisi olmayan teknik meşgaleyle bu kadar öne çıkıp rol çalmamalı. Gözümüzü de, aklımızı da meşgul etti. Mimikleriyle dikkat çekti. Kaşla gözle teknik masayla sürekli konuştu. Basın volümü hepimiz için yeterliydi ama ona bir türlü yetmedi. Bu üçlü neticede piyano triosu ama basçı merkezli göründü, Elchin de üstüne takdimde ‘legendary’ gibi hayli iddialı bir taltifte bulununca içimden ‘yok artık dedim’ ama ne çare!
Şu son cümleyi yazmasam olmaz. İstanbul boğazı diyoruz ama, Sabancı Müzesi bahçesinden çıkınca sokaktaki manzara tam tersi. Bir İstanbullu boğazdan bir an önce kaçmak ister mi? Koca sahilde adım atacak yer yoktu, mangallar her yeri kaplamış, insanların nadanlığı ise çok uzun ayrı bir paragraf ister. Hiç yazmıyım.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 11 Temmuz 2019, Perşembe
06 Temmuz 2019, Cumartesi
26. İstanbul Caz Festivali’nin 4 konserli akşamında önce Barış Demirel, ardından Turgut Alp Bekoğlu “Love Jazz” albümüyle sahnedeydi. Ardından Bugge Wasseltoft, Dan Berglund ve Magnus Öström’un yeni grubu RYMDEN’i izleme fırsatı bulduk. Cumartesi gecesinin aleviyse Nubiyan Twist coşkulu performasıyla Beykoz Kundura çimenlerine yayılmış herkesi dans ettirdi.
Hava güzel, boğaz şahaneydi. Beykoz Kundura`ya giden teknede yabancı basın ve konser organizatörleri de vardı. Düşündüm de, eminim ki hiç biri İstanbul kadar güzel bir şehirde yaşamıyordur. Şanslıyız... Boğaz yolculuğunda çay-simit-sohbetle geçen yolculuklarımız benim Festivali iple çekme sebeplerinden birine dönüştü.
Beykoz Kundura’ya vardığımızda müzikseverler ve çimlerin keyifini çıkarmaya başlamıştı. Sahnede ilk olarak, geçen yıl yayınlanan albümü “Fail - Play”den parçaların ağırlıklı olduğu müziklerle Barış Demirel’in Barıştık mı? projesini dinledik. Türk soundlarının yoğun hissedildiği performansına rock, caz, hip hop eklentileriyle özgün bir tarz yakalayan Demirel, Montreux Jazz Festivalinde vereceği konseri öncesi moral depoladı.
Fotoğraf: Emre Durmuş
Turgut Alp Bekoğlu ise Rymden konseri öncesi, lansmanını 24 Haziran’da yaptığı Love Jazz albümünden repertuvarla sahnedeydi. Piyanoda Can Çankaya, basta Kağan Yıldız ve saksafonda Engin Recepoğulları’nın eşliğiyle gerçekleştirdiği performans Rymden’in enerjisine yakın sularda seyretti ve güzel bir geçiş zemini yarattı. Albümü mutlaka dinlemenizi öneririm.
Fotoğraf: Emre Durmuş
Bugge Wesseltoft’un (teşbihte hata olmaz) E.S.T ruhunun üzerine kurduğu yeni triosu efsanevi grubun iki diğer üyesi Dan Berglund ve Magnus Öström’le Festivale konuk oldu. Avrupa cazının kendine özgü dinamiklerinin etkisiyle doğan bir sanat formu olduğunu biliyoruz. Rymden’in atom çekirdeğinde yer alan elementlerleri doğaçlamanın, lirikalitenin ve dramatik formlarla oluşturulan melankolik müziğin ustalıkla icra edilmesi olarak açıklayabiliriz. Yani bu yönüyle çıkış noktası bakımından tanıdık bir ses örgüsü olsa da her daim gelişime açık.
