An’ın gücü bu. Direngenliği, kışkırtıcılığı, spontanlığı...
An’ın ve anıların sürükleyiciliği bu. Getirdikleri, esinledikleri, ruhu özgür bırakıp estirdiği...
An’la, anılarla, rüzgarla birlikte bir devinim bu. Uçucu, yenilikçi, sersemletici...
An’a güveniyor, an’ın büyüsüne inanıyoruz; anıların/anlatıların etkileyiciliğini hissediyor, içlerine dalıyoruz; rüzgarla birlikte uçmaya başlıyor, sıçrayarak yol alıyoruz...
Özcesi, özgür doğaçlama bu. Bizden dünyaya, dünyadan bize. İçeriden dışarıya, dışarıdan içeriye. Tüm dilleri, sesleri, renkleri, sözcükleri yeniden doğuran birlikteliklerle...
An’ı, an’ın getireceği yeni heyecanları, eski ustalardan ve büyük müzikal/sanatsal mirastan taşa taşa gelen anıları/anıştırmaları ve yeni bir buluşmanın rüzgarını arkamıza alıp dinlemeye başlıyoruz, “bizim çocuklarımız” Konstrukt ile Amerikalı üstad Joe McPhee’nin İstanbul’da bir stüdyodaki icralarını. (Daha önce Tünel’de Peter Brotzmann’ı da yanlarına kattıkları konser performanslarında denk gelmiştik kendilerine. Mest olmuştuk.)
“If You Have Time”; eğer zamanınız varsa, siz de yanaştırın kulağınızı. Öyle uzaktan olmaz, şöyle biraz daha yanaştırın, iyice yanaşın. Bakın neler neler, ne sesler, ne çığlıklar, fısıltılar, haykırışlar, susuşlar vb. işitmeye başlayacaksınız, zamanın ötesinden gelen. Yaklaşın tümüyle, bitişin, yapışın... siz de zamanı aşın.
İlk başta ve 26 dakika, 41 saniyelik bu kaydın her anında, McPhee’nin daha girişte şiir gibi anlattığı, plağın iç notlarında ise biraz daha uzun andığı “bağzı şeyler”i (“Something”) duyabilecek misiniz bakalım: Bir timsah, Albert Ayler, bir sinekkuşu, İsveçli az bilinen bir usta Bengt “Frippe” Nordstrom, bir yılan; rüzgarla birlikte hareket etmek, ona yakalanmak ve yükselmek, bir aşk canavarı, 1962’de Village Gate’de Coltrane dörtlüsünü dinlerken nefessiz kalmak birdenbire, gökyüzü ejderhası ve daha başkaları…
İyice yaklaşın. İlk yüzdeyiz şimdi. Sesler evreninde yüzmekteyiz. Kökümüz çok eskilere gitse de yeni doğmaktayız. “En büyük atalarımız; çocuklarımız.”
Bir şiir var ve çiğ sesler. Şiirde geçen, hayatı var eden tüm o canlar. Akustiği yırtan elektronikler. Basla davul en uygun zemini sunarken, arada atağa kalkıp arada durulurken; nefeslilerden, tellerden ve klavyelerden okuyabileceğiniz kaotik tekstler. Sesler evreninin yeni olanaklarıyla rüzgarın sizi götürdüğü yeni ve bilinmedik bölgeler… heyecanlı keşifler… Bakın işte, gittiğiniz yerlerden birinde bir sığınak var; daha önce Peter Brotzmann da uğramış buraya, Şikago taraflarında köpek kadar bir fareye denk geldiğini anlatmış seslerin diliyle ve Hamid Drake’le birlikte; şimdi, o anlatımı, o büyüklüğü, o sığınağı Joe McPhee ve Konstrukt yakalamış, bugüne ve bu ana doğru uzatmış… Harika. (“In the Lair of the Dried Rat Dog”)
Tam bu yeniliği, yeni sesleri hazmetmeye çalışırken, farklı bir yolculuğa çıkıyorsunuz şimdi de. Kontrbasın ve perküsyonun hafif atışmalarıyla, org ve moogun oluşturduğu temelle, temel argümanlarla başlıyor, iki nefesli çok sıkı bir kavgaya tutuşuyor sonra; belki de çok sağlam bir dostluk kurmak için zaruri olan bir hesaplaşma bu! Büyük müzisyen Can Coltrane’in içinden geçen, edebiyatçı ve aktvist (bir dönem İstanbul’da yaşayıp şehrimizle de özel bir bağ kuran) James Baldwin’in trenine binen, yolculuğun nereye kadar sürdürülebileceğini sorgulayan, hep arayan/araştıran, içeriden dışarıya ve dışarıdan tekrar içeriye koşturan samimi arkadaşlar bunlar: Joe McPhee (tenor saksafon, pocket trompet, vokal), Korhan Futacı (tenor saksafon, moog theremin), Umut Çağlar (elektrik gitar, vermona org, micromoog), Özün Usta (double bass) ve Korhan Argüden (vurmalılar). Trenin ve Trane’in gittiği yere kadar… (“Tell Me How Long has Trane Been Gone”)
İkinci yüz. İkinci yeni belki! İsveçli az bilinen usta Frippe’nin 13 buçuk dakikalık rüyası (“Frippe’s Dream”), Ayler’in ve Coltrane’in yolundan içine daha rahat girebildiğimiz “soulful” bir dünya sanki en başta. Ayleresque bir marşın içinden girdiğimiz hüzün ve anma havası da var onda (iki nefeslinin en başta yakaladığı “mood”da ). Ardından bir başınalığımızın farkına varıyor (“solitude” ve bas solo) ve efkarı dağıtan bir muhabbete (bas ve davul) başlıyoruz galiba. Psyhedelic geçişler (gitarın kendine has tarzı/tınıları ve davulla diyaloğu) ve çığlık çığlığa haykırışlar da hemen peşinden geliyor; işte yine girdik nefeslilerin dünyasına, soluk soluğa…
Sadece McPhee, Futacı ve Çağlar’da cisimlenen/sentezlenen Ayler, Coltrane, Dolphy, Brotzmann, Ornette, “Frippe” Nordstrom, Sharrock, Hendrix gibi köktenci ustalar değil, çok farklı kıtalardan müziği ziyaret eden Munch, Rothko, Picasso, Joyce, Faulkner, Beckett gibi devrimciler de buralarda, bu rüyada…
Hep “o an”ın peşinde, zamanın dışında...
Ali Haluk İmeryüz
alihaluk@gmail.com
@alihalukimeryuz
Cazkolik.com / 10 Kasım 2015, Salı
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.