Yeni albüm müjdesi
Rymden yeni bir grup ama bizzat grup elemanlarından öğrendiğime göre bireysel projeleri devam ederken grup sürekliliği sağlanacak, yani, tek albümlük bir proje değiller. Yeni bir soluk ve gerçekten başarılılar. Konser sonu Magnus Öström, İstanbul’u gerçekten çok sevdiğini ve özellikle Boğazı arkalarına alarak çaldıkları bu özel mekanın performanslarına çok olumlu katkı sağladıklarını söylemişti. Dan Berglund ise kayıtları tamamlanan yeni Tonbruket albümünün müjdesini verdi, yıl sonu olmadan raflarda olacak ve bir tura çıkacaklar, görünüşe göre ufukta bir Türkiye konseri yok ama günler neler getirir bilinmez.
Fotoğraf: Sedat Antay
Bir haber de Bugge Wasseltoft’tan!
Bugge’nin Oktoberfest’te Erkan Oğur ve Alp Ersönmez’le sahnede olacağının haberini aldım. Bu projeyi Bugge geçtiğimiz sene ülkemize geldiği dönemde planlıyorları, çok heyecanlanmıştım. Olgunlaşıp meyve vermesi bu eylüle nasipmiş. Rymden, çok yakında North Sea Jazz Festivali’nde olacak. İstanbul Caz Festivali bu sene yenilenme fikriyle yola çıktığı programında taze projelere yer veriyor. Gelecek günlerde izleyeceğimiz Lars Danielsson’un Paolo Fresu’yla yarattığı yeni proje gibi Rymden’de Avrupa cazının geleceği için ümit veren sıkı bir grup.
Gecenin son konseri Nubiyan Twist ise Cumartesi gecesi eğlencesi için biçilmiş kaftandı. Kalabalık orkestra, üflemeliler ve danslar gecenin ateşini yükseltti. Konser sonrası dönüş teknemiz dans etmekten yorgun düşmüş birbirlerinin omuzunda, koltuklara uzanmış uyuyan müzikseverlerle doluydu.
Burak Sülünbaz
Cazkolik.com / 09 Temmuz 2019, Salı
Fotoğraf: Sedat Antay
05 Temmuz 2019, Cuma
Aydın Esen ve Meline DiBiasio gecesiyle ilgili sevgili Burak’ın aşağıda yazdıkları geceyi gayet güzel anlatıyor, ben tekrara düşmeden gecenin iki güzel anına dikkat çekmek istiyorum. Aydın Esen Power Trio’suyla hem müthiş hem eğlenceli bir ekip olmuş. Sahneye müzik yapmak için çıkan üç harika insan. Özellikle davulcu Tommy Campbell büyük Amerikan caz geleneğinin rahle-i tedrisinden geçmiş son derece tecrübeli bir aileden gelen cazcı ve inanılmaz pozitif biri, sıcak ve enerjik, eğlenceli ve tam bir fırlama. Konsere başlandığında davul setinin yanında duran üstü örtülü malzemeler dikkatimi çekmişti, ne yalan, herhalde başka bir konser için gerekli malzeme orada duruyor diye düşündüm. Konserin sonuna doğru o örtülü malzemenin sırrı açığa çıktı, hem de ne çıkmak. Festivalin unutulmayacak bir şovu imiş meğer örtünün altında saklanan şey. Örtünün altında birbirinden sevimli yavru domuz oyuncakları vardı, onlara ek iki de kuş. Bu plastik oyuncaklar sıkılınca değişik sesler çıkaran oyuncaklar. Campbell bu oyuncaklarla öyle bir şov yaptı ki bütün salon hem hayretle izledik, gözlerimiz dışarı uğradı hem çok eğlendik kahkahalara boğulduk. Olağanüstüydü. Bu ânı günlüğe not etmeden geçmiyim dedim.
Fotoğraf: İbrahim Göksungur
Diğeriyse Melani Di Biasio. Türkiye’de ilk kez izlediğimiz bu sıradışı şarkıcı geleneksel tariflere uymuyor. Bildiğimiz vokalistlerden değil. Sahnesi, sözleri, görünümü, sesi, müziği... Oldukça farklı. Belki herkesin seveceği bir tarz olmayabilir ama gördüğüm kadarıyla başta ben epey bir dinleyicinin kalbini fethetmişti. Onun gibi birini anlamak için şarkı sözlerini mutlaka bilmek lazım, mesela "Your Freedom is the End of Me” yani “Özgürlüğün Benim Sonum” şarkısı bir ilişkiyi anlatsa da klasik aşk-meşk anlatısı dışında bir şarkı. “With All My Love” şarkısı da öyle. Bu şarkı sözlerini önceden bilerek konseri izleyince müziğin ve sahne şovunun tamamlayıcı etkisi Biasio’nun aslında yazdığı sözleri aktaracağı atmosferik bir etki yaratmaya çalıştığını gösteriyor. Ben de buna ‘dark atmospheric vocal jazz’ gibi bir tarif buldum.
Fotoğraf: Ilgın Eraslan yanmaz
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 07 Temmuz 2019, Pazar
26. İstanbul Caz Festivali bu yıl “Caza dokunan eller” konseptli bir program oluşturmuş. Türkiye’de caza dokunan en deneyimli ve yaratıcı ellerden Aydın Esen’de festivalin önemli konukları arasında. Aydın Esen’i senelerce çok sayıda projede dinlemiş bir müziksever olarak daha önce dün akşam izlediğim kadar etkilendiğim bir performansını hatırlamıyorum.
Power Trio konseptinin hakkını sonuna kadar veren muhteşem konserde Aydın Esen’e davulda Tommy Campbell ve basta Greg Jones eşlik etti. Konserde eşi Randy Esen’i de sahnede görme şansı bulduk. Sahnedeki müzisyenler o kadar samimi ve uyum içindeydi ki sanki bir dost evinde sevdiğimiz müzikleri icra ediyorlardı. Kendi galaksilerinde yaşayan barış ve huzur dolu görünen bir çiftin bir araya geldikleri eski dostlarla icra ettikleri bir müzikti. Hâl böyle olunca, dinleyiciler olarak bizlerde müzikle kolayca bağ kurabildik.
Foto: Sedal Antay
Festivaller özel isimlerin gelmesine ön ayak oluşuyla önemlidir. Çeyrek asrı geride bırakmış bir festival olarak İstanbul Caz Festivali de destekçilerinin ve dinleyicilerinin varlığıyla böyle özel işleri dinleyiciyle buluşturma konusunda öncü, ne mutl bize. Festivalin devamlılığı ve kalitesi açısından bizim desteğimiz ayrıca çok kıymetli.
2000’in başlarında Aydın Esen’in “Timescape” albümünü ilk defa dinlediğimde “Friends” parçası beni çok etkilemişti. Albüm kayıtları sırasında davulda Steve Smith’le çıktıkları kozmik sesler evreninde festivalde dün gece bu sefer Tommy Campbell’la beraber yükselişlerini canlı izlemek nefisti. Her ülkenin müziğe katkı sağlamak ve destek olmak için her fırsatta koşa koşa gelen Aydın Esen gibi değerleri olsa keşke... Aydın Esen bu! Ne söylenebilir ki?
İstanbul Caz Festivali, sadece bir sıralı konserler serisi değil aynı zamanda şehrin kültür hayatına katkı sağlayan buluşmalar ve etkinlik bütünü. Bu yönüyle baktığımızda Vitrin bölümünü de çok önemsiyorum. Virtin kapsamında yurt dışında müzik endüstrisine yön veren yazarlar ve organizatörler ülkemizde festivali takip ediyorlar, müzisyenlerle tanışıyorlar. Caz basını da bu sayede uluslararası bir network içerisinde yer alabiliyor. Bunun hem Türk sanatçılara hem de Türkiye’de yazan-çizen kültür sanat basını mensuplarına ve organizatörlere çok faydası var. Bu bağlamda dün güzel tanışmalar ve müzikal kesişmeler meydana geldi ve festival kapsamında devam edecek.
Foto: Sedal Antay
Aynı akşam Melanie DiBiasio’da sahnedeydi. Normalde hiç tanımadan bir konsere gitmek pek adetim değil ama festivali beraber izlediğim birkaç arkadaşım gibi bende Biasio’yu ilk kez sahnede izledim. Uniq Açıkhava’da serin bir yaz akşamı sahnede sisler içinde derin bir performans izledik. Sessizliğin mutlak şekilde dahil edildiği performans oldukça titiz tasarlanmıştı. Dakikalar geçtikçe dinleyiciyi girdap gibi içine çeken sahne ışıkları ve DiBiasio’nun efsunlu sesi dinleyicilerin çevresinde-üzerinde uçuştuğu bir konser oldu. Minimalizm ve yalınlığın etkisi Uniq Açıkhava’nın keskin yaz serinliği kadar içimize işliyordu. Bu noktada bir parantez açmam gerekiyor. DiBiasio’nun müziği ve performansı ya çok sever ya da hiç sevmezsiniz türündenmiş. Ben de sahnede canlı izlerken öğrendim. Metropol hayatının koşturmacasına, göz boyamasına ve hızlı tüketilen müziklere alışmış dinleyici için ilgi çekici gelmemiş olabilir. Konser bitmeden ayrılanlar oldu. Ama ne gam; hayatı durup izleyebilme, akıp giden yaşamı algılayabilme olgunluğuna sahip dinleyicinin konser sonunda ayakta alkışladığını gözledim. Müzik kesinlikle bireysel bir deneyim, hayatta bir kere yaşanan ve her dinleyicide farklılık gösteren türden. Şahsen, her zaman, her yerde rastlayamayacağım bir konser deneyimini izleme şansı yakaladığım için mutluyum.
Burak Sülünbaz
Cazkolik.com / 06 Temmuz 2019,Cumartesi
04 Temmuz 2019, Perşembe
4 Temmuz gecesini festival yönetimi son yılların en ilgi gören çoklu ekinliği Gece Gezmesi’ne ayırmıştı. Kadıköy-Moda hattında yeralan ve sezon içinde sık sık uğradığımız Moda Sahnesi, Moda Kilisesi, Bantmag Havuz/Bina, Moda kayıkhane, Kadıköy Sineması, Kadıköy Sahne, Mecra ve Kargart gibi önde gelen salonlarda Şallıel Bros., Ah! Kosmos, Gaye Su Akyol, Lalalar, Valkan İncüvez, Melis Danişmend, Ekin Fil, Gelin, Hedonutopia, Nusaibin, Liraz, TSU!, Eda And “Augmented life”, Can Ozan ve Konukları: Deniz tekin, Nova norda, Birkan Nasuhoğlu, Sedef Sebüktekin, ELZ and The Cult, The Ringo Jets, Süha rami, Cava Grande, Zozo Emin, Flux Duo ve The Kites gibi sanatçı ve topluluklar festivalin 8 farklı salonunda sayısız ismi sayısız müzikseverle buluşturdu. Geceyi salondan salona koşturarak takip etmeye çalışan arkadaşımız leyla Diana’nın objektifinden seçtiğimiz birkaç kareyle günlüğe dahil ediyoruz.
Eda And "Augmented life" isimli projesiyle kadıköy Sineması`ndaydı. Sahnede Sibel Köse, Volkan Öktem, Volkan Hürsever, Yahya Dai, Serdar Barçın ve Tamer Temel gibi usta isimler yeraldı. (Foto: Leyla Diana)
Moda Sahnesi`nde Şallıel Bros., Ah! Kosmos, Gaye Su Akyol ve Lalalar vardı. Yukardaki fotoğraf Şallıel Bros. aşağıdaki fotoğraf Moda Sineması girişinden ilginç bir tasarım.
Moda Kargart sahnesinde Flux Duo
Mecra sahnesinde Cava Grande
Fotoraflar: Leyla Diana
Cazkolik.com / 05 Temmuz 2019, Cuma
03 Temmuz 2019, Çarşamba
26. İstanbul Caz Festivali’nin yaz bahçelerinden birindeydik dün akşam. Herkes heyecanlı, hava güzel, festival ekibi güleryüzlü koşturma halinde. Swiss Otel’in Sultan Park’ı boğaza karşı ağaçların ardına saklanmış bir bahçe. Sahnede bir ‘bukalemun star’ var; José James. Bukalemun özelliği her albüm şekil değiştirmesinden geliyor, ama sesi ve şarkıcılığı beş yıldız. Belki ekstrem perdelerde dolaşan bir ses değil, sınırlarını biliyor ama o sınırların her noktasını iyi kullanıyor. Tekniği sesiyle uyumlu.
James’in yeni çalışması yetmişlerin soul efsanesi Bill Withers şarkılarından oluşuyor. Withers soul müziğin en iyilerinden, sesinden ziyade besteleriyle tanırız onu, bazı şarkılar vardır ‘aa onun muymuş’ deriz, öyle şarkılar. Zaten konser ‘O gittiğinde güneş yok’ diye başlayan ’Ain’t No Sun Shine’ ile başladı. Dinleyici her zamanki gibi ilgili ama henüz ısınma turlarındayız, karşılıklı yoklama süresinin geçmesi lazım.
Fotoğraf: Sedat Antay
Yetmişleri ve bu müzikleri hatırlıyorum. Bill Withers falan ismini çok sonra öğrendik ama şarkıları bilirdik. Benim gibi o dönemi yaşayanların bileceği bir gitar soundu vardır, bu şarkıları söyleyen yanına bu soundu yedeklemeli yoksa olmaz! Benim ‘cuvak cuvak’ tınlamalı gitar dediğim bu soundun iyisini o yıllardan bu yana belki ilk kez canlı dinledim, başka rastlamışsam demek aklımda kalmamış ama akşam Marcus Machado’nun gitarı nefisti. Çok beğendim.
Fotoğraf: Sedat Antay
Konserden bir performansa özel yer açmam lazım, normalde James’in son “Lean on Me” albümünde olmayan, sanırım caz festival konseri için seçtiği 1970 tarihli trompetçi Freddie Hubbard’ın “Red Clay” isimli albümü vardır, yine soul bir albüm, o albüme adını veren uzun parça Red Clay’i özellikle çok beğendim. Trompetin yerini Machado’nun gitarı almıştı. Çok başarılıydı. Davul da öyle. James’in parçanın sonundaki ‘jazzy hip hop scat’ performansı ise pastanın kreması oldu. İşte tam böyle anlarda sanatçının gerçek kapasitesini anlıyorsunuz, kolay değil bu işler ama iyi kotardılar.
Fotoğraf: Sedat Antay
Tek tek müzisyenlere gelirsek eğer belki buralarda birkaç not kırmak mümkün o da sadece iki kişide. Davulcu Aaron Steele çok iyi ritm basan bir davulcu, adam makina gibi çalışıyor. Resmen adamı arkada unut, konser sonunda topla öyle biri ama bir kez soloya çıktı ve maalesef zayıftı. Elektrik basçı Aneesa Strings ise çok genç bir sanatçı, belli ki James onu öne çıkarmak istiyor ama basıyla bir kez bile öne çıkamadı, belki mahareti bize denk gelmedi diyerek durumu toparlayalım. Konser sonunda zaten hızına anca almış izleyici bir anda ayağa fırlayarak hep bir ağızdan ‘Lovely Day’ ile bağırarak güzel bir konser gecesini daha kapatmış olduk.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 04 Temmuz 2019, Perşembe
Fotoğraf: Sedat Antay
02 Temmuz 2019, Salı
Bu yıl 26. yaşını kutlayan İstanbul Caz Festivali iki büyük ustayı onurlandırdığı özel bir geceyle yola çıktı. Artık önümüz konserler, konserler, konserler… Bize de yollara düşmek, ilk izlenimleri, cazın güzel anlarını sıcağı sıcağına size aktarmak kalıyor. Festival Günlüğü’müz yayında. Bakalım neler yaşayacağız.
Festival direktörü Harun İzer iki usta sanatçıya Yaşamboyu Başarı Ödüllerini takdim etti. (Fotoğraf: Leyla Diana)
Tören gecesi seremonisinin gelenekleri arasında sponsorlara takdir edilen teşekkürlerin ardından Caz davulunun usta sanatçısı Hasan Hürsever ile Türkiye’de caz ve pop standartları denince akla gelen en önemli isimlerden Ömür Göksel ‘Yaşamboyu Başarı Ödülleri’ni festivalin direktörü Harun İzer’in elinden aldılar. Ardından, sahnede baba Hürsever, kendi gibi caz müzisyeni iki oğluyla bu özel gece için kurduğu trio ile mini bir konser verdi. Daha önce Cazkolik olarak yaptığımız tahminde üçlüye Ömür ağabey de eşlik ederse harika olur demiştik, tam da öyle oldu ve bir şarkısıyla Göksel de onlara eşlik etti.
Hasan Hrüsever ve Ömür Göksel sahnede (Foto: Sedat Antay)
Türkiye caz çevrelerini buluşturan gece ilerleyen saatlere kadar devam etti. Gecenin en hareketli dakikalarıysa şüphesiz sahneye çıkan 8 İspanyol kadından oluşan topluluktu. Sahnenin her santimini parselleyen, harika bir performans izlettiler festivalcilere. Kızlar grubu dört gündür İstanbul’dalar. Önce Beylikdüzü’nde, birgün sonra Kadıköy’de Parklarda caz’a damga vurdular ve dün gece de ödül gecesinin ışıl ışıl yüzleri oldular.
Cazkolik.com / 03 Temmuz 2019, Çarşamba
Cazkolik ekibinden Tunçel Gülsoy ve İbrahim Göksungur görev başında :)
29/30 Haziran 2019, Cumartesi/Pazar
26. İstanbul Caz Festivali başladı... Önümüzde harika konserler, güzel geceler var. İstanbul karış karış dolanacak, şehri süsleyen güzel mekânlarda birbirinden güzel konserler izlenecek. Cazkolik olarak geleneksel ‘Festival Günlüğü’müz de başladı. Festivali izleyebildiğimiz kadar ayrıntılı takip ederek gözlemlerimizi, izlenim ve notlarımızı paylaşacağız. Tüm festivali bu sayfada yayınlanan günlük notlarla takip edebilirsiniz.
Beylikdüzü`nde festivalin ilk gecesi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve eşi ilk gece Barselonalı kadın müzisyenlerden oluşan topluluğu izledi
29 Haziran akşamı Beylikdüzü’nde Parklarda Caz olarak başlayan festival ertesi günü Fenerbahçe Parkı ve Khalkedon’da devam etti. Beylikdüzü’nde ilk günün gecesi festivalin önemli bir konuğu vardı. İstanbul Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu ve eşi hem festivale katıldı, konseri izledi hem iyi dileklerini iletti.
Ertesi gün Fenerbahçe Parkı yine tarihi haftasonlarından birini yaşadı. Her sene katılımı daha da artan Parklarda Caz festivalin sembol günlerinden biri oldu. Bu iki gün sahnede izlediğimiz genç topluluklar İstanbul Caz Festivali Genç Caz yarışmasının genç sanatçı ve topluluklarıydı. Bu konuda daha önce yaptığımız ayrıntılı haberde bu başarılı genç sanatçıları ayrıntılı yazmıştık, haftasonuna da izleme imkanımız oldu.
Dün Fenerbahçe Parkı’na kamp kuran arkadaşımız sevgili Sedal Antay’ın objektifinden renkli günün heyecanını ordaymışcasına hissedeceğiniz fotoğrafları aşağıda görebilirsiniz. Yarın akşam festivalin resmi açılışıyla birlikte konser takvimi de başlayacak. Herkesi bir an önce biletlerini almaya, konserleri kaçırmamaya davet ediyoruz.
Fotoğraflar: Sedal Antay
Cazkolik.com / 01 Temmuz 2019, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.